Sabahattin Ali Hayatı Öykü ve Romancılığı

02.02.2012
Sabahattin Ali Hayatı Öykü ve Romancılığı

Sabahattin Ali

(d. 25 Şubat, 1907 - ö. 2 Nisan, 1948)  Yazılarında Sabahattin, Gültekin, Halit Ziya, Sabahattin, A. Metin takma adlarını da kullanan toplumsal gerçekçi Türk romancı, öykücü, şair, yazar, çevirmen ve öğretmen.

 

Hayatı

1906–1948) 25 Şubat 1907 tarihinde, Edirne'nin Gümülcine kazası Egridere köyünde dünyaya gelmişti. Babası piyade yüzbaşısı (Cihangirli) Selahattin Ali Bey, annesi ise Hüsniye Hanım'dır. Annesi babasından on altı yaş küçüktü.  Aile  İlk oğluna Sabahattin, diğerine ise  Fikret (1911) adını vermişti. 1920’de ise Süheyla adını verdikleri bir de kızları oldu. Ama kızları Süheyla'yı  “ Süha “ diye çağırıyorlardı. 

 Babasının sık sık görev yerlerinin değişmesi nedeniyle, İstanbul, Üsküdar’da Doğancılar mahallesinde “Füyûzâtı Osmâniye Mektebinde " başlayan  ilköğrenimini İstanbul’da  yapmış ancak babasının Çanakkale'de görev alması nedeni ile ilköğrenimini Çanakkale İptidai Mektebinde sürdürmüş, 1921'de Edremit İptidai Mektebi’nden mezun olarak ilköğretimini tamamlamıştı. 

I.Dünya Savaşı başladığında babası Ali Selahattin Bey, Çanakkale'ye “Divan-ı Harb Örfi Reisi” olarak çağrılmıştı. Ali Bey, bu nedenle Çanakkale’ye ailesini de taşıdı. Aile, dört yıl boyunca Çanakkale'de kalmıştı.  Ailenin İzmir'e gitme ve orada yaşama  rüyası çok çabuk sönecekti. Çünkü İzmir işgal edilince  aile, Edremit'e yerleşmek zorunda kalmıştı. Annesi Hüsniye Hanım'ın ailesi Edremit'teydi. Hüsniye Hanım, henüz on altı yaşında iken babası ile evlenmişti. Ama sık sık buhranlar yaşayan sinir krizleri geçiren sorunlu bir kadındı. Bu nedenle  Hüsniye Hanım, bir kaç kez intihara teşebbüs etmiş, tüm bu sorunlu günler küçük Sabahattin Ali'yi derinden sarmıştı. Belki de bu nedenle dik kafalı, başına buyruk, mücadeleci bir karaktere sahip olacaktı. Üstelik Hüsniye Hanım, ilk oğlu Sabahattin Ali ile ilgilenememiş hatta onu pek de sevememişti.  Bu nedenle diğer oğlu Fikret ile daha çok ilgilenmiş, Sabahattin Ali'yi sanki biraz dışlamıştı. 

Aile, Edremit'e göçtüğünde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamamış ve çok zor günler geçirmişlerdi. Sabahattin Ali işte bu şartlar altında ilkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Muallim Mektebine ( Öğretmen Okulu'na ) gitti. Yazarın bu okuldaki eğitimi beş yıl sürdü. 

Piyade Yüzbaşısı olan babası Yunan İşgalinden dolayı  maaş alamamış, aile bu nedenle işgal yıllarında ciddi bir sıkıntı yaşamıştı. Annesinin psikolojik, ailesinin yaşadığı bu maddi sıkıntılar onun mutsuz ve  iletişim eksikliği olan bir çocuk şeklinde yetişmesine  neden olmuştu.  Maddi ve manevi  birçok sorunlarla yetişen yazar bu nedenle  Balıkesir Muallim Mektebine başlamasını  ailevi sıkıntılarından bir kurtuluş olarak görmüştü. Bu nedenle olsa gerek  daha bu yıllarında yaşadığı sıkıntıları dile getirecek şekilde  şiir ve öyküler kaleme almaya başlamıştı. Üstelik bunu somut hale de getirmeyi başarmıştı. Bu yatılı okulda arkadaşları ile birlikte bir okul gazetesi çıkarmıştı.İlk yazıları ve şiirleri Balıkesir’de öğrenci iken Irmak dergisinde çıkmaya başladı. Böylece henüz mezun olmadan edebiyat dünyasına adım atmış.[1](1925/26) oluyordu. 

Fakat mutsuz  çocukluğundan kaynaklanan uyumsuzluk sorunları nedeni  okul yönetimi ile anlaşamıyorduk. Çıkardığı sorunlar nedeniyle 1926 yılında İstanbul’daki muallim mektebine yollandı. Aslında bu bir çeşit sürgündü. Bu okulun edebiyat öğretmeni ise   ’di. Ali Canip Yöntem ondaki yazarlık  yeteneğini fark etmiş ve onun şiir, öykü ve denemeleri önemli dergilerde yayınlanmasına büyük vesile olmuştu.  Ali Canip Yöntem Ali Canip Yöntem’in sayesinde ilk  şiirleri Akbaba ve Çağlayan dergilerinde yayınlandı. Sabahattin Ali, İstanbul Öğretmen Okulu'na devam etmiş ve bu okuldan mezun olmuştu. (1926).Mezun olduktan sonra öğretmenliğe başlayan yazarın ilk görev yeri Yozgat'ta Yozgat Merkez Cumhuriyet İlkokulu öğretmenliği olmuştu. Yozgat'a gelmesi ise dayısı Rıfat Ali Ertüzün'ün isteği yüzünden olmuştu. Çünkü dayısı Yozgat'a başhekim tayin edilince onu da Yozgat'a aldırmıştı. 

Çok sevdiği babasını okuldan mezun olduğu sene yani 1926 yılında kaybetmişti.Babasının vefatı onu derinden sarsmıştı. Babasının ölümü üzerinde yaşadığı hüznü dile getiren "Babam İçin" adlı şiiri 15 Ocak 1927’de Güneş dergisinde yayımladı. Yozgat'a tayin olunca histeri krizleri geçiren annesi ve kardeşi ile Yozgat’a gelip yerleşti.  Yozgat’ta iken pek de mutlu değildi. İstanbul'dan tanıdığı ve Yozgat'ta iken sürekli mektuplaştığı Nahit Hanım’a Yozgat ta iken konuşacak kimseyi bulamadığından yakınan mektuplar atıyordu. Hatta onun için şiirler de yazmıştı. Sabahattin Ali, İstanbul’da öğrenci iken tanıştığı  Nahit Hanım'a âşık olmuş ama ondan tam  bir karşılık bulamamıştı.Yozgat'ta geçen bir yıl içinde bozkır insanlarını yakından gözlemlemek imkanı çıkmış BİR CİNAYETİN SEBEBİ, ile BİR SİYAH FANİLA İÇİN adlı öykülerinin ilhamını bu şehirde almıştı.

Yozgat’ta öğretmenlik yaparken Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı bir sınavı kazanarak Almanya'ya gitmeye hak kazanmıştı. Bu arada dayısı da Ankara'ya tayin olacaktı.  Böylece Almanya’da yabancı dil öğretmeni almak için1928 yılının Kasım ayında Almanya' ya gitti. Almanya’da Postdam ve Berlin’de öğretim gördü. Almanya'da İki yıl eğitim gördükten sonra eğitimini tamamlayarak yurda döndü.  (1928 – 1930).[2] Berlin’de on beş gün kalmış daha sonra Posdam şehrine yerleşmişti. Posdam’da yaşlı bir kadının yanında pansiyoner olarak kalmış, Almancasını ilerletmek için Deutsches Institut Auslander adlı özel okulun kurslarına gitmişti.Almancası ilerleyince edebi  kimliğine önemli katkıları olacak olan Maksim Gorki, Edgar Allen Poe, Guy De Mauspassant, ve Thomas Mann gibi yazarların eserlerini okudu.Postdam’da dil kursunu bitirip Berlin’de yatılı bir okula yerleşmiş Almanya’da uzun süre kalmayı tasarlamıştı. Ancak 1930 yılı Mart ayı ortalarında yurda dönmek zorunda kalmıştı.

Yurda döndükten sonra İstanbul Yüksek Muallim Mektebi’nde yatılı okuyan Pertev Nail Boratav, Orhan Şaik Gökyay ve Nihat Sami Banarlı gibi arkadaşlarının yanında kaldı. Üstelik ileride büyük sorunlar yaşayacağı Nihal Atsız ‘da oradaydı. Gazi Eğitim Terbiye Enstitüsünün açtığı Almanca yeterlik testini geçmiş ve Almanca öğretmeni olmaya hak kazanmıştı. Böylece ilk önce  Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliği yapmış Almanca öğretmeni oldukta sonra da  [3] önce Aydın ve daha sonra da Konya ortaokullarında Almanca öğretmeni olmuştu. Aydında iken hakkında komünizm propagandası yaptığı için derin bir kovuşturma başlamıştı. . Bu soruşturmalar sonucunda kominizim propagandası yaptığından dolayı hapse girdi. İlk cezaevi deneyimini de Aydın'da iken yaşadı.Aydın Hapishanesi’nde tutuklu iken Kuyucaklı Yusuf ve " CANDARMA BEKİR  " öyküsünde anlattığı “Halil Efe” ile tanıştı. Fakat mahkumiyet müddeti kısa sürdüğü için  Aydın Cezaevinden çıktıktan sonra tekrar Almanca öğretmenliğine döndü.  

 9 Eylül 1931 tarihinde beraat ederek Aydın cezaevinden çıktı.30 Eylül 1931’de Konya Ortaokulu Almanca Öğretmeni olarak atanmıştı. Konya'da bulunduğu sırada, Türkiye Komünist Partisi ile ilişkisi olduğu Kominizim propagandası yaptığı, "Memleketten Haber" isimli şiir ile Atatürk’ü hicvettiği gerekçesiyle 22 Aralık 1932’de tutuklanarak [4]( bir yıla mahkûm olmuştu. Bu mahkûmiyet hükmü üzerine  Konya  Cezaevinde yatmış, üç ay sonra beraat etmişti. Fakat çok kısa bir süre sonra bir toplantıda Atatürk'ü yeren bir şiir okuduğu iddiasıyla ihbar edildi. Bu yüzden yeniden tutuklanmıştı. (1932). Yenide bir yıla mahkûm edilerek 29 Nisan 1933 tarihinde 1249 sayılı kanunla memuriyetten atıldı. Önce Konya hapishanesinde yatan yazar 12 Mayıs 1933’te adına “Gurbet Hapishanesi” denilen Sinop Hapishanesi'ne gönderilmişti. Bu defa hapishanede on aydan fazla kalmış, mahkûmları yakından tanımış ve gözlemlemiş onların hayat hikâyelerini ve dramlarını dinlemişti.  Konya ve Sinop cezaevlerindeki sıkıntılı günlerinde ve edindiği tecrübe ve gözlemlerini " BİR ŞAKA ", " KANAL ", "  KAZLAR  ", " BİR FİRAR ", " ÇAYDANLIK " ve " KATİL OSMAN  " adlı hikâyelerinde kullandı. Sinop cezaevinde iken en popüler şiiri olan ve daha sonra da bestelenen “Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül aldırma’ diye başlayan şiirini de yazmıştı.[5] Neyse ki Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasından faydalanarak özgürlüğüne kavuşmuştu. (1933)[6]

Cezaevinden çıktıktan sonra Ankara'ya giden Sabahattin Ali Millî Eğitim Bakanlığı'na başvurarak öğretmenlik görevine dönmek için başvurdu. Dönemin bakanı Hikmet Bayur'un "eski düşüncelerinden vazgeçtiğini ispat etmesini" istemesi üzerine Atatürk'e bağlılığını göstermek için Varlık dergisinde "Benim Aşkım" adlı şiirini yayımladı. (15 Ocak 1934). Bunun üzerine ilk önce Bakanlık Neşriyat Müdürlüğü'ne alınmış, daha sonra da Ankara II. Ortaokul ‘da öğretmenlik yapmaya başlamıştı.[7]

MEB öğretmen olarak tekrar çalışmaya başladıktan sonra 16 Mayıs 1935 günü Aliye Hanım ile evlendi. Bu evliliğinden 1937 yılında kızı Filiz Ali dünyaya gelmişti. Aynı yıl içinde yedek subay olarak askerlik hizmeti için çağrıldı. Ancak 1940 yılında tekrar askere alınmıştır ve askerliğini Eskişehir'de tamamlamış, 2.defa askerden dönen Sabahattin Ali, Ankara Devlet Konservatuarında dramaturgluk yapar.[8] Askerliğini yaptıktan sonra Ankara Devlet Konservatuarı'nda Almanca öğretmeni olarak işe başlar.1941 – 1945).[9]

"İçimizdeki Şeytan  " romanı milliyetçi kesimde büyük tepki toplamıştır. Hüseyin Nihal Atsız 'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in de baskısı bir dava açmış[10]ve bu dava sırasında oldukça sıkıntılı ve baskılı günler yaşamıştır.  1944 yılında davayı kazanmasına rağmen olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alınır. Bu olaydan sonra devlet dairelerindeki ve MEB görevleri tamamen bitmiş olacaktır. Bir daha da resmi görevlerde bulunamayacaktır.[11]Öğretmenlikten atıldıktan sonra hayatını, İstanbul'a giderek ve gazetecilik yaparak kazanmaya çalışacaktır. 1945.

İstanbul’a gelerek çeşitli dergilerde yazılar yazmaya başlar. La Turquie ve Yeni Dünya gazetelerinde fıkra yazarlığı yapmaya başlamıştır. Aziz Nesin  ile birlikte Marko Paşa adlı bir mizah dergisi çıkarmaya başlamıştır.  Aziz Nesin  ve Rıfat Ilgaz 'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerde de yazmaktadır. (1946 – 1947).[12]

Aziz Nesin’le birlikte yayınladıkları Marko Paşa adlı mizah dergisi, kısa sürede 100 bin tiraja ulaşır. Dergi defalarca toplatılmış, en sonunda da kapatılmıştır. Bu dergi kapatılınca Malum Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa, Mazlum Paşa, Yedi Sekiz (Hasan) Paşa, Öküz Mehmet Paşa, Ali Baba gibi dergilerde yazılarını sürdürerek hükümet aleyhine yazmaya devam etmiştir.  Bu yıllarda mahkemenin birinden çıkıp diğerine girmektedir. En sonunda 1947 yılında kesinleşmiş bir cezasını çekmek için yeniden hapse düşmüştür.  Aynı yıl Sırça Köşk   adlı hikâyesi toplatılır.

Bu günlerinde kısa bir izmir seyahati yapmış, gelirken Aydın, Kuşadası’nı ve Efes Harabelerini gezmiş, daha sonra çocukken uğradıkları eski bir Rum köyü olan eski adı Çirkince yeni adı Şirince, Rumca adı Ayaslug olan köyü dolaşıp, Ankara'ya gitmiştir. )  İzmir’de geçen günlerinin hatırası olarak Çilli ve Çirkince  adlı öykülerini yazmıştır. ( bkz -Çilli Öyküsü Konusu Metni ve Sabahattin Ali’nin Biyografisindeki Yeri- ..Çirkince Öyküsü İnceleme Metin ve Sabahattin Ali

 

1948'de Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı Zincirli Hürriyet’teki bir yazısından dolayı başlatılan kovuşturma sonrasında basın ve yayın hayatında hayatını kazanmaktan vazgeçmek zorunda kalır. Ve matbaa makinelerini satarak kamyon nakliyeciliğine başlar.[13] Ancak, bu dergilerdeki yazılarında, yönetime ve İsmet İnönü'ye hakaret ettiği iddiasıyla sürekli yargılanmaktadır. Basın hayatını terk ettiği halde geçmişe dönük yazılarından dolayı yargılanmaları devam etmektedir. Bu yargılanmalarından dolayı yeniden mahkûm olmuştur. Sabahattin Ali dergilerde çıkan bu yazılarından dolayı üç ay hapis yattıktan sonra artık iyice bunalıma girmiş olur. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi".[14]

Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşa-kapısı cezaevinde yine üç ay yatmıştır. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başlamış, işsiz kalıp, yazacak yer bulamamıştır. Yurt dışına gidebilmek için pasaport almak istemiş, alamamıştır. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı da bulamayınca Bulgaristan'a kaçmaya karar vermiş fakat para karşılığı anlaştığı Ali Ertekin adlı kaçakçı tarafından Bulgaristan sınırı yakınlarında Sazara köyü civarında öldürülmüştür.[15]

Sabahattin Ali’nin ortadan kaybolması ile cesedinin bulunması arasında yaklaşık olarak on aylık bir süre geçmiştir. Bu süre içinde yazarın ne yaptığı hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. [16]

Kimi iddialara göre de Sabahattin Ali bu köyün jandarma karakolunda öldürülmüştür. [17] Daha sonra da cesedi 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulunur. Bu cinayetin faili olarak Ali Ertekin adında birisi tutuklanır. İddialara göre Ali Ertekin Bulgaristan’a adam kaçıran komünist bir örgüte mensup birisidir. Sabahattin Ali’yi hududa kadar götürmüş ve öldürmüştür. Sabahattin Ali’yi kaçırırken öldürdüğü söylenen Ali Ertekin'in evinde yapılan araştırmada Sabahattin Ali’ye ait eşyalar da bulunmuş, fakat Ali Ertekin’in İstihbarat mensubu olduğu, hatta yazarın sınırda değil karakolda öldüğü, vb de iddia edilmiştir.  Milli Emniyet mensubu olduğu iddia edilen Ali Ertekin, dört yıla hüküm giymiş; fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalmıştır.[18] “Yazarın yakın çevresi Sabahattin Ali'nin Kırklareli’nde Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sonucu öldüğü ve Ertekin'in paravan olarak kullanıldığını iddia etse de bu hiçbir zaman kanıtlanamamıştır.” [19]

 Bu yüzden Sabahattin Ali cinayeti hiçbir zaman kimin tarafından işlendiği kanıtlanamamış, cinayetin faili bir muamma olarak kalmıştır. [20]

 

Edebi kişiliği

Sabahattin Ali, hikâye, roman, şiir, tiyatro ve mizah türlerinde eser vermiş olsa da daha ziyade öykücü, romancı ve şair olarak tanındı.  Eserlerinde köy sorunların gözlemci bir metotla ve sade bir dille anlatan yazar, köy ve kasabalarda yaşanan dramları, köylü ve devlet yöneticileri arasındaki çatışmaları, halkı ezen yöneticilerin yanlış tutumlarını dile getiren eserler vermiştir. Sabahattin Ali, Sosyal Gerçekçiler denilen ve Köy Romancıları olarak da adlandırılan öykücü ve romancıların başında gelmektedir. 

 

1930’lu yıllarda yazdığı öykülerinde gerçekçi bir yaklaşım sergileyen yazar, zavallı ve cahil köylüler ile kasaba insanlarını gerçekçi bir yaklaşımla anlatmıştır. İlk romanı olan Kuyucaklı Yusuf, edebiyatımızda yazılmış olan ilk kasaba romanı özelliği taşımaktadır.  Yazar, bu romanında bir kasabanın toplumsal yapısını, bir aşk öyküsüyle süsleyerek anlatmıştır. İçimizdeki Şeytan'da II. Dünya Savaşı öncesi İstanbul'da aydınlar arasındaki tartışmaları,  Kürk Mantolu Madonna  a'da da bir aydının çevresi ve ailesiyle olan uyuşmazlığı, bu uyuşmazlığın nedenleri dile getirilmiştir. En tanınmış romanı olan ve uzun bir müddet okunması yasaklanmış bulunan 1937 yılında yayımladığı  “Kuyucaklı Yusuf  “Sabahattin Ali’nin Anadolu’nun ezilen, insanlarının ıstıraplarını dile getirme amacıyla, yazılmıştır. 1940 yılında yayımlanan 'İçimdeki Şeytan' adlı romanıyla değindiği konular milliyetçi kesimin özellikle de Hüseyin Nihal Atsız ’ın tepkisini çekmiş, Atsız’ın kendisi hakkında yazdığı hakaret dolu yazıları yüzünden Atsız ile mahkemelik olmuştur.  [21]

Sabahattin Ali yazı dünyasına ilk kez şiirleri ile atılmıştır. Hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen ilk şiirlerini öğrencilik yıllarında yazmış, ilk şiirlerini de Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımlamıştır (1926).Sabahattin Ali'nin halk şiirinden esinlenerek yazılmış şiirlerini içeren Dağlar ve Rüzgâr (1934) adlı kitaplarında toplamıştır.  Ancak, Sabahattin Ali, bu kitaplarından sonra şiirle ilgilenmemiş, öykü ve romana yönelmiştir. 'Leylim Ley', 'Aldırma Gönül' gibi şiirleri bestelenmiş özellikle sol çevrelerin dilinden düşürmediği popüler şarkılar dan olmuşlardır.

Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazan (1926 - 1928) Sabahattin Ali, bu arada öykü de yazmaya başlamış, ilk öyküsü " Bir Orman Hikayesi  " Resimli Ay'da yayımlanmıştır (30 Eylül 1930).[22] Sabahattin Ali, af yasasından yararlanarak hapisten çıktıktan sonra, özellikle Varlık dergisinde yayımladığı " Kanal  ", "Kırlangıçlar", " Arap Hayri ", "Pazarcı", "Kağnı  " (1934 - 1936) gibi öyküleriyle dikkati çekmiştir. Sabahattin Ali eserlerinde ezilen köylü, ezilen kasaba insanı, otorite karşısında çaresiz kalan insanları ele alan öyküler ve romanlar yazarken bir yandan da, aydın ve kentlilerin Anadolu insanına karşı takındıkları küçümseyici tavrı eleştirmekten geri kalmamıştır. Sanat gücünü daha çok, hikâyelerinde gösteren yazar Anadolu’daki köy-kasaba hayatından aldığı acıklı konuları gerçekçi bir yöntemle işlemeyi başarmıştır.

Daha ziyade öyküleri ile dikkat çeken yazar, öykülerinde kendi hayatından kendi anılarından gördüğü tanıdığı kişilerin hayat hikâyelerinden faydalanmıştır. Onun öyküleri bu nedenle gerçekçi ve doğaldır. Birçok öyküsünün konusu mahpusluk günlerinde tanıdığı mahkûmların yaşanmış dramlarından oluşur. Bazı öykülerinde “hiç gereği yokken söze karışması, anlatım tekniğinin zayıflamasına” neden olmuştur. Bazı öykülerinde anlatıcının kendisi olduğunu olayı dinleyerek veya yaşayarak aktardığını açıkça belli eder. Öykü tekniği olarak başı ve sonu belli olan maupassat tarzı öykü tekniğini kullanmıştır. Bu nedenle Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, Samim Kocagöz gibi tam bir olay hikâyecisidir. Yazdığı öykülerinde gözlemleri öne çıkar. Öykülerindeki olaylar bizzat yaşadığı, şahit olduğu, dinlediği veya intibalarından oluşan gerçek olaylar olmaktadır.

 

Öykü ve romanlarında tasvir unsuru ağır basmaz, Kurmaca metinlerindeki kahramanların karakter tahlillerinden ziyade olaydan çıkarılacak derslere ağırlık vermiştir. Roman ve öykülerindeki dil sağlam ve anlaşşılşır ve sadedir. Ancak tüm eserlerinde belli bir üslup standardı yakalayamamış, tüm eserlerinde kendine mahsus özel bir üslup ortaya koyamamıştır.

Sabahattin Ali, Varlık’ ta Esirler adlı üç perdelik bir oyun da yazmış (1936), ancak bu türü de bir daha denememiştir. Sabahattin Ali Hakkında pek çok inceleme ve araştırma yapılmıştır Bu çalışmalar içerisinde en dikkat çekici olanı Ramazan Korkmaz’ın hazırladığı, İnsan ve Eser adlı çalışması 1991 olmuştur.

Romanları

Derlemeler 

  • Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (1998)

  • Çakıcı'nın İlk kurşunu (2002)

  • Mahkemelerde (2004)

  • Hep Genç Kalacağım (2008)

  •  

Öyküleri

Oyun

  • Zanaatkarlar (1936)

  •  

Çevirileri[23]

  • Tarihte Garip Vakalar, Max Memmerich (1941)

  • Antigone, Sofokles (1942)

  • Minna Von Barnhelm, Lessing (1943)

  • Üç Romantik Hikaye, H. Von Kleist - A.V. Chamisso - E.T.A. Hoffmann (1944)

  • Fontamara, Ignazio Silone (1944)

  • Gyges Ve Yüzüğü, Fr. Hebbel (1944)

  • Yüzbaşının Kızı, A.S. Puşkin (1944) (Erol Güney ile birlikte)

 

Şiirleri

Tüm Şiirleri : ttps://edebiyatvesanatakademisi.com/category/sabahattin-ali-siirleri/483

 

ROMANCILAR İLE İLGİLİ BAŞLIKLAR VE LİNKLERİ

 Refik Halit Karay Hayatı Edebi Kişiliği Eserleri

Reşat Nuri Güntekin Hayatı Edebi kişiliği Eserleri

Halide Edip Adıvar Hayatı Eserleri Edebi Kişiliği

Halide Nusret'in Hayatı ve Edebi Kişiliği

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Romancılığı ve Hayatı

Yakup Kadri Hayatı Edebi Yönü Eserleri

Falih Rıfkı Atay Hayatı Eserleri Edebi Yönü Çankaya Özeti

Ruşen Eşref Ünaydın Hayatı Edebi Yönü Eserleri

Reşat Nuri Güntekin Hayatı Edebi kişiliği Eserleri

İbrahim Alaaddin Gövsa Hayatı

Abdülhak Şinasi Hisar Hayatı Edebi Kişiliği

Abdülhak Hamit Tarhan Hayatı ve Edebi Kişiliği

Abdülhalim Memduh Hayatı Eserleri

Kaynakça

  • [1] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 458

  • [2] Bezirci, Asım (1987). Sabahattin Ali. İstanbul: Evrensel Yayınları.

  • [3] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cumhuriyet-donemi-yazarlari/113462

  • [4] PROF. DR. RAMAZAN KORKMAZ,http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sabahattin-ali

  • [5] Ayşe Hür, Bir başka ‘derin’ cinayetin anatomisi: Sabahattin Ali 7 7Olayıtaraf.com.tr/makale/363.htm

  • [6] ]Bezirci, Asım (1987). Sabahattin Ali. İstanbul: Evrensel Yayınları./ Cumhuriyetin onuncu yıldönümü dolayısıyla çıkarılan af yasasıyla (1933) 

  • [7] Kemal Bayram Çukurkavaklı, Sabahattin Ali Olayı, Ankara 1978.

  • [8] https://www.ykykultur.com.tr/yazar/sabahattin-ali

  • [9] PROF. DR. RAMAZAN KORKMAZ,http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/sabahattin-ali

  • [10] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/huseyin-nihal-atsiz-hayati-ve-eserleri/75567

  • [11] Dr Aslan Tekin Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf 458

  • [12] Sevengül Sönmez, A'dan Z'ye Sabahattin Ali, Yapı Kredi Yayınları, 2009,

  • [13] Ayşe Hür, Bir başka ‘derin’ cinayetin anatomisi: Sabahattin Ali 7 7Olayıtaraf.com.tr/makale/363.htm

  • [14] https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabahattin_Ali

  • [15] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/huseyin-nihal-atsiz-hayati-ve-eserleri/75567

  • [16] Kemal Bayram Çukurkavaklı, Sabahattin Ali Olayı, Ankara 1978.

  • [17] Çetin Altan, milliyet.com.tr/her-tur-angutluk-icin-en-bicilmis-kaftan-tuzlayayim-da-kokma-sen-emi- altan/yasam/yazardetay/05.02.2010/

  • [18]  Ayşe Hür, Bir başka ‘derin’ cinayetin anatomisi: Sabahattin Ali 7 7Olayıtaraf.com.tr/makale/363.htm

  • [19] "Sabahattin Ali cinayeti". Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000. 2. Cilt (3. bas.). İstanbul: YKY. Mayıs 2002. ss. 138.

  • [20] "Sabahattin Ali cinayeti". Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000. 2. Cilt (3. bas.). İstanbul: YKY. Mayıs 2002. ss. 138.

  • [21] .birgun.net/culture_index.php?news

  • [22] .birgun.net/culture_index.php?news

  • [23]  https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabahattin_Ali

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Esa

Esa

2 years ago

SABAHATTİN ALİ HAKKINDA KAYNAKÇA   Aktaş, Şerif (1984). Roman Sanatı ve Roman İncelemesine Giriş. Ankara: Akçağ Yayınları. Alangu, Tahir (1968). Cumhuriyetten Sonra Hikaye ve Roman 1. İstanbul: İstanbul Matbaası. Ali, Filiz ve Atilla Özkırımlı (1979). Sabahattin Ali. İzmir: Cem Yayınları. Bayram, Kemal (1978). Sabahattin Ali Olayı. Ankara: Yenigün Yayınları. Bezirci, Asım (1987). Sabahattin Ali. İstanbul: Evrensel Yayınları. Boratav, Pertev (1982). Folklor ve Edebiyat 1. İstanbul: Adam Yayınları. Bezirci, Asım (1973). “Sabahattin Ali’nin Hikâyelerinde Yapı”. Yeni A Dergisi. S. 12. s. 1. Çetin, Nurullah (2012). Takma İsimler Sözlüğü. 2. Basım. Akçağ Yayınları. Ankara. 232s. Çukurkavaklı, Kemal Bayram, Sabahattin Ali Olayı, Ankara 1978. Doğan, Mehmet (1979). “Öykücü Sabahattin Ali”. Türk Dili Türk Öykücülüğü Özel Sayısı. S. 286. s. 90. Ertüzün, Reşit Mazhar Sabahattin Ali Olayının Gerçeği, İstanbul 1985, s. 13. Hür Ayşe, Bir başka ‘derin’ cinayetin anatomisi: Sabahattin Ali 7 7Olayıtaraf.com.tr/makale/363.htm Korkmaz, Ramazan (2016). Sabahattin Ali İnsan ve Eser. Ankara: Kesit Yayınları. Korkmaz, Ramazan ,“Sabahattin Ali”, Tanzimat’tan Bugüne Edebiyatçılar Ansiklopedisi, İstanbul 2001, II, 702-706. Kudret, Cevdet (1966). “Sabahattin Ali Konusunda Aydınlığa Doğru”. Varlık. S. 671. s. 7. Kutlu Mustafa , Sabahattin Ali, İstanbul 1972. Kuzucular Şahamettin, SABAHATTİN ALİ HAYATI ROMANCILIĞI, https://edebiyatvesanatakademisi.com/Arama.aspx?id=41485 Hatipoğlu, Vecihe (1981). Türk Dilinde İkilemeler. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları. Moran, Berna (1990). Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış. İstanbul: İletişim Yayıncılık. Nesin, Aziz (1949). “Sabahattin Ali Bibliyografyası”. Gelincik. S. 1. s. 12. Reşit, Muzaffer “Sabahattin Ali ile Bir Konuşma”, Varlık, sy. 65, İstanbul 1936, s. 264. Sabahattin Ali cinayeti". Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000. 2. Cilt (3. bas.). İstanbul: YKY. Mayıs 2002. ss. 138. Sevengül Sönmez, A'dan Z'ye Sabahattin Ali, Yapı Kredi Yayınları, 2009, Sıtkı, Ayşe ve Doğan Akın (1991). Sabahattin Ali, İki Gözüm Ayşe. İstanbul: Ataol Yayıncılık. Taşan, Berrin “Sabahattin Ali Sinop’ta”, Soyut, sy. 87, İstanbul 1976, s. 44-45. Togar, Melahat, “Arkadaşım Sabahattin Ali”, Sabahattin Ali (haz. Filiz Ali – Atilla Özkırımlı), İstanbul 1979, s. 60.