14.09.2022
Semâ’ Ayini
Semâ' سماع sözcüğü Arapça kökenlidir ve “ işitmek, şarkı, nağme, raks “ [1]anlamlarında sözcükler üretilen “ sem’ “ kökünden gelmektedir. Mevleviler ve sofilere göre “ semâ’ “ sözcüğü musiki ve ilahi eşliğinde[2] vecd haline girilerek dönerek semâ’ etmek , “ vecde gelip ayakta zikir yapmak“ [3]şeklinde anlaşılır. Semâ’ raksının Selçuklulardan önceki Türklere has bir raks veya dans şekli olduğu Sultan Veled ile birlikte günümüzdeki son şeklini aldığına dair kayıtlar bulunmaktadır. ( Semâ’ oyunu hakkında geniş bilgi için bkz SEMÂ’ NEDIR MEVLEVI SEMA’I KÖKENI SEMBOLIK MANALARI )
Semâ ‘ ayini ise Mevlana ile birlikte başlayan, semâ ‘ raksına dayalı olarak Mevlevilerin zikr ve vecd ibadeti haline getirilen bir ayini olmaktadır. Bu ayin Mevlevi tarikatına mahsus bir oyun ve ayin olarak şekillendiğinden “Mevlevi Ayini”,” Sema Ayini” veya “Mukābele-i şerif” adıyla da ifade bulur.
Semâ’ Ayininln Gelişimi
Bilindiği gibi Mevlana 13. Asırda Konya’ya yerleşerek Mevlevilik tarikatını kurmuş ve Horasan’dan gelen bir Türkmen’dir. Yaşadığı devrideki edebi alışkanlıklar nedeni eserlerini Farsça yazan Mevlana, İranlılar tarafından Acem asıllıdır diye sahip çıkılan dünya çapında tanınmış bir sofidir. Semâ raksı ve ayini Mevlana zamanında ortaya çıkmıştır. Oğlu Veled Çelebi’nin Mevlevi defterlerindeki kayıtlarına göre sema raksı Türklere has bir oyundur. Sema raksının Türklere mahsus olması, Arap kültüründe olmaması, softa din adamlarının müzik ve dansa karşı menfi tutumları nedeni softa din adamları bu raksa ve ayine haramdır gözü ile bakmışlardır. Ancak Mevlevi ayini kök salmaya devam etmiş, Türk kültürü bünyesinde gelişen diğer tarikatların da özendikleri devr, devrane adları ile çeşitlendirdikleri bir gelenek de başlatmıştır.
Semâ’ raksı, ney eşliğinde hususi besteler ve ilahiler ile birlikte oynanan Mevlevi tarikatına mahsus dini tasavvufi bir ayine dönüşmüş bir raks türüdür. Sema ayini ferdi olarak tek bir derviş tarafından da oynandığı gibi birçok dervişin toplu olarak yaptığı tasavvufi ve dinsel bir tören olmaktadır.
Mevlana zamanında düzensiz ve sistematik olmayan bir şekilde oynanan bu oyun, Sultan Veled, torunu Ulu Arif Çelebi, 15. Asırda Pir Adil Çelebi ve 17 asırda Pîr Hüseyin Çelebi vasıtası sürekli geliştirilmiş ve son şeklini kazanmıştır.[4] “ Mevlana zamanında gelişigüzel bir şekilde yapılan semâ raksı ve töreni Sultan Veled ve Ulu Arif Çelebi zamanında disiplinli bir şekilde icra edilmiş, zamanına kadar geliştirilmiş ve son şeklini almıştır. “[5]
Semâ’ Ayini Nasıl Yapılır
Ayin, sema yapılacak olan semahanede meydancı dedenin ayine katılacak olanlara “Buyurun yâ hû!” daveti ile başlar. Dedeler, mutrip ( saz )heyeti, tennûre, destegül, sikke ve hırkadan giymiş semâzen dervişler, “baş kesip” selâm vererek sağ ayakla ve eşiğe basmadan semâhâneye girip yerlerini alırlar. Yerlerine geçenler sağ ayak başparmağı sol ayak parmağı üzerinde, sol eli sağ; sağ eli sol omzunda mühürlü olarak şeyhin gelmesini beklerler. Şeyh, arkasında meydancı ile içeri girip” baş keser” ve ayindekiler de bu selamı aldıktan sonra şeyh postuna geçer ve vakit namazı kılınır.
“ Namazdan sonra Mesneviden ve Kurandan bir parça okunur. Şeyh, post duası ettikten sonra Itri’ye ait bir beste eşliğinde bir naât okunur. Kudümbaşı kudüme vurur ve neyzenlerden birisi “baş taksim” yahut “post taksimi” denilen taksimi okur. Arkasından peşrev başlar ve semazenler elleri ile yere vurup “ Allah “ dedikten sonra ayağa kalkar. Bu harekete “ darb-ı celal” denmiştir.,
Semazenler sağa doğru birbirine yaklaşırken şeyh, postun önünde selâm verip sağ ayağını ileri, sol ayağını yanına çekerek postun önüne kadar yürür. Şeyh, postun önünde ayak mühürleyip baş keser ve “hatt-ı istivâyı” (post ile kapı arasında uzandığı faz edilen ve şeyhten başkasının basamadığı kesit) geçip ayak mühürleyerek bekler.
Posta yaklaşan diğer semâzenler de ayak mühürleyerek birbirlerinin yüzüne bakıp hırkalarının içindeki sağ ellerini kalplerine götürerek selamlaşır. Buna “ Cemal seyri” denir. Bu şekilde herkes birbirini selamlar. Peşrev çalarken Hatt-ı istivânın post hizasındaki uzantısında ayak mühürlenip baş kesilmek suretiyle semahane üç defa defa dolaşılır. Buna ise “Devr-i veledî” denilir. Şeyh postuna gelince peşrev kesilir ve Neyzen başının taksiminin ardından mutrip heyetindeki âyinhan ve sâzendeler âyini icraya başlar.
Şeyh postun üzerinde iken şeyhin solunda saf tutmuş olan semâzenler baş kestikten sonra semâzenbaşı dışındaki semâzenler i hırkaları çıkarıp niyaz vaziyeti alır. Şeyh, postun önüne üç adım atıp baş kesince semâzenbaşı şeyhin sağ elini öperken, şeyh de onun sikkesini öper. Böylece, semâa izni alınmış olur. Semâzenbaşı, iki adım geriye çekilip şeyhi selâmlar ve baş keserken semâzenler de baş keser. Semazenler sıra işe şeyhin elini öperken, şeyh de onların sikkelerini öper. Semâzenbaşının işaretile sema başlar. .
Semazenlerin elleri yavaşça omuzlarından aşağı iner ve elin dışı vücuda ve sikkeye değdirilip omuz hizasından yukarıya kaldırılır ve sağ el yukarıya, sol el aşağıya bakacak şekilde hem kendi mihverleri hem de semâhânenin etrafında dönmeye başlarlar. “Çark (çarh) atma” denilen bu dönüşün her defasında semâzen içinden ism-i celâli zikreder. Bütün semâzenler semâa girdikten sonra semâzenbaşı da şeyhe baş kesip semâın düzenli bir şekilde devamını temin için semâzenlerin arasında dolaşmaya başlar.
Usulün değişmesiyle birinci selâmın bittiği anlaşılır. Semazenler niyaz vaziyetinde baş keser; ikili, üçlü gruplar halinde omuz omuza yaslanılır. Şeyh postun önüne doğru üç adım ilerleyip baş kestiğinde yine herkes baş keser. Şeyh sessizce selâm duasını yaparak bir adım geri çekilince başıyla ikinci selâm semâının başlamasına izin verdiğini işaret eder. Semâzenler de birinci selâma girişteki hareketleri tekrarlayarak ikinci selâmın semâına girerler. El ve sikke öpülmeden girilen ikinci selâmı yine bir usul değişikliğiyle üçüncü ve ardından dördüncü selâm takip eder. Dördüncü selâmda son semâzenin de semâa girmesinin ardından bütün semâzenler semâhânenin kenarlarında bulundukları noktadan ayrılmadan semâı sürdürürler. Semâzenbaşı şeyhe niyaz edip şeyhin solundaki yerine geçer ve artık dolaşmaz. Şeyh de postun önüne çıkıp niyaz ettikten sonra semâa girer. Şeyhin sol eliyle hırkasının sağ tarafını bel hizasından, sağ eliyle de yakasından tutarak ve hırkasının göğüs kısmını sağ tarafa doğru hafifçe açarak yavaş ve vakur bir şekilde meydanın ortasında yaptığı bu semâa “post semâı” denir.”[6]
Tören, naat, ney taksimi, peşrev, Devr-i Veledî ve selâm bölümünden oluşur. Selam bölümü de kendi içinde dört bölümden meydana gelir. “1. Selâm, insanın kulluğunu idrak etmesini; 2. Selâm, Allah’ın kudreti karşısında hayranlık duyulmasını; 3. Selâm, kudret karşısında duyulan hayranlığın aşka dönüşmesini; 4. Selâm, insanın kulluğa dönüşünü anlatır.” [7] Dördüncü selam şu sözler ile biter “ Her şeyi bildiyse ve kemâle erdi isen de kulluk terk edilmez. En büyük mertebe hizmettir. Bilenlerle bilmeyenler bir değildir.” Sonunda Kuran’dan bir ayet okunur ve semazen hırkasını giyer.
Gökler âleminin bir sembolü olarak Mevlevî Sema’sında semazenler dönerken, semazenbaşı aralarında gezinir ve semazenlerin birbirlerine olan mesafesinin korunmasını sağlar. Postnişin olarak adlandırılan ve töreni yöneten kişi ise kırmızı postun ucunda ayakta durarak dualar okur. Sema yapılan yer yuvarlak olmasından dolayı dünyaya, Postnişin güneşe, semazenbaşı aya ve semazenler de gezegenlere benzetilerek semanın güneş sistemini sembolize ettiği varsayılır.
İcra edilmesi özen ve dikkat gerektiren bu tören, başından sonuna kadar birçok aşamada mistik anlamda semboller taşır. Sema esnasında dönmek tüm mekân ve yönlerde Allah’ı seyretmeyi temsil eder. Ayak vurmak, nefsin sınırsız ve doyumsuz isteklerini ayaklar altına alıp ezmek ve onunla mücadele edip nefsi mağlup etmektir. Kollarını yana açmak, en mükemmele yönelik bir acziyettir. Semada sağ elin yukarı, sol elin ise aşağı doğru kollar açık bir hale gelmesi, sağ elle Tanrı’dan feyiz alıp O’ndan başkasına yüz çevirmek ve sol elle bu feyzin dağıtılması anlamına gelmektedir.
Mevlevilere göre semâ’, Doğal, Ruhani ve Rabbani Sema’a olarak üç türlüdür. Doğal Sema sazla, sözle, raksla hem dönenleri, hem seyredenleri derin bir coşkuya götüren düzeydir. “Ruhani Sema” tasavvuf yolunda olgunlaşmış kişilerin içinde tanrısal sırların doğmasını ve oluşması sağlayan düzey olmaktadır. “Velinin” ulaştığı “Sema” ise “Rabbani Sema”dır.
KAYNAKÇA
[1] Ceyhan, Semih. "Semâ" Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, yıl: 2009, cilt: 36. 25
[2]https://edebiyatvesanatakademisi.com//post/sema-nedir-mevlevi-sema-i-kokeni-sembolik-manalari/139122
[3] Kara, Kerim. "Tasavvufta Sema". Kerimkara.com sitesi, 25 Aralık 200
[4] NURİ ÖZCAN, https://islamansiklopedisi.org.tr/mevlevi-ayini
[5] https://aregem.ktb.gov.tr/TR-202225/mevlevi-sema-toreni.html
[6] NURİ ÖZCAN, https://islamansiklopedisi.org.tr/mevlevi-ayini
[7] https://aregem.ktb.gov.tr/TR-202225/mevlevi-sema-toreni.html
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın