Sinan Paşa Hayatı Tazarruat Süslü Nesir

19.06.2011

 

NOT: Yazının hazırlanılmasında ve Tazarru adlı eserden yapılan alıntılar ve anektodlarda  Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, SİNAN PAŞA’ NIN NESRİ ve NESİR ÜSLÛBU, adlı yazısından çok önemli ölçüde yararlanılmıştır. Kendisine Edebiyat ve Sanat Akademisi adına teşekkür ediyoruz.


Sinan Paşa,

 

Divan Edebiyatında Nesir Türlerine İnşa, yazara münşi denirdi. Münşeat terimi de “düzyazılar” (“İnşa”nın çoğulu)anlamında kullanılırdı. Divan Edebiyatında Nesir Türleri sade, orta ve süslü nesir olarak üç türlü olarak değerlendirilmiştir.

1) Sade (Yalın) Nesir: Halka hitap için yazılmış, dili ağır olmayan nesirdir. Yabancı sözcük ve tamlama sayısı azdır. Anlaşılması güç  söz sanatları yapılmaz. Masallar, efsaneler, menkıbeler, destanlar, dini ve tasavvufi konular, tarih ve gezi eserleri, o devre göre, sade bir dille yazılmaya çalışılmıştır. Sade nesir örnekleri olarak aşağıdaki eserlerden söz edilebilir:

2) Sanatlı (Süslü) Nesir: Şiirdeki gösterişli mecazlar ve söz sanatları ( Teşbih, Kinaye, İstiare, Teşhis)  düz yazıda kullanmak ile yapılan  süslenmiş, secili nesirdir. Sinan Paşa (15. yüzyıl) Tazarruname adlı eseriyle bu alanın ilk örneği verilmiştir. Fuzuli'nin (16. yüzyıl) Şikâyetname’si Türkçe yazdığı diğer bazı mektupları Veysi ve Nergisi adlı yazarların (17.yüzyıl) eserleri sanatlı nesir örneğidir. Süslü nesir Divan Edebiyatında Âlî Üslup olarak da tabir edilmiştir. Bu üslup tarzında düzyazı içinde secilere sık sık başvurulmuş,  düzyazı içinde aliterasyona ve asonans kullanımına çok dikkat edilmiş, Arapça ve Farsça sözcüklerin olduğu uzun tamlamalar kullanılmış,  işlenmiş, yazarın asıl amacı sanatsal bir dil kullanmak olmuştur.

Buna tasnife göre Sinan Paşa'nın Tazarruat adlı eserindeki dil bu tip üsluba örnek gösterilmiş,  onun bu eserindeki üslubu süslü nesir olarak kabul edilmiş, hatta onun üslubu başlı başına bir ekol kabul edilerek süslü, sanatlı, secili nesir üslubunu ifade etmek için " Sinan Paşa Üslubu " tabiri divan edebiyatımıza yerleşmiştir.

Gencay Zavotcu, ilk önce Sinan paşa daha sonra da Vesyi ve Nergisi de görülen bu üslup tarzını şu şekilde yorumlar “Diğer iki nesir kolunun tersine süslü nesir yazarları ilk sıraya sanat gösterme düşüncesini koymuşlardır. Onlar açısından önemli olan kültür, beceri ve yeteneklerini ağır ve süslü bir dille ortaya koymaktır. Anlaşılırlık, asıl amaç olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle anlam ya ikinci sıradadır ya da önemli değildir.” (Zavotçu, 2005: 221).[1]

 

SİNAN PAŞA’NIN HAYATI

Sinan Paşa (Hoca Paşa) On beşinci asır müderrislerinden ve edebiyatçılarındandır.  İstanbul’un ilk kadısı büyük âlim Hızır Beyin oğludur. Tam adı ise Yusuf bin Hızır Bey bin Celâleddîn’dir. Sinânüddîn ise onun lakabı olmaktadır.

Babası, İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey, dedesi ise Sivrihisar Kadısı Celâleddin Efendi’dir. Annesi ise Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân’ın kızıdır. [2]

 Hoca Paşa adı ile de meşhur olan Sinan Paşa’nın doğum tarihî ve doğum yeri hakkındaki bilgilerde bir kesinlik tespit edilememiştir.   Çağındaki birçok kaynağa göre, 1440’ta İstanbul’da doğduğu yazılıdır.  Lakin İstanbul, 1453 yılında alındığına göre Bursa veya Sivrihisar da doğmuş olması gerekiri. Bu nedenle Bursa veya Sivrihisar’da doğmuş olduğunu belirten kaynaklara güvenmek lazım gelir.  Kesin olan bilgilere göre Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra babası Hızır Bey’i İstanbul’a kadı olarak çağırmıştır. Babası Hızır Bey, İstanbul’un ilk kadısı olduğunda kendisinin de 13, 14 yaşlarında iken İstanbul’a gelmiş olmalıdır.

Şu halde, babasının kadı olması münasebeti ile devrin ileri gelen âlimleri ile tanışmış onlardan feyzalmış zaten Ali Kuşçu’nun da talebesi olarak yetişmiştir. O yıllarda İstanbul’da bulunan Akşemseddin, Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Kırîmî, Hocazâde Muslihuddin ve Kestelî gibi devrin büyük âlimleri ile Kadı olan babası sayesinde tanışmış olduğu rahatlıkla söylenebilir.  Böylesine güçlü bir ortamda yetişen Sinan Paşa’nın süslü nesri oluşturabilecek birikimi nerede ve nasıl aldığı ortaya çıkmış olur.  Üstün derecede Arapça ve Farsça öğrenmiş, Ali Kuşçu’nun talebesi Molla Lütfi sayesinde de matematik ve astronomi ilimlerinde kendisini geliştirmiştir.

Sinan Paşa’nın aldığı bu yüksek düzey eğitim onun her şeyden önce Fatih’in vezirlerinden biri olmasını sağlamıştır.  Avni mahlasını kullanan ve kendisi de önemli bir şair olan Fatih Sultan Mehmet, Nesirci Sinan Paşayı ve şair Mahmut Paşa( Adni) yi vezir seçerek bilime, edebiyata ve sanata ne kadar değer verdiğini somut bir şekilde ifade etmiş olur.

Sinan Paşa, ilk tahsilini görmüş olduğu İstanbul Kadısı Hızır Bey’in ölümünden sonra  1459 yılında Fatih Sultan Mehmet Han tarafından, önce Edirne’de bir medreseye sonra da Dârülhadîs’e müderris tayin edilir.  Bir süre sonra ise Fatih’in kurgu Sahn-ı Semen medresesine Sahn müderrisi ve Hâce-i Sultanî olarak tayin edilir.[3]  Sinan Paşa, döneminin kazaskerlerinden Mollâ Mehmed’in kız kardeşiyle evlenir ve Ahmed ve Mehmed Çelebi adında iki çocukları olur. [4]

Sinan Paşa, babasının kurduğu Hızır Bey Mektebinin Sinan Paşa kolunu tesis etmiş, Tokatlı Molla Lütfi, Balıkesirli Sarı Gürz Muhyiddîn, Aydınlı Karabâli, Tâceddîn İbrahim, Kâdızâde-i Rumî’nin oğlu Muhyiddîn Mehmed, Mevlâna Abdurrahmân Müeyyedzâde, Şeyh Hacı Çelebi gibi kıymetli talebeler yetiştirmiştir.

Fatih, devlet işlerinde de bilgisinden faydalanmak için,  onu 1470’te kendisine vezir olarak tayin eder. 1473’te vezir-i azam olmuş ise de, aynı yıl görevden alınır. Lakin çekemeyenler onun hakkında dedikodular çıkarmış vezirlikten azledilip Sivrihisar kadısı olur.

Sinan Paşa’ nın -sebebi hâlâ bilinmeyen- vezâretten azli ve ardından hapse atılması üzerine, İstanbul, ulemâsının toplanıp Sinan Paşa’ nın hapisten çıkarılmaması halinde bütün eserlerini yakıp ülkeyi terk edecekleri tehdidiyle padişahın huzuruna çıkmaları görülmedik bir hadisedir.” [5] Beş sene kadar bu vazifede kalan Sinan Paşa, Sultan II. Bayezid ’in tahta geçmesi üzerine, 100 akçe yevmiye ile Edirne Dârülhadîs müderrisliğine tayin edilir. Sinan Paşa, Türkçe eserlerini bu vazifedeyken yazar. Vefatına kadar bu görevde kalan Sinan Paşa, 1486’da vefat etmiş ve  Eyüp Sultan türbesinin bahçesine defnedilmiştir. Bazı kaynaklarda ise Gelibolu’ya defnedildiği yazılıdır.

 

SİNAN PAŞA’NIN ÜSLUBU VE ESERLERİ

Sinân Paşa, nazım ve nesir hâlinde secîli ve süslü bir dille eserler yazmış onun bu üslubu divan edebiyatında Sinân Paşa üslûbu olarak ün yapmıştır. Sinân Paşa; matematik, hey’et, fıkıh, kelâm ve ahlâk mevzularına dâir  bir çok Türkçe ve Arapça eserler yazmıştır. En popüler eserleri ise başta Tazarru ( yakarış ) olmak üzere Maarif-name adlı eseri olmaktadır.

Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL ilgili yazısında onun üslubunu ve yazma amaçlarını şu şekilde izah eder.  “Sinan Paşa, ne mesajını sanatına tercih etmiş, ne de tersini yapmıştır. Yer yer ağır sayabileceğimiz kelimelerle dilini oluşturan yazar, daha çok, sehl-i mümtenî de denilebilecek bir sadeliği tercih etmiştir. Yazarın tamamen “hâtif-i gayb” ilhamın sevki idaresi ile içinden geldiği şekilde yazdığı ve “yazma-çizme”, karalama vs. yapmadan olduğu şekliyle bıraktığı noktasıdır ki, yukarıda da kısmen temas ettiğimiz bu yönü, yazarın kudret ve kabiliyetini göstermesi açısından oldukça önemlidir.” [6]

Tazarrûnâme:

Tazarru, kelime anlamı ile yakarış anlamına gelir. Türkçe olarak yazmış olduğu bu eser onun ilk ve en meşhur eseridir. Nesir halinde olup, içinde yer yer manzum kısımlar vardır. Tazarrûnâme,  tasavvufi konulu bir eser olup, iki bölümden meydana gelir. Birinci bölüm Tazarruât kısmıdır. İkinci bölüm ise manzum bir fahriye ve bir hâtimeden meydana gelmektedir. Bu bölüm, yedi büyük peygamberin hayatını anlatan bir Kısâs-ı Enbiyâ niteliğindedir. Birçok nüshası vardır.

Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL ‘ın naklettiğ bir anekdot Sinan Paşa’nın şahsiyeti hakkında iyi bir fikir vermektedir. “ Hızır Bey, oğlu Sinan’ ı, “vehmlere” ve “hayallere” kapıldığı için sık sık ikaz eder, hatta azarlardı. Bir gün beraber yemek yerlerken kendisi de devrin en meşhur âlimlerinden olan Hızır Bey, ortalarında duran bakır sahanı göstererek: “O kadar şüphecisin ki neredeyse şu sahanın bakır olduğundan bile şüphe edeceksin” deyince Sinan Paşa: “Çok doğru buyurdunuz. Hislerimizin bizi aldatması ihtimalini her zaman hesaba katmalıyız” deyince babası Hızır Bey’ in sahanı olduğu gibi oğlunun kafasına geçirdiği kaynaklarda kayıtlıdır.[7]

Fatih’in veziri olan Sinan Paşa, devlet yönetiminde iken pek çok olaylara şahit olup, birçok fetihlerde bulunduğu için hareketli bir hayat sürdüğü gibi pek çok deneyim de kazanmış bir şair ve devlet adamıdır.  Bu nedenle onun eserlerinde   “ devlet yönetimine katkılarına, müderrisliğine, yaşam görüşlerine ve inançlarının yanı sıra ruhsal yapısına dair önemli çıkarımlarda bulunmamızda yardımcı olur.” [8]

Sinan Paşa’ nın, taklidi mümkün olmayan bir üslûbun sahibi olduğu noktasında eski-yeni bütün kaynaklar müttefiktir. Recaizade Mahmut EKREM ise, Tazarruât’ ı, bu yolla da Paşa’ nın üslûbunu şu cümlelerle değerlendirir: “ Sinan Paşa’ dan evvel ve hatta kendinden sonra bugüne kadar o şîvede, o derece güzel tasvîr ve tertîb olunmuş bir şi’ r-i mensûr-ı İlâhî yazılmamıştır, "  İlk edebiyat tarihçimiz Abdülhalim Memduh; “Nesirde Sinan Paşa, nazımda FUZULİ’ den evvel gelenler şîve-i Acem’ i taklid etmeselerdi usûl-i edebiyât-ı Osmaniye bugün kendine mahsus ve mücerred bir sûretde tekarrür etmiş olacaktı” cümlesiyle Sinan Paşa’ yı bütün bir edebiyat tarihimiz boyunca ayrı ve müstesna bir mevkie koyar. [9]Sinan Paşa’ nın Türkçe üç mensur eseri vardır: Tazarru-nâme, Maârif-nâme, Tezkiretü’ l-evliyâ.Tezkiretü’ l-evliyâ, Attar’ ın aynı adlı Farsça eserinin -çoğu yerde motomot denilebilecek- muhtasar bir tercümesidir. ”[10]

Maârif-nâme

Bu eser Sinan Paşa’nın Tazarru adlı eserinden sonraki en önemli diğer eseri olmaktadır. Yazarın bu eseri de süslü nesir örneği olarak kabul edilebilecek bir eser olmaktadır. Sinan Paşa bu iki eseri ile divan edebiyatında bir üslüp tarzı oluşturmuş onun bu üslubu da sonraki devirlerde Sinan Paşa üslubu olarak tarif edilmiştir.

Sinan Paşa bu eserinde “Allah dostlarını anmak gerektiğini ve bu sebeple onların tercüme-i hâllerini bu kitabına -Maârif-nâme’ ye- almayı düşünerek “  bu eseri meydana getirdiğini aktarır.[11]

 Siinan Paşa bu eserinde “Bazan dervişlerin, bazen da zühd ve ibadet ehlinin anlayacağı dilden konuşmuş “ fakat her zaman öğretici bir amaç gütmüştür.

 

TAZARRUAT ‘TAN SİNAN PAŞA ÜSLUBUNA ÖRNEKLER

Kişi turmayup kâdir olduğı ibâdete çalışmak gerek ve elinden geldügi tâ’ ate dürişmek gerek. Ve hîç bir hayrda bundan ne fâ’ ide ola dimemek gerek ve hîç bir amel adını sımamak gerek. Ta’ atün ululuğı ve kiçiligi Allâha Te’ âlâ katında ma’ lûm olur ve günâhun kebîreligi ve sagîreligi ol dergâhda bilinür.

“İlâhî! Sen bana benden yakınsın ve ben dûram; eger ben beni bilmez isem ma’ zûram. İlâhî! Benden ibâdet gerekse, senden inâyet gerek; kuldan itâ’ at gerekse, Hak’ dan hidâyet gerek. İlâhî! Yaramazlıklardan nice korkarsam belâ ola deyü, eylüklerümden ol kadar korkaram, ibtilâ ola deyü. İlâhî! Suçum bildüm kapuna geldüm, redd itme. İlâhî! Bî-niyâzlığun dîvârını sedd itme. ”

“Nite ki ol dîde-i âlem ve sürûr-ı sîne-i âdem, dürr-i sadef-i risâlet ve düriyy-i semâ-yı celâlet, hatm-i sûre-i nübüvvet ve hâtem-i nigîn-i fütüvvet Hazret-i Risâlet’ den ‘ salla’ lâhu aleyhi ve sellem’ menkûldür ki iki göz cehennem odını görmez... ”

“İlâhî! Sen ol Kâdir-i hakîmsin ki, ruhsâr-ı güle şol tarâveti virdüñ ki anı gördükçe gül-i dil açılup pür-safâ olur ve gül-i ruhsâra şol nezâreti virdün ki ana karşu dil-i gül utanup gark-ı hayâ olur. ”

“Eger ma’ rifete şürû’ itse gavvâs-ı zevk ile dil deryâsından niçe dürler döke ve eger tahkîk itmek dilese âlet-i şevk ile niçe müşkil yirleri keşf idüp söke. Fi’ l-cümle eger kitâb gerekse dil âyînesini mücellâ vü pâk eyle ki cemî’ nukûş-ı kâyinât anda yazılmışdur. ” Tazarrû-nâme, s.50.“İlâhî! Her yirde hâzırsın, seni kanda isteyeyüm ve hâlüme nâzırsın sana ne diyeyüm? İlâhî! Ben za’ îf neyleyeyin ki mahabbetün tekâzâsı gel dirse, izzetün kibriyâsı redd ider; cemâlüñ tecellîsi cezb iderse, celâlün satveti kahr ider.”[12]

İlahi! Ben yok iken ne olacağımı, beni yaratmadan ne edeceğimi biliyordun! Benim ne kulpa yapışacağımı başıma yazmış, ne yola gideceğimi ezelde bilmiş idin! Eğer ezelde kulluğa kabul etdinse fazl senindir; nimet bana. Eğer red eyledinse adl senindir; hasret bana.

İlahi! Bu Tertib-i avalim gayb ve şahadet ve bu nizam Hazret- i İzzet ve Celalet bir silsiledir ki bir ucu lemyezelde ve bir ucu layezaldedir. Ve bir dizidir ki bir tariki ayanda ve bir tariki misaldedir. Mademki ol ucunda tahrik edilmeye bu ucu hareket etmez. Her nik bahtlık ve bedbahtlık ki devran sürer, cerayid-i takdir-i kademe yazılmıştır. Ve her hilat ki insan giyer, hiyatet-hane-i ezelde biçilmiştir. (Tazarruat- ı Mutasavvıfane ) [13]

 

Sinan Paşa’nın Üslubundaki Âhenk Unsurları: Tekrir-Aliterasyon-Seci’

“Yazarın “söz tekrarları” -tekrir-, “ses tekrarları” -alliterasyon- ve özellikle de “seci’ ” gibi âhenk unsurlarını kullanışı hakkında hükümler verirken söyleyeceklerimize mesnet olmak üzere Tazarru-nâme’ den rast gele seçilmiş bir parçayı aktarıyoruz:” [14]

“Işk iledür gögün döndügi; ışk iledür yirün turduğı
Işkdur çarha koyan felegi; ışkdur temcîd okudan melegi

Işkdur yılduzları seyr itdüren; ışkdur ay ü güni devr itdüren
Işkdur nebâtâtı bitüren; ışkdur çiçekleri getüren

Işkdur ke’ s-i şakâyıkı pür şarâb iden; ışkdur dîde-i nergisi nîm-hâb iden
Işkdur zemîn yüzini pür envâr iden; ışkdur havâyı külbe-i attâr iden

Işkdur bâd-ı sabâyı Mesîh-dem iden; ışkdur lâleyi mübârek-kadem iden
Işkdur ‘ arûsân-ı felege zer ü zîver viren; ışkdur cihân bâğına zîb ü fer viren

Işkdur bülbülleri ırladan; ışkdur dôlâbları inleden
Işkdur her murga âvâz itdüren; ışkdur mutriblere sâz itdüren

Işkdur gülleri peydâ iden; ışkdur gül yüzlileri hüveydâ iden
Işkdur çemende reyhânlar açan; ışkdur zülüfleri reyhân gibi saçan

Işkdur gülşende servi âzâd iden; ışkdur servi boylu âdemi zâd iden
Işkdur gözleri sâkî iden; ışkdur güzelliği bâkî iden

Işkdur cemâllere zînet viren; ışkdur güzellere izzet viren
Işkdur sûretleri mahbûb iden; ışkdur mahbûbları mergûb iden

Işkdur safâ kapusın feth itdüren; ışkdur gine kendüyi medh itdüren. ”

“İlâhî! İmân binâsını şöyle muhkem eyle ki, sarsar-ı vesvese-i Şeytân’ dan aslâ mütezelzil olmaya ve İslâm kâ’ idesini şöyle müstahkem eyle ki, mancınîk-i İblîs-i fettândan bir zerre mütehallîl olmaya; esâs-ı âsumân-ı dîn gibi üstüvâr...” Tazarrû-nâme, s.208-209.[15]
 

SİNAN PAŞA ve SECİ’

Sinan Paşa, eserlerinde seci’ in hemen her türlüsünü kullanmıştır. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılcağı gibş, Özellikle Tazarruat adlı eserindeki kurduğu her cümlede secinin her türüne rastlamak mümkündür.

“Işk iledür gögün döndügi; ışk iledür yirün turduğı
Işkdur çarha koyan felegi; ışkdur temcîd okudan melegi
Işkdur yılduzları seyr itdüren; ışkdur ay ü güni devr itdüren

Cümlelerinde sesli ve sessiz harflaerin, kelime ve hecelerin tekrarları ile yaratılan şiirsellik ve tekrarlar onun secili üslubunun güzel örnekleridir. Bu secili üsluba benzer bir yazı Fuzuli’nin “ Şikâyetname” sinde görülecek olan ahenk ve şiirsellikle ortaya çıkacaktır.

SÜSLÜ NESİR ÂLÎ ÜSLUB VE İLGİLİ LİNKLER 

Sinan Paşa Hayatı Tazarruat Süslü Nesir

Veysi Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri

Divan Şiiri Tarzları Hikemi Tarz Sebk-i Hindi Türkî Basit

Sebki Hindi Tarzı Üslubu ve Tüm Özellikleri

Sebk-i Hindi Şiir Ekolü Özellikleri Şairle

Edâ Nedir Edebiyatta Edâ Üslup Tarz Tavı

Üslup Nedir Divan Edebiyatında Sade Orta Süslü Âli Üslup

FAYDALANILAN KAYNAKLAR

  • Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, SİNAN PAŞA’ NIN NESRİ ve NESİR ÜSLÛBU, Doğu Akdeniz Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dergisi, S.1 (1998), s. 83–97)

  • Mertol TULUM, Sinan Paşa Tazarru-nâme, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1971.

  • Dr. İsmail Hikmet ERTAYLAN, Sinan Paşa Maârifnâme,  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Nu.685, İstanbul 1961.

  • Emine GÜRSOY-NASKALİ, Sinan Paşa Tezkiretü’ l-evliya, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1987, 

  • Emine Yıldız ER, SİNAN PAŞA’NIN TAZARRU’-NÂMESİ’NİN SANATÇININ ŞİİRSEL İFADELERİ (MAZMUN) İŞLEMESİ YÖNÜNDEN İNCELENMESİ, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/499747

  • Zavotçu, Gencay (2005). Eski Türk Edebiyatı: Yüzyıllara Göre Nazım ve Nesir, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara.

  • AYLİN KOÇ, https://islamansiklopedisi.org.tr/sinan-pasa

  • VOLKAN KARAGÖZLÜ, Tazarru‘-nâme’nin Söz Düzeni, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 16, İstanbul 2016, 177-194.

KAYNAKÇA

  • [1] Zavotçu, Gencay (2005). Eski Türk Edebiyatı: Yüzyıllara Göre Nazım ve Nesir, Aydın Kitabevi Yayınları, Ankara.

  • [2] AYLİN KOÇ, https://islamansiklopedisi.org.tr/sinan-pasa

  • [3] AYLİN KOÇ, https://islamansiklopedisi.org.tr/sinan-pasa

  • [4] VOLKAN KARAGÖZLÜ, Tazarru‘-nâme’nin Söz Düzeni, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 16, İstanbul 2016, 177-194.

  • [5] Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, SİNAN PAŞA’ NIN NESRİ ve NESİR ÜSLÛBU, Doğu Akdeniz Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dergisi, S.1 (1998), s. 83–97)

  • [6]  Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, a.g.y.

  • [7] Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, SİNAN PAŞA’ NIN NESRİ ve NESİR ÜSLÛBU, Doğu Akdeniz Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dergisi, S.1 (1998), s. 83–97)

  • [8] Emine Yıldız ER, SİNAN PAŞA’NIN TAZARRU’-NÂMESİ’NİN SANATÇININ ŞİİRSEL İFADELERİ (MAZMUN) İŞLEMESİ YÖNÜNDEN İNCELENMESİ, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/499747

  • [9] Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL,SİNAN PAŞA’ NIN NESRİ ve NESİR ÜSLÛBU, Doğu Akdeniz Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Dergisi, S.1 1998), s. 83-97 )

  • [10] Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, a.g.y.)

  • [11] Prof. Dr. İsmail Hikmet ERTAYLAN, Sinan Paşa Maârifnâme,  İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları Nu.685, İstanbul 1961.

  • [12] Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, a.g.y.,Tazarrû-nâme, s.99.)

  • [13] Parça alıntı:  http://ahenkdergisi.com/?p=283

  • [14] Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL, a.g.y.)

  • [15] Mertol TULUM, Sinan Paşa Tazarru-nâme, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1971.

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar