“Son Sığınak Hakkında Konu Özet Tahlil Reşat Nuri Güntekin

23.06.2019
 
 
Yazıda  “Son Sığınak,   Reşat Nuri Güntekin’in  ”  romanı hakkında bilgiler, romanının özeti,  romanın konusu, ana fikri,  romanın kahramanları, romanın olay örgüsü,  romanın yazarı,  “Son Sığınak,    Reşat Nuri Güntekin’in  ”    hakkında bilgiler “Son Sığınak,    , Reşat Nuri Güntekin’in  ”  romanın şahıs kadrosu  yazarın diğer romanları,  “Son Sığınak,    , Reşat Nuri Güntekin’in  ”  adlı eserden alıntılar yer alır.  Eser hakkında yorumlar,  romanın anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, romanın tekniği, romanın türü, çevrildiği diller, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
 
 
ESERİN YAZARI KONUSU DÖNEMİ TÜRÜ HAKKINDA
 
Son Sığınak,  adlı roman Reşat Nuri Güntekin’in ilk baskısı 1961 yılında yapılmış olan ve yazdığı son romanıdır. Hayatı boyunca on yedi roman yazmış olan Reşat Nuri Güntekin bu romanını ölüm tarihi olan 1956 yılından önce yazmış ama romanın ilk baskısı yazarın ölümünden beş yıl sonra yapılmıştır.   
 
Yazarın ölümüne yakın günlerinde yazıp bitirdiği bu romanında yazar kendi çocukluk anılarından esintiler de sunarak bir anlamda kendi biyografisinde yer alan yolculukları, umutsuz aşkları, kaçırılmış mutluluklarını dile getirmiş;  özellikle tiyatro sevgisiyle dolu olduğu yıllardaki hayatından çeşitli kesitleri bu romanına aktarmıştır.
Reşat Nuri Güntekin’in kendisi de çocukluk ve gençlik yıllarında tiyatroya çok merak sarmış ilk eserlerini yazdığı yıllarda tiyatro ile yakından ilgilenen tiyatro eleştirmenliği yapmış “ 1919 yılında Zaman Gazetesinde “ Temaşa Hataları “ adlı köşesinde tiyatro eleştirmenliğinde bulunmuştur.  Hatta en önemli romanı olan Çalıkuşu’nu dahi dört perdelik bir oyun olsun diye hazırlayan bir romancı,  bu eserinin sahnelenmesi mümkün olamayınca romana çevirmiştir.  [1]
 
Bu nedenle yazarın son romanı olan Son Sığınak adlı roman bir anlamda yazarın tiyatroya çok düşkün olduğu yıllarından ve ilk gençlik yıllarında yaşadığı gönül oyunlarından ve anılarından derin izler de taşımaktadır.
 
Özellikle Miskinler Tekkesi   Yaprak Dökümü , Çalıkuşu , Damga , Kızılcık Dalları gibi romanları ile tanınmış bir romancımız olan Reşat Nuri’nin bu romanı onun son yıllarında yazdığı en son romanı olup yazarın özgeçmişinden de derin esintiler taşıyan bir romanı olmakla önemlidir.
 
 
ROMANDAKİ KARKATERLER
 
Süleyman Bey:1.Dünya savaşında Kanal Harekâtı’na katılmış, İngilizlere esir düşmüş esaret günlerinden sonra İstanbul’a yerleşmiş, tiyatro ve sanatsever bir insandır.  Temkinli, her zaman ilerisini düşünen bir adam olarak anlatılır.
Servet Bey:  Paşa babasının mirasını yiyen bir adamdır. Yaşı hayli geçkin olmasına rağmen çocuksu sevinçlerinden kurtulamamış biridir.
Makbule Hanım: Neşe dolu, şen şakrak duygusal, sevgi dolu bir kadın şarkıcıdır.
Hoca: Muzip, şakacı ve biraz da çapkın ama dalkavukluk da yapmaktan hoşlanan  eski bir oyuncudur.
Azmi: içine kapanık ve fazla konuşmayı sevmeyen, yardımsever bir adamdır.
 
KONUSU
 
Ortak yönleri sadece tiyatro sevgisi olan bir grup insan bir tiyatro grubu kurma şansını elde etmiştir. Hepsi için de bu tiyatro bir Son Sığınak olmuştur. Fakat temelleri sağlam olmayan bu son sığınak dağınık hayatları olan oyuncularının kendi dünyalarını kurmaya başlamaları ile yıkılır.
 
ESERİN ÖZETİ
 
I.Dünya Savaşında görev almış ve İngilizlere esir düşmüş eski bir asker olan Süleyman Bey bir iş için gittiği Diyarbakır’dan İstanbul’a trenle dönmektedir.  Fakat mevsim kıştır ve tren yolda gelirken bir kasabada yoğun kar yağışı yüzünden durmak zorunda kalır.
 
Süleyman Bey, İngilizlere esir düştükten sonra tiyatroya merak sarmış,  esaretten kurtulup İstanbul’a geldikten sonra da tiyatro ve sanata olan ilgisi devam etmiştir.  Tren garda beklerken uykuya dalar. Fakat birden üzerine dökülen bir su ile uyanır.  Aynı kompartımanda yolculuk yapan Makbule Hanım suyu yanlışlıkla üzerine dökmüş; Süleyman Bey’i uyandırmıştır. Bu sayede Süleyman Bey ile Makbule Hanım arasında arkadaş olmuşlardır.
 
Makbule Hanım mesleği şarkıcılık olan bir bayandır.  Süleyman Bey ile Makbule Hanım birbirlerinin gönlünü almış ama Süleyman Bey de su ile ıslatılarak uyandırıldığı çocukluk günlerini hatırlamıştır.
Trenin bir müddet daha yola çıkamayacağını düşünen Süleyman Bey, trenden inerek biraz ısınmak ve bir şeyler yemek için, kasaba içine gider.  Çayını yudumlarken,  Halkevi Başkanı olduğunu öğrendiği birisi herkesi genç bir subayın düğününe davet eder. Süleyman Bey de bu daveti kaçırmayıp düğüne gider.
 
Halkevi parasız gençleri evlendiren bir yerdir.  Süleyman Bey, düğünde, biraz yaşlı ama muzip bir adam olan herkesin hoca diye seslendiği Eyüp Bey ile tanışır. Eyüp Hoca tiyatro ile uğraşmış, çok şeyler görüp geçirmiş bir adamdır. Süleyman Bey de bu yüzden Eyüp Hoca ile daha çok ilgilenir.
 
Üstelik daha sonra kompartıman arkadaşı Makbule Hanım’ı da i bir paşanın masasında görmüştür. Makbule Hanım da onu görünce masasına davet etmiş, Süleyman Bey’i İstanbul’dan tanıdığı eski bir paşanın çocuğu olan Servet Beyle de tanıştırır. Servet Bey paşa babasının kazançlarını yiyen bir mirasyedidir ve Servet bey de Makbule Hanım’da tiyatro ile çok ilgili kimselerdir.
 
Düğünün bitince, tiyatro seven bu kişiler halkevinin sahnesinde, bir oyun sergilerler.  Gösteri den çok hoşlanan Servet Bey, İstanbul’da Yeni Türk Tiyatrosunu kuracağını ve her yönden onlara destek olacağı sözünü verip onlardan ayrılır.  
 
Süleyman Bey, kanal harekâtında İngilizlere esir düşünce esir olarak kaldığı Zekazik kampında boş zamanlarını geçirmek için tiyatroya merak sarmış bir adamdır.  Süleyman Bey de zengin bir babanın küçük oğlu olarak dünyaya gelmiş fakat babasını kaybedince babasından kalan miras ile ancak tahsilini tamamlayabilmiştir. Şimdilerde ise bir boyacı dükkânında kâtiplik yapmakta bazen de esir kampında öğrendiği az buçuk İngilizce ve Fransızca ile iş için mektuplar yazarak geçinmektedir.
Tren İstanbul’a geldikten sonra Süleyman Bey her zaman kaldığı küçük pansiyonda hayatına devam eder. Fakat bir gün Makbule Hanım, Servet Bey ve Hoca verdikleri sözü tutmak için aniden çıkıp gelirler.  Süleyman Bey yeni tiyatro kurulması sözüne pek inanmadığından olanlara oldukça şaşırmıştır. Tam da bu sırada Süleyman Bey’in Zekazik kampından arkadaşı olan Azmi ‘de ortaya çıkar.
Hep beraber yemeğine gidererek tiyatroyu nasıl kuracaklarına dair planlar yapmaya koyulurlar.
 
Makbule bir kassam kâtibinin yani bir imamın kızıdır.  Etine dolgun şen şakrak, üç defa evlenip boşanmış, hayat dolu bir kadındır. Eyüp Hoca ise bir deniz subayı iken gemilerden kaçıp sık sık tiyatroya gittiği için subaylıktan da atılmış bir adamdır. Bir paşanın oğlu olan Servet Bey ise eski bir sadrazamın kızıyla evlidir. Karısı iyi bir kadın olmasına rağmen Servet Bey  “daktilom “ diye hitap ettiği sekreteri ile de aşk yaşayan bir mirasyedidir. Akrabaları, büyümüş olan çocuklarını kışkırtmakta o yüzden çocukları analarını tutup onunla uğraşmaktadırlar. Yine de evliliği devam edip sürmektedir.
 
 
Bu beşli grup Servet Bey’in babasından kalma konakta sınav heyeti kurarak oyuncu adaylarını seçmeye başlamıştır. Hacı Lala adında konağın eski emektarı yaşlı bir Arap,  Pertev Turhan isminde yakışıklı uzun boylu bir genç,  Remziye adında, muallim mektebini bitirmiş bir genç kız, lakabı Lokman adı Sadullah Nuri olan eski bir aktör,  Melek ve Masume adlı iki genç kız kadroya seçilmiştir.
 
Ayrıca kadroya Neriman,  Dürdane adlı iki kız ile Hakkı adında bir hokkabaz daha alınır. Sınava bir kambur da katılmak ister fakat servet Bey onu almaz Ama Kambur onların peşini bırakmayacak,  sınavı sokulmadığı halde onları takip edecek, Samsun’a giden vapura binerek Hokkabaz Hakkı ile arkadaş olacak, gemide gösteri yapıp para kazanacaklardır.  Servet Bey gruptan ayrılınca Kambur ile Hokkabaz sıkıntıya düşen tiyatroyu ayakta tutmak için yararlı olacaklardır.
 
Tiyatro ekibi kurulup oyunlar ortaya çıkınca ekip Samsun’dan başlayacak bir Anadolu Turnesine çıkarlar. İlk Servet Bey, tanınmış biri olduğundan devlet erkânı ve halk her yerde onları iyi karşılamakta ve oyunlar başarılı olmaktadır. Fakat Servet Bey ailevi sorunları yüzünden eve döner. Yalnız başına kalan ekip turnede teker teker dağılmaya başlamıştır.  İstanbul’dan gelen bir telgrafla Pertev Turhan da ayrılır. Neriman,  Kars’ta iken tanıştığı bir Azeri tüccar ile evlenir.  Hacı Lala hastalanır. Masume ise bir genç ile evlenir. Remziye ise eski sevgilisiyle buluşur.  
 
Kısaca tiyatroya aşık bu insanların son sığınağı olan tiyatro dağılmıştır.  
 
 
   
 

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar