Hâlet Efendi Hayatı Edebi Siyasi Kişiliği

29.06.2015

 

Hâlet Efendi

Asıl ismi Mehmed Saîddir. 1760 da İstanbul’da doğdu. Babası  nüfuz ve iktidarını kötüye kullandığı için  1823 (H. 1238) tarihinde Konya ’da idam edilen  Kırımlı Kâdı Hüseyin Efendi’dir.[1]

Hâlet Efendi,  önce şeyhülislâm Şerîf Efendi’nin yanında sonra  Atâullah Efendi’nin, sonra da rikâb-ı hümayun reisi Mehmed Râşid Efendi’nin mühürdar yamağı olarak yanlarında yetişti.  Geleneksel ulema eğitimi olan medrese eğitiminden geçmeyip, düzenli bir eğitim  alamadı. .Fakat belagat, kitabet ve şiirde özel çabalarla kendi kendini yetiştirdi.

Rumeli vâlisi Ebû Bekâr Sami Paşa dairesine girmek için Manastır’a gitti ise de Ohrili mîr-i mîrân Ahmed Paşa’nın hizmetinde de tutunamayıp,  Galata Mevlevihane’si şeyhi Galip Dede’nin dergâhına girdi.

Mehmed Râşid Efendi sayesinde beylik kîsedârı maiyetine girerek hâcegân oldu.  Dîvân-ı Hümâyun tercümanlığını ellerinde tutan Fenerli Rumlarla tanışıp  onların kâtipliğini yaparken voyvodalık ve tercümanlık tevcihleri sırasında büyük servet sahibi oldu. Bu sınıf mensubu olarak beylikçi kasadar maiyetine verilmişti.[2]

Sonra da baş muhasebeci unvanıyla Paris’e Gitti.   Hâlet Efendi’nin  Paris elçiliği  sönük geçti. 1807 tarihinde İstanbul’a döndü ve  rikâb-ı hümâyûn reisi oldu. Fransız  sefirinin ihbarı ile  İngilizlerle gizli işleri olduğu ortaya çıkınca, Mayıs 1807'de III. Selim'e karşı Kabakçı Mustafa isyanı çıktığı ay Kütahya’ya sürüldü. Fakat bir sene sonra İstanbul’a  geri döndü. Çünkü yeniçeri  ağlarına sık sık rüşvet vermiş,  hediyeler yolladığı hamileri onu iyi kollamışlardı.

Saîd Bey’in Bağdâd valiliği sırasında   Bağdat’a gönderildi. Buradaki hizmetinden sonra İstanbul’a dönüp  rikâb-ı hümâyûn kethüdalığına tayin edildi.  İstanbul’a döndükten sonra rikâb-ı hümâyun kethüdâlığı ile gizli haberleşme işlerinin başına, ardından da nişancılık görevine getirildi (1811).[3]

1815'de  nişancı görevi, yani padişahın başkâtibi sıfatı ile büyük bir nüfuz kazandı ve Sultan üzerindeki bu özel nüfuzunu 1823'e kadar devam ettirmeyi başarmıştı.

Fenerli Rumlara  taraftar olarak  bazı yolsuzluklarda bulunmayı sürdürüyordu. Fenerli Rumlardan elde ettiği para ile servetini çoğaltarak yeniçerilere para dağıtıyor, Ocağın kaldırılmasına da sürekli muhalif oluyordu. Mora’da kargaşa çıkınca  Rumları destekleyen bir tavır almış, “Tepedelenli’nin başını ezmeye ”, çalışanların başında olmuştu.  Yunanlı asilerin hakkından gelebilecek tek ismin de kanına girmeyi başarmıştı.  Bütün bunlara rağmen Hâlet Efendi’nin gücü artarak devam ediyordu.   II. Mahmud üzerindeki nüfuzunu arttırmış,  halk arasında “devlet kâhyası” diye anılmaya  tayin ve azillerde büyük rol oynamaya başlamıştı Devrin Şeyh’ülislamlarını dahi yerinden oynatıyordu. Benderli Ali Paşa ile Hacı Sâlih Paşa’yı  görevinden azlettirdi ve bir süre sonra Tepedelenli Ali Paşa’yı da öldürttü (1821)

Yeniçeriliğin  kaldırılması konusunda İkinci Mahmûd Han’a muhalif oldu.  On üç yıl süren ikbâl devrinde,  yeniçeri ocağını dâima elinde tutup kendisine dayanak  yaptı. Şeyhülislâm Mekkîzâde Mustafa Âsım Efendi ve halefi Çerkez Halil Efendi ile geçinemedi. Mora ayaklanmasında ters düştüğü Şeyhül’’islam Halil Efendi’yi önce Bursa’ya, ardından  Afyon’a sürdürdü. Karısı Hacce Hanım’ı büyücülükle suçlayarak feci bir şekilde öldürtmüş (Şânîzâde, IV, 137-139), bu olayı duyan Halil Efendi de üzüntüsünden felç olarak ölmüştü.[4]

Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî hazretlerini  de bertaraf etmeye  çalıştı.  Sultan Mahmûd bu çabasına kıymet vermeyince, Mevlânâ Hâlid-i Bağdadî  “Hâlet Efendi’nin işi Celâleddîn-i Rûmî’ye havale olundu  huzuruna çekip cezasını verecektir” demişti.  Nitekim sadrazam  Mehmed Said Galib Paşa, uzun zamandır şüphelendiği Halet Efendi’nin iç yüzünü ortaya çıkarmıştı Ama zaten  Mora ihtilali alevlenmiş, ihtilalciler Yunan Bağımsızlık Savaşı'nı kazanmışlardı. Mehmed Said Galip Paşa onun  Rumlarla ilişkisini ve  Mora isyanındaki rolünü ortaya çıkararak Hâlet Efendi’yi  Konya’ya sürdü. Sonra da  padişahın emri ile idam ettirdi..

İstanbul’a getirilen kesik başı önce Galata Mevlevîhânesi’ne, ardından Yahyâ Efendi Dergâhı hazîresine gömüldü. Bütün mallarına devletçe el konuldu.[5] Hâlet Efendi, zekâsı ve hitabeti ile  kendini göstermiş, muhaliflerine  ve menfaatine dokunanları uzaklaştırıp ezmiş gaddar ve kindar bir devlet adamı olmuştur.

SİYASİ VE EDEBİ KİŞİLİĞİ

Sürekli olarak Yeniçeri Ocağı’na dayanmış, ocak ileri gelenlerine hediyeler ve bahşişler dağıtıp desteklerini sağlamış, Paris elçiliği sırasında  Batılılar düşman olmuş, Batı taraftarları karşısında yer almış ve padişahı da  tesiri altına almıştır.

Hâlet Efendi Mevlevî tarikatına mensuptur. Evini   ilmî ve edebî sohbetler in yapıldığı seçkin şahsiyetlerin toplandığı bir mekân haline getirmiş  iyi bir hatip ve şair olmuştur. . Keçecizâde İzzet Molla  ile çok yakın bir dostluk kurmuş, Galata Mevlevihane’sine  sebil, muvakkithane ve kütüphaneden oluşan ve iki katlı bir bina yaptırmış adı ile anılan içinde çok nadide yazma eserler bulunan  kütüphaneyi de kurdurtmuştur. Bu  kütüphaneye 291’i Türkçe, 451’i Arapça, sekseni Farsça olmak üzere 822 yazma eser bırakmıştır. [6]Bu  kitaplar Süleymaniye Kütüphanesini oluşturan koleksiyonlardan birini teşkil etmektedir.

Devlet adamı olarak zalim, gaddar, kindar bir tutum içinde olmasına karşın  iyi bir belagat ustası ve şairdir. Devrin kaynakları onu zarif ve tam bir Osmanlı Efendisi olduğundan söz ederler.  Hakkında bir çok anekdot da oluşmuştur. . Konağını bir kültür yuvası  haline getirmiş  konağında saz fasılları düzenlemiş, , devrin seçkin kişileri ile   konağında siyasi ve edebi sohbetler yaptırtmış,  ziyafetler vermiştir.  

DİVANI

İyi bir şair olan Halet Efendi’nin bir divanı vardır. Devrin edipleri onu devrin önde gelen şairlerinden birİ kabul etmişlerdir. Daha ziyade kaside ve methiyelerden oluşan şiirlerinin toplandığı divanı ile manzumelerini ihtiva eden Zînetü’l-mecâlis adlı eseri bir arada yayımlanmıştır (İstanbul 1258). Ölümünden sonra halk arasında  manidar bir beyit oluşmuş:

“Ne kendi eyledi râhat ne halka verdi huzûr /
Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubûr”

beyti Hâlet Efendi için söylenmiştir

Şairin Diğer Şiirleri

Tâbişin pest itdi mihrin rûy-ı rahşânın senin

Yeter tîg-ı nigeh uşşâk-ı zâra her husûsunda

KAYNAKÇA 

[1] Tezkire (Fâtin Efendi, İstanbul-1271); sh. 54

[2] Sakaoğlu, Necdet, "Halet Efendi" (1999),Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi', İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.1 s.507 ISBN:975-08-0072

[3] Sakaoğlu, Necdet, "Halet Efendi" (1999),Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi', İstanbul:Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık A.Ş. C.1 s.507 ISBN:975-08-0072

[4] Abdülkadir Özcan, HÂLET EFENDİ, TDV İA cilt: 15; sayfa: 250

[5] Abdülkadir Özcan, HÂLET EFENDİ, TDV İA cilt: 15; sayfa: 250

[6] İsmail E. Erünsal   , HÂLET EFENDİ KÜTÜPHANESİ, TDV İA, cilt: 15; sayfa: 251

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar