Sinan Paşa
Sinan Paşa, Divan Edebiyatında Nesir Türlerine İnşa, yazara münşi denirdi. Münşeat terimi de “düzyazılar” (“İnşa”nın çoğulu)anlamında kullanılırdı. Divan Edebiyatında Nesir Türleri sade, orta ve süslü nesir olarak üç türlü olarak değerlendirilmiştir. 1) Sade (Yalın) Nesir: Halka hitap için yazılmış, dili ağır olmayan nesirdir. Yabancı sözcük ve tamlama sayısı azdır. Anlaşılması güç söz sanatları yapılmaz. Masallar, efsaneler, menkıbeler, destanlar, dini ve tasavvufi konular, tarih ve gezi eserleri, o devre göre, sade bir dille yazılmaya çalışılmıştır. Sade nesir örnekleri olarak aşağıdaki eserlerden söz edilebilir: 2) Sanatlı (Süslü) Nesir: Şiirdeki gösterişli mecazlar ve söz sanatları ( Teşbih, Kinaye, İstiare, Teşhis) düz yazıda kullanmak ile yapılan süslenmiş, secili nesirdir. Sinan Paşa (15. yüzyıl) Tazarruname adlı eseriyle bu alanın ilk örneği verilmiştir. Fuzuli'nin (16. yüzyıl) Şikâyetname’si Türkçe yazdığı diğer bazı mektupları Veysi ve Nergisi adlı yazarların (17.yüzyıl) eserleri sanatlı nesir örneğidir. Süslü nesir Divan Edebiyatında Âlî Üslup olarak da tabir edilmiştir. Bu üslup tarzında düzyazı içinde secilere sık sık başvurulmuş, düzyazı içinde aliterasyona ve asonans kullanımına çok dikkat edilmiş, Arapça ve Farsça sözcüklerin olduğu uzun tamlamalar kullanılmış, işlenmiş, yazarın asıl amacı sanatsal bir dil kullanmak olmuştur. Buna tasnife göre Sinan Paşa'nın Tazarruat adlı eserindeki dil bu tip üsluba örnek gösterilmiş, onun bu eserindeki üslubu süslü nesir olarak kabul edilmiş, hatta onun üslubu başlı başına bir ekol kabul edilerek süslü, sanatlı, secili nesir üslubunu ifade etmek için " Sinan Paşa Üslubu " tabiri divan edebiyatımıza yerleşmiştir. Gencay Zavotcu, ilk önce Sinan paşa daha sonra da Vesyi ve Nergisi de görülen bu üslup tarzını şu şekilde yorumlar “Diğer iki nesir kolunun tersine süslü nesir yazarları ilk sıraya sanat gösterme düşüncesini koymuşlardır. Onlar açısından önemli olan kültür, beceri ve yeteneklerini ağır ve süslü bir dille ortaya koymaktır. Anlaşılırlık, asıl amaç olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle anlam ya ikinci sıradadır ya da önemli değildir.” (Zavotçu, 2005: 221).[1] SİNAN PAŞA’NIN HAYATI Sinan Paşa (Hoca Paşa) On beşinci asır müderrislerinden ve edebiyatçılarındandır. İstanbul’un ilk kadısı büyük âlim Hızır Beyin oğludur. Tam adı ise Yusuf bin Hızır Bey bin Celâleddîn’dir. Sinânüddîn ise onun lakabı olmaktadır. Babası, İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey, dedesi ise Sivrihisar Kadısı Celâleddin Efendi’dir. Annesi ise Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân’ın kızıdır. [2] Hoca Paşa adı ile de meşhur olan Sinan Paşa’nın doğum tarihî ve doğum yeri hakkındaki bilgilerde bir kesinlik tespit edilememiştir. Çağındaki birçok kaynağa göre, 1440’ta İstanbul’da doğduğu yazılıdır. Lakin İstanbul, 1453 yılında alındığına göre Bursa veya Sivrihisar da doğmuş olması gerekiri. Bu nedenle Bursa veya Sivrihisar’da doğmuş olduğunu belirten kaynaklara güvenmek lazım gel..........