Bir Aşk Masalı Öyküsü Konusu Metni ve Sabahattin Ali Hakkında

26.11.2019

Bir Aşk Masalı Öyküsü Konusu Metni ve Sabahattin Ali Hakkında

 

 Bir Aşk Masalı Öyküsü  Sırça Köşk Kitabı  ve Sabahattin Ali Hakkında Bilgiler 

 

Bir Aşk Masalı adlı öykü Sabahattin Ali H’nin 1946 yılında yazılan ve 1947 yılında bastırmış olduğu Sırça Köşk adlı öykü kitabının masallar bölümünde yer alan dört masaldan biridir.   Sırça köşk adlı öykü kitabına adını veren Şırça Köşk adlı öyküsü ise diğer dört masalın en uzun olanıdır.

Sırça Köşk adlı öyküsü Sabahattin Ali’nin bu hikâye kitabındaki diğer öykülerden daha önce yazılmış bir öyküsü olmaktadır.

Sabahattin Ali, Sırça Köşk adlı öykü kitabını bastırdığında şöhretinin zirvesine çıkmış ve Aziz Nesin  ile tirajı yüz bine kadar çıkan Marko Paşa mizah dergisi sayesinde çok geniş bir okur kitlesi kazanmıştı. [1]Fakat artan bu şöhreti ve Marko Paşa adlı mizah dergisinin içeriğindeki devlet büyüklerini alaya alan yazılar yüzünden hem bu dergi sık sık kapatılıyor hem de Sabahattin Ali hakkında kovuşturmalar ve takipler hızla çoğalıyordu.

Marko Paşa adlı dergi kapatılınca yerine Malum Paşa, o kapatılınca yerine  Merhum Paşa , o dergi de kapatılınca yerin , Hür Marko Paşa; o da kapatılınca derginin adları , Yedi Sekiz Paşa, Öküz Ahmet Paşa vb adları ile yeniden çıkıyordu.[2]

Hâsılı olarak Sabahattin Ali, sürekli olarak hükümet aleyhine yazılar yazıyor, o mahkemeden bu mahkemeye koşturup duruyordu. Nitekim Sırça Köşk adlı eserine bu meyanda yazdığı hikâyelerini de almış kitap basıldıktan sonra da yeniden tutuklanmıştı. En sonunda İsmet İnönü’ye hakaret suçlaması ile üç ay yeniden hapis yatmış ama bu defa sinirleri oldukça bozulmuş, 1948 yılında yeniden üç ay hapis daha yatınca bu defa da yurttan kaçmak düşüncesine girmeye başlamış akabinde Ali Ertekin ile Bulgaristan’a kaçmaya teşebbüs ettikten sonra cesedi Meriç Nehri’nin kıyısında bulunmuştu.

Sabahattin Ali, 1947 de hapse yeniden girdikten sonra Sırça Köşk adlı öykü kitabı da toplatılmıştı.  Nitekim Sırça Köşk adlı eseri yazarın sağlığında bastırdığı en son kitabıydı. ( bkz Sabahattin Ali Hayatı Öykü ve Romancılığı)

 

BİR AŞK MASALI

Bir zamanlar bir kadın hükümdar tarafından idare edilen bir memleket varmış. Halk burada melikesinden son derece memnunmuş. Çünkü bu genç ve çok güzel kadının, yurdunun insanlarını bahtiyar etmekten başka bir düşüncesi yokmuş. Sarayında kapanıp oturacağı ve kendine eş olmak isteyecek yakışıklı şehzadeler bekleyeceği yerde, kış demez, yaz demez, memleketin dört bucağını dolaşır, yüzünde keder, halinde durgunluk gördüğü her vatandaşın gamına ortak, derdine derman olurmuş. Çalışamayacak halde oldukları için zarurete düşenlere hazinesi, dermansız illetlere tutulanlara yüreği her zaman açıkmış. Yurdun her yanına dağılmış olan memurların başlıca vazifesi, bulundukları yerde hayatından hoşnut olmayan kimse bırakmamakmış. Buna kendi güçleri yetmezse, hiç vakit geçirmeden melikeye bildirirler, o da her işini bırakıp oraya yetişirmiş. Bunun için o memlekette yüzü gülmeyen insan yokmuş.

 

Ama günün birinde melikenin sarayının tam karşısında genç bir derviş peyda olmuş. Sabahtan akşama kadar orada hiç ağzını açmadan bekler, ortalık kararınca çekilip gidermiş. Kumral, hafif dalgalı bir sakalın çevrelediği soluk yüzünde öyle dokunaklı bir ifade, derin kara gözlerinde öyle içe işleyen bir hal varmış ki, yoldan geçenler onun önüne bakır, hatta gümüş paralar atmaktan çekinirler, yere sessizce birer altın bırakıp giderlermiş.

Her zamanki seyahatlerinden birinden dönen melike, sarayının önünde bu garip dervişi görünce, yüzüne şöyle bir bakmış, gözleri onun gözlerine ilişmiş, sarayına girerken başmabeyincisine:

-Bu adamın bir derdi var, sorun bakalım nedir!- demiş.

Başmabeyinci hemen dervişin yanına sokulmuş, o memlekette insanları bir sözle bile incitmeye izin olmadığı için, tatlı bir sesle:

-Derviş, duruşun, bakışın gamlı; içinde sakladığın bir kederin mi var?- diye sormuş.

Derviş gözlerini yere çevirmiş:

-Hayır!- diye mırıldanmış.

-Peki, öyleyse neden yüzün gülmüyor, neden burada bütün gün durup bekliyorsun? Bilirsin ki, melikemiz yurdunda dertli insan bulundukça, kendi de dertlenir, içi rahat etmez. İstediğin neyse söyle, çaresini ararız!-

-Hiçbir derdim, hiçbir isteğim yoktur. Melikemiz üzülmesin!- demiş.

Başmabeyinci saraya dönüp bunları hanımına anlatmış, sonra:

-Bilmem ama efendimiz- demiş, -sesi hafif ve gamlı, gülümsemesi acıydı.-

Melike:

-Olmaz- demiş, -onun bir derdi olduğu her halinden belli. Ne kadar acı güldüğünü ben sarayımın pencerelerinden gördüm. Belki derdinin büyüklüğü onun nutkunu tutuyor. Ama ben hiçbir vatandaşımın rahatsız edildiğini istemem, bırakın durduğu yerde dursun. Yalnız bu akşam arkasından gidin bakın, onulmaz illetlere tutulmuş bir hastası mı var, para yetiştiremediği bir sevgilisi mi?-

Derviş, o akşam da önüne bir yığın halinde biriken altınları toplayıp, alacakaranlığa gömülen sokaklara dalmış, yürümüş, yürümüş, şehrin kenar semtlerine gelince, altınları avuç avuç torbasından çıkararak, buralarda oturan ve halleri vakitleri başka hemşerilerinden biraz daha düşük olan kimselere dağıtmış. Sonra şehrin kenarındaki küçük, taş bir kulübeye girerek çorbasını pişirmiş, sırtını duvara verip kalmış. Kulübenin penceresinde gün ağarıncaya kadar onu gözetleyen başmabeyinci, uyuyor mu, yoksa uyumayıp düşünüyor mu, anlayamamış.

Melike bunları duyunca büsbütün kederlenmiş. -Memleketimde dertli bir insan var da, ben ona derman olamıyorum- düşüncesi içini bir kurt gibi kemirmeye başlamış. Kimseyi zorlamak, kimsenin yaptığına ettiğine karışıp tedirgin etmek şanından olmadığı için, dervişin sarayın karşısında durmasına ses çıkarmamış, ama onun günden güne sararıp solduğunu, gözlerinin daha derine kaçtığını gördükçe, kendisi de eriyip süzülmüş. Kendisi de artık sarayının penceresinden ayrılmaz, tül perdelerin ardında bütün gün dervişi seyreder, -Onun içini kemiren dert nedir acaba?- diye kendini yermiş.

Bir gün yine böyle perdelerin arkasından bakarken, dervişin siyah, derin gözleri pencereye çevrilmiş. Bu gözlerdeki bitip tükenmez hasreti fark eden melike, dervişin içini yakan derdi sezer gibi olmuş, yerinden fırlayıp başmabeyincisini çağırtarak:

-Bu dervişi sarayıma getirin, derdini kendim soracağım- demiş.

Derviş, melikenin huzuruna çıkınca büsbütün sararmış. Gözlerini yerden kaldıramamış. Derdi sorulunca, duyulur duyulmaz bir sesle:

-Hiçbir derdim, hiçbir dileğim yoktur!- deyip susmuş.

Ama melike bu kısa cevapla yetinmemiş. Yumuşak, tatlı, adeta yalvarır gibi:

-Nasıl olur derviş?- demiş. -İnsanın içini bir dert kemirmeyince yüzü böyle solar, gözleri böyle dalar mı? Belki gönlündeki dilek sana pek büyük, pek erişilmez göründüğü için söylemekten kaçınıyorsun. Ama bilirsin ki, benim yurdumdaki insanları bahtiyar görmekten başka hiçbir arzum yoktur. Haydi, çekinmeden ne istediğini söyle. Dilediğin, fakat elde edilmez sandığın şey, uçsuz bucaksız bir zenginlik midir? Her gün önüne yığılan altınları arzularına göre çok küçük bulduğun için mi azımsayıp dağıtıyorsun? Eğer böyleyse söyle, sana bitip tükenmez hazinelerimin yarısını, hayır, hepsini vereyim.-

Derviş başını kaldırmadan, sallayıp cevap vermiş:

-Hayır, melikem, hayır; benim böyle bir derdim, böyle bir dileğim yoktur.-

Melike soluk yüzünde dolaşıp koyu kahverengi gözlerinde biriken bir kederle tekrar sormuş:

-Yoksa bi kadının idare ettiği bir memlekette yaşamak sana ağır geliyor da, kendin mi bir devletin başına geçmek istiyorsun? Eğer böyleyse, başına geçtiğin devleti benim kadar, belki benden daha fazla şefkatle, dirayetle idare edeceğini biliyorum. Söyle, memalikimin yarısı, hayır, hepsi senin olsun!-

Derviş başını kaldırmış, ama gözleri hep yerde cevap vermiş:

-Hayır, melikem, hayır, benim böyle bir derdim, böyle bir dileğim de yoktur.-

Melike al dudakları solup titreyerek yerinden kalkmış, bir adım yürümüş:

-Peki, nedir istediğin derviş?- demiş. -Gençsin, güzelsin, gözlerinde doymamış bir hasretin ateşli bulutları dolaşıyor. Kendine layık gördüğün bir eş mi bulamadın? Memleketin en güzel kızları benim sarayımdadır. Söyle, bütün cariyelerimi karşına dizeyim, en sevimlisini, hayır, hepsini al!-

Bunun üzerine derviş gözlerini kaldırıp sonsuz bir hüzün içinde melikeye bakmış, bakmış, sonra sesi titreyerek:

-Hayır, melikem hayır…- diyebilmiş, ama sesi boğazında düğümlenip kalmış.

O zaman melike, dervişin yüzüne uzun uzun bakmış, baktıkça soluk yanakları al al, renksiz dudakları nar gibi olmuş. Koyu kahverengi gözlerini bir ışık sarmış. Dervişin de yüzü kızardıkça kızarır, gözleri yandıkça yanarmış. Bu sefer genç kadın gözlerini yere çevirmiş, hafif, titrek bir sesle:

-Anladım derviş- demiş, -içini yakan derdi, yüreğini saran hasreti anladım. Ne istediğini biliyorum. Söyle, o da senin olacak!-

Derviş bunu duyunca, yeniden sapsarı kesilmiş, sonra yine kıpkırmızı olmuş, birkaç kere bir şey söylemek ister gibi dudakları titremiş, en sonunda ta yüreğinin içinden derin, uzun bir -Aaah!- çekerek olduğu yere düşmüş, kalmış.

Etraftan koşan mabeyinciler eğilip bakınca onun ölmüş olduğunu görmüşler. Dervişin yüzünde, dille tarifi imkânsız, baktıkça gün ışığı gibi insanın yüzüne vuran bir saadet varmış.

Başmabeyinci esefle başını sallayıp:

-Ne talihsiz adam!- demiş. -Tam muradına ereceği anda öldü!-

Gözlerini dervişin yüzünden ayırmayan melike:

-Sus!- demiş. -Ondan daha talihli insan var mı? Asıl bahtiyar, bir ömür boyunca hasretini çektiği şeye kavuşan değil, ona erişeceğini anladığı anda, saadetinin en yüksek noktasında bir ‘Ah!’ diyerek düşüp ölebilendir.-

(Sabahattin Ali, 1946)

Sabahattin Ali Hayatı Öykü ve Romancılığı, Kuyucaklı Yusuf(1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kürk Mantolu Madonna(1942). Değirmen 1935), Kağnı (1936), Hanende Melek (1937) Sırça Köşk (1947), Kamyon , Bir Orman Hikayesi  , " BİR ŞAKA ", " KANAL ", "  KAZLAR  ", " BİR FİRAR ", " ÇAYDANLIK " ve " KATİL OSMAN  ", Çilli ,  Çirkince  ,  Kanal  ", Kırlangıçlar ," Arap Hayri ", Pazarcı ,"Kağnı  " (1934 - 1936) 

Şiirleri

Tüm Şiirleri : ttps://edebiyatvesanatakademisi.com/category/sabahattin-ali-siirleri/483


[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/sabahattin-ali-hayati-oyku-ve-romanciligi/74839

[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/aziz-nesin-hayati-mizahi-yonleri-ve-eserleri/75067

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar