Sabahattin Ali ‘nin Millet Yutmuyor İnceleme Konusu Metni

29.01.2020

Sabahattin Ali ‘nin Millet Yutmuyor İnceleme  Konusu Metni

 

Millet Yutmuyor adlı öyküsü Sabahattin Ali ‘nin ilk kez 1945 yılında bir dergide yayımlanan ve daha sonra en son öykü kitabı olan Sırça Köşk  adlı kitabı içindeki yer alan bir öyküsüdür.

Sabahattin Ali’nin , h beş öykü kitabı yayınlanmış ve beş kitabı içinde 64 hikâyesi çıkmıştır.   Sabahattin Ali ‘ 1930 ‘la kadar yazdığı ilk öykülerinin konusu genellikle aşktır.  İlk öykülerinin yer aldığı  Değirmen  kitabındaki Kurtarılamayan Şaheser (1929),Viyolonsel (1928), Birdenbire Sönen Bir Kandilin Hikayes (1929), Bir Cinayetin Sebebİ ( 1927) , Bir Siyah Fanila İçin (1927)  adlı öykülerin aşk konulu ve romantizm etkisi ile kaleme alınmış öyküleri olmaktadır.

Sabahattin Ali’nin toplumcu gerçekçi hikayeleri 1930 yılından sonra Resimli Ay adlı dergide çıkmaya başlamıştı.   Sabahattin Ali, Nazım Hikmet’in de şiir ve yazılarının çıktığı bu derginin kadrosuna girdikten sonra sosyalist yazarlar arasına girmiş, milliyetçi muhafazakâr ve Türkçü yazarlara karşı bir saf tutmuş oluyordu.

Böylece hükümete, devlete muhalif bir tutuma giren Sabahattin Ali öykü ve romanlarında  köylü,kasabalı şehirli , yoksul,  düşkün, emekçi insanların  , ezilen  kadınların ve erkeklerin  hayatlarını kaleme almaya başlamıştı.

Fakat bu muhalif kimliği sistemi ve yönetenleri rahatsız ediyor, Türkiye Kominst Partisine üye olduğu şüphesi nedeni ile de hakkında soruşturmal, kavuşturmalar ve suçlamalar hayli çoğalıyordu. Netice olarak 1945 yılında görevinden de olmuş, birkaç yıl sonra da ölümüne sebep olacak olaylarlarla da karşılaşmıştı.  

Millet Yutmuyor adlı hikâyesi içerik olarak hükümete veya sisteme eleştiri getiren bir konuya sahip olmasa da başlığındaki adı ile anlatılan olayların bağlamının sisteme veya hükümete göndermeler yapmak amacını taşımaktadır.  Öykü bir panayır betimlemesi ile panayır içindeki salaş bir tiyatorya müşteri çekmek isteyen çığırtkan ile patronu arasındaki  diyaloglara ve çığırtkanın müşteri çekmek için yaptığı aldatıcı  davetiyelere dayanmaktadır.

Millet Yutmuyor-Sabahattin Ali

Büyük şehirlerimizden birinin parkında her sene kurulan bir panayırda çeşit çeşit eğlence yerlerinin arasında geziyordum. Koskocaman dönme dolaplar, atlıkarıncalar, esrarlı mağaralar, motosikletle dolaşılan ölüm silindirleri, bira, şarap büfeleri, nişan atma yerleri, türlü türlü piyangolar, vücutsuz başlar, elli santimlik cüceler, görülmemiş varyeteler, altı ayaklı danalar, burnuna kadar bütün vücudu kıllı yaradılış cilveleri, güldüren aynalar insanı önlerinde durmaya, içeri girmeye zorluyordu. Her salaşın önünde, kâh iskemle üstünde, kâh kerevete çıkarak bağıran sırmalı fistanlı, Kafkas elbiseli, sarıklı, silindir şapkalı, kalpaklı, fesli kadınlar, erkekler, çocuklar cırlak sesleriyle sanki yolu kapıyordu.

Meşin bir topa vurarak pazı kuvveti denenen bir yerde durmuş, gerile gerile yumruk savuran, sonra sırıtarak ibrenin kaça kadar çıktığına bakan delikanlıları seyrediyordum. Arkamdan doğru kalın, çatlak, hatta biraz da bıkkın bir sesin durmadan homurdandığını fark ettim:

-Haydi bayanlar, baylar!.. Görülmemiş numaralar burada. Bu panayırın en büyük hünerleri içerde. Milli oyunlar, modern danslar, ağlatıcı dramlar, güldürücü komediler… İspiritizma, manyatizma, illüzyonizma numaraları… Dünyanın en büyük kadın ve erkek artistleri içerde… Görmeden geçmeyin!-

Başımı çevirip bakınca, birkaç akşam evvel uğradığım külüstür bir salaş tiyatrosunun önünde olduğumu fark ettim. İçerden yorgun bir davulla cızırtılı bir klarnetin birbirine uymayan gürültüsü geliyordu. Salaşın önündeki kocaman bir levhada, lüzumundan fazla acemice çizilip boyanmış yarı çıplak bir kadın resmi, tek ayağının başparmağı üstünde güya dans ediyordu.

Geçen gün gittiğim için içerdeki harika numaraların ne olduğunu biliyordum: Öksürüklü, sıska bir kız, parçalanmış mantar ayakkabılarını tozlu tahtalara vurup boyalı saçlarını uçurarak aklınca Lakonga yapıyor, arkasından kırk yaşlarında altın dişli bir orospu eskisi Sepetçioğlu oyununu kepaze ediyor, daha sonra da şivesi bozuk, ayağı yemenili, pantolonu dizlerinden ve kıçından yamalı geveze bir adam, siyah bir gözlük takarak, hokkabazlık numaraları diye, ucuz eğlence kitaplarına geçmiş iplik yutma, yumurta saklama hünerleri gösteriyordu. Kırılacakmış gibi sallanıp gıcırdayan tahta iskemlelerin üzerinde bu zavallı marifetleri gördükten sonra insan, verdiği paraya bile acıyamayarak dışarı çıkıyor, bir daha buranın önünden geçerken yüzünü isteksiz bir gülüşle buruşturuyordu.

Gişede oturup bir türlü gelmeyen müşterileri bekleyen patron başını dışarı uzattı, bir an sesini keser gibi olan çığırtkana:

-Bağırsana be! diye ihtar etti.

Öteki, gişedekine yandan bir göz attı.

-Millet artık yutmuyor! dedi, fakat sonra avazı çıktığı kadar haykırarak:

-Haydi, baylar, bayanlar! Böylesini başka yerde göremezsiniz! Panayırın tek incisi, görülmemiş harikalar meşheri…

Sonra yarı kendisine, yarı gişedekine hitap eder gibi yavaş bir sesle devam etti:

-Sahiden böylesini başka yerde göremezler… Bir giren bir daha kapıya bile sokulmuyor. Çıkarken bizi sopayla dövmediklerine şükür!

Tekrar yüksek sesle:

-Estetik danslar… İlmin sırrına eremediği en son keşif hokkabazlıklar… Eşine rastlanmayan Şark oyunları… Türk sazının bayıltıcı nağmeleriyle süslenen, ses kraliçelerinin okuduğu şarkılarla bezenen, firavunlar diyarı, ehramlar ülkesi, harikalar dünyasından Şark’a koşan sonsuz aşkların yakıcı güneşinin cehenneme çevirdiği, heyecandan azamet, sevgiden ızdırap, inkisardan azap toplayan büyük memleket dram komedisi… Buyurun, bir bakın, beğenmeyenin parası geri verilecek.

Yoldan geçenler bu gürültüye sırıtarak bakıyorlar, ama hiç duraklamadan yürüyüp gidiyorlardı. Bütün gayretinin, gırtlağını yırtarcasına bağırmalarının, geçenlerin yakasına sarılacakmış gibi ellerini uzatmalarının bir fayda vermediğini gören çığırtkan, bitkin bir halde gişedeki patrona dönerek:

-Yutmuyorlar usta, yutmuyorlar!.. diye homurdandı. Pılıyı pırtıyı toplayıp dükkanı kapatmaktan başka çare yok!

Öteki bir an gözlerini dikip düşündü, sonra:

-Ulan o zaman ne halt ederiz?.. Topumuz sürünürüz be… Bir ümidimiz bu panayırdaydı! Ne diye başka yerlere gidiyorlar da bize gelmiyorlar?.. Sen bağır! dedi.

-Başka yerlerde görülecek şey var da ondan, usta… Millet avanak değil…-

-Kızlardan birini dışarı çağır da kendini göstersin bari!

-Aman usta, bu modası geçmiş mallarla adam kandıramayız. O kaknemleri bir gören bir kurşun atımı uzağa kaçar… İçerde ne olduğunu bilmeden giren olursa ne nimet…

Davulla klarnet, birdenbire gırtlaklarına basılmış gibi, seslerini yükselttiler, müthiş bir gürültü kapıdaki basma perdenin arkasından, sanki etraftaki satıcıların, salaşçıların bağırışlarını boğmak ister gibi son ve ümitsiz bir gayretle, sokağa yayıldı.

Kapıdaki çığırtkan ise, ne söylerse söylesin, ne yalan atarsa atsın, ne kadar çırpınırsa çırpınsın bir faydası olmayacağını, bu oyunu bir kere gafletle seyredenlerin bir daha aynı tuzağa düşmeyeceğini, bütün panayır halkının bu hileyi öğrenmesine yetecek kadar zaman geçtiği için artık hiçbir ümit kalmadığını bildiği halde nankör işine devam ediyor; bir kere başlanmış olan bu çıkmaz oyunu, binde bir ümitle de olsa devam ettirmenin, yarıda kesip karanlık bir boşluğa doğru yürümekten daha ehven olduğunu düşünerek, dermansız, boğuk sesine yeni bir hız vermeye çalışıyor:

-Başka yerlerin reklamına aldanmayın… Sanatın, ilmin, hünerin göklere çıktığı yer burası! Baylar, bayanlar, teşrif buyurun!..- diye sağına soluna yalvarıyordu.

 

(Sabahattin Ali, 1945)

İlgili Bazı Linklerimiz

Beyaz Bir Gem

Katil Osman 

Böbrek 

Bahtiyar Köpek 

Çilli

Dekolman

Hakkımızı Yedirmeyiz

Cankurtaran

Çirkince 

Bir Aşk Masalı

Devlerin Ölümü

 

Şiirleri

Tüm Şiirleri : ttps://edebiyatvesanatakademisi.com/category/sabahattin-ali-siirleri/483

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar