Sadri Ertem’in sanayileşmenin ve Avrupa mallarının gümrüksüz ve engelsiz olarak ülkeye girmeye başlaması ile ucuz yabancı malların piyasayı işgal etmesi sonucu yerli dokuma sanayinin tükenişini ele aldığı bir romanıdır. Romanın ilk baskısı Vakit Gazetesinde 1929 yılında tefrika edilmeye başlanmış ve tefrikası 1930 yılında bitmiştir. Eser daha sonra yeniden birkaç kez kitap halinde basılmıştır. ( BKZ Sadri Ertem Hayatı ve Romancılığı )
Eser Sadri Ertem ’in ilk ve en önemli romanıdır. Kitap olarak ise 1930 yılında Ay Matbaası tarafından basılmıştır.[1]
Roman, ele aldığı konusu itibariyle edebiyatımızda yeni bir çığır açmıştır. Roman toplumcu Gerçekçi romancılık anlayışına uygun olarak yazılan edebiyatımızdaki ilk tezli romanlardan birisi hatta en ilki olmatadır.
Diğer açıdan bu roman Mahmut Yasarı’nın “Çulluk “ [2]adlı romanı ile birlikte Türk edebiyatında işçi sorunlarını dile getiren ilk romanlardan biri olma özelliğini de taşımaktadır. ( bkzÇulluk Romanı Hakkında ve Özeti Mahmut Yesari )
Roman, Alevilik inancını dile getiren ilk roman olma özelliğini de taşır. Bu bakımdan da ilk roman örneklerinden biri kabul edilmektedir. Alevilik ve Hz. Ali Kültürünü irdeleyen roman, sömüren ve sömürülen bağlamında Osmanlı sosyal düzenini sorgulayan sosyal gerçekçi bir yaklaşım sergilemiştir.
Eser, hayatını tiftik keçileri, yün üretimi, yün işlemeciligi ve yüne dayalı dokumacılıktan ve çıkrıkçılıktan kazanan halkın, padişah fermanına rağmen keçilerini İngilizlere vermemek için yaptığı direnişi de dile getirmesi yönünden çok ilginçtir. Bu açıdan bakınca da bu roman Osmanlı ekonomisinin İngiliz ve Batı sömürgeciligi altına girerek çöküşünü de anlatmış olmaktadır. Böylece halı, kilim ve dokumacılık sektörümüzün çöküşü, sanayi uretimi ucuz İngiliz kumaşlarının piyasaya girmeye başlamasıyla çıkrıkları durması sonucu oluşan ekonomik buhran ve isyanları da dile getirmektedir.
Eserin diğer bir ilginç yönü çıkrıklarının durması ile ekonomik düzenleri felç olan Alevilerin inançları ve Hz Ali kültürünü de romanda işlemiş olmasıdır. .” Hz. Ali, dua olarak romanın kurgusuna dâhil edilmiş, romanda “eline, beline, diline sahip ol.” düsturu; “üçler, yediler, kırklar” kültü; “Zülfikar” simgesi çerçevesinde Alevi kültürünün temel inanç akideleri de romana yansımıştır. Diğer taraftan eser, Atatürk Dönemi’nde yazılmış bir roman olarak, Osmanlı’nın ekonomi politikalarını da eleştirmektedir.”[3]
ESERİN KONUSU HAKKINDA
Çıkrıklar Durunca’da, ucuz Avrupa kumaşlarının ülkeye girmeye başlaması nedeniyle el dokumacılığından hayatını kazanamaz hale gelen Alevi köyü Adaköy halkının Hz. Ali dergâhı etrafında birleşerek hükumete isyan etmesini ele almıştır. Kitapta, İngilizlerin Anadolu'nun tiftik keçisini, Güney Afrika’ya götürerek yetiştirmesi, çoğaltması ve yününü kumaş yaparak bize satmasının öyküsü işlenmektedir.
Devletlerin ayakta durabilmesi üretime dayalıdır ve üretime bağlıdır. Devleti oluşturan etnik ve dini halk katmanlarını bir arada tutan güç devletin ekonomik gücü ve adil gelir paylaşımıdır. Bu yapı bozulursa isyanlar çıkar, etnik ve dini ayrışmalar kuvvetlenip ortaya çıkacaktır.
Çıkrıklar Osmanlı devletinin ekonomik yapısının simgesidir. Çıkrıklar çalışırken ayakta olan devlet çıkrıklar durunca yıkılacaktır.
ÇIKRIKLAR DURUNC ADLI ROMANININ ÖZETİ [4]
Kastamonu vilayetinin Bolu mutasarrıflığına bağlı Adaköy’de bir gece Dudu adlı kadın rüyasında Hz. Ali’yi görür. Anlattığına göre Hz. Ali, ondan evinin yıkılıp yerine kendisi için türbe yapılmasını ister. Köylüler doğaüstü güçleri olduğunu düşündükleri Dudu’nun sözüne hemen inanırlar. Bunda köyün diğer sözü geçen kadınlarından Esma Bacı’nın da payı vardır. Dudu’nun rüyası, çevre Alevi köylerini de hareketlendirir. Kısa süre içinde köylüler el birliğiyle Dudu’nun evini yıkarak yerine Hz. Ali’nin türbesini inşa ederler. Civardaki tüm Alevi köylerinin merkezi haline gelen Adaköy’ün ünü vilayete kadar ulaşır. Diğer taraftan yıllardır gurbette olan Hasan da Adaköy’e dönmüş, yavuklusu Hatice’yi göreceği anı iple çekmektedir.
Dudu’nun kocası Ömer’den Avrupa kumaşlarının yerli dokumayı sekteye uğrattığını öğrense de Hatice’yi düşünmekten bu sözlere pek ehemmiyet vermez. Hatice, Hasan’ın yokluğunda Sıddıkzâde’nin saldırısına uğramış, yüzünün bir tarafı yara iziyle kaplanmıştır. Kavuşmalarından kısa bir müddet sonra da yine Sıddıkzâde yüzünden Hatice vefat eder; Hasan, dergâha yerleşir. Hatice’nin ölümüne sebebiyet veren Sıddıkzâde, köyün iktisadi gücünü elinde tutan şahıstır. Babası Sıddık Ağa ile birlikte ticarete atılmışlar, köylünün elindeki tiftiği ucuza satın almak yoluyla zengin olmuşlardır. Kendilerine borç verdiği için köylü Sıddıkzâde’den hem korkmakta hem de ona saygı duymaktadır. Öte yandan Stayvers adlı İngiliz, yakın arkadaşı Tomson’a Kuzey Afrika’da kurduğu tiftik keçisi çiftliğinden söz etmektedir. Osmanlı topraklarında keşfettiği tiftik keçisi, Stayvers için kârlı bir yatırım olmuş, ilahiyatçı kimliğiyle kendisini tanıtarak Anadolu köylüsünün sevgisini kazanmış ve topladığı keçilerle Kuzey Afrika’da çiftlik kurmuştur. Bir keresinde Sıddıkzâde’den de yavru tiftik keçisi almıştır.
O günlerde Sıddıkzâde, İstanbul’dan, artık köylüden el dokuması kumaş alınmayacağını haber eden bir mektup alır. Bundan sonra fabrika malı kumaşlar satılacaktır. Bu haberi Sıddıkzâde’den öğrenen köylüler, mallarını satmak için İstanbul’a giderler. Sıddıkzâde’ye zaten kin tutan Hasan, tüm bu başlarına gelenlerde onun parmağı olduğunu köylüye anlatır. İlk anda köylüler Hasan’a inanmak istemese de İstanbul’da öğrendikleri, duydukları onları ikna etmeye yeter. Avrupa malı fabrikasyon kumaşlar yalnız Adaköy’de değil tüm Anadolu’da çıkrıkları durdurmuştur. Aç ve işsiz kalan köylüler de çareyi büyük şehirlere göç etmekte bulmuştur. Tüm bunlar, Hasan’ın içindeki isyan ateşini biraz daha fitiller. Arkadaşlarına isyan etmekten başka çareleri kalmadığını anlatmaya çalışır. Nitekim onlar İstanbul’dayken Sıddıkzâde de Adaköy’de köylünün elindeki yünleri toplar, çıkrıklarına haciz koymaya kalkışır. Dergâha sığınan köylü, Dudu ve Esma Bacı’dan yardım talep eder; Hz. Ali’nin mezarına yüz sürerler.
Dudu’nun “Ali’m, Ali’m, şah Ali’m” nefesleri arasında önce Dörtler Meclisi, ardından da Hızırlar Heyeti kurulur. Adaköylüler, Hz. Ali dergâhının etrafında birleşmiş, başta kendilerini sömüren Sıddıkzâde olmak üzere hükümete isyan etmeye hazırlanıyordur. Onlara dağdaki eşkıyalardan da destek gelir. Pazvant oğlu Deli Bekir, Araçlı Kâzım, çeteleri ve maiyetleriyle dergâha misafir olurlar. Silahlı direniş halini alan bu hareketlilik, beraberinde mezhep çatışmasını da getirir.
Sıddıkzâde’nin önderliğinde Aleviler aleyhine mevlitler okutulur. Hükümet de bu durumdan rahatsız olur ve duruma el koyar. Dokuma tezgâhları jandarma zoruyla kapatılır, çıkrıklar susturulur. Bunun üzerine aç kalan Adaköylüler, Bolu hapishanesinde olayları duyan bazı mahkûmların da firar edip onlara katılımıyla Zülfikâr ordusu adıyla silahlanır. Artık halk ve hükümet tamamıyla karşı karşıyadır. Esma Bacı’nın yönlendirmesiyle Pazvantoğlu ve kuvvetleri Devrek’i ele geçirirler. Hükûmet de bölgeye asker sevkiyatına başlamıştır. Pazvantoğlu’nun kardeşi, onu, teslim olmaya çağırır. Bunu reddeden Pazvantoğlu, Mengen’e girer. Ancak bir süre sonra Zülfikar ordusunun içinde artan karışıklığın da etkisiyle Pazvantoğlu, teslim olur; o, şehri terk ettikten sonra hükümet güçleri girer. Hasan, Esma Bacı ve Dudu, bir müddet daha hükümete direnirler; dergâhtan çıkmazlar. Önceleri dergâha dokunmayan hükümet güçleriyle Dudu’nun kuvvetleri arasında çarpışmalar olur. Sonunda zaptiyeler, içeri girmeyi başarır. Hasan, Dudu ve Esma ölü olarak ele geçirilir. Bu mücadele, özellikle Esma ve Dudu’nun etrafında bir efsane doğurur.
FAYDALANILAN KAYNAKLAR
[1] Dr Mustafa Parlak, Çıkrıklar Durunca Romanını Tahlili, - Sosyal Bilimler Enstitüsü - Erciyes Üniversitesi, https://sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/culluk-romani-hakkinda-ve-ozeti-mahmut-yesari/80207
[3] ALINTI: Canan SEVİNÇ ÇIKRIKLAR DURUNCA’DA ALEVİLİK VE HZ. ALİ MOTİFİ,TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ, shf. 356 -357, / 2011 / 59
[4] ALINTI: Canan SEVİNÇ ÇIKRIKLAR DURUNCA’DA ALEVİLİK VE HZ. ALİ MOTİFİ,TÜRK KÜLTÜRÜ ve HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ, shf. 356 -357, / 2011 / 59