Orhan Hançerlioğlu’nun 1957 yılında yayınlanan bu romanı aslında uzun bir hikâye gibidir. İnsan olmanın erdemine vurgu yapan roman, en zor koşullarda bile bireyin ufkunda beliren yaşama sevinci ve umudun yeşermesi konusunda yazılmıştır. [1] Roman, büyük kentlerde yaşayan, büyük mevkilerde olsalar bile kentlerin insanlara dayattığı monoton yaşam tarzının insanlarda yarattığı içsel sıkıntıları dile getirmeye çalışmaktadır.
Türkiye Büyük Mason Mahfili’nin büyük üstat olan 1966-1968; Türkiye Süprem Konseyinin grand komandörü olan Orhan Hançerlioğlu bu romanını [2] farklı bir teknikle yazmış; eserinde Tevrat’tan Allah’ın dünyayı yarattığı 7 günle ilgili bölümlerden alıntılar da yaparak bu romanını yazmıştır.
Tevrat’tan yaptığı bu alıntıların altında bölümler hâlinde bir insanın 7 günlük hayatı anlatılmaktadır. Tevrat’a göre Tanrı, evreni ve üzerinde yaşayan canlıları yedi günde yaratmış, romanın kahramanı olan Ömer de yaşamını yedi günde değiştirmiştir.
Eser MEB Yüz Temel Eser Listesi içindedir. MEB bu eseri okurlara, öğrenci ve öğretmenlere okunması gereken yüz eser olarak tavsiye etmiştir.
Kahramanları
· Ömer: Orta halli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ömer, üniversiteyi bitirdikten sonra zengin bir albayın kızı ile evlenmesi sayesinde genel müdürlüğe kadar yükselmiş bir kişidir. Fakat hayatının tekdüzeliğinden sıkıldığı için intihara karar verir.
· Rezzan: Ömer’in karışıdır. Varlıklı bir ailenin kızı olduğundan biraz sorumsuz ve maddi yaşama düşkün biridir.
· Sevgi: Ömer’in 16 yaşındaki kızıdır.
· Işık: Ömer’in 13 yaşındaki oğludur. Yemeğe düşkün, çok şişman bir çocuktur.
· Gönül: Ömer’in gençlik aşkıdır. Esmer, kısa boyludur. 40 yaşlarında olmasına rağmen hiç evlenmez, Ömer’e sadık kalır. Bankada çalışmaktadır.
· Necmettin: Ömer’in kaldığı Sirkeci otelindeki garson. Onun işlerini görür.
7. Gün Özeti:
Ömer, bir bankada genel müdür olarak çalışmaktadır.. Bir gün, müsteşar onu odasına çağırır ve bakana verilmesi gereken evraklarla ilgili sorular sorarken çok asabi davranmış ve Ömer’in gururunu kıran sözler sarf etmiştir. Aşağılanmaya dayanmayan Ömer, müsteşarın suratına üst üste yumruklar indirip Müsteşarın yüzü gözünü kan içinde bırakmıştır. Ömer, odasına gider. Odasından silahını ve banka cüzdanını alıp İstanbul’a gitmeye karar verir. Uçakta bir yer ayırtır. Daha sonra hızla binadan çıkar. Ömer çıkarken binadaki tüm çalışanlar ona duydukları saygıdan ötürü ayağa kalkmışlardır. Ömer, odacı Hasan’a yüklü bir bahşiş verip iş yerine veda eder.
Uçağa bindiğinde geçmişini düşünmeye başlamıştır. Çok iyi bir mevkii, bir karısı, iki çocuğu olduğu halde bu şekilde yaşamaktan her gün 7:30 da işe gitmekten ve aynı işleri yapmaktan usanmıştır. Yıllardır boyun eğdiği bu kurallardan kurtulmak, , sonra da yapabileceği her şeyi yapmış olarak ölüme doğru yürümek ister. Hayatının anlamı olmadığından kendini öldürmeye karar vermiştir.
Yanında çok az bir para hesabında ise onu idare edebilecek bir miktar parası vardır. Çocukluğunun, gençliğinin, üniversite hayatının geçtiği İstanbul’a gittiği için mutludur. Onu kimse orada bulamayacaktır. Çünkü on yıldan beri ilk kez İstanbul’a gitmektedir.
Daha birkaç saat önce, Yenişehir’deki evinde eşi Rezzan’ın yanından kalkmış, Fatma’nın getirdiği sıcak suyla tras olmuş, yatak odasına girmiş, gardırobun kapağını açarken karısı uyanmış, homurdanmaya başlamıştır. Ortaokula giden on üç yaşındaki oğlu Işık, ne bulursa atıştırırken, Lisedeki kızı Sevgi babasına çaktırmadan pencereden sevgilisini beklemektedir. Bir kaç saat öncesine kadar Sevgi’nin aşkından çok oğlunun göbeğine canı sıkılarak evden ayrılmıştır. Bakanlığa yürümüş, yirmi dört yıl hiç aksatmadan gittiği işine gelmiştir. . 43 yaşında ve kendini genç hissederken emekliliğine dahi bir yıl kalmışken müsteşara yumruk vurmuş ve uçağa binmiştir. Şimdi ise uçakta ve bulutların üzerinde yükselmektedir.
Sirkeci’den küçük ve pis bir otele gider. Kimlik soran otel kâtibine, kimliğini unuttuğunu söyleyip, odacısının ismi Hasan Tükenmez adını yazdırır. Gidip bir oda kiralar.
Artık yedi buçukta yatağından kalkmamak, karısının azarlarını dinlememek, kızının sevgililerini düşünmemek, oğlunun göbeğiyle uğraşmamak, , en sıcak günlerde bile kravat takmak zorunda kalmamak, yıllarca aynı kahvaltıyı edip aynı saatte aynı yollardan geçerek aynı daireye gitmemek istemektedir.
Maaşların artırılıp arttırılmayacağından başka konuşacak sözleri olmayan arkadaşlarından bıkmıştır. Bir budalaya budalalığını, bir aptala aptallığını, bir ahlaksıza ahlaksızlığını söylemeden yaşamak artık çok zor gelmektedir. Ölüm onu bütün tiksintilerinden kurtaracak tek yoldur.
Ömer orta halli bir ailenin üç çocuğundan biridir. Babası genç yaşta emekliye ayrılmış bir memur iken Fatih’te küçük bir dükkânda arzuhalcilik yapmıştır. Lisenin son sınıfında bir kız sevmiş, o kızla el ele, dudak dudağa aylarca gezmişler sevgilisi Gönül’e evlenmek sözü vermişti.
Silahı alnına dayar, kendini vuracakken uyumaya karar verir. Ertesi sabah, garson Necmettin’in sesi ile uyanır. Onun getirdiği yemeklerden yerken hayatın yaşanmaya değer olduğunu düşünmeye başlamıştır. . Eğer kendini öldürürse, bu intiharının ailesi ve iş yerindekiler tarafından nasıl karşılanacağını düşünür. Herkes İyi bir işi, ailesi olan birinin kendini öldürmesine çok şaşıracak ve onun deli olduğuna karar vereceklerdir.
Ertesi gün, Ömer birkaç günlük sakalla ve gözleri iyice çökmüş hâlde dışarı çıkar. Son günlerini içinden geldiği gibi yaşamak istemektedir. Bir kahveye giderek gazetelere göz atmaya başlar. Gazetede kendi resmini ve kayıp ilanını görür. Ama bu resim onun gençlik yıllarında çekilmiş bir resmidir ve o yüzden onu kimsenin tanıması ihtimali yoktur.
Bankadaki parasını çekip aklına geldiği gibi harcadıktan sonra kendini öldürmeye karar vermiştir. Bankaya giderek v tüm parasını çekmek istediğini söyler. Fakat onu burada asla ummayacağı bir sürpriz beklemektedir. . Bankadaki bayan memur yıllar önceki sevdiği kız Gönüldür. Gönül, ona hiç yüz vermemiştir. Çünkü Ömer, askere gitmeden önce ona evlilik sözü vermiş fakat geldikten sonra Rezzan’la evlenmiştir.. Ömer, oradan ayrılırken Gönül’ü tekrar kazanmak isteğini hissetmiştir.
Oteline geri dönmüş oradan ayrılarak Tarlabaşı’ndaki bir pansiyona yerleşmiştir. Gönülle Niçin evlenmemişlerdi? Bu uzun bir hikâyeydi. Üniversiteyi bitirince yedek subaylıkla Anadolu’ya gitmiş Gönül onu beklerken yeni yaşam düzeninde tanıdığı albayının kızıyla evlenmiş, bir daha da İstanbul’a dönmemişti. Generalliğe yükselen, kayınbabasının yardımıyla Bakanlıkta bir şube müdürlüğüne geçmiş, Genel Müdürlüğe kadar çıkmıştı.
Odasında kendini öldürmeyi tasarlarken pansiyonun sahibi olan yaşlı kadın durumu fark etmiş ve hiçbir şeyin ölmeye değmeyeceğini anlatarak onu hayata döndürmüştür. Ömer, kadından Gönül’e bir mektup götürmesini rica eder. Kadın, Gönül’e bu mektubu götürmüştür. Mektupta, Ölmeden önce seni görmek istiyorum. Diye yazmaktadır.
Gönül, ertesi gün Ömer’in yanına gelir. Gönül, ona bir ev bulacağını söyleyerek, ertesi akşam onu evlerine davet eder. Annesiyle oturmaktadır, hiç evlenmemiştir. Bu söz Ömer’in içini sevinçle doldurur, o gece heyecandan uyuyamaz.
Ömer ertesi gün Gönül’ün evine gider. Gönül yemek hazırlarken onun odasında yıllar önce Gönül’e yazdığı aşk mektuplarını görür ve okur. Eski anıları canlanır. Geçmişte Gönül’ü o kadar sevdiği hâlde nasıl olup da bu kadar yıl onu unuttuğuna şaşırır. Geceyi Gönül’ün evinde geçirir. Artık mutludur.
Ankara’dan ayrıldığı 7. gün Ömer kendini öldürmek istediği silahını satar ve Gönül’ün mahallesinde bir iş yeri kiralar. Artık yepyeni bir hayata başlamıştır ve hayatın yaşanmaya değer olduğunu düşünmektedir. Ankara’daki tekdüze hayatından ve ailesinden uzakta Gönül’le dünyaya başka gözlerle bakmaya başlamıştır.
[1] https://www.idefix.com/kitap/yedinci-gun-orhan-hancerlioglu/tanim.asp?sid=VSDVDP53PG5GS9H7GQSD
[2] https://www.mason-mahfili.org.tr/sozluk/kelime/hancerlioglu-orhan.html