Yenişehir’de Bir Öğle Vakti Hakkında Konu Özet İnceleme Sevgi Soysal

14.04.2019

 
Yazıda “ Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ,  Sevgi Soysal ”  romanı hakkında bilgiler, romanının özeti,  romanın konusu, ana fikri,  romanın kahramanları, romanın olay örgüsü,  romanın yazarı,  “ Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ,  Sevgi Soysal”    hakkında bilgiler “ Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ,  Sevgi Soysal”    romanın şahıs kadrosu  yazarın diğer romanları,  “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ,  Sevgi Soysal ”  adlı eserden alıntılar yer alır.  Eser hakkında yorumlar,  romanın anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, romanın tekniği, romanın türü, çevrildiği diller, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
 
ROMANIN YAZIMI BASIMI KONUSU YAZARI TAHLİLİ HAKKINDA 
 
Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ,  Sevgi Soysal’ın (1936-1976) ilk baskısı 1973 yılında yapılmış olan modernis bir teknik ile yazmış olduğu sosyal bir romandır.  
 
Yenişehir’de Bir Öğle Vakti  adlı roman, Ankara, Kızılay’da sadece üç beş saat bir zaman diliminde edinilen izlenimleri anlatır.  Klasik romanlar gibi serimli düğümlü çözümlü bir vaka zincirine sahip olmayan roman bir öğlen vaktindeki Kızılay’da bir birleri ile tanışan, tanışmayan, çarpışan, dost veya arkadaş olarak rastlaşan insanların birinin zihninden diğerine atlama yöntemi ile toplumun her katmanından insanların hayatlarından dönemi ortaya koyan bir roman olmaktadır.  Mekânın Ankara ve Kızılay olarak seçilmesi toplumun her kesitini kavuşturabilen konumu yüzündendir. 
Roman çeşitli rastlantılar ile  “birbirinden bağımsız gibi görünen insan portrelerini zekice bir kurgu ile bir araya getirmiştir. “
 
Yenişehir’de Bir Öğle Vakti  “ yapı, kişilerin maddî anlamda düşüş ve yükseliş seyri, bir tür kod işlevinde kullanılan kavak ağacı metaforu, yaşlı ve genç kuşak arasında değişim ve buna karşı oluş temasının anlatımına aracılık eder. Cumhuriyetle kimlik bulmuş, mevcut konumlarından memnun yaşlı kuşağın günün değişen koşullarından rahatsızlığı, tek tek bireylerin öyküleri üzerinden verilir. “ [1]
 
Romanını İlahi bakış açısı sayesinde herkesin zihnini okuyabilen ve herkesin geçmişini ve bu gününü okuyan bir bakış açısı ile anlatan romancı Tezgâhtar Ali’nin zihninden başlayarak Salih Bey’in apartmanı önündeki çürük kavağın devrilişine kadar,  çarpışan, karşılaşan seçilmiş kişilerin zihninde dolaşarak bu insanları ve mensup oldukları sosyal katmanları ve öykülerini anlatmıştırBu nedenle bu roman her biri farklı sosyal tabakalara mensup insanlarının zihinlerinin okunması metodu ile ülkenin ve Ankara’nın panoramasını anlatan bir romandır.
 
Klasik romanlar gibi belirli bir vaka planına da sahip olmayan bu roman, ilahi bakış açısı ile anlatılmış, zihin okuma metodu ile rastgelen kişilerin sıra sıra öykülerini aktaran bir değişik bir teknikle yazılmıştır.   
 
Roman büyük ölçüde tek başına iktidar olmuş AP’nin montajca dayalı bir sanayiye geçiş dönemindeki Amerikan ve batı kültürüne hayranlığın arttığı ve kısmen tüketim ekonomisine geçildiği toplumsal ve kültürel yapının dejenere olmakta hız kazandığı 1965 ve 1972 yılları arasındaki 12 Mart Muhtırasının yaşandığı günleri aktarmaktadır. [2]
 Radikal sol ve sağ çatışmalarının büyümekte olduğu CHP milletvekili Nihat Erim’in teknisyenlerden bir hükümet kurduğu, siyasal partilerin geri plana atıldığı Ankara’nın Kızılay semtindeki bir öğle vakti ve burada bulunan insanları romanın konusunu ve sosyal fonlarını oluşturur.
 
Romancı, zihinlerini okuduğu karakterlerin geçmişlerine de giderek konuyu Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına kadar taşımış;  Ankara’nın gecekondularına ve İsviçre’de yaşayan insanların bakış açılarına kadar ulaşarak çok değişik açılardan ve mekânlardan o günleri aktarmayı başarmıştır.
 
Cumhuriyetin ilk kuşakları ile sonraki kuşakların arasındaki çatışmaları ortaya koymaya ağırlık veren romanın belli bir tez veya ana fikir ortaya koyduğu da söylenemez. Roman ele aldığı kahramanların yaşam öykülerini bir birine bağlamayı akıl etmeyen bir yöntemle yazılmıştır.  Çürük bir kavağın devrileceğine sık sık vurgu yaparak sonunda bu kavağın devrilmesi ile son bulan roman,  bu kavağın altında kalan kişinin kapıcı Mevlut olması ile de manidar bir mesaj vermeye çalışmıştır.  “Tek tek bireylerin öyküleri, romanın ortalarına kadar birbirine bağlanmaksızın verilir …..Romanın sonunda birleştirilmesi beklenen parçalar, tam anlamıyla bir yerde birleşemez. Eser, kurgusu ve zaman örgüsü açısından gevşek dokulu olarak kalır, hikâye ve anlatı zamanları arasında sık dokulu bir bağ kurulamaz[3]
 
Başlıca Karakterler:

Ahmet: Yoksul bir aileden gelen tezgâhtardır.  Yaşadığı gecekondu çevresinden gocunmakta zengin olmayı ve onlar gibi yaşamayı ummaktadır.
Şükran: Ahmet’in sevgilisi ve Spor Toto’da çalışan cahil bir mahalle kızı
Hatice:  Gençlerin ahlâksız ve başıbozuk bulan otoriter ve muhafazakâr emekli öğretmen hanım
Necip: Selanik eşraflarından olup Fransız okullarında eğitimi almış babadan kalma mirasını tüketmekte olan bir mirasyedi bir zengindir.
Mehtap:  Kafkasya kökenli çalışkan, tutumlu ve işçi ailesi kızı.
Güngör: Çocukluktan beri  ticaret yapan azmiyle Çankaya’da bir dükkân sahibi olmuş Girişimci ruhlu bir adam
Salih: Ülkede ve uluslararası alanda saygın bir konumu var Ceza hukuku profesörü yoksul bir çevreden  gelmiş,  saygılı, sabırlı bir insan
Mevhibe: Salih Bey’in titiz, cimri ve asık suratlı eşidir. Babası vekildir ve “Cumhuriyet kızı” olmakla övünür.
Olcay: 
Salih Bey’in sevgisiz büyüyen sorunlarını çözmeye çabalayan kızı
Doğan: Olcay’ın ağabeyi. Fransa’da eğitimini yarım bırakıp gelmiş, halktan kopuk bir entelektüeldir. 
Ali: Doğa’nın arkadaşı ve Olcay’ın sevgilisi Hukuk Fakültesi’nde okuyan kendine güvenen,  siyasi yönden aktif yoksul halkı çok iyi tanıyan bir gençtir.
Necmi: Ayakkabı boyacısı Çingene. Hileli kumar oynatarak para kazanan gözü kara bir adam.
Aysel:  Daha çocuk yaşta fuhuşa başlamış bir gazinoda çalışan bir kadın.
Mevlût: Salih Bey’lerin apartmanında ki kapıcıdır.
 
ROMANIN ÖZETİ
 
Tezkan adlı mağaza insanlarla kaynaşmakta herkes çılgınca Amerikan özentisi mallar almaktadır.  
Tezgâhtar Ahmet,  Samanpazarı’ndaki bir gecekonduda oturan ama Kızılay’daki en pahalı mallardan almaya özenti duyan biridir.  Her hafta toto oynayıp kazanacağı para ile araba almayı hayal etmektedir.   Mahallesindeki Şükran ile cinsel ilişkiler yaşamakta, ama Spor Toto’da çalışan Şükran onunla evlenmeyi hayal etmektedir.  
Ahmet yakışıklı biridir ve Şükran aslında Ahmet’in kendisi ile sadece gönül eğlendirdiğini bilmekte fakat kendisini Ahmet’ten alamamaktadır.  Ahmet’le Şükran beraber olmak için Büyük Mağaza’nın deposuna girip kavga etmişler,  Ahmet, hızla mağazadan çıkarken Hatice hanıma çarpmış ve özür bile dilemeden gitmişti.  Bu hanım, emekli bir öğretmen olan Hatice Uzgören Hanımdı. Hatice Öğretmen, çalışmayı seven disiplinli gergin ve sinirli bir kadındı. “Ankara’da düzenin bozulduğunu otorite ve asayişin bozulduğundan şikâyet ederek yeni nesil gençlerin halini beğenmiyordu.  Hatice Hanım bu mağazada biraz vakit geçirip etrafındaki düzensizliklere içten içe şikâyet ederken Golf pantolonlu bir adam ona selam vermiş ama o farkında olmamıştı. Bu adam ise Hatice Hanım’ın ailesinin kirada kaldığı apartmanın sahibi Necip beydi
Necip Bey, Lozan’a eğitim görmeye gitmiş;  ama bitirmeden dönmüştü. Avrupa kültürüne hayran,  Selanik göçmeni ve zengini olan babasından kalan mirasını tüketip bitirmekte olan bir adamdı. Oratğı olduğu dikiş makinası bayisi batmak üzereydi. Ağabeysi Viyana’ya gidip aile servetini batırmış; iflasın eşiğine gelmişti. Hatice Hanım ‘da ona göre görgüsüz, edepsiz, sağa sola bağıran diğer insanlar gibiydi.  Hatice’nin evlerine gelip ona buna telefon etmesine çok sinir oluyordu.    Necip Bey, oğlundan da şikâyetçiydi. Siyasete çok meraklı olan oğlu ile sürekli gerginlik yaşıyordu. Canının sıkan diğer bir mesele ise bankada kalan son parasını da artık çekmek zorunda kalmıştı. Parası da tükenmişti.  
Kafkasyalı bir göçmen ailesinin kızı olan Mehtap ise bu bankada memurdu.  Birazcık uzun boylu ve mavi gözlü bu çalışkan ve sessiz kızı hemen herkes seviyordu.  Mehtap, hiç de güzel bir hayat yaşamayan ailesine birazcık da olsa güzel günler göstermek amacında olan iyi bir kızdı. Ticaret lisesini bitirip bu bankada iş bulmuştu. Babasının emekli maaşı ve Mehtap’ın kazandığı parayla anca geçiniyorlardı. Mehtap abisiyle beraber daha çocukken, kendisini zar zor okutan ailesine bakmak için sözleşmişler ama abisi evlenince bu sözünü unutmuştu.
Necip Bey,  hiç para yatırmayan, sürekli çeken tek bankanın tek müşterisi idi. Şimdi de bankada kalan son parasını çekmek isteyince Mehtap çok duygulanmıştı. Mehtap bir ev alabilmek için küçük küçük paralar biriktirmek istiyordu. Ama bu imkânsızdı ve para biriktirmenin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini o anda fark etmişti. Necip Bey, hesabını kapatırken iki çocuğunu okuttuğunu, karısının da ondan boşanıp, nafaka istediğini, apartmanının da ipotekli olduğunu Mehtap’a anlatıyordu.
Necip Bey, bankada kalan son parasını çekip Piknik’te yemek yerken garsonla yaptığı konuşmaya Güngör dikkat kesilmişti.
Güngör, kocasından boşanmak için dilekçe verecek olan nişanlısı ile Piknik’te yemek yemektedir. Nişanlısı boşanır boşanmaz onunla evlenecektir.  Güngör, Çankaya’da yeni bir mobilya mağazası açmış tüccarlardan satın aldığı çeyiz permisiyle Avrupa’dan eşyaları getirtip satmaktadır.  Güngör, giyinmeyi, iş yapmayı, para kazanmayı, iyi yaşamayı bilen biridir.  Çocukluk yıllarından beri ticarete atılmış, boyalı paskalya yumurtaları verip yerine blue jeanler, cikletler, gömlekler alıp pahalıya satarak bu günlere gelmişti.
Güngör, yemekten sonra arabasını parktan almak isterken Profesör Salih beyle karşılaşır.
Ceza Hukuku profesörü Salih Bey’in Ulus’ta bir yazıhanesi vardır ve bilirkişi olma işiyle uğraşmaktadır. Apartmanı, arabası, arsaları olsa da yazıhanesinde iyi para kazanıyor olsa bile yine de geleceğinden emin olamamaktadır.  Bu güvensizlik duygusu ona çocukluktan kalmıştır.  Çünkü Samanpazarı’nda yoksulluk içinde büyümüş ama daha çocukken bile de başarılı bir öğrenci olduğundan kendisini ayrıcalıklı ve üstün görmeye alışmıştır.
Güngör Bey’i gördüğünde,  evindeki antika eşyaları satmaları için yaptığı baskıyı hatırlamış, aynı mevzunun açılmasını beklerken bir kavak ağacını devirmeye çalışan itfaiye erlerinin uyarılarına rağmen Güngör, park ettiği arabasına binip gitmişti.
Salih Bey’in Mevhibe Hanım Halk Partisinin kadın kollarında çalışan ve bir yardım derneğini yöneten çok titiz bir kadındı. Cumhuriyet kadını olmakla övünen yardımcısı Nurten Hanım’da sürekli kusur arayıp duran bir kadındı.
Mevhibe ve Prof. Salih Bey’in kızı olan Olcay, titiz bir anne ve meşgul bir babanın sevgisiz yılları ile büyümüş, bir türlü değişmeyecek ve düzelmeyecek bir anneye sahip olduğunu düşünen birisiydi. Olcay ve abisi Doğan bir türlü bacı kardeş gibi büyümemişler, her ikisi de sevgisiz kalmışlardı. Am bir gün Olcay’ın küçük bir adım atarak abisi Doğan ile ilk yakınlaşmayı başarmış sayılırdı.
Olcay’ın ağabeyi olan Doğan, ilgileri sürekli değişen, kararsız, bir küçük-burjuvaydı. Lise ’den sonra Paris’e gitmiş,. Atom fizikçisi olma amacında olan biri iken sanata merak salmış ve sinema okumaya karar vermişti.. Ankara’nın varoşlarında bir belgesel çekmiş ama bu bir fiyasko olmuştu. Salonda, ise sadece Ali adlı yoksul bir genç vardı ve Doğan bu gençle dostluk kurmuştu.  
Ali, ise bu sisteme karşı olan kararlı ve özgüvenli yoksul bir solcudur. Olcay’da Ali ile tanışmış, , Olcay’la Ali arasında duygusal bir yakınlık başlamıştır ama kız kardeşini sahiplenen Doğan, dostu Ali ile Olcay’ın âşık olmalarına karşı çıkmaktadır.
Kavak ağacı devrilmek üzere iken Güngör, uyarılara aldırış etmeden Salih Bey’i orada bırakıp gitmiş, Ali, arkadaşı Doğan’ı hep kitabi cümleler ile kullanmakla suçlamakta, Olcay da evden dışarıya çıkmaya çalışmaktadır. Am yol kesik olduğu için diğer tarafta kalmıştır.
Piknik’in köşesinde ise ayakkabı boyacısı Çingene Necmi hileli kâğıtlarla oynattığı kumardan iyi para kazanmıştır.  Eğer paran yoksa canını da ortaya koymazsan hiç para kazanamazsın düşüncesinde olan Çingene Necmi, Doğan’la konuşan Ali’yi görür. Necmi,  Ali’yi Konya’dan tanımaktadır. Ali’ye selam verip onu akşam yemeğine davet eder.
Salih beylerin apartmanının kapıcısı Mevlût’ün karısı devrilmek üzere olan kavağa çamaşır ipi germiştir. Mevhibe hanım da bunun için Mevlût’ü çağırıp işini kaybetmekten çok korkan kapıcıyı azarlamıştır. Mevhibe hanım öfkeyle, çamaşır ipini çekerek koparmaya çalışırken çürümüş kavak devrilir ve Mevlût altında kalır.
 
[1] Yrd.Doç. Dr. Seyit Battal UĞURLU, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde Yapı,Tema ve Metafor, https://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20EDEBIYATI/seyit_battal%20Ugurlu_Tem
[2] M. Kubilay Akman, YENİŞEHİR’DE BİR ÖĞLE VAKTİ’NİN ANALİZİ, https://www.izinsizgosteri.net/asalsayi97/kubilay.akman_97.html
[3] Yrd.Doç. Dr. Seyit Battal UĞURLU, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti’nde Yapı,Tema ve Metafor, https://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20EDEBIYATI/seyit_battal%20Ugurlu_Tem

0

1

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar