Harem Ağaları

05.07.2016

Harem Ağaları

Zenci veya Habeş  Habeşi ir kökenli hadım edilmiş saray uşaklarıdır. Harem Ağları köle tacirleri tarafından Habeşistan’dan veya Zenciler arasından yakalanıp esir köle edilmiş erkek çocuklarıdır.  On bir on iki yaşlarında yakalanan bu çocuklar köle tüccarları tarafından esir edilip hadım edildikten sonra saraya satılmışlar, sarayda ise kadınların ve çocukların hizmetinde kullanılmışlardır.( bkz Habeş ve Habeşi Köle Nedir )

Erkek çocuklarını hadım ederek erkekliklerini ellerinden alıp kadınların veya çocukların hizmetine vermek işi ç Asurlulardan beri dünyanın birçok medeniyetinde uygulanan bir yöntem olmuş, bu yöntem Osmanlıların son dönemlerine kadar da devam etmiştir.

Esir edilmiş erkek çocukların hadım edilmelerine Enemek Ceb Etmek Hadım İgdiş Tavaşi  de denir. [1] Bu işlem erkeklik organını görev yapamayacak duruma getirmektir.   Hadım etmek ve enemek  Arapça  kökenlidir.  Tavaşi ise hadım edilmiş anlamına gelir.  Hadım etmek kelimesinin Türkçe karşılığı ise  iğdiş etmektir.[2]

Esir tüccarları Habeşistan ve Orta Afrika’ya kadar giderek, türlü yollar­la elde ettikleri zenci çocuklarını ha­dım ettirip Mısır, İstanbul ve Akdeniz li­manlarında satarlardı. Köle tüccarlarının eline geçip, ya penis ve testisler tamamen kesilen, ya sadece yumurtalıkları alınır  yahut da  yumurtalıklar ezilerek erkeklikleri ellerinden alınan bu köleler saraya satılır, saraya alınan bu köleler harem veya çocuk eğitimi için yetiştirtilir;   sonra da mürebbi, bakıcılık, cariyelere nezaret ve diğer hizmetler için görevlendirilirlerdi.

Tavaşi Hadım Ağalar Osmanlı Sarayına Çelebi Mehmet zamanında girmeye başlamış[3], Osmanlının son dönemlerine kadar da varlıklarını sürdürmüşlerdi. İçlerinden bazıları bu görevlerinde çok ileri gidebiliyor, Dârüssaâde ağalığına kadar çıkabiliyor, idarecilik, valilik, hatta orduları ve donanmaları sevk ve idare edebilecek düzeylere kadar da yükselebiliyorlardı. [4] Hadım Şahabeddin Paşa,  Hadım Ali Paşa,  Hadım Si­nan Paşa,  Gürcü Mehmed Paşa  bunlardan bazılarıydı. Nitekim  II. Selim’den sonra ve III. Murat’tan itibaren Osmanlı Devletinin idaresi neredeyse Valide Sultanlar ile Saray Ağalarının eline geçmişti.  

Bunlar beyaz hadımlar (akağalar) ve zenci hadım­lar (karaağalar) olmak üzere iki ayrı sınıfa ayrılmıştı Akağa olanlar anadan doğma erkeklikten yoksun doğmuş olan ağalardı. Akağalar Bâbüssaâde ‘de gö­revli olurlar ve onlara Bâ­büssaâde ağaları denirdi.  Akağaların amiri olan Bâbüssaâde ağası, Enderun ve Ha­rem görevlilerinin de amiriydi. Bâbüssaâdede görevli olan akağalar, padişahın mabeyin daireleri ile harem dairesini korurlar ilgililerden başka kimseyi Bâbüssaâde’den içeri sokmazlardı. Karaağalar ise sarayın kadınlara ait bölümünde görev alıyorlardı. 1582′de Habeş Mehmed Ağa’nın kızlar ağalığı dö­neminde zenci hadım ağa­ları  haremin idaresini ellerine almışlar, [5] Akağaların haremdeki idarecilik etkinliklerine son vermişler ve Osmanlının son dönemine kadar da ellerinde tutmuşlardı.

Saray ağalarının sarayda etkinliklerinin artması ile divan şairleri minyatür, hat ve tezhip ustaları, saray şehnamecileri vb ağaların sakalını sıvazlamak zorunda kalmışlardı. Ağaların harem ve saraydaki etkinlikleri nedeni ile divan şairlerinin yazdıkları eserleri padişaha veya vezirlere takdim edebilmeleri ağaların izni veya desteği ile olabiliyordu.  Hatta kitapları minyatürlerle süsleyen nakkaşlar dahi saray ağaları ile yakın dostluklar kurmak zorunda kalıyorlar ağaların minyatürlerini bile serlere yerleştirmeye mahkûm kalıyorlardı.  Ağalar bu nedenle divan şiirine ve edebiyatına da mevzu olmuşlar hatta hangi şairin meşhur olacağına, hangi şairin kaside veya eser takdim edebileceğine karar verir hale gelmişlerdi. Bu nedenle özellikle Sokullu Devrinden sonra Ak ve Kara ağalara yazılan kasidelerin ve methiyelerin sayısı çok artmıştı.

Ayine-i evsâfında seyr eyle cemâlin
Bed – bu Arap’ın namı değil mi  anber     Neşati

Tebyize tebâşir ile olsun çalışırdım
Mesrûr benim baht-ı siyahım  sen olaydın.     Muallim Naci [6]

Ağaların bazıları şehzadeleri eğitmek için görevlendiriliyordu. Bu tip ağalar şehzadelerin Lala’sı oluyordu.  Tahta çıkan şehzadenin lalası da oldukça etkin biri haline geliyordu.  Lala’lar padişahlar tahta çıkınca dahi padişaha en yakın kişilerden biri oluyorlardı.  Paşa haline gelen  ağaların pek çoğu bu sayede Lala Paşa olmuşlardı.

Kıpkırmızı fesle kara çehreyle ömürsün
Anber  Lala ! Gûya ucu ateşli kömürsün          Veled Çelebi [7]

 

 KAYNAKÇA

[1] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/enemek-ceb-etmek-hadim-igdis-tavasi/100252

[2] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/enemek-ceb-etmek-hadim-igdis-tavasi/100252

[3] Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, HAREM AĞALARI, https://ahmetsimsirgil.com/harem-agalari/

[4] Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, HAREM AĞALARI, https://ahmetsimsirgil.com/harem-agalari/

[5] Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, HAREM AĞALARI, https://ahmetsimsirgil.com/harem-agalari/

[6] A.T. Onay, Eski Edebiyatta Mazmunlar, MEB 1996 shf 258

[7] A.T. Onay, Eski Edebiyatta Mazmunlar, MEB 1996 shf 258

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da