15.09.2015
Resim Alıntı: Âşık Çelebi’nin Meşâirü’ş-şuarâ Revânî Çelebi tasviri (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Tarih, nr. 772, vr. 530
Revani
Revânî’ nin babasI, Vakıfları Tahrir Defteri’nde[1] Voynuk beyi adıyla meşhur olduğu bildirilen Voynuk beyi Abdullah’tır. İn‘âmât Defteri’ndeki kayıtlarda sipahi oğlu olduğu belirtilen [2][3]şairin doğum yeri hakkında kaynaklar farklı bilgiler vermektedir. Devrin kaynaklarının çoğu onu Edirne doğumlu gösterirken Menâkıb-ı Hünerverân ile Tuhfe-i Hattâtîn ise Vize’ de doğduğunu yazmaktadır. [4] [5]Kaynaklara göre asıl adı İlyas Çlebi olan Şairin doğum tarihi 1475 yılı olarak tahmin edilmektedir.
Şair, tahsil hayatına Edirne’de başlayıp Edirne’de bitirmiş, Arapça, Farsça ve Türkçeyi iyi düzeyde öğrenmiş, inşâ, şiir ilmi, aruz ve belagat konusunda da kendini yetiştirmiştir. Kaynaklara göre revani hat dersleri de alarak iyi düzeyde bir hattat olmuş Şeyh Hamdullah Âgâh’dan hüsn-i hatt dersleri de almıştır.
Kaynaklara ve araştırmacıların tahminlerine göre Revânî Edirne’den İstanbul’a 1500 tarihinde ve 25 yaş civarında iken II. Bayezıt’ın saltanatının ilk yıllarında gelmiş ve1501’de kâtiplik görevine başlamıştır. Devrin kaynakları Revani’nin İstanbul’a gelir gelmez genç yaşına rağmen saray şairlerinin arasına girdiğini yazmaktadır. Sehî Bey, saraya mensup şairlerin (Tezkire, s. 220-221), Latîfî de saray çevresindeki otuzu aşkın şairin (Tezkiretü’ş-şuarâ, s. 142) arasına girdiğini ifade eder. [6] Genç yaşında II. Bayezıt’ın meclisinde kabul gördüğü, II. Bayezıt ’a kaside sunarak ihsan gördüğü, hilat giydiği ve II. Bazyezıt’ın gözüne girerek Osmanlı Devletinin ilk sure emini olduğu anlaşılır.
Revânî’nin sürre eminliği onun ikbal günlerine çabuk ulaştığını gösterse de sürre emini olarak Hicaz’a giden Revani’nin Haremeyn halkı için gönderilen akçaların dağıtılmasında usulsüzlük yaptığına dair şikâyetler oluşmuş, bu yüzden Hac dönüşünde gözden düşüp görevinden azledildiği ve ulûfesinin de kesildiği verilen bilgiler arasındadır. Kaynaklar Mekke ve Medine’den kalkarak, durumu padişaha arz etmek için İstanbul’a kadar gelen bir şikâyet heyetinin olduğunu dahi haber vermektedir.
Latîfî, Âşık Çelebi ve Hasan Çelebi’ye göre şair, gerçekte zimmetine para geçirmemiş; onu zimmetine para geçirmekle suçlamışlardır. Sehî Bey’e göre ise Mekke ve Medine fukarası için gönderilen altınların dağıtımında âdil davranmamış; bazı hisseleri eksik vererek zimmetine geçirmiştir. Erünsal’ın bulduğu arşiv belgelerine göre; Revânî 1509 tarihinde sürre emini olmuş dönüşte de görevinden alınmıştır.
Bunun üzerine Şair Adlî II. Bayezid bir tımar emrine verilerek İstanbul’dan uzaklaştırılmasını emreder. Şair bunun üzerine İstanbul’dan kaçarak Trabzon’a gidip Şehzâde Selim’e sığınır. Şairin Şehzade Selim’e sığınmış olması vicdanen rahat olduğunu gösterebilecek bir durum olarak değerlendirilse bile kısa bir müddet sonra Şehzade Selim’in de gözünden düşmüş olması manidardır. Şair’in Trabzon’da iken mallarına el konulması [7]hakkındaki şüpheleri doğrular mahiyettedir.
Bunun üzerine şairin Trabzon’dan ayrılıp Osmanlının en güçlü rakibi olan Mumlukların başkentine ve Mısır’a gitmek için yola çıkması çok düşündürücüdür. Ani darbe üzerine şair, Trabzon’dan ayrılıp Mısır’a doğru yola çıkar.
Ancak arkasından ulak gönderilerek, tekrar Trabzon’a çağrılır ve kendisine affedildiği müjdesi verilir.
Yavuz 1512 yılında tahtı ele geçirince 1512–1514 yılları arasında saraya matbah kâtibi, ardından matbah emini ardında yüksek bir ücretle 1514- 1517 Ayasofya Mütevelliliği’ ne atanır.[8]
Yüksek geliri nedeni ile Ayasofya yakınındaki Kırkçeşme’de Bozdoğan Kemeri yanında kendi adına bir mescit, mülazımlar ve kimsesizler için odalar ve bir imaret yaptırır. [9] İsmail E. Erünsal’ın nakline göre
Yavuz Sultan Selim, mescidin kime ait olduğunu sorduğunda Ayasofya mütevellisi Revânî Çelebi’ye ait olduğu cevabını almış, bunun üzerine Yavuz Sultan Selim : “Hoş Ayasofya’sın, hoş! Yılda bir mescid doğurursun” diyerek Revani’nin gelirinin yüksekliğine işaret etmiştir.
Revani, 1517 yılında, padişah musahibi sıfatıyla Mısır Seferine de katılır. Bu sefer sırasında, fetih-nâme niteliğindeki “feth” redifli bir kaside yazar ve sefer sonrasında padişaha “berf” redifli kasidesini sunar. İyi gününde olmayan Yavuz bu kasidedeki bir beyte kızarak onu bütün görevlerinden azleder.
1517 yılında hacca giden Revânî, hac dönüşünde, Bursa Kaplıcaları Mütevellisi olarak atanır.1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman ile Belgrat Seferi’ne katılarak bir kaside yazar. Revânî’nin ömrünün sonlarına doğru bir şeyhten el alıp tarikata girdiğini kaydeder. Kaynaklara göre Hicri 930 1523 yılında ölmüştür. Kaynaklara göre şairin mezarı, kendi yaptırdığı mescidin haziresindedir.
Tezkire yazarları Revânî’den övgüyle söz etmişler “ hayallerinin nazik olduğunu, şiirde kendine mahsus bir yol tuttuğunu “ belirtmişlerdir. Revani’nin şiirlerinde ve işretnamesinde işret, meclis, adabı, içkili toplantılar, zevkine düşkün eğlenceyi seven bir insanın ruh halini ortaya koyan bir özellik vardır. Bu seçimleri onun da öyle mizaca sahip olduğunu ortaya koyar. Şiirlerinde teşbihler, hüsnü taliller, tevriye ve cinaslara yer vermekten hoşlanan, mazmunları sık kullanan bir şair olarak gözükür. Nükteli sözlerden de çok hoşlanan şairin neşeli ve karizmatik bir kimliğe sahip olduğu açığa çıkmaktadır.
Divanı
İstanbul kütüphanelerinde iki nüshası mevcut olup her iki nüsha da eksiktir. 929’da (1523) istinsah edilen Millet Kütüphanesi’ndeki nüshada (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 178) bir kaside bulunmasına karşılık Yavuz Sultan Selim’e ithaf edilen Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki nüshada (nr. 5664) on dört kaside mevcuttur. Buna karşılık Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndeki nüshada gazel sayısı otuz dokuz, Millet Kütüphanesi’ndeki nüshada 405’tir. Bazı şiir mecmualarında kasidelerin sayısının on dördün çok üstünde oluşu (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3418’deki Kasâid-i Türkiyye) divanın tam bir nüshasının günümüze ulaşmadığını göstermektedir. [10]
İşretnâme.
Yavuz Sultan Selim’e sunulan bu eser 694 beyitten oluşur. [11] Anadolu sahasında konusu itibari ile yazılmış ilk müstakil işretname Revani’nin yazmış olduğu İşretnamedir. [12] Sakiname olarak da bilinen İşretnâme şaraptan, sâkîden, kadehten, içki meclislerinden, sazlardan bahseden eserlerdir. Revani’nin İşretnamesinde Tevhid, münacaat, naat ve sebeb-i telif bölümlerinden sonra Yavuz’a yazılmış olan iki kasideden sonra asıl konuya geçilir. [13]
İşretname’nin asıl konusunda ise şarabın bulunuşu, şarabın nitelikleri, içki meclisi ile ilgili detaylar, içkiler, içki adabı, sofralar ve yiyecekler üzerinde durulur. ( Bkz Divan Edebiyatında Sakinameler ve Şairleri)
Revânî, bu konulara tasavvufî anlamlar yüklemeye çalışarak işrete olan düşkünlüğünü gizlemeye gayret eder.
İşretnâme üzerinde Mehmet İnce, Revânî, İşretnâme, 1979, Atatürk Üniversitesi bir lisans çalışması yapmış, Eralp Alışık, Revânî’nin İşretnâmesi, 1986, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Rıdvan Canım, Sâkînâmeler ve Edirneli Revânî’nin İşretnâmesi, 1987, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Muhittin Çelik, Revânî, İşretnâme: Dil Özellikleri-Metin-Sözlük, 1989, İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü yüksek lisans tezleri hazırlanmıştır. Rıdvan Canım tarafından yapılan çalışma yayımlanmıştır.[14]
KAYNAKÇA
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın