Mübalağa Nedir Mübalağa Sanatı Tebliğ İğrak Gulüv

21.03.2020
 
 
Mübalağa Nedir 
 
 
Osmanlıca yazılışı :  مبالغه : mübalağa
 
MÜBALAĞA SÖZCÜĞÜNÜN ETİMOLOJİSİ
 

Mübalağa sözcüğü Arapça kökenlidir.  Arapçadaki “ blg “ kökünden türemiştir. “ blg “  kökü masdar olarak belagat gösterme, abartma,  anlamlarındadır.[1] Bu nedenle mübalağa ile beliğ, ve belagat sözcükleri ile aynı kökten gelmektedir. ( bkz Belagat Nedir Hale Makama Amaca Uygun Söz )  Belig ve belagat sözcükleri edebiyatta ( belig: yetişmiş, ermiş, erişmiş ; belagat: İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği) terim anlamları ile de kullanılır.

İÇİNDEKİLER

SÖZLÜK ANLAMLARI
SÖZ SANATI MÜBALAĞA
İFRAT VE TEFRİT
TEBLİG İGRAK GULÜV


SÖZLÜK ANLAMLARI

Mübalağanın sözlüklerdeki tarifi: Bir şeyi  olduğundan çok büyük veya çok küçük; olduğundan fazla veya eksik göstermek;  haddini aşmak, abartmak, abartı yapmak, [2]; anlamlarındadır.  

SÖZ SANATI MÜBALAĞA

Mübalağa edebiyatta belagat sanatının bir dalı olan söz sanatlarından biridir. Edebiyatta terim anlamı ile kullanıldığında dahi sözlükteki temel anlamında uzaklaşmaz. Edebiyatta mübalağa : “ Bir şeyi ifade ederken ya olduğundan çok fazla veya olduğundan çok noksan göstermek " Sanatı olarak tarif edilir.  

Eski edebiyatçılar bu söz sanatını “Habbeyi kubbe, kubbeyi habbe yapmak." Sanatı olarak tarif etmişlerdir.  Habbe ise mercimek tanesi büyüklüğünde damla demektir.  Bu söz sanatı “pireyi deve, deveyi pire yapmak” olarak da tarif edilir. Mübalağanın Türkçedeki karşılığı abartma, abartı yapmakta aşırıya kaçmak olarak tarif edilebilir.

Eski edebiyatta mübalağa çok sık kullanılan bir söz sanatıdır. Divan şairleri mübalağa sanatını özellikle kasidelerde hediye, ikram, makam, caize vb umdukları kişileri övmek için kullanmışlar, bu nedenle devlet büyüklerini ya aşırı şekilde övmüşler yahut da rakiplerini aşırı şekilde küçük düşürmek için bu söz sanatına başvurmuşlardır.  

Bu sanata başvurmanın diğer nedenleri heyecanı ve coşkuyu derece olarak şiddetli göstermek çabası, anlatımı renklendirmek, anlatımı cazip hale getirmek; okuru etkilemek, okurda hayranlık uyandırmaktır. Eski devrin şairleri aşırı övgüyü “habbeyi kubbe yapmak”, aşırı yergiyi ise “kubbeyi habbe yapmak” olarak ifade etmişlerdir.

Göremez girsem eğer mûr-ü zâifin gözüne
Ey Süleyman’-ı zaman  şöyle hayâl oldu tenim  Şem’i

Ey Süleyman-ı zaman bedenim o kadar küçüldü- o kadar zayıfladım –ki  gözüne girsem bile karınca beni göremez.

Bu beyitte şair Şem’i  çok bariz ve abartılı bir şekilde  olanı olduğundan çok küçük göstermiş yani kubbeyi habbe yapmıştır.

Bir gün doludizgin boşanan atlarımızla,
Yerden yedi kat Arş’a kanatlandık o hızla.  Yahya Kemal

Yahya Kemal ise bu  beytinde doludizgin atlar ile gidişi yerden yedi kat yukarıdaki arşa kadar kanatlandırarak habbeyi kubbe yapmaktadır.




İFRAT VE TEFRİT

İfrat ve tefrit mübalağa sanatında övmekte veya yermekte aşırıya kaçmayı ifade eder. İfrat normalden fazla övmek, tefrit ise ifratın tersi olarak hicvetmekte, eleştirmekte, yermekte aşırıya kaçmak olarak anlaşılır. Eski edebiyatçılar, mübalağa sanatında övmekte ve yermekte sınırları zorlamaya karşı çıkmışlar, ifratı ve tefriti değerli bulmamışlardır.

Eski edebiyatçılar mübalağa sanatında   aşırıya kaçmayı ifrata ve tefrite çıkmak olarak ifade etmişlerdir. Eskiler akıl ve mantık sınırlarını zorlamakta aşırılık göstermeyi yani ifrata ve tefrite çıkarmayı hatalı bulmuşlar; aklın ve mantığın kabul edebileceği türden mübalağaları makbul kabul etmişlerdir.


TEBLİG İGRAK GULÜV

Eski Edebiyatçılar mübalağa sanatını üç türlü olarak değerlendirmişlerdir.

  1. Tebliğ
  2. İğrak,
  3. Gulüv

 

Eskiler tebliğ türü mübalağayı makbul, iğrak türü mübalağayı makul ama gulüv derecesine ulaşan mübalağayı medhul yani ayıplanacak, mübalağa olarak görmüşlerdir.

Tebliğ:

Yapılan mübalağanın aklen ve doğal açıdan mümkün, "akla yatkın ve âdete uygun olması " tebliğ olarak kabul edilir.

Tebliğ, muhatabın hayal gücünü okşaması,  tarifi yapılan veya tasviri edilen şeyin daha iyi kavranmasını sağladığı için makbul bir abartma türü kabul edilir. 

Memleket meşşeâtte-i adliyle zinet- yâb olur
Saltanat pirâye-i hulkıyle hüs nü an bulur       Nefi

Güzel ahlakı ve adaletli olmasıyla memleketi zenginlik ile doldurup, saltanatı ile süsler. Beyitteki mübalağa akla uygun ve doğal gelmektedir. Çünkü bir padişah adaletli olması ve güzel ahlakı ile ülkesini zenginleştirip refaha kavuşturabilir. Bu bakımdan bu beyitte tebliğ türü bir mübalağa bulunur.

“Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık “

Bayrak için yazılmış bu dizelerde vatan ve bayrak sevgisi ile ilgili akla da aykırı gelmeyen doğal bir mübalağa vardır.

Ey Fuzûlî çıksa can çıkmam tarîk-i aşktan
Rehgüzâr-ı ehl-i aşk içre kılın medfen bana   Fuzuli

Beyitte canı pahasına aşk yolundan  dönülmemesi ve mezarın yol kenarına yapılması akla ve geleneğe  uygundur.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem,sığmazsın.    M. Akif Ersoy

İğrak:

Arapça'da dolu, doldurulmuş anlamına gelen "gark" kökünden gelir.
Yapılan mübalağanın doğal açıdan mümkün olmayan ama aklen mümkün olabilecek şekilde olmasıdır. Edebiyatta olması  imkânsız olan mübalağa olarak da tarif edilir. [3] Aklın kabul etmesine rağmen alışılmamış ve âdet olmamış şekilde yapılan abartma olarak da tarif edilebilir.  ( BKZ İğrâk ( Aşırı Mübalağa Abartma) 

Adli bir gâyetde kim devrinde kebk ü şâhbâz
Birbirini âşiyânında gelir mihmân bulur            Nefi

Beyitinde bir iğrak vardır. Çünkü keklik ile doğanın birbirine misafir olmasını akıl kabul edemezse de her iki kuşun yavru iken kafeste büyütülmesi ile aralarındaki düşmanlık giderilebilir.

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su   Fuzûlî
(Gökyüzünün rengi su renginde midir yoksa gözümden akan yaşlar su olarak gökyüzünü mü kaplamıştır da onun için mi mavi görünüyor, bilmiyorum.)

Gulüv

Gulüv kelimesi ““haddi aşmak, itidal çizgisinin ötesine geçmek, taşkınlık ” anlamlarına gelir. Edebiyatta ise hem aklen hem de doğal olarak olabilmesi mümkün olmayan, "akla ve âdete uygun olmayan"   mübalağa anlamında bir mübalağa sanatı çeşididir. Mübalağanın hem aklen hem de adeten olabilmesinin mümkün olamayacağı halidir.

Erdi bir gāyete te’sîr-i hevâ kim bir mûr
 Bir dem-i germ ile eyler yedi deryâyı serâb  Nefi

karıncanın nefesiyle denizleri kurutması akla uygun olmadığı için bu beytin muhatapta bıraktığı etki pek hoş değildir “ ( İskender Pala, https://islamansiklopedisi.org.tr/mubalaga)

Bir şulesi var ki şem-i canın
Fanusuna sığmaz asmanın   (Şeyh Galip)

Sedâ-yı kevkebe- satvetinden olmuştur
Esir-i zelzele ferman –reva-yı nişabur    Nabi
Onun ihtişamını ve şöhretini duyunca Nişabur hükümdarının titremesi ile zelzele olmuştur.

Merkez-i hâke atsalar da bizi
Kürre-i arzı patlatır çıkanz.   (Namık Kemal)

Bir ah çeksem karşı ki dağlar yıkılır.   Anonim

Manda yuva yapmış söğüt dalına,
Yavrusunu sinek kapmış duydun mu?   Anonim

Sekizimiz odun çeker,
Dokuzumuz ateş yakar,
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu ,kaynatırım kaynamaz. Kaygusuz Abdal


MÜBALAĞA İLE İLGİLİ YAZILARIMIZ

SÖZ SANATLARI İLE İLGİLİ BAŞLIKLARIMIZ VE LİNKLERİ


KAYNAKÇA

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar