Kadı Burhaneddin Hayatı Edebi Kişiliği Dili Üslubu

16.07.2013
 
 

Kadı Burhaneddin

 
Kadı Burhaneddin, {d. 1345 - ö. 1398} Türk Hükümdarı ve Divan Edebiyatı şairi. Kaynaklara göre asıl ismi Burhaneddin Ahmed'dir. 1345 (hicri 755) yılında Kayseri'de dünyaya geldiği pek çok kaynağın teyit ettiği bir bilgidir. Babası Kayseri kadısı görevinde bulunmuş olan  Şemseddin Mehmed' dir. Kadı Burhaneddin’in annesi ise Selçuklu devrinin nüfuzlu şahsiyetlerinden Celaleddin Mahmud Müstevfi’nin  oğlu Abdullah Çelebi’nin kızıdır. 
 
Kadı Burhaneddin’in ecdadı kadılık yapmakla ünlenen bir aileden gelmektedir. Dedeleri de babası ve kendisi gibi kadılık yapmış kimselerdir. [1]Dedesi Siraceddin Süleyman bu beylikte ilk kadılık görevini yapan kişi olmuştur. Takriben H/739-M/1338-H/752-M/1351 tarihinde ölen Siraceddin Süleyman’ın kabri Kayseri’dedir ve kitabesi de hala durmaktadır.[2]Kadı Burhaneddin’in ecdadının XIII. yüzyıl başlarında Harzem'den Anadolu'ya göç etmiş olan Oğuzlar'ın Salur Boyu'na mensup olduğu kaynakların verdiği bilgiler arasındadır. Ataları Harezm’den önce Kastamonu’yu mekân tutan,  daha sonra Kayseri’ye gelip yerleşmiş bir kadı ailesidir. Kadı Burhaneddi’in Azeri lehçesi ile yazmasındaki sebep de budur. Onun ailesi Harezm’den gelen bu yüzden de Azerbaycan Lehçesini telaffuz etmekten vazgeçmeyen bir ailedir.



EĞİTİMİ 
Kadı Burhanneddin’in eğitimine daha dört,  beş yaşında iken başladığı ve ilk derslerini babasından aldığı şeklinde birçok kaynağın verdiği bilgilerin yanlışlığına dair şüphe duymak gereksizdir. Kadı Burhaneddin’in Yirmi bir yaşında kadı olabildiği göz önünde bulundurunca adlığı eğitimin düzeyi,  kalitesi ve süreci kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.  Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrendiği; tefsir, kelam, fıkıh, hadis, usul ve feraiz [3]gibi devrinin ilimlerin çok iyi düzeyde öğrenmiş olduğu zaten kadılık görevine gelebilmesinden ve Arapça ve Farsça şiir söyleyecek kadar iyi öğrenmiş olduğundan belli olmaktadır.
 
Kadı Burhaneddin’in maceralı hayatı daha dört beş yaşlarında başlamış,  önce annesini kaybetmiş, Kayseri'de çıkan bir karışıklık nedeniyle babası ile birlikte Şam'a giderek 4 ay burada kalmak zorunda kalmıştı. Kayseri’deki karışıklıklar sona erdiğinde babası ile tekrar Kayseri'ye döndü. [4]
 
Nitekim on dört yaşına kadar Türkçe, Arapça ve Farsçadan başka o devrin başlıca ders konuları olarak okunan lûgat, sarf, nahif, maânî, beyan, arûz, hesap, mantık ve hikmet gibi ilimleri babasından öğrenmişti. On dört yaşında babasıyla Mısır'a gitmiş 1358 Mısırdaki medreselerde fıkıh, usûl, feraiz, hadis, tefsir ve tıp ilimlerini öğrenmiş,  dört mezhebin (Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî)  usul, kural ve kaidelerine de vâkıf olmuştu. Mısır’da özellikle Fıkıh konusunda ileri düzeyde bir tahsil gördü. Mısır ‘daki eğitimini tamamladıktan sonra Şam’a geldi. Şam, onun hayatında ona ikinci kere konaklık edecekti. Şam’da devrin önemli bilim adamlarından Kutbeddin Râzi'nin öğrencisi oldu. 1362 de geldiği Kutbeddin Razi’nin tedrisatında bir buçuk sene dînî,  tabii ve riyazî ilimleri tahsil ederek öğrendi. Ayrıca ilâhiyatın usûl ve ilmini de görmüştü. On dokuz yaşında iken Şam’dan yola çıkarak Babası ile birlikte Mekke’ye giderek hac görevini de tamamlamış oldular. Hac’dan dönerken bir yıl da Halep’de kaldı.  Halep’te, Kutbeddin Râzi'nin yanında öğrencilik yaparken tanıştığı âlimler ile hasbıhal içre kalmış,  eksik kaldığı ilimlerde kendini yetiştirmeye devam etmişti.  Bu eğitim süreci sonrasında yirmi bir yaşında babasının yerine Kayseri'de kadı olabilecek seviyeye ulaşmış oluyordu.[5]Nitekim Babasının Hac’dan döndükten sonra ölmüşi Kadı Burhanedin Ahmet’ de bunun üzerine  Kayseri’ye dönmüştü. 1364


KADILIĞI VE ERATNA BEYLİĞİNDE İLK GÖREVLERİ 
Kayseri ve Sivas ve çevresinde kurulmuş olan Eretna Beyliğinin hükümdarı olan Giyasettin Mehmed Bey ilk önceleri babasının yerine Kadı B urhaneddin’in kadı olmasına manialar çıkarmış olsa da 1365 yılında Kayseri'ye kadı tayin etmeye razı olmuştu. Kadı tayin edildiğinde henüz 21 yaşındaydı.
 
Kayseri'de kadılık görevinde iken (bey danışmanı, vezir ve beylik naibi olarak) Eretna Beyliği devlet işleri ile çok yakından ilgilenme fırsatını buluyordu.  Bu görevinde iken  herkese adil davranması,  kimseyi kayırmaması, cesaretli, doğru ve hızlı kararlar verebilmesi sayesinde her kesimden insanın sevgi ve takdirini kazanmıştı. Üstelik Giyasettin Mehmet Bey’in kızı ile evlenip onun damadı da olmuştu.[6] Bu evliliğinden iki oğlu dünyaya gelecek. Oğlunun birisi kendisi hayatta iken Sivas’ta ölcek diğeri ise kendisi öldükten sonra   Hükümdar olacak ama devleti Osmanlılara terk edecek olan   Zeynel Abidin Bey idi.  .
 
 Devlet Naibi görevinde olması vesilesi ile Eretna Beyliği devletinin tüm yönetim kadrosuna da vakıf ve hâkim olmayı başarmıştı.  Bu sayede pek az kimseye nasip olmuş olan hükümdarlık yolunu önüne açmış oluyordu. Beyliklerin ve Hükümdarlıkların babadan oğla veraset yoluyla geçtiği bir çağda şehrin kadısının devlete hükümdar olabilmesi tarihte belki de bir tek ona nasip oldu.Kayınpederi de olan Eretna Bey’i  Mehmet Bey, ölmüş, beyliğin başına zevk ve eğlenceye düşkün olan oğlu Ali Bey geçmişti. Bu durum devletin iktisadi durumunun bozulmasına, yönetimin gevşemesine ve isyanların çıkmasına neden olduğu gibi Karamanoğlu Alâeddin Bey’in iştahını kabartmış, Konya ve Niğde’yi Eretna Beyliğinden almasına sebep olmuştu.  Göçmen Moğollar ise Sivas ve civarına artık baskı yapmaktaydı.




VEZİRLİK YILLARI 

Karaman oğlu Alâeddin Bey, iyi yönetilemeyen Eretna Beyliğini kendi hükmünün altına almaya kararlıydı. Niğde’yi ele geçirdikten sonra Kayseri’ye de göz koymuş Ali Bey hamamda sefa yaparken Kayseri’ye saldırmıştı.. Kadı Burhaneddin, Ali Bey'i hamamdan kaçırarak Karaman oğlu Alâeddin Bey’in eline esir düşmekten kurtarıp Sivas’a getirdi. Daha sonra  Alâeddin Bey’i ve Karamanoğulları askerlerini Kayseri’den  atmayı başarmıştı. [7] Bu olay onun nüfuzunu çok arttırdı. Ayrıca göçer bir Moğol kabilesi Kayseri’yi ele geçirmeye kalkışmış,   Eretna Beyi Ali Bey buna engel olamamış ama Kadı Burhaneddin Kayseri’ye yetişerek buna da engel olmuştu. Bu hadiseler onun, cesaret ve dirayetini de ortaya koymuş vezirlik yolunu da açmış oldu.  1378 yılında Kadı Burhaneddin, eniştesi olduğu Ali Bey’in Kayseri kadısı iken devletinin veziri oldu.Üç yıl sürecek olan vezirlik görevinde içte ve dışta askeri başarılar kazanmayı sürdürmüştü. Eretna devletinin iktisadi durumu da düzelterek halka refah getirmeyi başarmıştı. Vezirliği sırasında Niğde, Aksaray, Erzincan’ın alınmasına teşebbüs de edilmişti.



HÜKÜMDARLIĞI VE SAVAŞLARI 
 
1381 yılında Eratna Beyi' Ali Bey’in taun- veba hastalığından ölmesi üzerine  tahtı onun yedi yaşındaki oğlu Mehmet’e kalmıştı. Kadı Burhaneddin ise Sivas’a naip olarak gönderildi.  Fakat emirler arasındaki siyasi rekabetler karışıklıklar ortaya çıkarmaktaydı. Devletin emirlerinden Kılıç Arslan, Kadı Burhaneddin’ ile anlaşmış gözükerek tahta çıkan küçük Mehmet’e vekâleten devletin naibi ilan edildi.  Amasya Emiri Hacı Sadgeldi ile Eretna Beyi Küçük Mehmet’in amcası Kılıç Aslan’ın naibliğini desteklemiş, Kadı Burhaneddin’in naib olmasına muhalif durmakta, Kadı’yı bertaraf etmek veya pasif durumda bırakmak istemekteydi. Kadı Burhaneddin,  Kılıç Aslanla anlaşmaya razı olarak birkaç kalenin komu-tasını yüklenmek şartı ile  Sivas’tan  ayrıldı. Fakat Kayseri Valisi Kadı Burhanedin’e itaat etmeyerek Kılıç Aslan ile yapılan anlaşmanın yürümeyeceğini açığa çıkarmıştı. Kadı bertaraf edilmek istendiğini düşünerek ve daha önce davranarak Kılıç Aslanı bizzat elleri ile öldürmüş kendisini 782/1380′de Küçük Hükümdar Mehmet’in ve devletin naibi ilan etmişti.
 
Önceleri yedi yaşındaki Küçük hükümdarı yanından ayırmadan devleti idare etmeye başladı. Bir yıl süre ile Sivas’ta devlet adına naip olarak görev yaptı. Fakat bu durum siyasi karışıklıklar yaratmaktaydı. Kadı Burhaneddin, halkın da isteği ve ısrarı ile 1381de Eratna Beyi küçük hükümdarı öldürüp, Eratna Beyliğinin hükümdarı olduğunu ilan etti. Sivas’ta kendi adıyla anılan bir devlet kurup, adına hutbe okutup para bastırdı. Devletin bazı emirleri ve yöneticileri ona biat etmişlerdiFakat Kadı Burhaneddin için zor günler de başlamış olmaktadır.. Kaynının küçük oğlunu öldürüp tahta çıkmış olması herkesi memnun etmemiş bazı emirler ve komutanlar bundan hoşnut olmamıştı.
 
Amasya Emiri Hacı Sadgeldi Paşa ile Ali Bey’in kardeşi bu oldubittiye kaşı çıkıyorlardı. Kaçınılmaz olarak Hacı Sadgeldi ile Kadı Burhaneddin Tokat yakınlarında Dervişmendiye köyünde karşı karşıya kalmak zorunda kaldılar.  Meydana gelen savaş’ta Haci Sadgeldi öldürüldü ve Kadı Burhaneddin büyük bir zafer kazandı. Bu zafer hükümranlık yolundaki engelleri kaldırmış oluyordu.  Sadgeldi'nin oglu Emir Ahmed Amasya'da hâkimiyetini sürdürmeye devam etti. Eretna emirlerinden Seyavi Hüsam, Seyh Necip ve Eretna devletinin ölen Beyi Ali Bey’in  kardeşinin oğlu Feridun, Kadi Burhaneddin'e muhalif kaldılar.[8]

Kadı Burhâneddîn, hükümdarlık süresi içinde Amasya Emîrliği, Erzincan Emîrliği, Candaroğulları, Karamanoğulları ve Tâceddînoğulları ile mücadele etmek ve muvaffak olmak zorunda kalacaktı. “Kadi Burhaneddin, onsekiz sene süren saltanatı sırasında Eretna'nın akrabaları ve Tokat emiri seyh Necip, Amasya emiri Ahmed, Karamanoglu Alaaddin, Erzincan hakimi Mutahharten ile uğraşmakla geçti. Amasya emiri Sadgeldi ile mücadele ederken Memlûk Devleti Divrigi kasabasını zapt etti.”[9]
 
Kadı Burhaneddin, doğuda Timur, batıda Osmanlılar, güneyde ise Mısır Memlukluları, Güney Batısında Karaman oğulları, Akkoyunlular ;  iç işlerinde ise diğer Türk Beyliklerinin ve göçer Moğol oymaklarının kışkırttığı valiler ve emirlerin isyanları ve entrikaları ile uğraşmak zorundaydı.  Üstelik irili ufaklı birçok boy beyi ile mücadele etmek; çok zor şartlar altında; maharet ve cesaretle hâkimiyetini devam ettiriyordu.
 
 Bir yandan devletinin iç bütünlüğünü sağlamaya uğraşırken diğer yandan da Memluk, Osmanlı,  Akkoyunlular, Karamanoğulları ve  Mogolların baskısıyla uğraşmak zorunda kalıyordu. Genişlemek için ettiği mücadele orta ve doğu Anadolu’da 18 yıl süren hükümdarlığı süresinin savaşlar, mücadeleler, maceralar ve şiir içinde geçmesine yol açmıştı. Kadi Burhaneddin' Malatya’yı almaya teşebbüsü Memluk Devleti ile arasındaki ilişkileri bozmuştu. İntikam alamaya gelen Memlûk kuvvetleri Sivas’ı kuşattı. Kırk gün süren kuşatma sırasında Burhaneddin Ahmed büyük bir gayretle şehri müdafaa etti. Nihayet Memlûk kumandanı Yolboga kuşatmayı kaldırarak çekilmeye mecbur oldu.
 
Memlûk Sultanı Berkûk ile Kadı Burhâneddîn arasındaki bu türden çekişmeler Timur tehlikesine karşı ittifak oluşturmak amacıyla dostluk şekline dönüştü. 1389'daki Kosova savaşına kadar Osmanlılar ile Kadı Burhaneddin arasındaki ilişkiler dostane bir şekilde devam ediyordu. Fakat Kadı Burhaneddin, Çorum ve Amasya’ya doğru yayılma siyasetine kapılmış, Osmanlı nüfuz sahasını tehdide başlamıştı. Tâceddînoğulları ve Candaroğulları gibi beyliklerin tahrikler de iki devlet arasında çatışmayı körüklemiş oluyordu. Karamanoğullarının Yıldırım Beyazıt’a karşı kurduğu ittifaka Kadı Burhaneddin de katılmıştı. Yıldırım Kosova’dan döner dönmez Karamanoğulları üzerine yürüyünce Kadı Burhaneddin ile Candaroğulları karşı bir cephe açmışlar ama başarılı olamamışlar geri çekilmişlerdi.
 
Fakat Yıldırım  Candaroğullarını affetmeyerek Kastamonu’ya yürüdü.  Amasya emiri Ahmed Bey ise şehri Osmanlılar'a teslim etmek istiyordu.Amasya’nın Osmanlılara teslim edilmesine razı olmayan Kadı Burhaneddin, 1392de Kastamonu seferine çıkan Osmanlı Padişahı I. Bayezidin eyalet askerinden kurulu öncü ordusu ile savaşmak zorunda kaldı. I. Bayezidin oğlu Şehzade Ertuğrul komutasındaki Osmanlı ordusunu Çorum yakınlarında Kırk dilim mevkiinde mağlup etti ve Şehzade Ertuğrul bu savaşta hayatını kaybetti. Bu başarı sonrasında İskilip, Ankara, Kalecik ve Sivrihisar bölgeleri kırk gün süreyle yağma edildi. Bu başarı Kadı Burhaneddin'in Anadolu'daki itibarini daha da artırmıştı
 
Rumeliden dönen Yıldırım Beyazıt, Amasya, Merzifon, Turhal ve Tokat kalelerini fethedip oğlu Mehmet Çelebi’yi bölgeye vali tayin ederek bölgede bir sükûnet sağladı.  Böylece Kadı Burhaneddin veya Yıldırım Beyazıt’ la ittifaklar kurarak orta Anadolu’da sorunlar çıkaran beyliklerin didişmelerinin önüne geçilebilmiş oldu.
 
 Yıldırım ile Kadı Burhaneddin’in kapışması kaçınılmaz bir hadise olarak görülürken yaklaşmakta olan Timur tehlikesi Memluk Osmanlı ve Eretna devletlerinin ittifak kurmasını zorunlu kılıyordu. Kadı Burhaneddin ileri görüşüyle böyle bir ittifakı Yıldırım’a önermişti. İki taraf arasındaki mücadele, Timur tehlikesi sebebiyle ertelenmiş oluyordu.  Fakat oğlunun ölümüne sebep olan Kadı Burhaneddin’e kin duyan mağrur Yıldırım, Timur tehlikesine karşı önerilen Memluk, Eretna, Osmanlı ittifakını es geçmekle tarihi bir hataya düşecekti.
1394'te Timur, Dicle'yi geçip Anadolu'ya girmiş Anadolu Beyliklerine haber salıp kendisine itaat ve biat istemişti. Kadi Burhaneddin hariç  tüm beylikler buna uymuş, Yıldırımdan kaçan bütün bey aileleri de Timur’a sığınmışlardı. Kadi Burhaneddin Timur'a karşı hazırlığa başladı. Sivas'i tahkim ederek Osmanlı ve Memlûklu sultanlarına ittifak yapmayı isteyen mektuplar gönderdi. Kadı Burhaneddin önce Karamanoglu üzerine gidip onu mağlup etti. Sonra Erzincan Emiri Mutahharten'e ait bazı yerleri aldı.
 
Türkmenler birleşerek Akkoyunlular'ı yenmişler Akkoyunlu Hükümdarı Ahmet Bey ve Kardeşi Karayülük Osman Bey, Kadı Burhaneddin’e sığınmıştı. Bu dostlukları sonucunda Ahmet Bey ile Karayülük Osman Bey 1395 ve 1396 yıllarında Erzincan üzerine yapılan seferde Kadı Burhaneddin'in yanında yer almış, Karayülük Osman Bey, Kadı Burhaneddin’in yanında kalmıştı. Bu dostluk nedeni tam bilinmeyen bir sebeple de bozuldu.
 
Kadı Burhaneddin, hem devleti  içindeki  hem de dış düşmanlarının suikastlarından pek çok kere kurtulmuştu. Fakat uğradı­ğı son suikast olacak olan Akkoyunlu Kara Yölük Os­man Bey’in suıkastinde tedbirsiz davranmış 800/1398′de rakipleri içindeki en zayıf düşmanı olan üstelik de kendine sığınmış durumda kalan Kara Yölük Os­man Bey tarafından Sivas Kalesi yakınlarında tuzağa düşerek öldürüldü.
Kadı Burhaneddin, ölünce yerine tek oğlu, olan şehzade Zeynel Abidin Alaaddin Ali Çelebi hükümdar ilan edildi.  Zeynel Abidin Alaaddin Ali Çelebi  Sivas'ı, Akkoyunlulara karşı savunmaya başlamıştı. Kuşatmadan kurtulmak için önce Tatar Beyleri ve Moğollardan yardım istemişler fakat yardıma gelenler Karayülük Osman Bey’e yenilmişti. Zeynel Abidin Alaaddin Ali Çelebi, Osmanlı Padişahı Sultan Yıldırım Bayezid'e haber yollayıp, şehri teslim etmek istediğini bildirdi. Yıldırım Bayezid’ın büyük oğlu Süleyman Çelebi yetişerek, Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey'i mağlup edip "Kadı Burhaneddin Devleti'ni" Osmanlı topraklarına ilhak etmiş oldu. Böylece Tokat, Niksar, Sivas ve Kayseri, Osmanlı hakimiyetine girmiş oldu(1398).
 
 Kadı Burhannedin siyasi uğraşları yanında edebiyat ve özellikle şiir ile yakından meşgul olmuş ve özellikle gazel, tuyuğ ve rubailerle dolu büyük bir Divan ortaya çıkarmıştır. Türk edebiyatında aruz veznini Türkçe'ye uygulayıp Divan şiirinin Divan Edebiyatı’nın ortaya çıkması sürecine öncülük eden büyük bir Anadolu şairi olarak anılması gerekmektedir.
 
 

 
Kadı Burhâneddin divanının ilk iki sayfası (Londra British Museum, Or., nr. 4126)
 
 
Şairliği Edebi Kişiliği Dil ve Üslup Özellikleri 
 
Kadı Burhaneddin Divan şiirinin kuruluş yıllarında divan şirini kuran şairlerinin başında gelmektedir. Gazelleri ve özellikle de tuyuglarıyla meşhur olan, beşeri aşk, ölüm, yiğitlik konularını işleyen  şair, sûfi olmamakla birlikte tasavvufi konulara vakıf ve tasavvufu şiirlerinde bir çeşni olarak işleyebilen kuvvetli bir şairdir.
 
Divan edebiyatının ilk ve en hacimli divanlarından birini yazan Kadı Burhaneddin kendine özgü bir üslubu olan,  üzerinde pek durulmasa da klasik divan şairlerinin işlediği klasik konuların dışında da şiirler yazan özgün bir şairdir.
Kadı Burhaneddin şiirleri ve edebi yönü hakkında yapılan değerlendirmeler diğer divan şairlerini de çerçeveleyen genel geçer kalıp ifadeler ve değerlendirmeler şeklindedir. Araştırmacılar onun özgün yanları, kendine has üslubu, konu ve tema seçimi üzerinde fazla duramamışlardı. Hâlbuki Kadı Burhaneddin diğer divan şairleri arasında bu açılardan özgün bir yere, farklı bir konuma sahiptir. “Şâir, gazel, rubai ve tuyuglarında ölüm kavramına ve bu sözcüğün çağrışımlarına sıklıkla yer vermiştir.  Şairin ölüme yaklaşım biçimi, ekseriyetle âşığın sevgili uğruna canını feda edebileceğine dair estetik bir form içinde geliştirilen tahayyüllere dayanmaktadır.”[10]
 
Ölüm teması  “Ecel, Allah tarafından her canlı için önceden takdir edilen hayat süresi ve bu sürenin sonu olan ölüm vakti”[11] şeklinde ve diğer şairlerde de görülen bir anlayış halinde ve sadece Kadı Burhaneddin’in şiirlerinde yer almayan diğer divan şairlerinin şiirlerinde de görülen bir temadır. Fakat, yiğitlik, cesaret, gerçek düşmanlarla mücadele,  devlete bağlılık,  korkular ve düşmanlar karşında duyulan realist tevekkül gibi temalar diğer divan şiirlerinde özel bir önem arz eden konular değildir. Hatta bu tür konular neredeyse diğer divan şairlerinin işlediği konular bile değildir.  Sözünü ettiğimiz bu konular kısmen, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni'nin bir kaç şiiri dışında işlenmemiştir.  Hâlbuki sözünü ettiğimiz bu temalar Kadı Burhaneddin’in şiirlerinde sıklıkla ve özellikle karşımıza çıkmaktadır.
 
Oldu müsahhar bize çü Şam'la Rum 
Düşmana demir olduk dostlara mum 
Her kişiler yürüsün yollarına 
Çün dosta mübarekiz düşmana şûm 
Devletinden kaçan olur haksar
Âşık olur ma ‘sukindan sermsar
Himmetümüz iki âlemde gezer
Nolisar Amasiye ya nigisar ( Niksar)
Er yiğit kayda ürker ürkülerden
Yahşi at belinlemez ilkülerden
Düşmenler bizde bolsa titreşsünler
Kağan aslan kaypinmaz tilkülerden
 
Divan şairleri yarattıkları ve anlattıkları soyut âlemden çıkamadan sosyal ve gündelik yaşama dönemezlerken, Kadı Burhaneddin’in şiirlerinde tam tersi bir hale gelir. Divan şiirinin soyut şiir dünyasını, muhayyilesini ve mazmunlarını kuran ilk şairlerden biri olduğu halde, soyut şiir ve dünyası  Kadı Burhaneddin’in şiirlerinde  bir süs olarak kalmıştır bile diyebilmek mümkün olur. Kadı Burhaneddin, soyut dünyadan ziyade gerçek dünyadan aldığı izlenimleri, mücadeleleri, serüvenleri, yaşadığı coğrafyayı, düşmanlarını, gerçek dünyadan çıkardığı izlenimleri, yaşadığı mücadelelerden hissettiği duyguları ifade eden şiirler yazmayı sever. Veya en çok bu  şiirler ile dikkat çekmektedir.
 
Onun divanı Divan edebiyatının ilk divanlarındandır.  Eserlerindeki arkaik Türkçeye ve mahalli dile mahsus kelimeler “14. Yüzyıl Türkçesi için bir hazine olarak kabul edilmektedir.”  
 
Bu cümleden de anlaşılacağı gibi Kadı Burhaneddin şiirlerinde Arapça veya Farsça kelimelere tenezzül etmekten ziyade öz Türkçe’ye meyleden şiirlerinde Türkçe kelimler kullanmaya özel önem veren bir şairdir. Diğer divan şairlerinin aksine dili duru ve sadedir.
Fakat onu irdeleyen edebiyat tarihçileri Kadı Burhanedd’in bu yönü üzerinde de neredeyse ve nedense hemen hiç durmamışlardır. Halbuki Kadı Burhaneddin, divan şairleri arasında bu yönüyle de dikkat çeken, divan şiirini Arapça, Farsça kelimler, terkip ve tamamlalar ile doldurmaya kalkışmak yerine, hem mahalli hem de arkaik Türkçe kelimler, deyimler, atasözleri, tamlamalar ve deyişler ile donatmaya özel önem veren bir şairdir. Onun şiirlerinde Arabî ve Farisi kelimeler, duru Türkçesi içinde yaban ve çok seyrek kalan iğreti sözler gibidir.
 
Yürek oduna diledi su saça gözlerim yaşı 
Gel baka dur ki şimdi ol dahi biter değil midir 
Gerçi kaza durur onun aşkı bu deli gönüle 
Yüreğime dokunan ok tîr-î kader değil midir?
 
Bu şiirinde de görüldüğü gibi Arabi Farisi sözler hep az sayıda kalmıştır. Kadı  Burhaneddin, aruza uydurabilmek veya  hüner gösterebilmek için Arabi, Farisi sözlere meyleden bir şair olmamıştır. Aksine Türkçeyi aruza uydurmuş, Türkçe deyişler demeyi bir hüner kabul etmiştir. Onun bir çok kelimesi Azeri Türkçe’ye mahsus sözcükler ile doludur.  Bu yüzden bazı dilciler onu Azeri sahasına dâhil bir şair kabul ederler. Hâlbuki o devirde özellikle Orta Anadoluda Azeri ve Anadolu şiveleri arasında henüz bir fark çıkmamış olduğundan onu bir Orta Anadolu şairi görebilmek de lazımdır. Kadı Burhaneddin “  Türkçe’nin dil ve İfâde imkânlarını sonuna kadar zorlayarak gazeller, rubailer ve tuyuglar söylemiştir. Cinas, tevriye ve mecazlara çok düşkündür. İfade gücü çağdaşı olan divan şairlerinden daha ileridedir”. Aslında o Azeri sahası şairi olmaktan çok, atasözlerini, deyimleri, arkaik ve mahalli dilden Türkçe kelimeleri, kendi hayat felsefesini ve hikmetli sözleri kullanmayı seven tam bir Türkçe şairidir.  
 
Türkçe söylemek ve milli olmak özeni nazım türü seçiminde dahi etkili olmuştur. Mani, hoyrat, bayatı ve mahnıların divan şiirindeki türevi olan Tuyug türünün en önemli şairi olması bu çabadan kaynaklanır.  Kadı Burhaneddin, divan şairleri arasında edebiyatımızın en önemli Tuyuğ ustasıdır.
 
Onun şiirlerinde,” lirizm, coşkunluk, renklilik ve samimiyet” diğer divan şairlerinin aksine ender görülen özellikler değil sanki şiirde amaçtır.  İran şiirinin mazmunların-dan faydalanmış, tasavvufun mecazlarından da İstifade etmiş, aşk, şarap ve tabiat temalı şiirler de söylemiştir. Buna rağmen onun en beğenilen şiirleri,  kişiliğini, savaşçılığını, hayat felsefesini,  cesaretini, tavır ve tutumlarını,  şahsi düşünce ve tepkilerini ortaya koyan”  hükümdarâne bir üslupla “ yazdığı şiirleridir. Kadı Burhaneddin’in üslubunda olsa olsa manilerden anonim Türk şiirinden , atasözlerinden  gelen etkiler bulunabilir. Kadı Burhaneddin kendinden önce yaşamış veya çağdaşı olan şairlerin etkilerini şiirlerinde hissettiren bir şair değildir. Kadı Burhaneddin dili, üslubu, benzetmeleri seçtiği konuları, temaları ele aldığı düşünceleri ile kendine özgü ve özel bir divan şairdir. Onun bu tip yönleri irdelenip ortaya konmamıştır.  Şiirlerinde anlattıkları kendi hayatından,anılarından gezip gördüğü, görüp yaşadığı olaylardan süzülüp gelen  özgün anlatılardır. Kısaca Kadı Burhaneddin Pek çok yönüyle özgün bir dile, üsluba, ve söyleyişe sahip bir divan şairi olmuş,   kalıp sözler, ifadeler, terkip ve tamlamalar kullanmayı amaç edinmekten kaçınmış, divan şiirine mahsus mazmunlar ve kalıp özellikleri kullansa dahi bunlar birer süs ögeleri veya adete uymak babından kullanılan özellikler olarak kalmışlardır.
 
Gazellerinde içten, lirik ve aşıkane bir şairdir. Lirik şiirlerinde dahi cesaret, kendine özgü savaşçı edası, karakterinden ortaya çıkan yiğitçe seslenişler açıkça ortaya çıkar.  Şairin şiirleri bu yönüyle de klasik divan şairi şiirlerinden ayrılır.Onun diğer bir yönü de tıpkı mani, hoyrat ve bayatılarda da olduğu gibi mahlas ve ad kullanmamış olmasıdır. Kadı Burhanneddini milli bir şair yapan diğer bir özellik de budur.
 
İran şiirini çok iyi bilen Kadı Burhaneddin divan şiirinin ögelerini Türkçeye mal etmede emeği geçen başlıca Türk şairidir. Divan şiirinin ilk Türkçe örneklerini veren bir şair olarak Türkçeyi aruza uydurmakta güçlük çektiği görülür. Bu aruz vezin eksikliği o kadar önemlidir ki Kadı Burhaneddin'in şiirlerinin çoğunda kullanılan vezni tayin etmek güç ve hatta bazılarında imkansız olur. “[12]Kadı Burhaneddin  Arapça ve Farsça sözcükler kullanmak yerine bu kusura düşmeye razı olmuş bir şairdir. 
 
“Günlük konuşma dilini de şiirlerinde kullanması onun şiirlerine ayrı bir özellik verir.” Mahalli ağız özelliklerini gündelik hayattan aldığı sahneleri, atalarından öğrendiği Türkçenin mantığını, Türk edebiyatında en çok görülen söz sanatları olan cinaslarla, yer yer tevriye ve kinayelerle süslemiştir.
 
Yahsi añladum cihanda vaye yoh
Yardan özge bu humarum aya yoh
Iki ‘alemde ümîd server durur
Andan ayru dahi hîç sermaye yoh
 
Şiirlerinde kendine has düşünce, öznel söyleyişler, hayata dair analizler çıkarmak divan şairlerinde ender görülen hususiyetler iken Kadı Burhaneddin’in şiirleri bu tür özellikler ile doludur.
 
Gözel çok arasında dilber hani
Taslar köp orta yirde cevher hani
Koç u bugra aygırı çoh görmişüz
Ademîler içinde server hani
 
Bazı şiirlerinde tasavvuf izleri gayet acıkça görülmekle beraber Kadı Burhaneddin'i bir sûfî ve mutasavvıf bir şair değildir. Esasında tasavvufu iyi bilmesine rağmen tasavvuf onun şiirlerinde zaman zaman rastlanılan bir unsurdur. Kadı Burhaneddin'in gerçek yaşamında da zevk ve safa alemleri düzenlemiş, şiirlerinde işrete,eğlenceye, dünya zevklerine yer vermiş bir şairdir. “ Kadı Burhaneddin esas itibarı ile beşeri, maddi aşkı işlemiş ve maceracı, dövüşçü, savaşçı hayatının ve ruhunun izleri çok bariz olarak şiirlerinde yansıtmıştır. Doğayla ilgili tasvirleri çok güzel yapmıştır.”[13]
 
Kadı Burhaneddin şiirleri kendi hayatından edinilmiş, tespitler, çıkarımlar, analizler, dersler, ve felsefi düşünceler ile doludur. Kadı Burhaneddin şiirlerinin büyük bölümünde “kendi hayatını “ anlatmıştır. Onun şiirlerindeki sevgililer tıpkı Nedim de de olduğu gibi gerçek hayattan alınmış güzeller olduğu izlenimi yaratırlar. Bu tip şiirlerinde kalıp benzetmeler ve mazmunlardan faydalanarak, sevgilinin göz, yüz, bel, zülüf vb. bedeni vasıflarını işlediği dikkat çeker.
 
 
ESERLERİ
 
Iksiru’s-Saadat fi Esrari’l-Ibadat:
Vücud, icad ve hikmet konularını ele alan, ibadetin hakikatlerinden ve sırlarından bahseden Arapça bir eserdir. 1395-96 kışında Sivas’ta[14] yazılmıştır.
Tercihu’t-Tavzih:
Fıkıh konusunu isleyen Arapça bir eserdir. Yazar 1387 yılında bitirmiştir. Bir nüshası Ragıp Pasa Kütüphanesi 831 numarada kayıtlıdır.
Farsça ve Arapça Siirler:
Farsça ve Arapçayı çok iyi bilen sair her iki dilde de eser yazmışsa da Farsça şiirleri elimizde değildir. Arapça üç şiiri Iksiru’s-Saadat fi Esrari’l-Ibadat adlı eserde yer almaktadır.
Türkçe Divanı:
Divanin tek nüshası Londra British Museum’da Or. 4126 numarada kayıtlı bulunmaktadır. Divanda 1268 gazel, 45 eksik gazel, 3 beyit, 20 rubai ve 116 tuyug vardır. Divan üzerinde, bugüne kadar birkaç önemli çalışma yapılmıştır.
Divanin hattatı Halil bin Ahmet’tir.[15]Türk dili ve Divan edebiyatının ilk örneklerinden olması bakımından bu eser 14. yüzyıl Türkçesi için bir hazinedir. Divanda atasözleri, deyimler, hikmetli sözler oldukça fazladır. (Üçer, 1998:34-39)[16] Divan, arkaik ve mahalli Türkçe kelimeler açısından oldukça zengindir. Divanı b u açıdan yeteri kadar incelenmemiş, şiir anlayışı ve şairliği konusunda yeterli tahlillere girilmemiştir.
Divanı, TDK , 1943 yılında tarafından yayımlanmıştır. Divan, Muharrem Ergin tarafından 1980 yılında yeniden yayımlanmıştır.[17]
 
 
ŞİİRLERİ VE HAYATI İÇİN DİĞER LİNKLERİMİZ

 

Kadı Burhaneddin Şiirleri
 
 

KAYNAKÇA
 
[1] Alim Yıldız, Bir Kavga Ve Sevda Şairi: Kadı Burhaneddin, Ay Vakti Dergisi,  İnceleme | 31. Sayı / Nisan 2003
[2] http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/kadi-burhaneddin-ahmed
[3] Abdülkerim Özaydın, “Kadı Burhaneddin”, TDV İslam Ansiklopedisi, C.24, İstanbul 2001, s.74.
[4] Alim Yıldız, Bir Kavga Ve Sevda Şairi: Kadı Burhaneddin, Ay Vakti Dergisi,  İnceleme | 31. Sayı / Nisan 2003
[5] SOYSAL, M. Orhan, Eski Türk Edebiyatı Metinleri, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 2002.
[6] Yücel, Yaşar: Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar. 2. Ankara 1989
[7] https://www.kayserim.net/bilgid.asp?id=100
[8] Adı belirtilmeyen Osmanlı Tarihinden alıntı ile: https://www.enfal.de/starih39.htm, Son erişim, 12-07,2013
[9] Adı belirtilmeyen Osmanlı Tarihinden alıntı ile: https://www.enfal.de/starih39.htm, Son erişim, 12-07,2013
[10] Dr. İlyas YAZAR, KADI BURHANEDDİN’İN ŞİİRİNDE ÖLÜM TEMİ VE ECEL KAVRAMINA BİÇİMSEL YAKLAŞIM, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 4/6 Fall 2009
[11] Dr. İlyas YAZAR, age.shf,468
[12] PROF. DR. AHMET Kartal, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/kadi-burhaneddin-ahmed
[13] Dr. İlyas YAZAR, KADI BURHANEDDİN’İN ŞİİRİNDE ÖLÜM TEMİ VE ECEL KAVRAMINA BİÇİMSEL YAKLAŞIM, Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 4/6 Fall 2009
[14] Şahin Sürmeli, KADI BURHANEDDIN DIVANI: ANLAM ÇERÇEVESI, GAZIANTEP ÜNIVERSITESI OSYAL BILIMLER ENSTITÜSÜ,Yayınlanmamış Yüksek  Lisans Tezi, Gaziantep 2005
[15] Şahin Sürmeli,age.
[16] Şahin Sürmeli, KADI BURHANEDDIN DIVANI: ANLAM ÇERÇEVESI, GAZIANTEP ÜNIVERSITESI
SOSYAL BILIMLER ENSTITÜSÜ,Yayınlanmamış Yüksek  Lisans Tezi, Gaziantep 2005
[17] Şahin Sürmeli, KADI BURHANEDDIN DIVANI: ANLAM ÇERÇEVESI, GAZIANTEP ÜNIVERSITESI
SOSYAL BILIMLER ENSTITÜSÜ,Yayınlanmamış Yüksek  Lisans Tezi, Gaziantep 2005
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar