14.11.2019
Rüşvet Ömer Seyfettin
Rüşvet adlı öykü Ömer Seyfettin'in ilk kez 1 Ocak 1919 ’de Zaman’da yayımlanmış olan bir öyküsüdür.
Yazıda “Rüşvet Ömer Seyfettin ” romanı hakkında bilgiler, romanının özeti, romanın konusu, ana fikri, romanın kahramanları, romanın olay örgüsü, romanın yazarı, “Rüşvet Ömer Seyfettin ” hakkında bilgiler “Rüşvet Ömer Seyfettin ” romanın şahıs kadrosu yazarın diğer romanları, “Rüşvet, Ömer Seyfettin” adlı eserden alıntılar yer alır. Eser hakkında yorumlar, romanın anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, romanın tekniği, romanın türü, çevrildiği diller, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
Eser hakkında yorumlar, anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, tekniği, türü, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
ÖYKÜ VE ÖMER SEYFETTN HAKKINDA BİR KAÇ NOT
Rüşvet adlı hikaye, Ömer Seyfettin’in toplumsal eleştiriye yönelen öykülerinden biridir. Yazar bu öyküsünde Perili Köşk, Bahar ve Kelebekler, Keramet, Kesik Bıyık, Tos adlı öykülerinde de olduğu gibi sosyal hayatın aksayan yönlerini ele almıştır.
Rüşvet adlı öykü olay düzeni ve haksız bir insanın haksız olduğunu bile bile ve ilginç bir hile ile haksız olduğu davada hakimi kandırması konusu ele alınmıştır. Öykü haksız bir adamın haksız olduğu davayı kazanması, haksız ve düşük ahlaklı insanların kazanmak için ne tür yollara baş vurabileceklerini ortaya koyması bakımından ilginçtir.
ÖYKÜNÜN ANA HATLARI VE ÖZETİ
Başkasının arsası üzerine ev yapan ve arsaya da sahip çıkan bir adam haksız olduğu halde haklı çıkabilmek ve mahkemeyi kazanmak için her şeyi yapmaya hazırdır. Davaya bakan Hakim de çok dürüst ve rüşvete karşı biridir. Fakat haksız ve hilebaz adam herkesi kandıracak bir yolu bulmayı başarmıştır.
KONUSU
Köylüsü ve arkadaşına arsası üzerine adamı kandırarak ev yaptıran arsa sahibi bir hilebaz, bir müddet sonra eve de arsaya da sahip çıkmaya kalkar. Haksız olduğu halde avukat da tutup mahkemeye verir. Mahkemeyi kaybedeceğini bildiği için de rüşvet vermeye de razıdır. Fakat Hâkim rüşvete karşı biridir. Ve bu hilebaz adam hâkimi de kandırmanın yolunu bulmuştur.
ANAFİKİR
Haksız ve hilebaz adamlar adaleti de kandırmayı başarır.
RÜŞVET ÖYKÜSÜ TAM METNİ
Çarşı meydanının büyük çınar ağaçları, yere düşen gölgelerini alacalandırarak, fısıldıyorlardı. Kuvvetli bir rüzgâr esiyordu. Avukat Hacı Namık Efendi, kâğıtlarım uçmasın diye, zümrüt bir kameriyeye benzeyen küçük dükkânının camlarını indirdi. Sonra gitti, açık kapıyı iterken heybesi omzunda, semerli atının yuları elinde, sarıklı, kısa boylu yuvarlak bir köylünün yaklaştığını gördü:
— Merhaba Ali Hoca, dedi, böyle vakitsiz ne arıyorsun burada? Daha pazara iki gün var…
Köylü, siyah sivri iki noktaya benzeyen mini mini gözlerini daha fazla küçülterek:
— Aleyküm selam, Namık Efendi! Belaya düştüm. Bir dava için geliyorum…
Diye başını salladı.
— Ey, gel, biraz konuşalım bakalım.
— Konuşalım.
— Derdini anlat bana bakayım.
— Senden başka zaten kime anlatacağım?
Atının yularını peykenin destek direğine bağladı. Küçük dükkâna girdi. Ceviz yazıhanenin sağındaki hasırlı alçak sedire oturdu. Heybesini yanına koydu. Namık Efendi’nin uzattığı tabakadan sigara sararken davasını anlattı. Hasmı, köyün muhtarı Huysuzoğlu’ydu. Ona ait bir arsanın üzerine Ali Hoca vaktiyle bir bina yaptırmıştı. Şimdi o, neden sonra bu binayı kabullenmeye kalkıyordu. Hâlbuki bina kimin ise, yer de onun demekti… Namık Efendi kır sakalını kaşıdı. Gözlüğünün üstünden bakarak:
— Sen haksızsın Ali Hoca! Dedi.
— Haksız mıyım?
— Evet.
— Hayır, ben haklıyım. Neye binayı yaparken sesini çıkarmamış?
— Çıkarmasın.
— Ben haklı olduğumu biliyorum, Namık Efendi. Davadan vazgeçmem.
— Kaybedeceksin!
— Edeyim, zararı yok. Ama davadan vazgeçmem.
Namık Efendi haksız davaları alamazdı. Ali Hoca’nın vekâlet teklifini reddetmek istiyordu. Fakat “Bozoyük” köyünün halkı otuz senelik müşterileriydi. Eşek, ahırını beller gibi onun dükkânını bellemişler, hükümetteki her işleri için ona müracaatı âdet edinmişlerdi. Kışlık zahiresi de hemen hemen tamamıyla oradan gelirdi. Nihayet:
— Pekâlâ, senin bu işine bakayım. Kaybedince bana darılmayacaksın! Dedi.
— Darılmam, ama neye kaybedeceksin?
— Çünkü haksızsın.
— Hâkime güzel bir koç göndersem?
— Ne?
— O vakit davayı kazanamaz mıyım?
— O vakit hiç şüphesiz kaybedersin işte!
— Niçin?
— Yeni hâkim senin bildiğin adamlardan değil…
Ali Hoca avukatının heyecanını anlayamıyordu. Ondan yeni hâkimin medhini uzun uzadıya dinledi. Bu zat rüşvetin, hediyenin korkunç bir düşmanıymış! En haklı bir davacı kendisine rüşvet vermeye teşebbüs etse, o saatte onu haksız çıkarırmış! Ali Hoca:
— Allah böyle doğruları dünya yüzünden eksik etmesin!
Diye dua etti. Namık Efendi:
— Âmin, âmin!
Dedi. Davaya, doğruluğa dair bir saat kadar konuştular. Vekâlet için anlaştılar. Avukat ümitsizdi. Bu işi hatır için alıyordu. Haksızlık o kadar meydanda idi ki…
İki hafta sonra, aynı saatte Ali Hoca, yeşil boyalı dükkânın kapısında göründü. Namık Efendi bir arzuhal yazıyordu. Gözlüğünün üstünden müşterisini görünce güldü:
— Hoş geldin be! Ne dersin, davayı kazandık!
Dedi. Bu kadar haksız bir hükmü hâkimin nasıl verdiğine bir haftadır şaşıyordu. Ali Hoca soğukkanlı:
— Benim gönderdiğim koç sayesinde kazandık! Cevabını verdi.
— Ne! Sen hâkime bir koç mu gönderdin?
— Evet.
— Buna cesaret ettin ha…
— Evet, ama sen bana “Rüşvet düşmanıdır, kim hediye verirse haksız çıkar” dememiş miydin?
— Evet.
— Ben de koçu gönderirken kendi ismimi vermedim.
— Ya ne yaptın?
— Hasmım, muhtar Huysuzoğlu’nun ismini verdim.
İhtiyar avukatın kalem elinden düştü. Arkasına dayandı. Karşısında parlayan mini mini siyah gözlere bakakaldı. Meydandaki büyük çınar ağaçlarının derin fısıltıları, kapıda ayakta duran Ali Hoca’nın yanlarından, tepesinden, bacaklarının arasından giriyor, duvarlarına eski vilayet gazeteleri yapıştırılmış dükkâncığın içini dolduruyordu…
Ömer Seyfettin'in aradığınız diğer tüm öyküleri için tıklayınız : https://edebiyatvesanatakademisi.com/writer/omer-seyfettin
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın