KategorilerKİTAP ÖZETLERİ VE ELEŞTİRİLERİErmeni Balıkçı ile Topal Martı Öyküsü HakkındaTam Metni Sait Faik

Ermeni Balıkçı ile Topal Martı Öyküsü HakkındaTam Metni Sait Faik

04.10.2019

 

 

 

 Ermeni Balıkçı ile Topal Martı adlı öykü Sait Faik Abasıyanık’ın 1950 yılında yayınlanan Mahalle Kahvesi adlı eserindeki 22 hikâyeden birisidir.   Sait Faik, Mahalle Kahvesi adlı kitabını oluşturan öyküleri yazarken ve öyküsünü yazdığı yıllarda yazar siroz hastalığına yakalandığını öğrenmiş ve bu öykülerini  hasta iken yazmıştı. .Bu nedenle bu kitaptaki hikâyeler “1948 yılında siroz teşhisi konulan Abasıyanık'ın hastalığının ilerlediği bir dönemine tekabül eden Mahalle Kahvesi yer yer yazarın kapıldığı buhranları da “ yansıtmaktadır.

 

Bu kitabındaki hikâyeler şunlardır:

Mahalle Kahvesi 

Plajdaki Ayna 

Uyuz Hastalığı Arkasından Hayal

Dört Zait

Hallaç

Baba-Oğul

Karanfiller ve Domates Suyu

Bilmem Neden Böyle Yapıyorum?

Bir Sarhoşluk

Kınalıada’da Bir Ev

Süt

Gramofon ve Yazı Makinesi

Barometre

İzmir'e

Kış Akşamı, Maşa ve Sandalye

Bir Bahçe

Bir İlkbahar Hikâyesi 

Sakarya Balıkçısı

Kestaneci Dostum

Söylendim Durdum

Ermeni Balıkçı ile Topal Martı

Sinagrit Baba[1]

Girdiği işlerde başarılı olamayan Sait Faik babasından kalan miras ile İstanbul ve Burgaz Adadaki evlerinde hayatını sürdürmüştü. Denizi seven Burgaz Adada .balıkçılar, ada halkı, sandalcılar, martılar, kuş avcıları, martılar balıklar ile haşır neşir bir hayat süren Sait Faik buy nedenle öykülerinde hep bunlardan söz etmiştir.  Sıradan insanların tek düze yaşamlarını anlatan durum ve kesit hikâyeleri yazan Sait Faik bu öyküsünün adından da anlaşılacağı gibi bir balıkçının hayatından bir kesit sunmaktadır.

Öykü Sait Faik’in bu öyküsü de durum kesit hikâyeciliği de denilen Cehov Tarzı bir öyküdür.

 

ÖYKÜNÜN ÖZETİ

Topal martı ile balıkçının konuştukları bile görülmüştür. Önce martının laf attığına kalıbımı basarım, diyeceğim. İlkin balıkçının martıya laf atmasının mümkünü yoktur.

Raviyanı ahbar (hikâyeyi anlatanlar) işbu muhavereyi (karşılıklı konuşma) şöyle naklederler:

Martı:

Balıkçı:

-Susacak mısın topal, sabah sabah?:

Martı:

-…

Balıkçı:

-Patlamadın ya! Daha nişana varmadık.

Martı:

-…

Balıkçı:

-Gözünü seveyim topal, sus… Sus da bir yan evvel (bir an evvel) varalım şu nişana.

Martı:

-…

 

Balıkçı:

–Zo bu kadar laf ettiğine bakılırsa pek aç olmalısın?

Martı:

-…

Balıkçı:

-Dur öyleyse de bir istavrit keseyim barim.

Martı:

-…

Balıkçı:

-Amma da kafa patlattın ha!

Martıya bir istavrit başıyla, etlerinden sıyrılmış, kuyruğu titreyen bir kılçık iskeleti fırlattı. Küreklere asıldı. Az sonra sis içinde büyümüş Hayırsız adalar önümüzdeydi. Martı susmuştu. Artık konuşmuyorlardı. Balıkçı o zaman bana döndü:

-Ne zaman balığa çıksam sandalı şıp diye tanır; peşime düşer. Bir de uğurlu kuştur; hiç sorma.

-Neden topal diyorsun Varbet

– Topaldır da ondan.

– Ne olmuş bacağına?

Cevap vermedi. Sustuk. Rüzgâr bir kara kokusu getirdi burnuma. Bozulmaya başlayan bir karpuz kokusu etrafımızı sardı. Balıkçı bu kadarcık konuştuğuna canı sıkılmış gibi susuyordu. Balıkçı dediğin içinden konuşan adamdır, diyeceğim ama yanlış olur. Balıkçı kendi kendisine bile geveze değildir. Balıkçının gevezesine hiç rastlamadım. İnsan gevezeyse balıkçı değildir. Balıkçıysa geveze değildir.

Etrafına bakışında şu muhavereyi yapmış gibi olduk:

“Kınalı’nın burnunu görüyor musun?”

“Görüyorum.”

“Yukarda beyaz bir toprak vardır. Orayı da görüyor musun?”

“Hayır…”

Balık sükûndan hoşlanır. Kendisi gibi ağzı var dili yok insandan hazzeder.

 

Benim yine başım dönüyor. Bir daha mı balığa çıkmak? Bu ne kocaman, sağır, derin ses, denizin sesi. İnsan bu küçük sandalın içinde ne ufak. Ah kara. Orada sesler, insanlar, gürültü var. Ağaçlar var. Rüzgârlar var. Ayağının altında kaskatı toprakta açıklara bakmak tatlı şey. Ama bu kocaman bir ağzın nefes alışına benzeyen sağır sesleri denizin ortasında, bir sandalın içinde, bir topal martı yan gözle sizi dikizlerken dinlemek insana bir korku, bir ürperme veriyor. Ah bir dönsek! Karaya bir ayağımı bassam kurbanlar keseceğim. Kurban mı? Kurban ne korkunç, ne barbar şey Allahım! Nasıl da hayvanları çoluk çocuğun, kadınların, kızların önünde boğazlarlar. Ne iptidai âdet!

– Sular çok fena! Sen de neredeyse bayılacaksın, dönelim hadi!

– Aman dönelim…

– Kumkapı’daki kahveye vardığımız zaman yüzüme bir sıcakkan dalgası hücum etti. Oh, dünya vardı! Balıkçı yüzüme keskin keskin baktı:

– Bir daha mı seninle balığa çıkmak, dedi, sen sinirli adamsın zo.

 

Günlerce bana dargınmış gibi yaptı. Zaten o kiminle küs değildi. Galiba matemdeydi de yakasına siyah bir şey takmıştı. Ahbapları:

– Varbet’in nesi öldü acaba? Sorulmaz ki herife… Barut! Diyorlardı.

 

Ben yine balığa çıkmaya, o garip haleti yeniden bulmaya can atıyordum. Hem korkmak, hem hülyaya dalmanın korkunç bir zevki vardı. Bu zevki bir daha tatmalıydım.

Misinaları cigaradan kehribar kesilmiş tırnakları ile parlatırken gördüm.

– Agop Ağa, dedim, balığa mı?

Cevap vermedi. Kahveciye:

– Varbet’e bir kahve yap.

– Kahvemi içmişim, istemez.

-Balığa mı Varbet?

-He balığa… N’olacak?

– Beni de alsana!

 

Varbet’in de dünya yüzünde alacağı vereceği, ihtiyacı vardır. Bir çelebiden beş on para almak küçük düşmek sayılmaz ki…

– Ama, dedi, sandalın içinde ölsen geri dönmem bak.

– O gün biraz rahatsızdım.

– Yine rahatsız olacaksın; aldırma. Bu sinirle sen karada da rahat edemezsin. Koy ki bir şey olmaz. Ama ölsen ne olur? Ecel geldikten sonra ha karada, ha denizde.

– Nerede topal martı.

– Öldü.

– Nasıl?

– Nasıl olduğunu bilmem. Bir sabah nişana vardım ki tam nişanın üstünde ölüsü yüzer.

– Sen göresin diye mi geldi nişanda öldü dersin?

Cevap vermedi.  Birdenbire yakasındaki matem bezini topal martı için taktığı düşüncesi kafama doğuverdi.

– Yoksa bu siyahı martı için mi taktın Varbet?

Gözünü gözüme dikti.

– Maşallah, dedi, bugün kafan karadaki gibi işliyor. Korku yok, dedi.

 

TÜM ESERLERİ İÇİN TIKLAYIN

https://edebiyatvesanatakademisi.com/writer/sait-faik-abasiyanik


[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/mahalle-kahvesi-hakkinda-ozeti-tam-metni-sait-faik-hakkinda/111543

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da