25.03.2025
Temmuziye
“Temmuz” sözcüğünün eski Mezopotamya dillerinden gelen bir sözcük olduğu, bu sözcüğün Süryaniceden Arapça ve Türkçeye geçtiği düşünülmektedir. Arapçada temmūzі sözcüğü “temmuzla ilgili” anlamına gelmektedir. Bilindiği gibi temmuz Yaz mevsimindeki ve miladi takvimdeki yedinci ayın adıdır.
Temmuz adının Sümer mitolojisinde yer altı tanrısı ile üreme tanrıçası ( İştar- İnanna) ile mevsimlere göre birlikte olan yer altına indiğinde kış, yeryüzüne çıktığında bahar ve yaz mevsimlerini oluşturan “Damuzi veya Tammuz “ adlı mitolojik varlıktan geldiği düşünülebilir
Divan Şiirinde Temmūziyye
Divan edebiyatında yaz mevsiminden ve sıcaklardan söz eden kaside türüne 'Temmuziyye “ denmektedir. Yani Temmuziye, nesib bölümlerine göre yaz mevsimini anlatan yaz mevsiminden hareketler bir devlet büyüğünü övmeye, göklere çıkarmaya vesile bulabilen , bu sayede devlet büyüğünden ihsan elde etmeyi düşünerek yazılmış bir kaside türüdür.
Divan şairleri, yaz (Sayt) da demişler, yaz mevsimi münasebetiyle devlet büyüklerine övgü dolu kasideler yazmışlardır. Divan edebiyatında bahariye, nevruziye, şitaiye ( kış) konulu kasideler daha çok yazılmış, Temmuziyye türü kasideler daha az yazılmıştır.
Divan şairleri yaz mevsimi;” yaz, say/, temmuz, tdb-ı temmuz, tdbiş-i temmuz, eyydm-ı temmuz, şiddet-i germd, tdb-ı germd, fasl-ı cahim, sıklet-i eyydm, dem-i baMr, eyydm-ı baMr, vakt-i germd gibi terimlerle ifade etmişlerdir. “
Temmuziye türü kasidelerde amaç mehdiye olsa bile yaz aylarının sıcaklığı, bunaltıcı oluşu, cehenneme benzeyişi, güneşin altına benzetilen ışıkları, parıltısı, ateş, kül, kuşların perişanlığı, bitkilerin kurumaya başlaması, balıkların derinlere kaçması, semenderin ateş üzerinde yürümesi, Mûsikâr -Kaknüs Kuşu ile Anka’nın kendi kendilerini yakmaları ve küllerinden geri doğmalarından da söz edilmiş olur.
KASİDE
Temmûziyye Berây-i Sitâyiş-i Sultân Ahmed Hân
mefâ’ilün fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün
1. Temûz irişdi cihân gark-i tef ü tâb oldı
Zemîn harâret ile vakf-i pîç ü tâb oldı
2. İdüp kemâl ile germiyyet-i hevâ te’sîr
Çekîde-i ‘arak-i gül-ruhân gül-âb oldı
3. Düşince pertev-i hurşîd ka’r-i deryâya
Derûn-i yemde olan mâhiyân kebâb oldı
4. O denlü şiddet-i tâb-i temûz kim zerrât
Cihânda her biri bir kurs-i âftâb oldı
56
5. Bu demde katre-i bârân degül harâretden
O denlü pûte-i gerdûn pür-iltihâb oldı
6. Siyeh gamâmı güdâzendegî-i hurşîdî
Misâl-i külçe-i fûlâd eritdi âb oldı
7. Bu fart-i harr-i hevâ iştidâd-i germâdan
Tuyûra bâ’is-i hem-rengî-i gurâb oldı
8. ‘Arak-feşândur o da sanma rûy-i deryâda
Hurûş-i mevce ile câ-be-câ habâb oldı
9. O dem ki zîbiş-i tahrîr-i vasfı temmûzun
Murâd-i mâşıta-i tab’-i müstetâb oldı
10. İdüp külâle-i dûşîze-i hayâle eser
Çü reng-i surh-i ‘alev hod-be-hod hızâb oldı
11. İdüp güdâhte sîmîne-kurs-i mâhı temûz
Degül hilâl-i felek halka-sâz-i bâb oldı
12. Ne bâb dâ’ire-i halka-i felek-sâyı
Muhît-i merkez-i mülk-i Ferâsiyâb oldı
13. Ne bâb zerre-i nâ-çîz-i hâk-i şeh-râhı
Yegâne-gevher-i ser-tâc-i âftâb oldı
14. Dahı ‘alâmet-i nâ-şüste-rûyı bâkîdür
Kamer o bâbda ruh-sûde-i türâb oldı
15. Ne bâb pâdşehân-i cihân-gîrâna
Melâz-i müstened ü cây-i intisâb oldı
16. O bârgâhda keyvân-i heftümîn ile mâh
Gulâm-i halka-be-gûş-i felek-cenâb oldı
57
17. Mülûk-i ‘âlemün ilçileri yüzin sürerek
Gelüp o bâb-i sa’âdetde kâm-yâb oldı
18. Bu bâbda sözüm isbâta kâdirem dir isem
Ki pâdşehlere de merci’ ü me’âb oldı
19. Ne bâbdur ki anun südde-i mu’allâsı
Memerr-i esb-i şehenşâh-i meh-rikâb oldı
20. Sipihr-kevkebe şâh-i Sikender-isti’dâd
Ki re’yi âyine-i çihre-i savâb oldı
21. O ber-güzîde-i ‘Osmâniyân kim ikbâli
Kadem-nihende-i ecrâm-i nüh-kıbâb oldı
22. Fezâ-yi evcde haytü'ş-şu’â’-i hurşîdî
Hıyâm-i devletine zer-feşân tınâb oldı
23. Muhît kûze-i cûdında katre-i nâ-çîz
Nüh âsmân yem-i lutfında bir habâb oldı
24. Eritdi beyze-i mâhı hilâl idince felek
Miyân-i savletine tîg-i şu’le-tâb oldı
25. Olup vezîde nesîm-i bahâr-i insâfı
Cünûd-i fitne ser-ender-lihâf-i hâb oldı
26. Figân ider gam-i ‘âlemle yok zamânında
Meger ki nâle-i bî-hûde-i zübâb oldı
27. Harem-serây-i şükûhında kemterîn güncişk
Kemâl-i zûr ile nâhun-zen-i ‘ukâb oldı
28. Olınca sâha-i kuhsâra münteşir ‘adli
Gazâle pençe-i şîrân serîr-i hâb oldı
58
29. Dem-i bahârda bârân degül hoy-efşândur
Ki dest-i cûdı hacâlet-res-i sehâb oldı
30. O şeh-süvâr-i saf-ârâ-yi kâm-rânî kim
Kümeyt-i haşmetine mâh-i nev rikâb oldı
31. Zihî semend-i süreyyâ-kutâs-i çâbük-pây
Ki hem-çü sâ’ika ol dem ki pür-şitâb oldı
32. Kemîn-şerâre-i na’li hilâl resmidür
Su’ûd idüp felege şu’le-i şihâb oldı
33. O hing-i bâsıra-cevlân ki peyk-i endîşe
Dem-i müsâbaka pes-mânde-i hicâb oldı
34. Hudâygâne-i (?) dehrâ şeh-i felek-kadrâ
Ma’ârif ehline lutfun ki bî-hisâb oldı
35. Kasîdeme nazar it ‘âtıfetlü hünkârum
Bu ‘arz-i hâle fakat şefkatün cevâb oldı
36. Felek didükleri nâ-ber-karârdan feryâd
Ki dil elinde sitem-horde-i ‘ikâb oldı
37. Bu tengnâ-yi felâketde kalb-i nâ-şâda
Hemîşe kârı anun renciş-i ‘azâb oldı
……………..
ARPAEMÎNİ-ZÂDE MUSTAFA SÂMÎ (Fatma Sabiha KUTLAR OĞUZ )
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın