Debbağlık ve Deri İşleme

21.08.2016

 

 Debbağlık Hakkında

Debbağlık sanatı geçmişi çok eskilere dayanan geleneksel el sanatlarımızdan biridir.  Bu el sanatımız fabrika türü deri işlemeciliğine yenik düşerek artık tarihe karışmış el sanatlarımızdan birisi olmuştur. Fabrika tip dericiliğin muazzam olanakları bu el sanatının yaşaması ve yaşatılmasına olanak vermemektedir. Buna rağmen Urfa, Kilis, Diyarbakır,  Siirt, Antep gibi bazı şehirlerimizde birkaç debbağ tarafından hala yaşatılmaya ve yaşamaya çalışmaktadır.

“Kaybolan mesleklerden biri olan kara tabaklık, dericiliğin makineleşmesiyle rekabet edememektedir. 1990’ lı yıllara gelindiğinde kara tabaklığın hızla yok olamaya başlamıştır. “[1]

Debbağlık, dericilik demektir. Debbağlık ile uğraşanlara Debbağ denir. Debbağ kelimesi zaman içerisinde "Dabak" olmuş, deri işlenen yerlere de Dabakhane veya “Tabakhane” adı verilmiştir.  Arapça asıllı olan bu kelimenin anlamı “hayvan postunu işleyen deri terbiye eden”  demektir. Ham deriyi kullanılabilir hale getirmek için uygulanan işlemlerin tümüne tabaklama (sepileme, dabaklama) bu işi yapana da tabak ustası ( dabak, debbağ, sepici, eski dilde sathiyan) denmektedir.

Dabakhane, Sepileme veya Tabakhane: Her türlü hayvanın postunun yaş ya da tuzlanmış deri olarak getirilip ve çeşitli aşamalardan geçtikten sonra tabaklanmış ya da bitmiş deri olarak hazırlandığı yerdir. Kısaca Tabakhaneler büyük ya da küçükbaş hayvan derilerinin işlenmiş deri haline getirildiği yerdir.  “deri tabaklamasında esas derinin organik bir nesneden inorganik bir nesneye çevrilmesidir.”[2] Debbağlar işleyecekleri derileri tabakhanede belli işlemlerden geçtikten sonra alarak işleyip bir ürün haline getirirler. Kısaca tabakhaneler ham deriyi işlenebilecek düzeye getirilen yerdir.

Tabaklık, derinin kurumadan ve bozulmadan deriyi işleme terbiye etme zanaatının, sepiciliğin ve debbağ hanenin bir diğer adıdır. İşlenen derilerden giyim kuşam eşyaları başta olmak üzere pek ürün üretilir.

Dericilik Türk kültürünün en eski zanaat dallarından biridir. Hayvancılığa önem veren Türklerin bu yüzden göçer bir hayat yaşadıkları düşünülürse bunu gerekçesi de kendiliğinden ortaya çıkar. Türklere ait lk kurganlar Türk dericilik tarihinin kökeni hakkında pek çok örnekler sunmaktadır. Pazırık , Esik Noin Ula, Şipovo gibi  Eski Türk Kurgan bark ve mezarlarından çıkan at koşum takımları, eğer, giysi, deri eşyalar Türklerin bu mesleği en azından 4000 yıldır bilmekte olduklarını ve 4000 yıl öncesinden beri bu zanaatta ne kadar ileri gittiklerini göstermektedir. [3]

“Kurganlardan çıkartılan buluntular arasında deriden yapılmış at koşumları, savaş elbiseleri, deri hurçlar, eyer, çizme, kitap ciltleri bulunmuştur. Bu eşyalar Pazırık kurganının buzullar arasında kalmasından dolayı günümüze kadar bozulmadan gelmişlerdir. Pazırık kurganlarından çıkan eyer örtüsündeki işlemeler, deri eşyalardaki renkli bezemeler hayranlık uyandıracak güzellikte olup Türklerin dericilikte ne kadar ileri safhada olduğunun kanıtıdır. Bu buluntular Leningrat müzesinde sergilenmektedir. “[4]

Osmanlılar döneminde İstanbul, Kayseri, Bursa, Uşak, Diyarbakır, Gaziantep, Edirne gibi illerde debbağlık ileri düzeyde idi ve Ahilik ile teşkilatlanmış bir iş koluydu.  “Sahtiyan adı verilen teke derisi kırmızı renkte tabaklandığından Güneydoğu Anadolu yöresine ait bir deri çeşidi niteliğindedir. Güneydoğu’da bu kırmızı deriye çok sık rastlanırdı. Adeta bu coğrafyanın derisi gibiydi. Semer yapımında, hayvan koşumunda ve ayakkabılarda çok sık kullanılırdı.” [5]

Bu el sanatı deri işleme fabrikaları ve atölyeleri ortaya çıkmadan önce Anadolu’daki pek çok şehirde rastlanılan yaygın bir el sanatıydı. Özellikle büyükbaş hayvancılığını yaygın olduğu yörelerde doğal olarak debbağlık sanatı da önem kazanmış oluyordu. Çünkü debbağların ana malzemesi büyük baş hayvanlarının derisi idi.

Debbağlık mesleğinin önem kazandığı illerde debbağların işleme yaptıkları dabakhaneler ve debbağların el ürünlerini işledikleri hanlar, çarşılar ve dükkânlar bulunuyordu. Örneğin Antep’ te, İstanbul’da, Urfa’da, Siirt’te vb dabakhaneler bulunuyor, debbağlar bir han da veya çarşıda bulunuyor, hatta bu esnaflar kendi aralarında esnaf örgütleri kurarak teşkilatlanıyorlardı. Örneğin Siirt’teki debbağlar, “Medbeğe” denen çarşıda mesleklerini icra ediyorlardı. [6]

Daha 60-70 yıl öncesine kadar Şanlı Urfa ve diğer şehirlerimizde debbağların  “Esnaf Şıhı (Şeyhi)” denilen birinin başkanlığında, Ahilik teşkilatına dayalı teşkilatları ve dayanışma örgütleri vardı. “Ustalar, işledikleri bir deriyi her ay Esnaf Şıhı’na getirir, Esnaf Şıhı da bu derileri satarak paralarını biriktirirdi. Bu paralar bir dükkânın mülkünü alacak miktara geldiğinde, esnaf adına müşterek bir dükkân satın alınırdı. Kiraya verilen bu dükkânların geliri ile de yeni dükkânlar satın alınırdı. “[7]

Osmanlı devrinde debbağlık önemli zanaatlardan biriydi. Bu mesleğin ahilik ocakları vardı ve bu işin piri de ahi Evran’dı.  Eskiden debbağlık çok kazançlı meslekti. Günümüze ulaşan muhteşem Safranbolu evlerinin pek çoğu debbağlık mesleğini icra edenler tarafından yapılmıştır. Çünkü Safranbolu Osmanlı deri tekelini elinde bulunduran bir debbağlık ve dericilik tekeliydi.  Safranbolu tabakhaneleri, debbağları ile ünlü ve zengin olmuş bir şehirdi. [8]

Hayvanın derisi canlı organizmadır. Hayvanların derisi işlenmezse bozulur, kokar, atılacak hale gelir ve bu deriden ürün elde edilmesi imkânsız hale dönüşür. Deri işleme ve Debbağlık hayvan derilerini kullanılır halde tutarak dersinden çeşitli araç gereç ve ürün elde etme işlemedir. . İnsanoğlu bunun için yüzyıllar boyunca çeşitli yöntemler geliştirmiş, deriyi koruyarak işleyerek çeşitli ürün, araç, gereç ve giysi yapılmasının yöntemlerini bulmuştur. . Derinin bozulmasını önlemek için yapılan işlemlerin tümüne debbağlık tabaklama denilmektedir.

Debbağlık mesleği başlıca üç kola ayrılır:

  1. a) Gön debbağlığı
  2. b) Deri debbağlığı
  3. c) Kürkçülük

Kürkçülük başlı başına bir zanaat dalı olduğundan bu bahsimizin dışında tutulacak fakat Urfa Tip kürkçülük ile deri işlemeciliğinin arasında keskin bir alaka olduğundan on da bu yazımızda söz edeceğiz.

Olmak üzere iki bölüme ayrılır. bu zanaatın her bölümü ayrı debbağ hanelerde ve ayrı ustalar tarafından icra edilirdi. Büyük baş hayvanların derilerinden yapılan debbağlı Gön Debbağlığı, Küçükbaş hayvanların derilerinden yapılan debbağlığa da Deri Debbağlığı adı veriliyordu.  Gön ve Deri debbağlı hem işçilik hem de deri hazırlama safhalarındaki farklılıklar hem de üretilen ürünler açısından bir birlerinden çark farklı işlemler yapılmasını gerektirdiğinden iki ayrı deri işleme metodu olarak bir birlerinden ayrılıyordu.

I- Gön Debbağlığı

Öküz, İnek ve Deve gibi büyükbaş hayvanların derilerinin işlenmesine “Gön Debbağlığı”, bu sanatı yapanlara da “Göncü” denilmektedir. Buradaki gön kelimesi kösele anlamında olmayıp, kalın deri anlamındadır. Bu deri, postallarda yüz ve astar olarak kullanıldığı gibi sarraçlıkta da kullanılmaktadır.

Gönün Hazırlanması:

Urfa’da gön hazırlama safhası detaylı bir şekilde Kültür Turizm Bakanlığının Uygarlığın Doğduğu Şehir: Şanlıurfa Şanlıurfa El Sanatları,  başlıklı yazsında derlenmiş ve anlatılmıştır.

“İç kısmı kireçlenerek 24 saat yatırılan derinin yünleri kabaca yolunur ve debbağ hane’ye gönderilir. Deri burada su içerisinde ıslatılır. kireç çukuruna üç gün süre ile yatırılır. 20 cm. eninde, 1.5 m. uzunluğundaki tahta üzerine yatırılır. Ağzı bıçak gibi yarı keskin, iki yanı ağaç saplı “Demir” denilen aletle kalan tüyler iyice alınır.

Deri tekrar kireç çukuruna yatırılır. 25 gün sonra çıkarılarak demir ile eti alınır. Daha sonra, iyice yıkanarak içerisinde köpek pisliği karıştırılmış su bulunan bir havuza yatırılır. Sıcak günlerde 3-5 gün, soğuk günlerde 20-25 gün bu çukurda yatan deri, buradan çıkarılır ve çayda veya bol su ile  iyice yıkanıp temizlenir.

Havuz boşaltılarak temizlenir ve sumak yaprağının karıştırıldığı su ile doldurulur. Gön, bu suya yatırılır. Bir hafta sonra çıkartılır. Havuz tekrar boşaltılarak temizlenir, dövülmüş mazı kozalağı ve su karışımı ile doldurulur. Deri, 1 hafta 10 gün süreyle bu karışıma da yatırıldıktan sonra çıkartılır. Mevsimlerden kış ise güneşte, yaz ise gölgede kurutulur ve yüz kısmı iç yağı ile iyice yağlanır. Yağlama işleminden sonra deri gölgede dinlenmeye alınarak kurutulur ve tekrar suya basılır.

Bundan sonra boyama işlemine geçilir. Topak haline getirilmiş sığırkuyruğu, “Zaç Ruhu” karıştırılmış boyaya batırılarak gönün yüzüne sürülür. Daha sonra güneşte kurutulan gön, “Sıpa” denilen tezgâh üzerine yatırılır; karşılıklı iki kişinin iple çektiği ve tavana asılı “İskefe” denilen billur cam aletle parlatılarak satışa hazır hale getirilir.” [9]

Tabakhanelerde deriyi yumuşatmak ve işlemeye uygun hale getirmek için köpek pisliğinin kullanılması çok ilginçtir. Günümüzdeki tabakhanelerde bu doğal yöntemi yerini kimyasal maddeler almıştır. Söylentilere göre deriyi yumuşatmak ve derinin kalitesini arttırmak için derinin yatırıldığı havuza köpek pisliği atmak deri işlemeciliğindeki kalite için en olumlu yollardan biriydi Bu yüzden tabakhanelerin yanında köpeklerin beslendiği çiftlikler bulunur ve köpeklerin pislikleri tabakhanelerde kullanılırmış.  Dilimizdeki "tabakhaneye bok yetiştirmek"   ile  "Tabak mısın; it bokuna muhtaçsın", deyimi bu işlemlerden dolayı dilimize yerleşmiştir.

II- Deri Debbağlığı

Koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanların derilerinin işlenmesine “Deri Debağlılığı”, bunları işleyenlere de “Debbağ” denilmektedir. Gön denilen kalın derilere nazaran daha ince olan bu deriler postal ve ayakkabılarda astarlık deri olarak kullanılmaktaydı.

Başlıca deri çeşitleri şunlardır:

  • 1- Meşin: Koyun derisinden yapılır ve postallarda astar olarak kullanılır.
  • 2- Sahtiyan: Keçi derisinden yapılır.
  • 3- İnce Astar: Meşin ve sahtiyanın cildi bozuk olanlarıdır.

Derinin Hazırlanması:

Bazı farklılıkları olsa bile, gönün hazırlanmasına benzer. İç kısmı tuzlanmış deri, Debbağhane Çarşısı’ndan satın alınır. Suda iyice yıkanarak yumuşatılır. İç kısmına kireç sürülerek ikiye katlanıp yatırılır. 24 saat sonra açılarak yünleri yolunur ve Yukarı Debbağhane’ye gönderilir. Burada 15-20 gün süreyle kireç çukuruna yatırılır. Daha sonra bu çukurdan çıkarılan deri, içerisinde “Sakat” denilen köpek pisliği ve su karışımının dolu olduğu ‘Sile”ye (havuza) basılır. Kış aylarında 3 gün, yaz aylarında 1 gün bu çukurda bekletilen deri, daha sonra çıkarılarak iyice yıkanır. Yere yatırılarak bıçakla tüyleri alınır. Buğday kepeği ve su karışımından oluşan “Bulamaç” çukuruna yatırılır. 2 gün sonra bu çukurdan çıkartılarak su ile tekrar yıkanır.

Ezilmiş sumak yaprağı ve su karışımı ile dolu “Sile”ye yatırılır. 3-4 gün sonra çıkartılarak çayda temiz su ile yıkanır. “Sırık” denilen ağacın üzerine asılarak suyu süzdürülür. Buna “Su Düşmesi” denir.

Su düşmesinden sonra deri, ezilmiş mazı kozalağı ve su karışımı ile dolu sileye yatırılır. 3-4 gün sonra çıkartılarak içerisinde 10 kg. tuz eritilmiş sileye tekrar yatırılır. 1 gün sonra çıkartılarak sırığın üzerine atılıp tekrar suyu süzdürülür. Yaz mevsimi ise gölgede, kış mevsimi ise güneşte serilerek kurutulur. Tekrar temiz suya basılıp yıkanır ve sırığa atılarak suyu süzdürülür.

Bu aşamalardan sonra deri, masa şeklindeki tezgaha yatırılarak çeşitli renkte boyalarla el ile boyanır. Gön debbağlığının aksine, deri debbağlığında boyaya “Zaç Ruhu” katılmamaktadır. Boyanan deri güneşe serilip yarı kurutulur. Tekrar tezgaha yatırılıp yüzüne zeytinyağı serpilir. Camdan yapılmış ve “Bellur” denilen merdaneye benzer aletle parlatılıp satışa hazır hale getirilir.

“Bellur” aleti, göncülükte tavana asılı olarak karşılıklı iki kişinin iple çekmesi, deri debbağlığında ise, bir kişinin el ile sürmesi suretiyle kullanılmaktadır.[10]

 

Kürkçülük:

Kürk yapma işlemi de deri ve göncülük mesleği ile ilgili bir zanaat dalı gibi gözükür. Malzeme olarak bakılınca Kürkçülük ile Debbağlık arasında teorik bir yakınlık bulunur. Fakat Kürk yapma ile debbağlık arasında pratik olarak büyük farklar bulunmaktadır. Buna rağmen temel olarak deri işlemeciğine dahil edebileceğimiz Urfa işi Kürkçülük olarak tanımlanabilecek bir tür kürk yapımı debbağlık zanaatı iş kolları arasında sayılabilir.

Ana rahminde ölen, ya da en fazla 5 aylık iken ölen kuzuların tüylü derilerinden yapılan düz yakalı (yakasız), dış kısmı “Şakaf” denilen siyah kumaşla kaplı aba gibi bolca giysiye Urfa’da Kürk denilmektedir. Urfa’ya has olan bu giysi, Anadolu’da Urfa dışında başka bir yerde yapılmamaktadır. Bilhassa kış aylarında yaşlı ve orta yaşlı kimseler tarafından giyilir. Dükkânlarında camekân bulunmayan esnafın büyük bir kısmı kürklerine sarılarak soğuktan korunmaktadırlar. Kürk yapımında siyah, beyaz ve alaca renkte tüyleri olan üç çeşit deri kullanılmaktadır. Her rengin kıvırcık türü daha makbuldür. Ancak bunların en değerlisi siyah tüylü deridir. Nadir bulunan bu deri cinsi ancak beyaz ve alaca kürklerin yakaları, kol ağızları ve eteklerinin ihtiyacını karşılayabilmektedir.[11]  ( Geniş Bilgi için Bkz: Urfa İşi Kürkçülük edebiyadvesanatakademisi.com/Default.aspx )

KAYNAKÇA 

 

  • [1] [1] M. Ali Diyarbakırlıoğlu,” Tabaklık Sepicilik Debbağlık “ diyarbakrlolu-62b0yc.com/tabaklik-sepicilik-debbaglik/
  • [2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Tabakhane
  • [3] https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/edebiyad/187-turklere_ait_ilk_kurganlar_ve_anitlar.html
  • [4] M. Ali Diyarbakırlıoğlu,” Tabaklık Sepicilik Debbağlık “ diyarbakrlolu-62b0yc.com/tabaklik-sepicilik-debbaglik/
  • [5] M. Ali Diyarbakırlıoğlu,” Tabaklık Sepicilik Debbağlık “ diyarbakrlolu-62b0yc.com/tabaklik-sepicilik-debbaglik/
  • [6] https://www.siirtliler-board.net/m-sakir-ozmazi-yaziyor/41085-debbaglik-ve-siirt-te-debbag-ailesi/
  • [7] https://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-15495/debbaglik.html
  • [8] https://tr.wikipedia.org/wiki/Tabakhane
  • [9] https://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-15495/debbaglik.html
  • [10] https://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-15495/debbaglik.html
  • [11] Urfa İşi Kürkçülük , https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/Default.aspx

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar