Hüseyin Rahmi Gürpınar, Romancılığı ve Hayatı

26.05.2012

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Romancılığı ve Hayatı
Ä°lgili resim


Hüseyin Rahmi Gürpınar,

Yazıda  Hüseyin Rahmi Gürpınar  hayatı, doğumu, ölümü, çocukluğu, gençliği, evliliği, öğrenimi, eğitim yılları, ailesi, çalıştığı işler, mahkûmiyeti,  yazarlığı, eserleri,  romanları,   edebi kişiliği,  etkilendiği yazarlar, siyasi kişiler ve düşünceler, Hüseyin Rahmi GÜRPINAR etkilediği yazarlar, işlediği konular, Türk edebiyatındaki yeri, Orhan Kemal ‘in eserlerinden alıntılar, anekdotlar,  anlatım tekniği, bakış açısı, Hüseyin Rahmi Gürpınar romanların  tekniği, romanlarının  türü, eserleri, eserlerinin basım yılı ,basım hikâyesi, Hüseyin Rahmi Gürpınar eserleri ile biyografisi arasındaki alakalar, aldığı ödüller  vb incelenmiştir.

Hayatı  Ailesi ve Çocukluğu

19 Ağustos 1281/1864 tarihinde İstanbul'da Ayaspaşa semtinde doğdu. Babası Aydın ili doğumlu Hünkâr yaveri Mehmet Sait Paşa, annesi ise Safranbolu kökenli Safrancılar Kethüdası Hacı Ahmet Efendi’nin oğlu İbrahim Efendi’nin kızı Ayşe Sıdıka Hanım’dır.[1]

Hüseyin Rahmi,  daha üç yaşında iken annesini kaybetmiş Ananesinin ölümü üzerine, Girit'te görevde bulunan babasının yanına gönderildi. İlkokula Girit’te iken başladı, ancak babasının evlenmesi üzerine altı yaşında tekrar anneannesinin yanına gönderilmişti.  Bu nedenle Aksaray’da Yâkubağa mahallesinde yaşayan anneannesiyle teyzesinin konağında[2] büyümeye ve tahsil hayatını da burada sürdürmeye başlamıştı.  

Çocukluk yılları ninesi ve teyzesinin yanında  ve onların yaşadığı konakta geçmiş oldu..

Eğitim Yılları

Yâkubağa (Ağayokuşu) mahalle mektebinde okuduktan sonra Mahmûdiye Rüşdiyesi sıbyan ve rüşdiye kısmına devam etti. Bu okulları bitirdikten sonra da kâtip yetiştiren Mahrec-i Aklâm’a okuluna devam etti. [3] Daha sonra ise Yakubağa Mektebi, Mahmudiye Rüştiyesi sıbyan kısmına ve devlet dairelerine memur yetiştiren Mahrec-i Aklam’da tahsil hayatını sürdürmüştü. [4]

Mahrec-i Aklam’da tahsil görürken zekâsı ile iken tarih hocasının dikkatini çekmişti.  Hatta bu okulda iken ilk eserlerini yazmaya başlamıştı. On iki yaşında ve ile rüştiyede öğrenci iken “Gülbahar Hanım” adlı ilk piyesini yazdığını ama bu ilk eserini Aksaray yangınında kaybettiğini belirtmişti. Bu okulun İdadiye dönüşmesi üzerine tarihçi hocası Abdurrahman Şeref Bey'in himayesiyle Mekteb-i Mülkiye'ye girdi. 1878

Anneannesi ve teyzesinin yanında büyüyen Hüseyin Rahmi’min babası Mehmed Said Paşa

Erzurum mevki kumandanı iken ölmüştü. Babasını da kaybeden Hüseyin Rahmi, okulun ikinci sınıfında iken ciddi bir hastalık geçirmiş ve bir yıl tedavi görmüştü. Bu nedenlerle de bünyesi çok zayıflamış olduğundan buradaki öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı (1880).  Anneannesi ve teyzesinin yardımları ile büyüyen Hüseyin Rahmi esasında çok sağlam bir eğitimde alamamıştı. Buna rağmen kendi kendini yetiştirmiş Tahir Bey isminde bir hocadan[5][6] Fransızca dersleri almış, çeviri yapabilecek kadar da iyi düzeyde Fransızca öğrenmişti.

Kısa bir süre, Adliye Nezareti Ceza Kalem’inde memur, Ticaret Mahkemesi'nde Azâ Mülazımı olarak çalışan Hüseyin Rahmi devletteki son işi olan Nâfia Nezâreti Tercüme Kalemi kâtipliğinden istifa ederek devlet memuriyetine son verdi. Artık hayatını kalemiyle kazanmaya çalışacaktı [7]

İlk eseri olan “ Bir Genç Kızın Avazae-i Şikâyeti” adlı eseri Ceride-i Havadis gazetesinde yayımlandı. 1884. Bazı kaynaklara göre ise “İstanbul’da Bir Frenk” (Ceride-i Havadis, Nr. 5861-5866, 29 Teşrinisani 1884-4 Kânunuevvel 1884) adlı hikâyesi yayımlanan ilk eseri olarak gösterilmiştir.

İlk Romanı olan “ Şık”  romanının giriş kısmını Ahmet Mithat Efendi’ye yollamıştı. Bu teşebbüs Hüseyin Rahmi’nin hayatına yön verecek olan bir girişim olacaktı. Nitekim iki gün sonra Ahmet Mithat Efendi, Şık romanının müellifini yanına davet etmişti. Bu olay sonrasında ilk romanı olan “ Şık “  Tercüman-ı Hakikat gazetesinde tefrika edilmişti. Batı uygarlığının yaşantısını taklit ederken gülünç duruma düşen insanları anlattığı ilk romanı "Şık" yayınlandıktan sonra artık tanınmış bir yazar haline gelmişti.  Üstelik bu yıllarda Paul Bourget, Paul de Kock, Alfred de Musset gibi Fransız yazarlardan çevirilerde yapıyordu.

Şık romanı yayınlandıktan sonra  ve 1886 yılında Ahmet Mithat Efendi’nin Tercüman-ı Hakikat gazetesine maaşlı olarak işe girdi. Bu tarihten sonra bu gazetede üst üste yazıkları çıkmaya başlamıştı. 1887'de girdiği Ahmet Mithat Efendi'nin Tercüman-ı Hakikat gazetesinde pek çok yazısı çıkmıştı.  1894 yılında ise İkdam gazetesinde çalıştı. Kendisine büyük ün sağlayan ilk eseri "Mürebbiye" ile "Metres", "Tesadüf" ve "Nimetşinas" bu gazetede tefrik edildi. Daha sonra Sabah gazetelerinde mütercim ve muharrir olarak çalışmaya devam etti.  [8]

İkinci Meşrutiyet döneminde ve 1908 ‘den sonra Ahmet Rasim ile birlikte 37 sayı süren Boşboğaz ve Güllâbi adlı bir gazete çıkardı.  Fakat 1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanı Hüseyin Rahmi'nin yıldızı sönmeye başlayacaktı. Yönetim ile  ters düşmeye başlayan Hüseyin Rahmi idare ile ilk sürtüşmesini Boşboğaz adlı  mizah gazetesinin soruşturmaya uğraması ve kapatılması  ile yaşadı. Boşboğaz gazetesinin kapanmasından sonra  iş hayatı, gazetecilik ve iş hayatından çekilerek  eserlerinin geliri ile yaşamaya karar vermişti.  İbrahim Hilmi Bey ile çıkardığı Millet gazetesi de fazla bir baskı sayısı ve ilgi elde edememişti.

İdare ile sürtüşmesi sonrasında Sansür kurulunun "Alafranga" (1911'de "Şıpsevdi" adıyla basıldı) romanını yasaklaması üzerine roman yazarlığını  bırakma kararı almıştı. [9] Hayatını yazdığı eserleri ile kazanmaya başlamıştı. Üstelik kitaplarından kazandıklarıyla Heybeli adada bir köşk satın almıştı.

 Boşboğaz ve Güllâbi 24 Temmuz 1908 den 1 Aralık 1908 e kadar toplam 36 sayı olarak yayımlanmış. [10] Boşboğaz mizah dergisinin kapatılmasından sonra basın hayatından çekilmişi. 19ı2 yılından sonra zaman zaman bazı gazetelere yazı göndermiş olsa da artık hevesi kaçmıştı. 

1912'de Heybeliada'ya taşındı. Kısa aralıklarla Sabah ve Vakit gazetelerinde çalıştıysa da daha sonra çalışma hayatını terk ederek Heybeliada’ya çekildi.  İbrahim Hilmi Bey ile birlikte çıkardığı Millet gazetesi de uzun ömürlü olmadı. Bundan sonra çalışmalarını İkdam, Söz, Zaman, Vakit, Son Posta, Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerine yazılarak göndererek neşretmeye başlamıştı. 1924'te Son Posta gazetesinde tefrik edilen "Ben Deli miyim" romanı ahlaka aykırı bulunarak yargılandı, fakat bu mahkemeden beraat etti.

Siyasetteki Yılları

Hayatını kalemi ile sürdürmeyi başaran nadir isimlerden birisi olan Hüseyin Rahmi, Cumhuriyetin ilanından sonra siyasete atıldı. Bu nedenle Cumhuriyetin ilanından sonra yeniden yıldızı parlamaya başlamıştı En sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin V. döneminin bir kısmında (1936-1939) ve VI. döneminde (1939-1943) Kütahya milletvekilliği yapmayı başarmıştı. Kütahya milletvekili olduğu 1936-1943 dışında tüm yaşamını Heybeliada'da geçirdi. 

VII. dönem TBMM seçiminde Cumhuriyet Halk Partisi’nden aday olarak girdiği seçimi kaybetmişti.  

Üstelik siyasete atılması sonrasında eski parlak yazarlık dönemine bir daha tam olarak dönmeyi de başaramadı. Hayatı boyunca da evlenmediği için çocukları da olmamıştı. Siyasetten de kopmak zorunda olduğu bu yıllarda kendisini Heybeli adadaki evine kapatmak zorunda kaldı.

 Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 5. ve 6. dönemlerde Kütahya milletvekili olan Hüseyin Rahmi, ömrünün son otuz bir yılını geçirdiği Heybeliada'daki köşkünde 8 Mart 1944 tarihinde öldü ve oradaki Abbas Paşa mezarlığına defnedildi.

Hayatı boyunca hiç evlenmedi.  Hüseyin Rahmi ince bir mizahi dille toplumun aksayan yanlarını, yanlış batılılaşmayı, batılılara özenirken düştükleri gülünç durumları anlatan eserler yazdı. Yaşadığı çağın insanların gündelik hayatlarında yaşadıkları gülünç hallerini, inançlarını, batıl itikatlara inanmalarından kaynaklanan gülünç durumlarını, ince bir alay sade bir mizahi dille ve kahramanlarını seviyelerine uygun şekilde konuşturup, düşündürüp, hareket ettirterek realist bir şekilde dile getirdi.

 

Edebiyatımızdaki Yer

Hiçbir edebi topluluğa dâhil olmayan Hüseyin Rahmi daha çok romancı olarak tanındı. Hüseyin Rahmi Gürpınar; eserlerinde İstanbul halkının toplumsal, töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını anlattı. Servet-i Fünuncular ile çağdaş olduğu halde onlardan ayrı bir dil ve anlayışa yönelmişti. Romanlarındaki kahramanları 19. yy sonu İstanbul'un canlı, renkli insan ve hayat manzaralarını sunan kanlı canlı kişiler oluyordu.. Eserlerinde Anadolu yoktu.  Eserlerinde halkımızın batıl itikatlarını yanlışlarını, özentilerini söylentilere çabuk inanan yönlerini alaya alan ince bir mizah vardı. Hüseyin Rahmi, seçtiği tipleri seviyelerine uygun, ustaca konuşturuyor, olayları gülünç, acıklı yönleriyle kuvvetli bir gözlem gücü ile ortaya koyuyordu. Realist, natüralist bir görüşle "toplum için sanat" anlayışı ile eserler vermişti.

Hüseyin Rahmi, natüralizmden esinlenmişti ama geleneksel anlatma, dile getirme, yansıtma, gösterme imkânlarımıza yaşamı boyunca sadık kaldı. Karagöz, Ortaoyunu, Meddah hikâyesi, onda sadece roman okuyacak kişinin yatkınlığına denk birer anlatım aracı olarak değerlendirilemez. Hüseyin Rahmi, bize özgü yaşamanın en 'doğal' ifade ediliş olanaklarını arıyordu. İroninin faciayla noktalanması, tesadüf olabilir mi? Olamaz. Sadece Tesadüf'ü okumak, tesadüf gibi gözükenlerin nereye odaklandığını kavramamıza yetip artar.”[11]

Paşa torunu olan yazar dadılar arasında ve köşklerde geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarında İstanbul yaşamı ve insanlarını tüm detaylarıyla öğrenmeyi başarmıştı. Dadılar ve anneannesinin sayesinde İstanbullu kadınların zevklerini, korkularını, özlemlerini, hayallerini, korkuların düşünen ve davranma biçimlerini görmüştü. Zaten yetenekli bir gözlemci olan yazar ev kadınlarının çeşitli konulardaki düşüncelerini başarıyla aktarmıştır.

Hiçbir edebî topluluğa katılmayan Hüseyin Rahmi Bir müddet tercüme ile uğraştıktan sonra kendini tamamen telif romanlara verdi. Sayıları altmışa yaklaşan hikâye ve roman kitapları yayımlandı. 1921-1924 yıllan onun yazı hayatının en verimli yıllarıydı. Onun roman ve öykücülüğü Ahmet Mithat Efendi’nin yolundan giden ama bir hayli de ustalaşan bir anlayış içindeydi.

 "Eserlerinde toplumsal ve ekonomik eşitsizlikleri, kadın-erkek ilişkilerini, din sorunlarını konu aldı. Zeki ve kurnazların, saf ve cahilleri kandırarak işlerini yürüttükleri çarpık bir düzenden kurtulmak için akılcı düşüncenin gelişmesi gerektiğini savundu. Dar sokakları, ahşap evleri, konakları, yalıları ve çarşılarıyla hep İstanbul'u işledi. Romanlarında döneminin İstanbul'un her kesiminden, sınıftan insana yer verdi. Külhanbeyiler, züppeler, fahişeler, hanımefendiler, mahalle kadınları, paşalar, memurlar, beslemeler, imamlar, esnaf. Çevre betimlemeleri üzerinde durmaktansa karakterlerini güçlendirmeyi tercih etti. Bu karakterleri yerel şivelerle konuşturmakta ustalaştı. Emile Zula’nın deneysel roman yöntemini benimsedi ve uyguladı. Ömrünün son otuz yılını Heybeliada’daki köşkünde yazarak geçirdi. En çok ürün veren, en çok okunan ve sevilen yazarlardan biri oldu." [12]

İlk eserini on iki yaşındayken yazmış, " İstanbul’da Bir Frenk" adlı eseri 1888 yılında Ceride-i Havadis adlı gazete de yayımlanmıştı.[13] İlk romanı Şık yayımlandığında Ahmet Mithat ile tanışmış ve 22 yaşına basmıştı.

Ahmet Mithat Efendi'nin temsil ettiği edebi geleneği sürdürmüş olan natüralist bir sanat anlayışına sahip bir yazardır. Ahmet Mithat Efendi'nin yolundan gitmesiyle de romanların da tıpkı Ahmet Mithat Efendi'de olduğu gibi teknik açıdan kusurlu taraflara sahiptir.  Romanlarında anlatımı bölerek tıpkı Ahmet Mithat ve meddah oyuncuları gibi olaylar, vakalar ve kişiler üzerinde kişisel görüşlerini araya sokarak gereksiz ayrıntılar verebilmektedir. Ortaoyunu, meddah ve hikâye anlatıcılarımızda görülen bu anlatım şeklinin okurla yazar arasında sohbet pencerelerinin açılmasına sebep olan bir çeşit anlatım ve teknik kusurlardır.  

Eserlerinde Meddah ve Orta oyunundan aldığı esintileri Selim İleri şu şekilde ifade eder. “Çok sevdiğim Hakka Sığındık, birdenbire, o günün tasası İspanyol gribinden uzun uzadıya söz açar. İspanyol gribine Abdülhamid'in istibdatı, Abdülhamid'den beter İttihatçılar karışıverir. Bunlar hepsi, sanki çatısı aynı kalmış, ama sözleri güne göre değişken Ortaoyunundan esinlenme gibidir.” [14]

Halkın zevkine ve okumasına yönelik yazdığı eserlerinde herkesin anlayabileceği sadelikte çok açık ve duru bir dil kullanmıştır. Tekniğe değil eserlerinde vermek istediği mesaja daha ziyade önem veren bir tutum içinde olmuştur. Ahmet Mithat’ın izinden giderek, sanat yapmaktan ziyade halkın beğenisini kazanmayı çok daha önemsemiştir. Romanı ahlakın aynası olarak gören yazar geniş bir okur kitlesine ulaşabilmek için yalın bir dil kullanmayı tercih etti.

Eserlerinde kahramanlarını yörelerinin ağız özelliklerini belli edecek şekilde konuşturur. Sık sık olayları bölerek olaylar hakkında gereksiz bilgiler verir. Vakaya kendi görüşlerini ve tarafgirliğini de katmaktadır. Anlatım ve teknik bakımlarından düştüğü bu aksamalar Ahmet Mithat Efendi'den ona uzanan ve Ahmet Mithat Efendi'nin etkisini belli eden teknik kusur ve etkilerdir. İstanbul un kenar mahallerinde yaşayan insanları ve kadınları canlandırmaktaki ustalığı ile kendisini her tip okura sevdirmeyi başarmıştı. Olayları mizahi bir çerçeve içinde ve alaylı bir üslup ile vermeyi başarması onun en karakteristik yönlerinden birisidir.

Açık anlaşılır, halk diliyle yazdığı eserlerinde mizahi bir ifade vardır. Üslubunu belirleyen önemli hususlardan birisi eserlerindeki ve dilindeki yalın bir mizah anlayışıdır. Bu mizahi etkiyi yaratırken meddah ve ortaoyunu anlatıcılarının tekniklerinden de ustaca yararlanmasını ve roman diline meddah anlatımın canlılığını katmasını çok iyi becermiştir. Onun dil anlayışını belirleyen diğer bir husus canlı dilin kıvraklığını, ağız, aksan ve jargonları kullanmasındaki becerisidir. Kahramanları meddah ve ortaoyunlarındaki gibi statülerine, mesleklerine, zümre ve milliyetlerine göre şives ve ağız özellikleri ile konuşurlar.

Romanlarındaki konular, batıl itikatlara inanan halkın başına gelen komik hadiseler, gülünç yönler, batıl itikatlara inanmaktan kaynaklanan traji komik dramlar, kimi sosyal sorunlar ve aile içi geçimsizlikler, gerçekçi, realist bir yaklaşımla işlenmiştir.  Sosyal sorunlara derinlemesine tahliller getirmeye üşendiğinden sokağı edebiyata taşıdığından, halkın hoşuna gitme çabasını amaç edindiğinden dolayı eleştiriler almış, avam romancısı, halk yardakçısı gibi nitelemelere muhatap olmuştur.

Sokaktaki konuşulan dili, insanları, onların hayatlarını, zevklerini ve konuşma biçimlerini romanlarına yansıtmayı özellikle istemiştir. Bu yüzden  "sokağı edebiyata getiren sanatçı "olarak vasıflandırılmıştır. İstanbul un gündelik hayatına dair canlı tasvirler, kişiler yaşanmış olaylardan izler, caddede vapurda, kahvehanelerde gözlemlediği canlı insan tiplemeleri romanlarındaki vakaları ve kişileri oluşturur. İyi bir gözlemci ve canlı bir izlenimci olan Hüseyin Rahmi'nin romanlarındaki insan manzaraları ve olaylar İstanbul'un sokaklarında yaşayan ve yaşanan olaylarla kişilerdir. Eski İstanbul hayatını son derece canlı tasvirlerle ve kıvrak bir üslupla hikâye etmeyi başarmış, yüzlerce insan tipine ait canlandırmalar yapmıştır.  Gördüklerini izlediklerin, gözlemlediklerini konuşulan dilin canlılığı ve sıcaklığı ile aktarmayı çok iyi başardığından halk tarafından sevilen bir yazar olmuştur.

ROMANLARINDAKİ KONULAR

Şık romanında, alafranga yaşama özenen saf bir gencin başından geçen gülünç olaylar anlattı. İffet adlı romanında şehrin yoksul mahallelerinde yaşayan genç bir yazar ve onun yardımsever doktor arkadaşı ile iyi bir eğitim görmüş genç ve güzel bir kız olan İffet ile arlarında geçen aşk öyküsünü anlatır. Hüseyin Rahmi’ye büyük bir ün kazandıran Mürebbiye adlı romanında ise ülkesi Fransa'da dikiş tutturmayarak İstanbul'a gelen ve bir ailenin konağına mürebbiye olarak giren Anjel'in öyküsü anlatılır. Daha önce uyumlu bir yaşamı olan konak halkının erkekleri, Anjel'in gelişiyle baştan çıkarlar ve konağın dirliği bozulur. Yazar, bu romanında ikiyüzlü aile ahlakını ve mürebbiyeye yaranmak için konaktaki erkelerin düştükleri komik durumları mizahi bir dille ele almıştır.

Gulyabani adlı romanında ise cin, peri ve gulyabani gibi boş inançların nasıl kötüye kullanılarak saf ve namuslu insanların kandırıldığını anlatmıştır. Şıpsevdi adlı romanında ise Paris`ten döndükten sonraki hayata bakış açısı değişmiş, batının hayat tarzına özenmiş ve gözünü para hırsı bürümüş olan Meftun ve ailesi içinde meydana gelen olaylar anlatılmaktadır. Kuyruklu yıldız Altında Bir İzdivaç adlı romanında Halley Kuyruklu Yıldızı’nın dünyaya çarpacağı söylentisi üzerine ilanı aşk ettiği bir kadının kendisini reddetmesi yüzünden kadınlardan intikam almaya çalışan İrfan Galib oyununu fark eden bir genç kız mektuplar vasıtasıyla İrfan Galip'e bir oyun oynar bu oyun bir aşkla sonuçlanır. Yazarın 60 âdete yakın eserlerinde bu ve buna benzer, toplumsal mizahi konular işlenmiştir.

Eserlerinden bazıları:

  • Şık (1899)

  • İffet (1896)

  • Metres (1900)

  • Tesadüf (1900)

  • Şıpsevdi (1911)

  • Nimetşinas (1911)

  • Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç (1912)

  • Gulyabani (1913)

  • Hakka Sığındık (1919)

  • Efsuncu Baba (1924)

  • Evlere Şenlik, Kaynanam Nasıl Kudurdu (1927)

  • Namusla Açlık Meselesi (1933)

  • Utanmaz Adam (1934)

  • İki Hödüğün Seyahati (1934)

  • Gönül Ticareti (1939)

  • Melek Sanmıştım Şeytanı (1943)

  • Dirilen İskelet (1946)

  • Deli Filozof (1964)

  • Kaderin Cilvesi (1964)

  • Namuslu Kokotlar (1973)

  • Shikure Babezu (1974)

  • Kaderin Cilvesi

  • Gönül Ticaret,

  • Ölümüne Sevgi

  • Namussuz Necdet

  • Fiyasko

  • Mürebbiye

  • Hayattan Sayfalar

  • Kadınlar Valizi

  • İstanbul'da Bir Frank

  • Ben Deli Miyim ?

  • İnsan Maymun Muydu?

  • Can Pazarı

  • Ölüler Yaşıyor Mu? (1973)

  • Şeytan işi

  • Müntahabât-ı Hüseyin Rahmi, 3 cilt, İstanbul: Tercümân-ı Hakikat Matbaası, 1305 [1888],

Hüseyin Rahmi Gürpınar İle İlgili Diğer Yazılar

 Hüseyin Rahmi Gürpınar, Romancılığı ve Hayatı

Gulyabani Roman Özeti Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç Hakkında İnceleme Özet Hüseyin Rahmi

Mürebbiye Özeti Hüseyin R. Gürpınar

Gulyabani Özeti Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Şık Hakkında Özetİ Hüseyin Rahmi Gürpınar

Şık Romanı Hakkında Özeti Hüseyin Rahmi Gürpınar

Hüseyin Rahmi Gürpınar İffet Hakkında Konu Özet İnceleme

Hüseyin Rahmi Gürpınar Nimetşinas Hakkında Konu Özet İnceleme

Cadı Romanı ve Hüseyin Rahmi Gürpınar

 

Kaynakça

 

[1] UMMAHAN NERKİZ, “Hüseyin Rahmi Gürpınar”, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gurpinar-huseyin-rahmi

[2] UMMAHAN NERKİZ, “Hüseyin Rahmi Gürpınar”, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gurpinar-huseyin-rahmi

[3] Refik Ahmet Sevengil, Hüseyin Rahmi Gürpınar, İstanbul 1944.

[4] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf, 255

[5] UMMAHAN NERKİZ, “Hüseyin Rahmi Gürpınar”, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gurpinar-huseyin-rahmi

[6] Göçgün, Önder (1990). Hüseyin Rahmi Gürpınar. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.

[7] https://tr.wikipedia.org/wiki/Hüseyin_Rahmi_Gürpınar, son erişim,14 Aralık 2012

[8] Suat Hızarcı, Hüseyin Rahmi Gürpınar, İstanbul 1953.

[9] https://www.edebiyatogretmeni.net/huseyin_rahmi_gurpinar.htm, son erişim,14 Aralık 2012

[10] Dr Aslan Tekin, Edebiyatımızda İsimler, Elips Yayınları, Ank. 2005, shf, 255

[11] SELİM İLERİ, Yine Hüseyin Rahmi Gürpınar, https://www.radikal.com.tr/ek_haber.php, son erişim,14 Aralık 2012

[12]  https://www.edebiyatogretmeni.net/huseyin_rahmi_gurpinar.htm, son erişim,14 Aralık 2012

[13]  https://www.edebiyatogretmeni.net/huseyin_rahmi_gurpinar.htm, son erişim,14 Aralık 2012

[14] SELİM İLERİ, Yine Hüseyin Rahmi Gürpınar, https://www.radikal.com.tr/ek_haber.php, son erişim,14 Aralık 2012

 

Üye olarak ESA şairi ve yazarı olabilir, yazılara katkıda bulunabilirsiniz.

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar