Tasvir Nedir Kökeni Anlamları Divan Şiiri ve Tasvir

07.01.2024

 

 asvir تصویر

 

Tasvir Kökeni Sözlük Anlamları

Tasvir sözcüğü Arapça “ ṣwr  Kökünden gelir. .Taṣwīrتصوير  kelimesi sözlüklerde “resimleme, suretini çıkarma" , resim, imge, görüntü, biçim, kopya anlamındaki suret [1]sözcüğü ile aynı kökenden gelir. Kimi dilciler tasvir kelimesinin kökenini Arami dilinde resim anlamına gelen “sureta”, Akad dilinde resimlemek anlamına gelen “eşeru” kelimelerine dayanmaktadır. [2] Arap, Akad ve Arami dillerinin aynı kökenden geldiğine göre bu görüşleri tartışmak gereksizdir.

Tasvir sözcüğü sözlüklerde: Canlandırarak anlatma, ifade etme. Hiss ve mahsusata münhasır olan ifade. Bir şeyi söz veya yazı ile anlatmak. Bir şeye şekil ve suret vermek. Resim yaparcasına güzel tarif etme, tanımlama, resmederek tarif etme. Sûret verme.[3] Güzel tarif etmek[4] anlamları ile izah edilir. Netice olarak tasvir sözcüğü suret, tasavvur, mutasavver, musavvir, musavver, vb kelimeleri ile aynı kökene dayanır.

Tasvir, nesnel ( müşahhas) veya soyut ( mücerret( olabilir. Beden, his, düşünce, hayal dışı olan gerçek ve doğal dünyadaki manzara, dağ, ova, orman, ırmak, deniz, eşya, kişilerin vb zihinde canlandırılacak şekilde tarif edilmesi nesnel bir tasvirdir. Duyguların, düşüncelerin, imgelerin kısaca ruhsan ve psikolojin âlemin izah edilmesi ise soyut ve sübjektif bir tasvirdir. 

Edebiyatta Terim Olarak Tasvir

Edebiyattaki tasvir nesnelerinin fotoğraf veya film çeker gibi veya realist bir resim ya da portre yapar gibi anlamamak lazımdır. Edebiyatta bir terim olarak tasvir, betimleme ile eş anlamlı olarak kullanılır. ( bkz Betimleme Tasvir Nedir Türleri İzahları Tasvir Örnekleri ) Tasvir veya betimleme; roman, hikâye, anı, gezi, şiir ve diğer edebî türlerde olayların geçtiği mekânları kişileri ve eşyaları hem fiziki yönleri ile ruh haline yansıyan izlenimleri resmetmek demektir. Edebiyattaki tasviri, sadece dış mekânların, fiziki ortamların, nesnelerin vb sözcüklerle resmedilmesi olarak anlamamak gerekir. Edebi eserlerdeki anlatıcının veya kahramanların ruh halleri, kişilik analizleri, duygularının düşüncelerinin imgelerinin de resmedilmesi de tasvir kavramının içindedir.

Tasvirdeki amaç dış veya iç dünyanın okuyanın zihninde canlandırabilecek şekilde anlatılmasıdır. Edebi eserlerdeki anlatıcı; iç, dış veya imgeye dayalı tasvirler yaparak mekân, kişi, varlık manzara, sosyal çevre veya nesneleri okurların zihninde canlandırmaya çalışır. Anlatıcının tasvirler yapabilmesi için varlıkların vasıflarını belirlemesi, benzetmeler yapması, belirgin sıfatlar kullanması, gözlemlerde bulunması, deneyimlerine, anılarına, duygu ve hayallerine de başvurması gerekir.

Edebi eserlerdeki tasviri, nesnelerin, mekânların, kişilerin vb görüldüğü ve duyulduğu, hatta fotoğraf ve film çeker gibi anlatmak olarak anlamamak gerekir. Aksine edebi eserlerdeki tasviri, betimlemesi yapılacak olan şeylerin şair ve edip nazarından anlatılması olarak anlamak lazım gelir. Yani duygu ve imge süzgecinde şekillenmeyen, şairane benzetmelere ve sıfatlara kavuşmayan tasvirler edebi bir betimleme kimliğini kazanamaz. Edebi eserlerdeki tasvirler rapor, sözcüklerle manzara veya portre fotoğrafı çekme niteliğinden kurtulmuş olmalıdır.

Bu nedenle tasvirleri iç, dış ve imgesel olarak sınıflandırmak gerekir.

  • Dış tasvir veya fiziki betimleme: mekân, manzara, insanla ilgili fiziki özelliklerin tasviri
  • İç tasvir: Ruhsal çözümleme, psikolojik halleri veya duyguları tasvir etme, ruh hali tasvirleri
  • İmge yoluyla yapılan tasvir: Dış dünyaya bakarak kurulan hayaller. [5] ( Tasvir türleri hakkında geniş bilgi ve örnekler için bkz Betimleme Tasvir Nedir Türleri İzahları Tasvir Örnekleri )

Divan şairleri özellikle kaside ve mesnevilerde doğallıktan uzak süslü ve çok tumturaklı tasvirler yapmışlardı. Kasidelerde tasvire çok önem verilir nesip veya teşbih denilen ilk bölümleri bahar, kış, yaz, nevruz, hazan, bayram, vb tasvirlerine tahsis edilirdi. Medhiye bölümlerinde ise devlet adamlarını vb iğrak ve gülüv derecesinde aşırı abartılı sıfatlar ve vasıflandırmalar ile överek tasvir ediyorlardı.

Divan şairleri mesnevilerde de abartılı tasvirler yapmışlar, örneğin sevgilinin yüzünü Güneş’ten ve Aydan daha parlak, göz kamaştıran şekillerde betimlemişlerdi. Pencere camının parlaklığını Güneş’ten güçlü hale getiren bu anlayış mahbubu iğrak ve gulüv düzeyinde öven aşırılıklara da yol açıyor, divan şairlerini doğal tasvirler yapmaktan da alıkoymuş oluyordu. Divan şairlerinin abartılı, aşırı süslü ve doğallıktan kopuk tasvir anlayışı Tanzimat ile değişmeye başlamıştı.

Divan şairleri gazellerde de aşk, şarap ve kadın gibi konuları işlerlerken doğal olmayan fiziki özelliklere sahip sübjektif sevgili tasvirleri yapmışlardır. Gerçekte var olamayacak fiziki vasıflara sahip olan bu hayali sevgililerin psikolojileri, davranışları ve tepkileri de doğal olmaktan uzaktır. Nokta dudaklı, serviden uzun, zülüfleri kement, cadı bakışlı, büyücü nazarlarına sahip, Ay’dan daha parlak, Güneş’ten ziyade göz kamaştırıcı bu hayali güzeller;  gül, gonca, servi gibi doğal nesnelere benzetilerek tasvir edilmişlerdi.

Abartılı, ağdalı ve çok süslü tasviriler de hoş karşılanamaz olsa bile edebi tasvirlerin rapor veya kuru bir fotoğrafa benzetilmesi de istenen bir şey olamaz. Tasvirlerin imge ve duygu ile zenginleşmesi edebi bir eser için çok önemli bir husustur. Edebi eserlerde neyin anlatıldığından ziyade nasıl anlatıldığı en önemli husustur. Şu halde sanatsal yöne önem veren metinlerdeki tasvirler, doğallıktan kopmadan duygu ve hayal ile zenginleşmiş, edebi bir kelama da kavuşmuş olmalıdır.

Bir Tasvir Örneği 

Hilal, semai köşkünde seyranını sürdürürken şafak sökmeden de daha irkilen çok canlı vardı. Kediler hırlaşıyorlar, köpekler halen havlıyor, horozlar daha erkenden yaygarayı koparmıştı. Çiğ tonlu kuzgun sesleri bülbülleri susturmuştu. Bülbüller de kuytuların ciğerine doğru kaçmış; hilâl, küf renkli geceye kaş çatarak parlamıştı. Serviler, semazen gibi ufka resim çizmişlerdi. Kocaman sikkeleriyle ufku karartan serviler, postnişin olmuş oturan o gümüşi kubbelerin yanında dik durmuşlardı. Sabah yeli, hafif hafif başlarından esiyordu.  Giydikleri tennure ve sikkeleri de sallanan; topluca ayinde duran semazenler gibiydiler.” ( Şahamettin Kuzucular, Ahi Baba Çıkmazları Romanından )

O yüzdendir ki Almıla, çiftliğin yahşi kızıydı. Gümüş renkli ince bacak Ahal Teke ata biner, her sabah göl kıyısında atı dörtnala sürerdi. Almıla, atın sırtında bir alıcı kuş gibiydi. Eğer üstünde kuş gibi uçtuğunu zannederdi. Atını Moynika gölü kıyılarında koşturur, atın toynakları suyu, sağa sola fırlatırdı. Almıla, at sırtındayken okuyla toy kuşu avlar, at sırtında geri dönüp, hedefini de vururdu. Almıla, bir genç kız değil, yiğit gibi yetişmişti. Kılıç kullanmada mahir, hançer saplamakta usta, ok atmakta becerikli, bıçak atmakta cambazdı. ( Şahamettin Kuzucular, Ahi Baba Çıkmazları s.99. 100 ) 

KAYNAKÇA

·        [1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/tasvir

·        [2] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/suret

·        [3] https://www.luggat.com/tasvir/1/1

·        [4] https://www.osmanlicasozlukler.com/turkcelugat/tafsil-250471-yp2.html

·        [5] https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/post/betimleme-tasvir-nedir-turleri-izahlari-tasvir/134719

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar