05.04.2019
ROMANIN YAZIMI BASIMI İÇERİĞİ YAZARI HAKKINDA
Ali Nizami Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanı Abdülhak Şinasi Hisar ’ın1952 yılında yazılmış olan üçüncü ve son romanıdır. Abdülhak Şinasi Hisar ‘ın ilk romanı olan Fahim Bey Ve Biz adlı romanı 1942 yılında yapılan CHP roman yarışmasında 3. Lük ödülünü aldı. Daha çok romancı olarak tanınmaya başlayan Abdülhak Şinasi Hisar bu romanından sonra Çamlıca'daki Eniştemiz adlı ikinci romanını da kaleme almış son olarak da 1952 yılında Ali Nizami Bey'in Alafrangalığı ve Şeyhliği adlı romanını kaleme almıştı.
Esasında romandan ziyade uzun bir hikâye olma özelliği taşıyan bu eser yazım tekniği, eserlerindeki karakterlerin kişilik özellikleri, davranış, düşünüş ve hayat tarzları ile yazarın diğer romanları ile bir benzerlik ve bütünlük taşımaktadır.
Yazar yazdığı romanlarında hayat varlıklı insanlar olarak başlayan ama ellerindekileri tüketen başarısız, zavallı, kendi hallerinde ve silik ve başarısız bir hayat yaşayan tiplemeleri ana karakterler olarak ele almıştır.
Fransız edebiyatçılarından etkisi altında romanlar yazan yazarın romanlarındaki ana karakterler, içine kapanık, başarısız ve hayalleriyle avunan dengesiz, içine kapanık ve garip insanlar olmaktadır. Yazar romanlarında olaylardan çok kahramanların duygu ve düşüncelerine öncelik vermiş kendine özgü anı – romanlar yazmıştır.
Hisar’ın eserleri anı- roman türünde eserlerdir. Yazar ülke edebiyatının mühim romancılarından biri olarak kabul edilse bile bir söyleşisine roman yazmadığını, romanı olmadığını ifade ederek " Bütün yazdıklarım hatıradır. Hatıralarımı yazarken roman aklıma gelmiyor. Samimî hatıralarımı, “hikâye” adı ile ifade daha kolay geliyor. Roman, herkes tarafından bütün nüansları ile anlaşılsaydı belki roman diyebilirdim. " Bu ifadesinden anlaşılacağı gibi yazarın romanları a kendi hayatından alınmış anılardır.[1]
Osmanlı dönemindeki hayata özlemi ifade eden romanlarında nostaljiye dayalı tipleri, mekânları ve olayları yazmayı tercih eden yazarın anlatım dili oldukça dikkati çeker.
Yazdığı eserleri ile Türk edebiyatının en önemli romancıları arasında kabul edilmiş olan yazarın romanlarındaki üslubu oldukça özenlidir. Hisar’ın cümleleri uzun, süslü, üzerinde düşünülmüş ve dikkatle yazılmış cümlelerdir. Onun cümle yapılarındaki bu özelliği Leyla Çamlıbel’in “Çamlıca’daki Eniştemiz” adlı eseri üzerinde yaptığı eleştiriden de anlaşılır. Leyla Çamlıbel, Hisar’ın eserlerindeki üslubu ve dil anlayışı hakkında şu tespitlerde bulunmuştur. “ Bir elmas nasıl yontuluyor, bir heykel nasıl bir çekiç vuruşlarıyla şeklini alıyor, iğne kanaviçeye nasıl saplanarak, muhteşem bir goblen örüyorsa, Abdülhak Şinasi Hisar da eserinin üzerinde öyle işlemiştir. Le style, c’est l ‘ homme! “ [2]
KONUSU:
Ali Nizami Bey, babasından kalan köşk içinde ve büyük bir servetle yaşarken annesi ve babasının ölümü ile bu servetini çarçur etmiş, servetini israf, gereksiz harcamalar ve alışverişler ile tüketip bitirmiştir. Üstelik hastalığa yakalanmış ve beş parasız kalan Ali Nizami Bey, küçük bir dergahta şeyh olmuştur.
ŞAHIS KADROSU:
Ali Nizami Bey: Romanın başkahramanıdır. Resimlere, atlara, balıklara, çiçeklere ilgisi olan, lüks yaşamayı seven, cömert bir adamdır. Kadınlara düşkündür ve kumar oynamayı çok sever. Babası ve annesinin ölümüyle her şeyi satılır ve beş parasız kalarak yoklukla ölür.
Hatça Hanımefendi: Ali Nizami Bey’in karısıdır. Çok derinliği olmayan, taşralı bir kadındır. Yeşil renge İslam’ın rengi diye çok saygı duyar ve yeşil halıya bile basmaz. Hüseyin Efendi: Ali Nizami Bey’in lalasıdır. Onun yaşamına karşı çıkan bir kişidir. Son derece sadıktır. Yokluğa düşüp şeyh olan Ali Nizami Bey’in tek müridi olarak onun yanında yer alır.
ROMANIN ÖZETİ
Babasından büyük bir servete konan Ali Nizami Bey İstanbul’daki güzel köşkünde alafranga bir hayat sürmektedir. Babası ölmüş olduğundan köşkün ve servetin idaresi kendisine düşmüştür.
Ali Nizami Bey, servetinin ve parasının değerini haddini ve hesabını bilmeyen müsrif, cömert ve savurgan bir adamdır. Üstelik alafranga hayata özen duymakta ve öylesi bir hayat sürdürmek istemektedir. Çiçek, resim, kuş, balık, alafranga müzik, at, kadın ve kumara düşkün olan Ali Nizami bey, bir gün bu servetinin ve köşkünün elinden gideceğini düşünmeden bu hayatı inatla sürdürmektedir. Hâlbuki serveti git gide tükenmekte borçları çoğalmaktadır.
Köşkünü bir kumarhaneye çevirmiş olan Ali Nizami Bey, birçok kadınla da ilişki yaşamaktadır. Annesi Hatça Hanım, cahil ve düşüncesiz bir kadın olduğundan oğlunun yaptıklarına karışmamakta lalası Hüseyin Ağa ise onu uyarmakla birlikte bir türlü ikan edememektedir. Bu nedenle Ali Nizami Bey’e dur diyen başka hiç kimse de yoktur.
Ali Nizami Bey’in babası öldükten sonra Ali Nizami Bey, işi iyice azıtmış, kumar, kadın israf vb yüzünden artık köşk de elden gitmiştir.
Köşkü borçlar alıp götürünce beş parasız kalan ve zaten apopleksi/paralizi/sara hastalığına yakalanmış bir adam olan Ali Nizami Bey, akrabalarının yanında sığıntı olarak yaşamaya başlamıştır. Fakat akrabaları ona kapıları kapatmaya başlamış, sokağa atılmıştır.
Bir gün annesi onun riyasına girerek onun şeyh olmasını istemiştir. O da bu rüyayı bir vasiyet olarak algılar. Bunun üzerine bir tekke açarak o tekkenin şeyhi olur. Fakat bu tekkenin tek bir müridi vardır. O mürit ise lalası Hüseyin Ağa’dır. Küçük tekkesinde mutlu bir hayat sürerken hastalığı yüzünden cinnet geçirip hastaneye kapatılır
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/abdulhak-sinasi-hisar-hayati-edebi-kisiligi/74878
[2] ALENA RAMİÇ, ABDÜLHAK ŞİNASİ HİSAR’IN SÖYLEMİNDE GELENEK, https://www.ulkucudunya.com/index.php?page, son erişim 11-01-2014
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın