KategorilerEDEBİYATEdebiyat Terimleri Mazmunlar Sarığa Muska Gül Karanfil Çiçek Sokmak

Sarığa Muska Gül Karanfil Çiçek Sokmak

27.06.2022

 

Sarığa Muska Gül Karanfil Çiçek Sokmak

Sarık, Türkçe sarmak kökünden türemiş bir kelimedir.  Sarık kelime anlamı ile kavuk, fes, börk  gibi başlık ve serpuşların üzerine  sarılan tülbent, şal, abani kumaş  bağlamaya denilirdi.  Sarıklar ve destarlar  giyenlerin hangi tarikata, zümreye veya sınıfa dâhil olduğuna işaret edecek şekilde  kullanılıyor,  sarıkların renkleri, sarılış biçimleri  hatta kullanılan kumaşlar, tarikatların, mesleklerin, mevkii ve memuriyetlerin alâmeti oluyordu. Örneğin  beyaz  tülbentli sarığı ilmiye sınıfı kullanıyordu. Osmanlı'da halk ve tüccarlar, ulema sınıfından ayrılmak için feslerin üzerine mesleklerini konumların belli edecek anlamlara gelen abani kumaşlar sarıyorlardı.  ( bkzDestâr Sarık Kavuk Fes Nedir Eski Şiirde )

Mesela  Mevleviler uzun külâhlar giyer, Edhemilerin  “edhemi “ dedikleri dört dilimli özel serpuşlar takınırdı. Tarikat şeyhleri külâhlarına tarikatlara özgü olacak şekilde beyaz, yeşil, kırmızı, kara, tülbentler sarıyordu. Ahilerin, Bektaşilerin esnaf zümrelerinin ilmiye sınıfının, önemli devlet memurlarının, kadıların vb kendi mesleklerine ve konumlarına özgü şapkaları, serpuşları vb vardı.

Sarındı meh yine bir hûb yûsufî destâr

Sokındı farkına bir dâne ince sîm hilâl       Bâki

Eski devrilerde serpuşlara, kavuklara; kavukla sarık arasına fes ile sarık arasına muska, misvak, hutbe kâğıdı, name, mektup gibi şeyler de konuluyordu. Bunların yanında kavukla sarık, sarık ile fes arasına gül, gonca, gül yaprağı, karanfil, sümbül gibi çiçekler veya yapraklar vb de sokulurdu. [1]

Divan şairlerimiz bu adetlerin hemen hepsinden söz edecek şekilde şiirlerinde yer vermişlerdir. Sarığa konulan nesneler ile ilgili divan şiirinde çok sayıda beyit vardır. Divan şairlerinin şiirlerine bakıldığında genç kızlar ve genç delikanlılar arasında serpuşa, fese gül, çiçek vb takmak adetinin eski devirlerde oldukça yaygın olduğu anlaşılır.

Ağyar diken gibidir ondan üzülürsün

Ey gonca dehen gül gibi baş üzre yerin var    Necati

 

Serinde herkesin bir gonca-ı sirabı var şimdi

Benim bağ-ı cihan içre bir berg-i terim yoktur.   Vecdi

 

Gül hem açıldı hem arayiş-i destar oldu

Bülbül bî haber âyâ dahi şivende midir.  Nabi

 

Şive öğrenmiş kamer ol serv-i bâlâdan yine

Başına bir deste gül sokmuş süreyyâdan yine   Revani

Zîb-i destâr kabul et lütf edip reddeyleme

Eyledim dergâhına bu berg-i sebzi ber- güzâr   Nazim

Bu beyitte destarı süsleyen yaprağı dergâha bir hediye olarak bırakmaktan söz edilir.

Lâlelerle bezene niteki deşt ü sahrâ.

Nitekim güller ile zeyn ola dest ü destâr. Baki

Baki bu şiirde bahar ile birlikte her yanda lale bitmesini ve lalelerin serpuşlara takılmasını temenni ediyor.

Ey ah sen de sünbül-i destârım ol ki yâr

Bir taze gül takınmış olup şeb- külah-ı tâb   Nail

Naili, grup vaktinden ve külaha sümbül takılmasından söz ediyor.

Sengi bî -dâdınla serde zahm-ı hûnunim ki var

Gûşe-i destarda rengin karanfildir bana       Baki

 

Bir gönce benefşe koparıp başına tâcına sokmuş

Dağlarda külüng attığı dem başına Ferhad      Baki

Baki’nin bu beyitlerinden serpuşa , külaha vb karanfil ve menekşe konulduğunu da anlamış oluyoruz.  


[1] A. T. Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, MEN, 1996, S. 426

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da