Sabahattin Ali'nin Cıgara Öyküsü Konusu vb Hakkında ve Metni

06.01.2020

Sabahattin Ali'nin Cıgara  Öyküsü Konusu vb Hakkında ve Metni

 

Cıgara Sabahattin Ali

Cıgara adlı öykü Sabahattin Ali’nin ilk kez 1945 yılında ilk önce dergide yayımlanmış daha sonra da Sabahattin Ali’nin son hikâye kitabı olan ( Sırça Köşk )  adlı öykü kitabına alınarak kitap haline basılmış öykülerinden birisi olmaktadır.

Sabahattin Ali,  1945 yılında artık öğretmenlikten de atılmış düzenli bir gelirden de olmuştu. Bu yıllarda  Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan adlı romanları da  çıkmış, Kağnı , Kamyon , Değirmen ,  Hanende Melek , Ses ve Yeni Dünya  öykü kitaplarından az bir gelir de elde etmeye de başlamıştı.  Fakat  artık maaş da alamadığı için hayatı yazarlıktan kazanmak zorundaydı.   Öğretmenlikten atıldıktan sonra İstanbul’a gelmiş ve hayatını gazetecilikten kazanmak için uğraşmaya başlamıştı. Bu yıllarda La Turqie ve Yeni Dünya  Gaztelerinde fıkra yazarlığı yapıyordu. 

 

 

 

 Bu öykü kurmaca bir öyküden ziyade Sabahattin Ali’nin kavga eden  bir gazeteci çocuk  rakipleri arasında geçen bir ağız dalaşı ve  sonrasındaki konuşmalardan ibaret bir anısı olma özelliği taşımaktadır

Öykü gazete satarak geçinmeye çalışan, izmarit toplayarak sığara içen ve bir kız yüzünden kavga eden yoksul çocukların dramlarını dile getirmektedir.

CIGAR

Cıvık, yağmurlu bir havada Beyoğlu’nda yürüyordum. Vakit gece yarısına yaklaşmıştı. Sokaklarda sarhoşlar, barların önünde otomobiller vardı. Birkaç saçı boyalı kadın sık sık arkalarına bakarak çabuk adımlarla yürüyor, bir bekçi ile bir polis sokağın başında münakaşa ediyordu. Elektrikli ilanların önünden bir an aydınlanıp geçen iri, seyrek yağmur damlaları yere birer tükürük gibi düşüp yayılıyor, çamurlu asfaltı daha yapışkan bir hale getiriyordu

Bir dört yol ağzındaki genişçe bir meydanın kenarında dört beş çocuğun kavga ettiğini gördüm. Anaya avrata söven ince seslerin arasına acı bir vızıldama karışıyor, arada sırada keskin bir çığlık, boz renkli gökyüzüne doğru yükseliyordu. Biraz yaklaşınca, yalınayak, yırtık gömlekli, en büyüğü on yaşında kadar dört çocuğun, epeyden beri sürdüğü anlaşılan bir kavgayı bitirmek üzere olduklarını anladım. Biraz irice yapılı, fırlak dişli, kırmızı saçlı, çokbilmiş bakışlı bir oğlan, kendisini kolundan tutup sürüklemeye çalışan bir çocukla birlikte uzaklaşıyor, bu arada ikide bir arkasına dönüp bakıyordu. Duvarın dibinde, kaldırımın çamurlarına düşüp dağılmış beş on gazetenin yanında duran korkunç derecede sarı yüzlü, ufak, kalkık burunlu bir çocuk, burnunu elinin tersine silerek ağlıyor ve yanında kalıp yerdeki gazeteleri toplamak isteyen arkadaşının

-Haydi, sen de topla da, artık gidelim Kemal

Diye ısrar edişine kulak asmadan, suratına dökülen açık kahverengi saçlarını eliyle iterek, beş on adım kadar uzaklaşmış olan kırmızı saçlının arkasından

 -Ben sana gösteririm, orospu evladı! Diye bağırıyordu

 Kırmızı saçlı bunu duyunca kolundaki arkadaşını silkelediği gibi geri koştu, korkudan büyümüş gözlerle kaçmak isteyen Kemal’i daha üç adım atmadan yakaladı, hiç telaş etmeden, sadece dişlerini sıkıp küfürler mırıldanarak, rastgele tokatlamaya başladı. Kurtulmak için çırpınan oğlan avaz avaz bağırıyor, yerden topladığı gazeteleri tekrar çamura fırlatan arkadaşı araya girip:

-Sen ona uyma, Esad ağabey, ben onu eve götürürüm! Diye kırmızı saçlıyı teskine uğraşıyor, Esad’ın arkadaşı ise, canı sıkılmış bir halde ellerini pantolonunun ceplerine sokmuş, iki üç adım uzaktan seyrediyordu.

Sokaktan, yanlarında birer karı ile geçen insanlar bu gürültüye başlarını çevirip bakıyorlar, sonra gülüşerek yollarına gidiyorlardı. Yalnız, meyhanelerde çiçek satan topal bir Rus karısı bir dükkân camekânına dayanmış, iri gözlerle çocuklara bakıyordu. Yüzünde hem dehşet, hem meraka benzeyen garip bir gerilme vardı. Ben birkaç adım ilerleyerek çocukların arasına girdim, ikisini de yakalarından tutup ayırdım, sonra kırmızı saçlıya:

-Hadi bakalım, çek arabanı, utanmıyor musun? diye sertçe söyledim. Esad beni bir an dikkatle süzdü. Yüzüme doğru kaçamak bir göz attı. Nedense gözüne kestirememiş olacak ki, ağır ve gururlu bir eda ile yavaş yavaş uzaklaştı, fakat dört beş adım gittikten sonra başını çevirerek:

-Söyleyin o piçe de ağzını tutsun! dedi. Yeniden küfürlere başlamak üzere olan Kemal’i susturdum. Her tarafı ıslanmış olan gazeteleri toplamak için yere eğilen arkadaşına

-Bırak çocuğum, artık onlar bir işe yaramaz. Kaç para ise ben vereyim! dedim. Küçük Kemal benim bu teklifime en küçük bir alaka bile göstermedi. Sadece vızıldayarak ağlıyor, anlaşılmaz küfürler mırıldanıyordu.

-Gazeteler senin mi? diye sordum.

İlk defa olarak yüzüme baktı, ama hiç görmeyen gözlerle baktığını ve bu sırada kafasının çok başka şeylerle dolu olduğunu derhal fark ettim. Sorduğumu tekrarlayınca başıyla -Evet!- diye işaret etti, hafifçe silkinerek yakasını elimden kurtardı, kenardaki dükkânın çıkıntılı köşesine dayanarak sessizce bekledi. Öteki çocuk yerdeki gazeteleri sayıyor; ikide birde gözlerini kaldırıp beni süzüyordu. Meydan tenhalaşmıştı. Yan sokaktaki bardan hafif bir dans müziği işitiliyor, Kemal ara sıra burnunu çekiyordu. Öteki doğruldu, inanmaz gözlerle yüzüme bakarak:

 

-Yedi gazete amuca, kırk iki kuruş eder!  dedi. Sonra, sanki cevabımdan korkarmış gibi başını arkadaşına çevirdi:

-Hadi Kemal, gidelim artık! dedi.

Cebimden bir elli kuruş çıkarıp uzattım:

-Kardeş misiniz?- diye sordum.

-Hayır, bir mahalleliyiz!

-Nerede oturuyorsunuz?-

-Tophane’de!

Parayı Kemal’in cebine koydu:

-Hadi be Kemal, aldık parayı işte… gidelim artık!..-diye ötekinin kolundan tuttu. Fakat Kemal şiddetle elini çekti, aynı vaziyette kaldı.

-Ne diye kavga ettiler? Gazete satmaktan mı?

-Yok, canım, Sulbiye yüzünden!

-Sulbiye de kim?-

-Bizim mahallede. Önce Esad’ı dost tutuyordu. Sonra Kemal’e döndü. Öteki boyna kıza dayak atıyordu. Üç gün, beş gün, eri sonunda kız Kemal’e kaçtı…-

-Esad buna mı kızdı?-

-Geçen akşam sinemanın arkasındaki arsada üst üste yakalamış. Kızın ağzını yüzünü paçavraya çevirdi ama Kemal kaçmış. O günden beri arkasını kovalıyordu. Bir daha konuştuklarını görürsem bıçaklarım, diyor!-

Duvara dayanıp gözlerini sokağın çamuruna, sarı ışıkların aksettiği ve iri damlaların düşüp noktaladığı pis sulara diken Kemal’e baktım, kulağının dibinde anlatılanları hiç duymamış gibi hareketsiz duruyordu. Arkadaşı onu tekrar çekelemeye başladı:

-Hadisene be Kemal… ne bekliyorsun be! Gidelim be!

Kemal onu eliyle itti:

-Sen gideceksen git ulan! Bana karışma!

Öteki bir an düşündü, sonra omuzlarını silkerek:

-Canın isterse! dedi, yürüdü. Barın önünden geçerek yokuştan aşağıya doğru uzaklaştı.

Ben Kemal’e sokuldum, bir elli kuruş daha uzatarak:

-Hadi Kemal, bunu da al da git evine yat artık! Dedim.

O, parayı cebine koyduktan sonra tereddütle birkaç adım attı. Sonra kaldırımın kenarında aynı şekilde dalgın, durup beklemeye başladı.

Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Yağmurda adamakıllı ıslanmıştım. Çocuğun yanından uzaklaştım, karşı kaldırıma vardığım zaman, yan sokaktan gelen dans müziği sesleri kuvvetlendi. Başımı çevirince, barın ışıklı kapısı açılıp dışarıya iki sarhoş delikanlının çıktığını gördüm, birbirlerine yaslanarak sallana sallana caddeye doğru yürüdüler.

Kemal hala köşede duruyor, fakat barın kapısına dikkatle bakıyordu. Sarhoşlar uzaklaşır uzaklaşmaz oraya koştu, yere eğildi, biraz evvel çıkanların attığı bir cıgara izmaritini alıp eliyle çamurunu temizleyerek ağzına götürdü, sıkı sıkı birkaç nefes çekti, gözlerinin parladığını uzaktan görüyordum. Hızlı adımlarla benim tarafıma yürüyor, ama benim oradan kendisine baktığımı herhalde görmüyordu. Önümden geçerken eğildim, yavaşça kolunu tutarak:

-Ne o, Kemal?- dedim. Bu yaşta cıgara mı içiyorsun?

Yüzüme şöyle yandan bir baktı, kolunu kurtardı, sonra beni şiddetle bir kenara itip:

-Hastir ulan! dedi, hızlı hızlı çektiği cıgaranın dumanını sert sert üfledi; gergin, çabuk adımlarla ve çıplak tabanlarının izini kaldırımın çamurlu asfaltında bırakarak, Beyoğlu’nun ışıklı, tenha sokaklarından birine daldı, kayboldu.

(Sabahattin Ali, 1945)

Beyaz Bir Gem

Katil Osman 

Böbrek 

Bahtiyar Köpek 

Çilli

Dekolman

Hakkımızı Yedirmeyiz

Cankurtaran

Çirkince 

Bir Aşk Masalı

Devlerin Ölümü

 

Şiirleri

Tüm Şiirleri : ttps://edebiyatvesanatakademisi.com/category/sabahattin-ali-siirleri/483

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar