Külhani-i Layhar Kıssaları Şiirlerde Layhar ve Senai

27.06.2018

 

 

 

KÜLHANİ-İ LAYHAR

 

Külhan-i Layhar’ın Osmanlıca yazılışı:  لايخوار. کلخان.

lây-hâr kelimesinin Osmanlıca yazılışı:   ~ لايخوار. 

 

Yazıda, Lay, Layhar , külhan, külhani, nedir. Layhar kimdir, Layhar'ın hayatı,  tasavvufi düşünceleri Senai ile tanışması, Senai'yi etkilemesi, Senai ve Layhar'ın tasavvuf görüşleri yaşama biçimleri, edebiyata tesirleri, Edebiyat ve şiir dünyamızda Layhar ve Senai, Külhani ocakları , beyitlerde Layhar konuları işlenmiştir. 

Layhar kelimesi Lây ve hâr ve kelimelerinden oluşur.  Lay kelimesinin anlamı, kahve ve şarap gibi tortu bırakan nesnelerin diplerinde bıraktıkları tortu[1] manasına gelir.  Har ise tortu veya şarap tortusu içecek kadar ayyaş anlamına gelmektedir.


Külhan’-i Layhar eski şiirimizde adı en sık geçen Divan şiiri karakterlerinden biridir. Devrin kaynaklarında Gazne'de Hakîm Senaî zamanında yaşayan yarı meczup, ayyaş bir zat veya sufi olarak bilinir.

Rivayete göre Lâyhâr, Gazneli Mahmud'un torunları (998-1030) zamanında  ( Gazne Sultanı III.Mesut ve Sultan  İbrahim ) Gazne’de bir hamam külhanında yaşamını sürdürmeye çalışan,  çöplüklerde bulduğu çal çaputlara bürünmüş,  yarı çıplak ve süflî  bir hayat yasayan, hamama gelip gidenlerin attıkları artıklar ile beslenen, artık üzümlerin sularından şarap yapıp içen  muhtemelen de  sürekli ayyaş  yaşayan bir kişi  hatta sufi olarak anlatılmıştır.

Layhar bu kişinin adı değil lakabıdır.[2] Hamam külhanında yaşadığı için de "Külhenî" denmiştir. Külhen-i Layhar’ın hakkında anlatılan rivayetlerden çıkarılan sonuçlara göre yeri yurdu olmadığı için hamam külhanlarını mesken olarak seçtiği, hamama gelenlerin bıraktıkları artıklar,  üzüm tortuları ile yaşamını sürdürmeye çalıştığı,  meyhanelerdeki şarap fıçılarının tortusunu buldukça da şarap içtiği anlatılmaktadır.

Külhan-i Layhar’ı asıl meşhur eden sebep ise Gazne sultanlarının çok değer verdiği Senâî adlı danışmanın Layhar’ı gördükten sonra Layhar’a özenerek ve Layhar-ı şeyhi kabul ederek Layhar’ın izinden gitmesi ile olayıdır. Hakim Senâî , Gazneli Sultan Mesut ve Sultan  İbrahim'in çok değer verdiği ,saray şairleri  arasında olan meşhur bir şairdir. Hatta Senâî, Gazneli Sultan İbrahim ve Sultan Mesut'un en sevdiği danışmanı, nedim ve madihidir.

Sanâî büyük bir şatafat içinde yaşamakta sadece uyku vakitlerinde Sultan’ın yanından ayrılabilmekte,  bu nedenle de sultanın tüm nimetlerinden de istifade edebilmektedir.

Nâbî’nin Divanı’nda 101 beyitten oluşan  “Makâle Der-şân-ı Hakîm Senâyî Kaddesallahü Sirrahü’l-Azîz” adlı mesnevisinde Senâî’nin Layhar’a tesadüf etmesi şu şekilde anlatılır.

Bir seher vaktinde Senâî Bey,  kâşanesinden kalkıp, katırı ile Sultan Mahmut’un sarayına giderken Lâyhâr’n olduğu hamamın külhanı önünden geçer. Bu sırada da katırının ayağı çamura batar.  Uşağı ile birlikte ne kadar uğraşsalar da katır yürümemekte inat eder.  Olayı izleyen Lâyhâr Külhancıya;” Lâyımı doldur baba! Bir dolu da Senâî Bey’in aşkına içeyim” der. Külhancı “ Hâkim Sanai ile dalga geçen Layhar’a  “ O padişahın arifi, âlim, fazıl ve gazi bir zattır senin ayıplamana layık değildir “der. Layhar bunun üzerine Hâkim Senâi’nin de duyacağı kadar yüksek bir sesle: “ O âlim ve fazıl değil aciz bir zattır. Sultan,  olsaydı nefsine zebun olmazdı; âlim olsaydı dünya yükünden şatafatından da kurtulmuş olmalıydı. O âlim ve fazıl değil dünya zevkleri için kendi gibi bir âcize iltica etmiş bir zavallıdır[3] der.

Bunun üzerine Senâî külhana girer. Layhar’ın  uzattığı kirli tortudan içer . Külhandan ayrıldıktan sonra tacı tahtı terk ederek, dünya nimetlerinden de el çekip inzivaya çekilir. Layhar’a özenen Senâî, tacı tahtı, şanı şöhreti, zenginliği, şatafatlı hayatından vaz geçerek Layhar gibi yaşamaya başlar. Daha sonra da Yusuf u Hamadani’ye intisap eder.  ( Bkz Hakim Senâi )

Tarîk-i fâkada hem keşf olup  Senai’ye
Cenâb-i külhan-ı Layhar’a dek gideriz.    Naili

Layhar’a özenen sadece Senai olmamıştır. İstanbul’da 18. Yy da yoksulluğun artmaya başlaması ile külhanlarda yatıp kalkan yetim ve kimsesizler çoğalınca külhani ocakları ( bkz KÜLHANBEYİ- Külhani Ocakları)   denilen bir ocak ortaya çıkmış ve külhanilik teşkilatı da teşekkül etmiştir. ( bkz  KÜLHAN- KÜLHANİ )

A.Hamdi Tanpınar ‘da külhanilerin Layhar’ın izinden gittiklerini düşünmüş ve doğrulamıştır. “ Bu acaib ocağın hakiki bir teşekkül olduğunu, pirlerinin de Külhan’-i Layhar” olduğunu belirtir. Bu çocukları  “Külhani Lahhar’ın yolundan giden bakımsız sefil, fakat kalpleri hayat neşesi ve dostluk bağları ile dolu avare çocuklar[4]

Lâyhârân-ı tarîkat –ı hakâyık olana
Neşe-i derk verir câm-ı şarâb-ı huşum  Lâedri


Halveti olmaz idi mecma-i ehl-i tecrid
Nefes-i külhaniye olmasa mazhar hamâm  Seyyid Vehbi [5]

 

İLGİLİ LİNKLER 
Dürd –-İ Mey Şarap Tortusu Lây Ve Lâyhar - Edebiyat Terimleri .
KÜLHANBEYİ- Külhani Ocakları
KÜLHAN- KÜLHANİ

HÂKİM SENÂÎ (d.1071-72- ö. 525/1131 [?])

 

 KAYNAKÇA

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Haydar Koç

Haydar Koç

6 years ago

Paylaşıma memnun oldum . İlgimi çeken şeylerden söz etmişsiniz.

Metin Mesutlu

Metin Mesutlu

6 years ago

yumuşak bir dille eleştirmişsiniz hicvi daha çok severim ama yazınızı beğendim.