Sırça Saray Sırça Köşk
Sırça, sözlük anlamı ile cam, camdan yapılmış anlamını taşımaktadır. Ancak sırça sözcüğünün geniş anlamı ile çini, çanak, çömlek, çini ve aynalara vurulan parlatıcı zırh, sır vb şekillerinde de anlaşıldığı ortaya çıkar. Küp, çanak, çömlek, seramik ve çinilerin yüzeylerine sürülen vernik, bezir veya cila gibi parlatıcılara ve koruyucu bileşimlere sır veya sırça da denilmiştir.
Saray hünkârların kaldıkları büyük bina ve köşk ise devlet adamlarının ve zenginlerin oturdukları gösterişsi yapılardır. Sırça saray ise sırçadan yapılmış saray anlamındadır. Ancak masallardaki, destanlardaki sırça saray genellikle camdan, billurdan[1] veya kristalden yapılmış gerçek üstü saraylar olmaktadır. Örneğin dini metinlerde de geçen Hz Süleyman’ın Saba Melikesi’ni ağırladığı saray kristal bir saraydır. ( bkz Mühr-ü Süleyman Nedir Hatem Yüzük ve Hz Süleyman)
Şarabın mucidi olan birçok özellikleri ile Hz Süleyman’ın Fars mitolojilerindeki benzeri olan Cemşid-i hurşid’in de sarayı sırça bir saraydır. (Belkıs Kimdir Saba Melikesi Efsanesi ) Yine Sasani Hükümdarı Behram-ı gur'un babası Yezdicgerd’in Arap kralı Numan’a sipariş verdiği ve efsanevi mimar Sinimmar’ın şimdili Necef şehrinin yerinde bulunan Hire şehrinde inşa ettiği saray diğer adı ile Kasr-ı âlî böylesi bir saraydır. (Havernak Kasrı ve Sinimmar Cezası)
Fakat gerçek hayattaki sırça saraylar genellikle tuğlalar, seramikler ve çinilerle yapılmış görkemli ve gösterişli saraylardır. Nitekim İstanbul’da Topkapı Sarayı içinde Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Çinili Köşk’e Sırça Saray denilmiştir. Bu köşkün kitabesinde bu yapının sırça saray olarak ifade edilmesi ilginçtir.
Şiir dünyamızda sırça saray gerçek anlamlarında kullanıldığı gibi efsanevi sırça saraylar olarak da karşımıza çıkar. Hz Süleyman’ın sırça sarayı ve Havernak Kasrına da telmihlerde bulunulur. Sırça saray şiirlerde mecaz ve benzetme amaçlı da karşımıza çıkmaktadır. Şairlerimiz gök kubbeyi sırça bir saraya da benzettikleri gibi kendi fakirhanelerini sırça saraya benzetmişler veya kendi konumlarını sırça saraydan yeğ tutmuşlardır. Kimi şairler kalp ve gönül âlemine girmeyi sırça saraylara sultan olmak gibi görmüşlerdir. Şairlerimize göre en güzide sırça saray dostların gönlüne girmek sevgilinin gönlünde yer bulmak olarak görürüler
Hânümânı neyleriz bu günbed-i dünyada biz
Âlimin sultanıyız sırça saraya mâlikiz Naili
Gök kubbe altındaki gösterişli sarayları neyleyim, ben bu gönül âleminin sırça sarayda oturan sultanıyım.
Cem tahtgâhı tahta-i meyhâne kendidir.
Kaşane-i Havernâk-ı şahâne kendidir
Gönlümün sırça sarayın eı peri hıfz etmeye
Hindu-yı hâl-i ruhundur perde-dârı çeşmimin Necati
Ey periler kadar güzel olan sevgili gönlüm bir sırça saray, kapısı ise gözümdür. Siyah benlerin ise kapı önünde duran kapı çavuşudur.( Hindu, renginden dolayı siyah derili Hintliye benzetilmiş )
Câm bir sırca saray olmuş ki ferş-i la’l- i nâb
Hücredir billurdan şâh-ı hevâya her habâb Şeyhülislam Yahya
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/belkis-kimdir-saba-melikesi-efsanesi/84902