Beyaz Yele Romanı Yazımı Basımı Ve Rene Guillot Hakkında Gerekli bilgiler
Bu roman çocuk romanları ile tanınmış olan Fransız yazar Rene Guillot’un çocuklar için yazdığı romanlarından biridir. Beyaz Yele yazarın en çok tanınan romanlarından biri olmuş, bu roman pek çok dile çevrilmiş ve ülkemizde de çok sevilmiştir. Bu eser MEB ilköğretim için önerdiği Yüz Temel Eser, Listesi içindedir.
Fransız çocuk kitapları yazarı olan Rene Guillot, öğretmen olarak çalışmak üzere Senegal’e gitmiş, 20 yıldan fazla bir süre boyunca Fransız sömürgesi Batı Afrika’sında yaşamış, [1] A frika Anlatıyor (1933), Leopar Kpo, Kedilerin Kralı, Sirga: Vahşi Afrika’nın Kraliçesi, Oworo. Gibi yazdığı çocuk romanlarından dolayı 1946 yılında Les Equipages de Peter Hill adlı kitabıyla Serüven Kitapları Ödülü’nü, 1964 te Hans Christian Andersen Ödülü'ne layık görülmüştür.[2]
Rene Guillot, Beyaz Yele adlı romanını ise Albert Lamorisse’in 1952’de çektiği Beyaz Yele adlı filmden esinlenerek yazmıştır. [3] Bu romanı yazarın en sevilen romanlarından biri olmuş bir hayli sevilmiştir. Beyaz Yele, Abbas Sayar ‘ın yazmış olduğu Yılkı Atı adlı romanın da esin kaynağı olmuştur. [4]
Robert Vernay'ın yönetmenliğini üstlendiği Fort pense de la solitude (1948) filmi Guillot'nun cinsel içerikli öykülerinden esinlenmiştir.
Roman diğer birçok ülkede de çok sevilmiş, gördüğü ilgi üzerine romanın filmi de yapılmıştır. Roman özellikle İlk ve ortaokul çağındaki çocuklar a hitap eden bir roman olduğu halde her yaşta okunabilecek bir özellik de taşır.
Bu roman, on iki yaşındaki bir çocuk ile bir yılkı atı arasındaki büyük dostluğu konu etmektedir. Bataklıklar, sazlıklar, göller, dağlar... İçinde özgürce dolaşan Beyaz Yele adlı at ile Folko adındaki çocuğun arasında oluşan dostluğu anlatmasındaki başarıyla dikkati çeker.
KARAKTERLER VE KİŞİLER
· BEYAZ YELE: Annesi Rita gibi soyludur. “İnce uzun kulaklı, İnce boyunlu, kara gözlü” bir taydır. Yelesinden kuyruğuna kadar uzanan lekesiz, kar beyazı, kısacık tüyleri vardır.
· RİTA: Beyaz Yele’nin annesi Çingeneler yakalar.
· FOLKO: On iki yaşında, küçük kardeşi ve dedesiyle yaşar. Balıkçılıkla geçinir. Cesur ve sabırlıdır. Kasları gelişkin ve saçları alnına döküktür.
· ANTONYO: Atları sevan, yaşlı at bakıcısı.
· ÖSEBYO: Folko’nun hayattaki tek akrabası, dedesi.
· ÇİNGENELER: At hırsızı kötü insanlardır.
· PATRON: Atları yakalatıp yarıştıran hara sahibi, kötü.
ÖZETİ [5]
Folko, on iki yaşında iyi kalpli ve becerikli bir çocuktur. Bir gün Ösebyö Dede’nin sandalını alır ve bataklığı dolaşır. O gün, hava kararırken ince boynunu uzatmış alımlı bir tay görmüştür. Tay, çocuğun yanına yaklaşıp saçlarını koklayınca Folko da parmaklarıyla ipek yelesini okşar. Ancak dönmek için vakti gelmiş “ Yine geleceğim” diyerek o tay ile vedalaşır.
Bu esnada, at hırsızı iki kişi onları izlemiş taya ve anasına doğru yaklaşmışlardır.
Bu esnada Folko, çamura saplanmış kurtulmaya uğramıştır.
Hırsızları anne at ile tayı yakalarken görür. Anne kısrak kurtulmak için her şeyi yapar. Anne at kurtulur küçük tayını kurtarmak için geriye dönmüştür. Yavrusunun sesi ile bir an duraklayan atı hırsızlar hemen yakalar. Anne at kement ile sımsıkı zapt edilmiş ve küçük tay ele geçmiştir. Anne at çok dirense de artık kurtuluşu yoktur. Bir müddet sonra at direnmeyi bırakmış ve adamlar kemendi söküp, kısrağı alıp giderken anne at kaçıp gitmiştir.
Folko, bütün bunları seyretmiş ve Beyaz Yeleli annenin kaçtığı yere koşmuştur. Hayvan yerde inleyerek yatar iken ona yârdim etmek ister. Ancak anne tay çok huzursuzdur Folko’nun elini de ısırmaya çalışmıştır. Folko, aldırış etmeden tayı bağlayan ipleri sökmeyi de başarmıştır. Tay doğrulup Folko ile ve uzun uzun bakışmıştır.
Folko, evine döndü. Anlattıklarına kimse inanmayacağı için, anlatmadı. Ama Antonyo kendi kısraklarının da çalındığını söyleyince, onları gördüğünü anlattı. Hep beraber Beyaz Yele’nin olduğu yere gitmeye karar verdiler.
Geçtikleri yerlerde, bir yığın at vardı. Ancak, Beyaz Yele aralarında yoktu. Folko, ümitliydi. Böylece saatler geçti. Uzaktan Beyaz Yele’nin geldiğini gördüler. Yanlarına geldiğinde, hiç te beyazlığı kalmamıştı. Derisi boydan boya çamurdu. Yorgun, yaralı bir halde
Beyaz Yele, kısa zamanda kendisini belli etmişti. Yüzlerce at arasından dahi, hareketleriyle seçiliyordu. Ancak, onun bu delişmen hali, diğer at sahiplerini tedirgin ediyordu. Bu yüzden de onu yakalamak istiyorlardı. Bu amaçla, bir gün Beyaz Yele’yi kıstırıp, bin bir eziyetle haranın içine kadar soktular. Ancak, yine de kaçmayı başardı.
Artık, Folko’nun aklı fikri Beyaz Yele’de idi. Bir gün kesin kararını verdi. Yola çıktığında, birazcık yol almıştı ki, önce kıpırdayan çalıların arasından fırlayan kuşu, arkasından da Beyaz Yele’yi gördü. Durmuş kendisine bakıyordu. Aynı anda, haranın patronu bütün adamlarını toplamış ve Beyaz Yele’yi yakalamak için peşine düşmüşlerdi. Beyaz Yele, yanına kadar yaklaştıkları halde, hareketsiz duruyordu. Ansızın patronun atına doğru saldırdı ve patron yere düştü. Beyaz Yele’yi elde edemeyeceğini anlamıştı. “Bırakın gitsin, kim isterse o alsın ” dedi.
Folko, “Yani ben alabilir miyim?” diye sorunca, “alabilirsin” dedi. Dünyalar Folko’nun olmuştu. O sevinçle, Beyaz Yele’yi bulmak için koşarcasına yürüdü ve onu buldu. Kemendini atıp, boynuna geçirdi. Beyaz Yele hızla koşmaya başladı. Folko, sağa sola çarpıyor, eli, kolu, dizi, kafası yaralanıyor, aldırış etmiyordu. Bir müddet sonra Beyaz Yele durdu. Karşılıklı bakıştılar. Artık kemende bile gerek kalmamıştı. Usulca çekince geliverdi. Birlikte Folko’nun evine geldiler. Atı, çimin arkasına koydu ve yem vermeye başlamıştı. Beyaz Yele kendisinindi artık. Tam da bu esnada, uzaklardan at kişnemeleri duyuldu. Beyaz Yele, önce kulaklarını dikti, sonra da hızlı bîr şekilde koşmaya başladı. Yine kaçmıştı.
Folko, çok üzülmüştü. Yavuklusunu kaybetmiş âşıklar gibiydi. Yine de ümidini kesmemişti. Haksız da değildi.
Bir akşam, bir ses duyup kapıya çıkınca ve Beyaz Yele’nin gelmiş olduğunu gördüler. Bir hayli yarası vardı. Hemen yarasını sarmaya koyuldular. Görünen oydu ki, yaralı olduğu için, dost bildiği Folko’ya sığınmıştı. Folko ve kardeşleri çok sevinçliydiler.
Artık at her akşam, Folko’nun yolunu gözlüyordu. Dostlukları herkesin dilinde idi. Folko, yarası henüz iyileşmediği için ona binemiyordu. Ama binmek ve gezmek için can atıyordu. Bir gün binmeye karar verdi. Ancak, atın üstüne atladığı an, at değişti ve silkinerek Folko’yu üstünden attı. Sonra da hızla koşarak gözden kayboldu. Vakit geldiğinde, yola koyulup, Antonyo’nun seyislik yapan arkadaşının evine geldiler. Orada Beyaz Yele’nin annesi olan kısrak vardı. Bu Fojko için tatlı bir sürpriz olmuştu. Sonra kasabaya gittiler. Her yer çok kalabalıktı, Folko ‘yu sirke götürdüler. Orada kovboylar ve atlar gösteri yapacaklardı. Folko birden heyecanlandı. Çünkü Beyaz Yele’yi görmüştü. Gösteri bitince, at perdenin arkasından kayboldu.
Folko, “Beyaz Yele” diyerek hemen koştu. Ancak, yanıldığını söylediler. Bu at, çok benzemesine rağmen, Beyaz Yele değildi. İki gün sonra döndüler. Folko, ümidini kesmemiş, Beyaz Yele’sini arıyordu. Bu arada haranın patronu ise, sirk sahipleri iler azgın bir atın pazarlığım yapıyordu. Belliydi ki, patron Folko’ya verdiği sözü tutmayacaktı. Antonyo bu duruma itiraz edecek oldu ama patron patrondu. Yine de, ne yapıp yapıp bu durumu Folko’ya bildirecekti. Sabaha karşı, güç bela ata bindi ve Folko’nun kulübesine geldi. Folko İse çoktan kayığa binmiş ve Beyaz Yele’yi aramaya çıkmıştı. Antonyo’da arkasından bataklığa daldı.
O sabah, Beyaz Yele başına geçeceği sürüsünü arıyordu. Adamlar da onu. Ve gördüler. Beyaz Yele’nin etrafındaki sazlıkları, otları tutuşturarak çıkmasını beklemeye başladılar. Folko’da bunu görmüştü. Beyaz Yele’yi kurtarmak İçin ileri atıldı. Her tarafının yanmasına aldırış etmeden, alevler ortasında mahsur kalmış olan Beyaz Yele’nin yanına ulaştı ve sırtına atladı. Beyaz Yele, kurtarıcısına boyun eğmişti. Çocuk atı alevlerin üzerine sürdü. Kulağına bir şeyler fısıldadı. At ok gibi fırladı. Alevler yakmasına rağmen, dışarıya çıkmışlardı.
Bütün bunları patron ve adamları da görmüştü. Önlerini kesmelerini emretti. Ama aralarından hızla geçtiler. Kaçarak, ırmağın kenarına kadar geldiler. Bir müddet sonra Beyaz Yele, kendisini ırmağa attı.
Bu arada, patron pişman olmuş bağırıyordu: “Dön, dön atı sana verdim”
Her şey boştu. At ve Folko birbirine yapışık vaziyette, akıntıya kapılmış gidiyor, gidiyorlardı. Irmağın akıntılı suları kulağına bir ninni fısıldıyordu sanki…
Her yer kazan, Folko ise kepçe Beyaz Yele’yi arıyordu. Yok, yok, yok. Folko’nun bu haline, haranın seyislerinden Antonyo’da üzülüyordu. Onu teselli etmek için, bayram zamanı kasabaya götüreceğini söyledi.
Kaynak
[1] https://www.notsehri.com/rene-guillot-kimdir-rene-guillot-hayati-ve-biyografisi-82210/
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ren%E9_Guillot
[3] https://www.notsehri.com/rene-guillot-kimdir-rene-guillot-hayati-ve-biyografisi-82210/
[4] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/yilki-ati-hakkinda-ozet-inceleme-abbas-sayar/80219
[5] ( Rena Guillot, çev. Ela Güntekin, İstanbul 1981, s.40-44)