Şibh
Osmanlıca yazılışı : şibh : شبه
Şibh ve Şübhe Nedir Kökeni
Şibh, Arapça kökenli bir sözcüktür ve Arapçada “ şbh “ [1]sülasi kökünden gelir. “ Şbh “ kökünden şüphe, kuşku, benzer, emin olamama “ anlamlarında sözcükler türetilmiştir. Arapça şibh شبه "benzerlik, gibi olma" anlamlarını taşır. Ancak şibh sözcüğü belirsizlik, kuşku anlamındaki " şubhat شبهة " , “emin olamamak, kuşku, belirsizlik, tereddüt etme” anlamları taşıyan şüphe” şubhat شبهة " sözcüğü ile aynı kökten gelir.
Şibh-i Hüsn-ü Ta’lil Söz Sanatı
Bir hâdisenin vukuuna şairane olarak ama katî olmayan bir sebep gösterirken şüpheye de düşürmek
Hüsn- ü Talil sanatı oluşumu doğal nedenlere bağlı olan bir olgunun ortaya çıkış nedenine kesin olmayan, hayali olan ama daha güzel ve şairane bir sebep bulmak sanatıdır. Ancak şair bir şeyin oluş nedenini doğal olmayan hayali ve şairane bir gerekçeye bağlamış ise buna kendisi de inanmalıdır
Şairin kendi icat ettiği sebebe kendinin inanması ve okura da bu hissi telkin etmesi gerekir. Eğer şair bir olgunun oluşuna getirdiği tali ama güzel sebebe kendisi de inanmamış ise [2] yaratılan bu kuşku şibh-i hüsn-i ta'lil sanatını meydana getirmiş olur. Yani şair kendi bulduğu hüsnü talil’den kendisi de emin değilse, bulduğu güzel sebebe kendisi de inanmakta zorluk çekmiş hissi yaratmış ise yaratılan bu kuşku şibh-i hüsn-i ta'lil sanatını meydana getirmiş olur.
hatta şüpheli ise o zaman şibh-i hüsn-i talil meydana gelir
Niçin hâmidesin ey çarh söyle boynunda
Birikmiş ahların mı vebâli kalmıştır. Raif Bey [3]
Şair, feleğe belinin bükülmesi, eğrilmesi, boynunu bükmesinin nedeni insanlara çektirdiğin eziyetlerin, ahların çember gibi boynunda birikmesi midir diye soruyor. Ama sorduğuna göre de bulduğu bu gerekçeden kendi de emin değildir.
Bâriş-i bârân müsâdif düştü hicrân şâmına
Oldu sandım hâlime rahm eyleyip giryân sehâp.”
(Şair, yağmurun yağış sebebini sevgilisi ile ayrılma vaktinin gelmesinden dolayı bulutların şairin hakine acıyarak üzüntüden ağlaması nedeni ile olduğunu zannediyor. Bulutların kendi haline acıdıklarını sanması ifadesinde şairin de buna pek inanmadığını gösterir. Kısaca şair meydana getirdiği hüsn-i talil’den kendi de kuşkuludur.
Şemîm-i nâfeye dâir sabâda var bir eser
Acep o âhû-yı nâzende kâkülün mü tarar”
(Saba rüzgârı misk kokusunun gelme nedeni acaba o nazlı ahunun ( sevgili ) kâkülünü tarıyor olması mıdır? Şâir “aceba” kelimesi ile rüzgarın güzel kokmasına bulduğu hayali gerekçeden kendisinin de çok emin olmadığını ifade etmiş olur.
Pîş ü peşinde şevk ile rû-mâl olup gider
Sâyen de sana bencileyin mübtelâ mıdır Nahıfi
Senin gölgen neden aşk ve şevk ile senin arkandan gelir? Yoksa gölgen de mi , benim gibi sana aşıktır? Ravza-ı kûyuna her dem durmayıp eyler güzârÂşık olmuş gâlibâ ol serv-i hoş reftâre su FUZULİ
Su, her zaman ve hiç durmadan o sulak yerin civarında gezinir. Hep o civara gittiğine göre galiba o hoş yürüyüşlü serviye âşık oldu. Şair bulduğu güzel sebebe kendi de emin değildir.
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su Fuzuli
( Dönen gök kubbenin rengi suyun renginde midir? Yoksa gözyaşlarım gök kubbeyi ni kaplamış? )
KAYNAKÇA
[1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/%C5%9F%C3%BCphe
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/husn-i-ta-lil-sanati-nedir-husnu-talil-ornekleri/107557
[3] Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lüğati, Enderun , 1973, s. 138