Yusuf u Meddah Hayatı Eserleri

20.07.2015

 

Yusuf-ı Meddah 'ın Hayatı Hakkında Mülahazalar ve Eserleri

Yusuf-ı Meddah veya Yusufi hayatı hakkında  hemen hiç bir şey bilmediğimiz 14 yy da yaşamış olduğunu anladığımız bir  müellif tir.  Yusuf-ı Meddah isminden hareketle bir meddah olduğu ortaya çıkmaktadır. Eserlerinde Yûsuf Meddah yanında “Yûsufî” mahlasını da kullanmıştır.

 

Eserlerine baktığımız zaman bir şair ve müellif olduğu da ortaya çıkar. Yusuf-ı Meddah’ın kaleme aldığı kesin olan her iki eser de İran edebiyatından Türkçeye yapılmış tercüme eserlerdir. Şu halde Yusuf’-ı Meddah Farsçayı eserler tercüme edebilecek kadar iyi bilmektedir. Ayrıca Maktel’i Hüseyin çevirisinden dini bilgilere vakıf olduğu, İslam tarihi, peygamberlerin hayatı, hadisler, kıssalar ve menkıbelerden haberdar olduğu; Arapçayı da iyi bildiği anlaşılmış olur. Buradan varılacak sonuç Yusuf’u Meddah’ın oldukça eğitimli bir kişi olması gerektiği, eserlerindeki dil hususiyetlerinden de Azerbaycan sahasında yetiştiği [1]dir.

 

Meddahlık o yüzyıllarda övücü, peygamberin ve din ulularının kıssalarını, menkıbelerini, destanlarını anlatan, yazan ve meclislerde okuyup anlatan kişi anlamındadır. [2] Şu halde Yusuf- ı Meddah bir hikâye anlatıcısı, hikâye tertip eden, yazan ve okuyan kimseydi ve başka bir açıdan Halk Hikâyeciliğimiz geleneğinde hikâye oluşturan halk ozanı olan musanif âşıklar gibi hikâye oluşturan yazan, anlatan biriydi.

 

Hayatı hakkındaki bilgilerin büyük kısmı eserlerindeki kırıntılarından ortaya çıkmaktadır. Buna göre şairin doğum yeri ve tarihi henüz tespit edilememektedir.  Fakat çocukluğundan itibaren çok iyi bir eğitim aldığı, eğer Hamuşname adlı eser de kesin olarak ona aitse doksan yıl gibi çok uzun bir süre yaşadığı ortaya çıkmaktadır. Hamuşname başka bir Yusuf’a veya Yusufi’ye ait değilse ilk gençlik yıllarında Erzincan da olmuş olmalı en geç 1275 yılı civarında bir yılda doğmuş olmalıdır. Bu eseri 20 yaşındayken yazmış olduğunu kabul edersek de bu defa en erken 1363 te ölmüş olabileceğine göre en az 83 sene yaşamış olmalı Maktel-i Hüseyini de 1362 de 82 yaşındayken yazmış olması zor ihtimal olduğuna göre Hamuşname adlı eserin Yusuf- ı Meddah tarafından yazılmamış olabileceğini ortaya çıkarmaktadır.

 

Hayatı hakkındaki çıkarımlara devam edersek, Varka ile Gülşah hikâyesini Sivas’ta iken yazmış olduğunu belirten işaretler vardır.  Fakat 1368 tarihinde yazılmış olan bu nüshadan Söz eden İ Hakkı Uzunçarşılı bu nüshanın nerede olduğunu belirtmemiş üstelik  Varka ve Gülşah  ’ın 1361 -2 yılında Sivas’ya yazılan nüshaları da bulunmuştur. [3]  Uzunçarşılı 1368 yılında ve Sivas’ta iken yazılmış, bir nüshasından söz ederken, 1368 yılında Konya’da da yazılmış bir nüshası bulunmaktadır. [4] O halde hayatının son günlerini Sivas’ta geçirdiği ama Konya’ya da gidip geldiği kabul edilmelidir.

 Varka-ı Gülşah ve  Maktel-i Hüseyin v’in nüshalarının özellikle hem Sivas, hem de Konya da yazılmış olmaları Yusuf-ı Meddahın 1340 tan 1368 e kadar hem Sivas’ta hem de Konya’da bulunduğunu gösterir. Örneğin 1342 de yazılan  Varka ve Gülşah’ın hem Sivas’ta hem de Konya’da yazıldığına dair işaretler vardır. Özçelik , “Sivas’ta yazıldığı kesinlik kazanmıştır “ derken eserin minyatürlerini yapan kişinin Konya da olması konusuna açıklık getirmemiştir.

 

Maktel-i Hüseyin’i Kastamonu’da iken 743 (1342-43) te yazmış olduğu kabul görmektedir. Öyle ise Yusuf-ı Meddah Kastamonu’da da yaşamıştır. Kâzım Köktekin adı geçen eserinde Konya civarına geldikten sonra Mevleviliğe intisap ettiğini (Varka ve Gülşah, haz. Kâzım Köktekin, s. 5) ve Mevlevi olduğunu yazmakta ve bu bilgiyi de Varka-ı Gülşah’ın incelediği nüshasındaki ibareye dayandırmaktadır.

 

 Yusuf- ı Meddah’ın Mevlevi olduğu eserlerinden, konusundan ve bu eserlerin Mevlevilerin  Cem Ayinlerinde [5]okunmaya uygu olmasından, o devirde  Kirdeci Alî  gibi diğer meddahların da bu tür eserler yazıp, Cem ayinlerinde okunmalarından dolay kabul edilmektedir. Zaten bu eserler meclisler halinde her gece bir başka meclisin anlatılabileceği şekilde yazılmıştır. Eserleri ve nüshalarını yazımlarından sızan bilgilere bakılırsa Yusuf-ı Meddah şehir şehir dolaşan hikâye anlatan gezgin bir musannif, meddahtır. Meddâh unvanından da anlaşılacağı üzere, Yûsuf- ı Meddâh, Erzincan, Ankara, Sivas, Koya  ve Kastamonu gibi farklı bölgelerde yaşamış – gezmiş hikâyeler yazmış ve anlatmıştır. (Özçelik 2008: 11) [6] Buna rağmen anlaşıldığı kadarıyla en çok Sivas’ta ikamet etmiş eserlerinin çoğunu Sivas’ta iken yazmış, ama sık sık Konya’ya da gitmiş ve her gidişinde en azından Varka ve Gülşah’-ı minyatürlerle süsletebilecek kadar da uzun uzun kalmıştır.

 

Eserini minyatürlerle süsletebilmiş olması maddi gücünün de hayli iyi olduğunu göstermektedir. O devirde minyatür süslemeciliğinin çok yüksek meblağlarda olması nedeni ile bu eseri için büyük bir maddi destek almış olması, hatta arkasında bu eserin maliyetinin karşılayan bir paşanın veya beyin olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Eserinde 71 adet minyatürün olması [7]ayrıca çok düşündürücüdür. Sarayda yapılan minyatür süslemeleri için on bir yirmi bin altın ödendiğine göre eserde bunca minyatürün bulunması oldukça manidardır. 16. Yüzyılda saray nakkaşlarına minyatürlü bir eser yapmaları için ortalama 20 bin akçe ödenmiş olması[8] Topkapı sarayı H. 841 de kayıtlı bulunan minyatürlü nüshanın ne kadar akçaya mal olmuş olabileceği konusuna açıklık getirebilir.  Bu eserin maliyetini Yusuf’u Meddah karşılamış ise bu oldukça düşündürücüdür. Bu nedenle eserin saraya yakın bir devlet adamı için hazırlandığı ve masraflarının da bu şekilde karşılandığını tahmin etmek gerekir.

 

Yusuf-ı Meddah’ın hayatı hakkında yaşadığı dönemin müellifleri doğru dürüst bir bilgi vermemişlerdir. Sadece Şeyoğlu Mustafa, Kenzül Kübera adlı eserinde “o, Varka ve Gülşah ’ın müellifidir” (Yavuz 1991: 109) şeklinde çok kısa bir bilgi vermiştir.

 

Yusuf-ı Meddah eserlerini meclisler halinde yazmıştır. Yusuf-ı Meddah’ın eserlerine bakılınca Mevlana’nın yanı sıra Gülşehri’den de etkilenmiş olduğu söylenebilir. Eserlerini halk için yazdığı, dinleyen halkın kolayca anlamasını sağlayacak açık anlaşılır sade bir dille yazdığı görülür.

Kesin olarak Yusuf- Meddahın yazdığı kabul edilen eserleri Varka ve Gülşa ile Desitan-ı Maktel-i Hüseyindir.   Hamuşname Destanı İblis, Hikayet-i Kız ve Cühud, Kadı ve Uğru Destanı adlı eserler de ya onun tarafından yazılmış ya da ona mal edilmektedir. Hamuşname onun tarafından yazılmış olması en uzak ihtimal olan eserdir. Diğerleri ise meddah kişiliğe sahip olmasından dolayı onun yazdığı veya onun da bildiği eseler olmalıdır.

 

İLGİLİ KONULAR

 

ESERLERİ

 

DESİTAN-I MAKTEL İ HÜSEYİN: Türk edebiyatının en eski makteli olan mesnevidir. [9] Dâstân-ı Maktel-i Hüseyin İran Edebiyatında yazılmış olan Maktel-i Hüseyin ’in Türkçeye tercümesidir. ( Geniş Bilgi bkzMaktel-i Hüseyin ve Kerbala Destanı ( 14. yy) 763 te (1361-62)  yazılan bu ilk maktelin bir yazma nüshası Üsküdar Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş Emîr Hoca, nr. 528 de kayıtlıdır.  Bu ilk eser 3313 beyitten oluşur. [10] Yusuf-ı Meddah’ın 1361 de Farsçadan tercüme ettiği bu eser hem edebiyatımızdaki maktellerin en ilkidir. [11] fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılmış 2824 beyitlik bir mesnevinin Kastamonulu Şâzî tarafından yazıldığı, sanılmış, ama Kenan Özçelik, bu eserin Yusuf-  Meddah tarafından yazıldığını kanıtlanmıştır. [12]

 

Varka ve Gülşah:  Bu eser 7.yüzyıl Arap şairi, Urva ibn Hizam’ın, hikâyesine dayanır. Varka ve Gülşah Gazneliler devrinde 11 yy da  Ayyukî  [13] tarafından Farsça ve mesnevi tarzında kaleme alınmıştır. Yusufi’nın eseri ise bu Farsça eserin Türkçeye tercümesidir.  Topkapı sarayı  H. 841 de kayıtlı  bu eser Anadolu sahasındaki ilk Varka ve Gülşah mesnevisidir.  Eser 743 (1342-43) yılında Sivas’ta  1700 beyitlik aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün”kalıbıyla yazılmış olan bir mesnevidir. ,

 

Altı meclis (bab) halinde düzenlenen eser tevhid ve na‘tla başlamakta, kahramanların birbirlerine söyledikleri on iki gazeli de içine almaktadır. Varka- ı Gülşah’ın Topkapı sarayı  H. 841 de bulunan nüshası   Hoy’dan gelip Konya’ya yerleşen   Abdül Mümin tarafından minyatürlerle süslenmiştir. Eserde 71 adet minyatür bulunmaktadır.[14] ( Bkz: SELÇUKLU MİNYATÜR ESERLERİ ) [15]

 Eserin bu nedenle Konya’da mı Sivas’ta mı yazıldığı tartışma konusudur.  Özçelik ve diğer araştırmacılar eserin Sivas’ta yazıldığını ifade eder. Fakat Eserin Topkapı sarayı H. 841’deki minyatürlerle süslenmiş nüshasındaki resimleri Hoy’dan gelip Konya’ya yerleşen Abdül Mümin yapmıştır.  [16] Abdül Mümin ‘in Konya’da olması Özçelik ve diğer araştırmacıların kanıtları ile çelişkiye düşmektedir.   O vakit Yusufi bu eserini Sivas’ta yazmaya başlamış, Konya’da tamamlamış veya  bu eser  hem Konya da hem de Sivas’ta   bir kaç nüsha halinde kaleme alınmıştır.

 

Hâmûş-nâme: Bu Farsça mesnevî, aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla 1300 yılında Erzincan’da kaleme alınmıştır. Yûsuf -ı Meddâh’ın ağzından kaçırdığı bir sözün yayılması üzerine yazdığı belirtilen eser, diline hâkim olmanın gerekliliğini anlatan on bölümden ibarettir. Manzumenin Yûsuf -ı Meddâh’a  ait olmadığını belirten araştırmacılar da vardır (Smith1976: 6; Köktekin 2007: 7) Metnin nüshası “Köprülü Kütüphanesi, FâzılAhmed Paşa 1597 de dir. [17]

 

Dâsitân-ı İblis Aleyhi’l -la’ne: 240 beyitlik bu mesnevîde de “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün”kalıbı kullanılmıştır. Şeytan’ın, Allah’ın emriyle Hz. Peygamber’in yanına ge[18]lmesi ve sorularına verdiği cevaplar konu edinilmiştir.

 

 KAYNAKÇA

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar