Mürebbiye Özeti Hüseyin R. Gürpınar

15.11.2016

Mürebbiye  Özeti Hüseyin R. Gürpınar

  ROMAN BASIMI İÇERİĞİ VB HAKKINDA

Şık romanı Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın [1] alafranga yaşama özenen saf bir gencin başından geçen gülünç olaylar anlattığı bir romanıdır. Şık adlı roman, Hüseyin Rahmi’nin Şıpsevdi , Mürebbiye  ve Metres adlı romanlarında da olduğu gibi yazarın yanlış batılılaşma ile alay ettiği bir romanıdır.  Hüseyin Rahmi bu romanı kuşkusuz ki Araba Sevdası ve  Felatun Bey İle Rakım Efendi  adlı romanların tesirinde yazmıştır.

ROMAN VE YAZAR HAKKINDA

Hüseyin Rahmi, Ahmet Mithat Efendi'nin temsil ettiği edebi yoldan giden, edebiyatı sokağa indiren yazar olarak tanınan ve edebiyatımızda Natüralizmin en iyi temsil eden romancılardan ilkiydi.   Hüseyin Rahmi, eserlerinde İstanbul halkının sosyal hayatını, törelerini aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını derin ve detaylı gözlemler sonucu anlatan, Servet-i Fünuncular ile çağdaş olduğu halde onlardan ayrı bir dil ve anlayışa yönelmiş, halk için sanat görüşünde olan bir yazardı. Romanlarındaki kahramanlar 19. yy sonu İstanbul' da yaşayan, yolda, kahvede, vapurda, görüp gözlemlediği kanlı, canlı, renkli insanlar ve yaşantılarıydı.

Eserlerinde halkımızın batıl itikatlarını yanlışlarını, özentilerini söylentilere çabuk inanan yönlerini alaya alan ince bir mizah vardı. Hüseyin Rahmi, seçtiği tipleri seviyelerine uygun, ustaca konuşturuyor, olayları gülünç, acıklı yönleriyle kuvvetli bir gözlem gücü ile ortaya koyuyordu. Realist, natüralist bir görüşle "toplum için sanat" anlayışı ile eserler vermişti.”[1]

Tanzimat dönemindeki zenginler batılı tarzda çocuk yetiştirmek için özellikle Fransız uyruklu bakıcılar tutup,  çocuklar Fransızca, piyano ve dans öğretmek moda gibi  bir şeydi. Bu yabancı asıllı özel öğretmenlere mürebbiye veya dadı deniyordu.

Mürebbiye ilk kez Osmanlıca olarak 1899 yılında devrin popüler gazetelerinden birisi olan İkdam Gazetesinde bölüm tefrika edilmiştir.  Bu roman tefrika edildikten sonra çok sevilmiş Hüseyin Rahmi’nin popüler bir romancı olmasını da sağlamıştır.[2]   Harf inkılabından sonra Latin harfleri ile yeniden basılan kitap uzun bir müddet Hüseyin Rahmi’nin en çok sevilen romanı olarak kaldı.

 Mürebbiye'de Tanzimat’ta beri işlenen ve karşımıza sık sık çıkan " Yanlış Batılaşamaya engel olma" çabasının farklı bir boyutu ele alınmaktadır.  Mürebbiye, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın  alafranga yaşama özenen saf bir gencin başından geçen gülünç olaylar anlattığı Şık adlı romanı ile Şıpsevdi , ve Metres adlı romanlarında da olduğu gibi yanlış batılılaşma ile alay ettiği bir romanlarından biridir.   Hüseyin Rahmi ‘nin bu romanı Araba Sevdası  ve  Felatun Bey İle Rakım Efendi  adlı romanların tesiri altında yazılmıştır.

Romanda Fransa'da dikiş tutturamayarak İstanbul'a gelen bir Fransız kızı olan  Anjel'in İstanbul’da   bir ailenin konağına mürebbiye olarak girmesi sonucu aile içinde meydana gelen  trajikomik olaylar anlatılır.  Daha önce uyumlu bir yaşamı olan konak halkının erkekleri, Anjel'in gelişiyle baştan çıkar ve konağın dirliği ve geleneksel yapıdaki ahlaki denge alt üst olduğu gibi aile içinde felaketlere neden olacak olaylara sebep olur. Yazar, bu romanında aile ahlakını bozabilecek olayların batılılaşmayı yabancılaşma veya kendi geleneklerimizde olmayan bir şeylere heves ederek kendimize de yabancı ve ikiyüzlü olma hallerini dile getirmiştir. Cinselliğin ve yerleşik yapıdan aniden kopmak istemenin başa getireceği belalar konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mürebbiye adlı roman halk arasında çok sevilmiş olması nedeni ile Türk Sinema tarihinin ilk filmlerinden birisinin de yapılmasına zemin hazırlamıştır. Cumhuriyetin ilanından önce çekilen ilk sessiz filmlerden biri olan Mürebbiye’nin sinema uyarlamasının gösterim tarihi de 1919 yılıdır.

Türk Sinemasında İlk Öpüşme   sahnesinin de çekildiği bu filmin yönetmenliğini Ahmet Fehim,  yapımcılığını ise Fuat Uzkınay üstelenmiştir[3].  

Bu film aynı zamanda Türk Sinemasının sansüre uğramış ilk film[4] olarak da kayıtlara geçmiştir.

 

YER VE MEKÂN

Mekân İstanbul ve  Dehri Efendi Yalısı’dır.. Zaman ise 19. Yy sonu 20. Yy başlarıdır.

ROMANIN KONUSU VE ANA FİKRİ 

Fransızcanı moda olduğu o yıllarda konaktaki çocuklara Fransızca öğretmesi için Anjel adında Parisli  bir mürebbiye tutulur.   Oysaki Fransız asıllı bir kadın olan Anjel, memleketindeyken fahişelik yapan bir kadındır.  Anjel kendisini  Dehri Efendi Yalısı hane halkına masum bir öğretmen olarak göstermiştir.  Adı Angela yani melektir ama kendisi şeytan çıkmıştır.   Anjel çocuklara dil öğretmekten ziyade yavaş yavaş evdeki erkekleri baştan çıkarmaya başlar.  Sonuçta evin erkeklerin hepsi Anjel’in tuzağına düşmüştür ama evdeki üç erkeği de idare Anjel ile yapılan kaçamaklar da işler karışmaya, evin erkeleri bir birlerini suçüstü yakalamaya başlar.

Çocuklarının  eğitimini sırf moda diye eve alınan ve ne olduğu, eğitiminden ne derece anladığı bilinmeyen mürebbiyelerce verilmesi çok kötü sonuçlar doğuracaktır.

ROMANIN KAHRAMANLARI

Anjel:
Asli kahraman durumundadır. Yazar onun genç ve güzel göstermiştir. Angel (melek) adını taşıyan bu genç, güzel Paris’li kız taşıdığı adın zıddına tam bir şeytandır. Fransız naturalistlerinin fikirlerini benimseyen Angel’e göre ahlak bir maskeden ibarettir. Bir mürebbiye olmasına rağmen çocuklarla ilişkisinden çok evin erkekleri ile olan ilişikisi verilmiştir.
Dehri Efendi: 
Hem geleneğe bağlıdır, hem de Avrupa hayranı bir Tanzimat Paşası’dır. Hem küçük çocukları için evinde bir Fransız mürebbiye bulundurur hem de büyük oğlunu falakaya çeken zorba bir aile başkanıdır.
Şem’i Bey:
Dehri Efendi’nin oğludur. Şem’i biraz aptaldır. Derslerinde başarısızdır. Angel’in tuzağına düşenlerden birisi de o’dur.
Amca Bey:
Kurnazca bir zekaya sahiptir. Fakat onun kurnazlığı Angel’in kurnazlığını bastıramaz ve o’da kendini Angel’e kaptırır.
Sadri Bey:
Dehri Efendi’nin damadıdır. Sırf fakir olduğu için ve iyi bir yaşm sürmek istediği için Dehri Efendi’nin çirkin kızı Melahat ile evlenmeyi kabul etmiştir. Bu nedenle hep gözü dışarıdadır. Angel’in tuzağına düşmesi hiç de zor olmamıştır.
Melahat Hanım:
 Dehri Efendi’nin kızıdır. Çirkin olduğu için romanda pasif bir kadın karakteridir.
Vahip Bey ve Nezahat Hanım: Dehri Efendi’nin ikinci eşinden olma küçük çocuklarıdır. Engel eve sırf onların eğitimi için alınmıştır. Fakat onların eğitiminden çok entrikalarla uğraşmıştır. Çünkü Angel bu iki küçük çocuğu yetiştirecek eğitim ve öğretim vasıflarına sahip bir öğretmen değildir.

 MÜREBBİYE'NİN ÖZETi

Romanın önemli kişisi olan Dehri ‘Efendi’, yaşlı ve emekli bir memurdur. Bazı önemli devlet memurluklarında bulunmuş olan Dehri Efendi, emekliye ayrıldıktan sonra kendisini okumaya ve incelemeye vermiştir. Geniş konağındaki kitaplarla dolu özel odasında, sayılan ve korkulan bir aile büyüğü olarak vakarla yaşamaktadır.  O zamanın geleneğine uyarak kendi yalısında kızıyla, damadıyla, kardeşleri ve oğluyla birlikte oturmaktadır. Ömrünün geri kalan kısmını okumaya, bilime ayırmıştır, ilk karısından olma kızı Melahat'i Sadri Beyle evlendirmiştir. 

Konak oldukça kalabalıktır. Kızı, kızının içgüveylisi olarak evde barınan kocası, okula giden oğlu, ilk karısının ölümünden sonra bir cariyesinden doğma iki küçük çocuğu, dışarıda kendini idare edemeyip sonunda ağabeysinin koltuğuna sığınmış kırklık züppe kardeşi, kâhya kadın, hizmetçi, uşak, aşçı... hatırı sayılır bir nüfus meydana getirmektedir.

Melahat'in oğlu, Dehri Efendinin torunu Şem'i ise henüz okul çağındadır. Okula gider; Dehri Efendinin bir cariyeden olma Nezahat ve Vahip adlı iki oğluna bir mürebbiye tutulur. Mürebbiye'nin adı Matmazel Anjel'dir (Angele). Bu kadın Parislidir ama, babası belli değildir. Kendi de babasız bir çocuk doğurduktan sonra, tüccarın peşine takılmış döne dolaşa İstanbul'a kadar gelmiştir.  Mürebbiye'nin konağa gelmesiyle birlikte ortalıkta tedirgin bir hava eser: Dehri Efendi'nin züppe ve işsiz güçsüz kardeşi, konağın damadı, yani çirkin kızının kocası Sadri, ayrı ayrı yollardan Anjel adlı mürebbiyeye kur yapmaya başlarlar. Kadın, biraz hafifliği, biraz da onlardan para sızdırmak isteği için her iki adamla da ilişki kurar.
Dehri Efendi'nin oğlu Şem'i, bir hafta sonu okuldan dönüp de mürebbiyeyi evde bulunca pek şaşırır. O kadar hoşlanır ki hemen gidip efendi babasının eteğini öperek okula gitmekten caydığını ileri sürmek ister. Ona göre Parisli matmazel, elbette okuldaki öğretmenlerden çok daha bilgilidir. O da üvey kardeşleri gibi Anjel'den ders görmeyi isteyecektir. Ancak yiyeceği falakanın hayaliyle bu tasarısından vazgeçer. Öte yandan Matmazel Anjel boş durmaz. Yalıda bir hapishane hayatı yaşamaktan canı sıkılmıştır. Kendine bir eğlence bulmayı kararlaştırır. Bunun için de fazla yorulmaz. O zamanki terbiyenin kapalı bıraktığı erkekler, yani yalıdakiler, karşılarında böyle erkeklerle doğal biçimde görüşen bir kadını bulunca çoktan tuzağa düşmeye hazır hâle gelmişlerdir. Anjel, Şemi'yi, daha sonra Sadri'yi, daha sonra da Dehri'nin kardeşini tuzağına düşürür; onları birbirlerine hissettirmeden idare etmektedir. Bu işi ustaca halletmek için bulduğu çare de basittir. 

Semi de mürebbiyeye yakınlık duymaya başlamış, sonra tecrübesizliğin verdiği heyecanla ona adamakıllı bağlanmıştır. Anjel, ötekiler gibi, Semi Beyi de idare etmeyi başarır, Genç Fransız kadını gecelerini, düzenli bir şekilde, bu üç erkek arasında paylaştırmıştır.

Hafta sonlarında Şem'i; Melahat Hanım İstanbul'a, teyzesine indiği geceler Sadri; ara sıra da Kambur Amca Anjel'in odasına kabul edilirler. Fakat bu iş, sonuna kadar böyle tıkırında gitmez. Kahya Eda Kadın, sofa lambasının son zamanlarda daima erken söndürülmesinden kuşkulanmıştır. Bir gece dolaşmaya gelir. Nasılsa gününü şaşırıp Anjel'in odasına gitmek için el ayağın çekilmesini bekleyen Kambur Amca, kahya kadının gelişini duyunca kendini, sofadaki yuvarlak, üstü ağır kadife örtülü masanın altına dar atar. Orada ikikişiyle daha kafa kafaya vuruşunca ziyaretçilerin kimler olduğunu anlar. 

Kahya kadınsa, her birinin odasını dolaşır. Boş olduklarını görür, işi anlar. Anjel'in çift kapılı odasının kapı tokmaklarını kuşağıyla birbirine bağlar, baskın verdirmek ister. Büyük Efendiyi alır, gelir ama Anjel'in odasında kimseyi bulamadıklarından iftiracı durumuna düşer. İşinden kovulur. Ne var ki Şemi'nin içine bir ateş düşmüştür. Kıskançlık delikanlının damarlarını tutuşturur. Bir akşam, birer bahane bularak amcasını, eniştesini bahçedeki büyük koruya çeker, iyice döver. Sonra, aşçı başıyı sarhoş ederek ağzından lâf almak ister. Aşçı Tosun, anasonsuz sakız rakısını, mastikayı içtikçe kendini kontrol edemez hâle gelir. En sonunda konuya girer, lâfı açar. 

Memleketinin şivesiyle, Şemi'nin merak ettiği konu üzerinde bütün bildiklerini, hatta gördüklerini ayrıntılarıyla anlatır. Anlattığına göre, yamaklardan biri bir hayalet lâfı tutturmuştur. Aşçı sıkıştırınca bu hayaletlerden birinin fistanlı, öbürünün pantolonlu iki kişi olduğunu açıklamıştır. Önlem almıştır, bir gece yarısından sonra koruya doğru iki gölgenin gittiğini görmüşlerdir. 

Mürebbiye, güzel havalarda sevdalılarını koruda; havanın elverişli olmadığı zamanlarda da kendi odasında kabul etmektedir. Aşçıbaşı bunu da saptamıştır. Bir gece, mürebbiyenin odasının penceresine bakan yıllanmış sakız ağacına tırmanmış, kadını gözetlemiştir. Şeminin amcasını, eniştesini, hatta kendisini, değişik günlerde oodaya girerken görmüştür. 

Sadece girdiklerini değil, daha sonrasını da...Aşçıbaşı bu işin tiryakisi olup çıkmıştır. Şem'i, bu açıklamaları dinledikten sonra kesin olarak bu işi bitirmek kararını verir. Madem Anjel onu, saf bir aşkla sevdiğini ileri sürdüğü hâlde bu şekilde aldatmıştır. Şem'i, bir geceyarısı, gerekli önlemleri alıp beline de bir hançer soktuktan sonra Anjel'in oda kapısına gelir. Sadri'nin içeride olduğundan yüzde yüz emindir. Tüm gücünü toplayıp kapıya yüklenir. Gündüzden çekip hazırladığı alt ve üst sürgüler yuvalarından hemen fırladığı için kapı ardında dayanır.

 Anjel yarı çıplak, dehşet içinde, yatağından çıkmış titremektedir. Şem'i odada Anjel'den ve kendisinden başka kimseyi göremeyince aynalı dolabın anahtarını ister. Kadın vermek istemese de zorla alır, dolabı açar. Bir de bakar ki Efendi Babası...Dehri Efendi, ak sakalıyla, Anjel'in fistanları arasından çıkar. O da, ötekiler gibi düşer, bayılır. Onun da intikam alması boynunun borcudur. 

Şem'i Anjel'i öldürür, sonra kendisi de intihar eder.

Hüseyin Rahmi Gürpınar, Romancılığı ve Hayatı

Gulyabani Roman Özeti Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Mürebbiye Özeti Hüseyin R. Gürpınar

Gulyabani Özeti Hüseyin Rahmi GÜRPINAR

Şıpsevdi Hüseyin Rahmi Gürpınar

Şık Hüseyin Rahmi Gürpınar

Şık Romanı Hakkında Özeti Hüseyin Rahmi Gürpınar

Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç Hüseyin Rahmi Gürpınar
 

 KAYNAKÇA


[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/huseyin-rahmi-gurpinar-romanciligi-ve-hayati/75020

[2] https://www.kitapyurdu.com/kitap/murebbiye/359188.html

[3] https://www.sinematurk.com/film/5113-murebbiye/

[4] https://listelist.com/murebbiye-filmi/

0

1

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar