Selçuklularda Çinicilik ve Mimari Eserlerindeki Çini Süslemeleri

02.03.2013

 

  
 

Türk Kültüründe Çini süslemenin kullanımını çok eski tarihlere kadar indirebiliriz. Uygurların, Karahanlıların, Gaznelilerin, Harzemşahların ve özellikle İran’da Büyük Selçukluların mimarisinde çininin az da olsa kullanıldığı bilinmektedir. Çini Sanatı, asıl büyük ve sürekli gelişmesini Anadolu Türk mimarisinde göstermiştir. Çeşitli tekniklerle zenginleşen bu Türk Süsleme Sanatları  hep mimariye bağlı kalmış, onun üstünlüğünü ezmemiş, ama renkli bir atmosfer yaratarak mekân etkisini arttırmıştır.

Çini kelimesinin 'i' ilgi harfiyle türetilmiş olması ilk bakışta çiniciliğin Çin'den geldiği kanısını uyandırmaktadır. Ancak çiniciliğin Türklere özgü bir sanat olduğu sanat tarihi uzmanlarınca kabul edilmektedir.[1] İlk olarak Türkler, Orta Asya’da çini imal etmişlerdir. Orta Asya’da bulunan Kaşan şehri sebebiyle Kaşi diye adlandırılan çinilere ilişkin bu şehirde, Turfan, Aşkar ve Koça bölgelerinde yapılan kazılarda bulunan fırın artıkları ve parça çiniler, Türklerin çok eski devirlerde, 8.yüzyıldan önce çiniyi bir sanat dalı olarak ele aldıklarını gösteren verileri barındırmaktadır.[2]

Çini süsleme Anadolu Selçukluları ile çok yaygın ve çeşitli özelliklere ayrılmış çinicilik mimari yapıtlar üzerinde büyük bir gelişme göstererek varlığını günümüze kadar sürdürmüştür. Her dönemin çini süslemesi, daha önceki dönemin teknik üstünlüğünü sürdürmekle birlikte yeni teknik buluş ve renklerle bu sanatı zenginleştirmiştir.

Kendinden önceki Bizans sosyal mirasını anlamaya ve özümsemeye çalışan Anadolu Selçukluları Bizans mimarisinde çokça kullanılmış olan mozaik ve freskonun yerine mimari süsleme öğesi olarak çiniyi kullanmıştır. Türk ve İslam dünyasında izleri 9.yy.'da görülen fakat ağırlığı olmayan çini bezeme 13.yy.'da Anadolu'da büyük bir atılım yapmıştır.[3]

 

SELÇUKLULARDA ÇİNİ TEKNİKLERİ VE FİGÜRLERİ

Anadolu Selçuklu mimarisinde dini yapılar mozaik çini tekniği ile süslenmiştir. Bu teknikte firuze, mor, yeşil, lacivert renkte sırlanmış çinilerden istenen örneğe göre kesilmiş parçalar alçı zemin üzerinde bir araya getiriliyordu. Selçuklu köşk ve Sarayları ise, yıldız, haçvari, altıgen, kare, dikdörtgen gibi geometrik çini levhalarla kaplanmıştır. Selçuklular ayrıca, sır üstüne uygulandığında metalik bir parıltı veren Perdah tekniğini geliştirmişlerdir.

Türk sanatlarından olan çini, genellikler mimari yapıların, cami, köşk, saray ve benzeri yapıların iç ve dış süslemelerinde kullanılmış çiniler ikiye ayrılır:

1- Duvar çinileri (kaşi)

2- Evani (Tabak, vazo, kupa, kase, sürahi, bardak ve benzeri seramik türleri

Türk çini sanatında uygulama teknikleri şunlardır:

1- Mozaik çini tekniği: 13.yüzyılda Anadolu Selçuklu çini sanatında ortaya çıkana ve Osmanlı döneminde varlığını 15. yüz yılsonuna kadar sürdüren bir tekniktir.

2- Ana teknik: Özelliği süslemenin, süsleme örneğinin doğrudan çinkolu saydam olmayan renkli sır ile yapılmasıdır. Bu teknikte levha üzerinde renkli sır ile boyama söz konusudur,

3- Sır altına boyama tekniği:13. yüzyılda Anadolu Selçuklu çini sanatında kullanıldığı gibi, 16.yüzyılın ikinci yarısında da Osmanlı’da gelişmesini tamamlayan bir çini tekniğidir.

4- Perdah tekniği: Bir sır üstü tekniğidir. Beyaz astarlı renksiz saydam sırlı levhalar üzerinde altın ve gümüş tozları ile süsleme yapılmakta ve fırınlanmaktadır

Diğer bir çini uygulama tekniği ise kabartmalı çinilerdir. Çok fazla kullanılmamış olmakla beraber genelde kitabelerde ve yazılarda kullanılmıştır. Çamur henüz şekillendirilme kıvamındayken yüzey kabartmalar oluşacak şekilde biçimlendirilir ve fırınlanır. Pişirim sonrası sırlanan çini tekrar sır pişirimine tabi tutulur. I.İzzeddin Keykavus Türbesi cephesinde ve II. Kılıçaslan Türbesi lahdinde bu uygulamalar görülmektedir.

Anadolu Selçuklu saray ve köşk yapılarında insan, burç ve takvim hayvanları ve masalsı yaratıkların oluşturduğu zengin figüratif bir gelenek oluşturulmuştur. [4] Dini yapılarında ise geometrik kompozisyonların yanında, rumi ve palmet gibi soyut bitkisel motifli kıvrık dallara da yer vermişlerdir. Ayrıca, çok etkili iri kufî ve sülüs yazılarla yapılan süsleme de önemli bir yer tutar. Anadolu saraylarındaki çini Süslemeler ise çeşitli duruşlarda insan, av hayvanları, kuşlar, çift başlı kartal, ejder, sfenks gibi aralarında efsanevi yaratıkların da bulunduğu zengin bir figür koleksiyonunu gözler önüne sermektedir. Selçuklu döneminde çini süslemenin merkezi  Konya olmuştur. ılk örneklerde tuğla ve sırlı tuğla kullanılmıştır. Ama kısa bir süre içinde kesme Mozaik çininin bütün yüzeyleri kaplaması ile üstün bir düzeye varılmıştır.[5]

Anadolu Selçuklu çini sanatının en önemli yeniliği olarak mozaik çini mihrapları söyleyebiliriz. Mihraplar mor, lacivert ve firuze çini parçalarla geometrik ve bitkisel desenlerle beraber neshi ve kufi yazılarla süslenmiştir.[6]

Reçetelerinde çeşitli oksitler kullanılarak renklendirilen çiniler dış cephede ve iç mekânda yoğun olarak kullanılmıştır. Turkuaz, mavi, toprak sarısı, siyah gibi çeşitli renkte çiniler alçı ya da horasan harcı kullanılarak yüzeye yerleştirilmişti. [7]

Selçuki mimarisinde Hariç kaplama beyaz mermer ve renkli taşlarla süslendiği gibi dâhilde de daima tuğla, çini ile o zevk tamamlanır. Bu abidelerde çiniden başka renkli tuğlalardan mürekkep bir tezyinat göze çarpar. Bu hâl ekseriyetle medreselerde, minarelerdedir ve doğrudan doğruya mebzul(çok)çini sarfiyatı kubbe içlerinde, duvarlarda ve mihraplardadır. Tuğlalar üzerine serpilen harçlar üstüne çiniler vazedilmiştir. İlk tuğla tezyini Nahcıvan’da bir abidedir. Selçukiler çini usulünü İran’da iken öğrenmişlerdir ki buna altın ve gümüş parlaklığı kattılar. Parça hâlinde altını çini dekorları işlediler. Çini koyu ve açıkmavi, beyaz ve siyah renklerle gelişir.[8]

Selçukiler Karaman, Niğde, Kayseri, Sivas, Tokat, Amasya, Ankara, Akşehir... gibi Küçük şehirlerinden başka Erzurum, Van, Diyarbakır ve Suriye’de Halep gibi şehirlerdeki mimari eserlerini Çinlerle bezemişti. Bu eserlerin çinilerle süslenmesi için ihtimaldir işte bu şehirlerin hepsinde çini atölyeleri de vardı.  

 

ŞELÇUKLU MİMARİSİ VE ÇİNİLİ ESERLERİ

Büyük Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad tarafından 1235-1236 yıllarında yaptırılan sarayda gerçekleştirilen kazılar sırasında 500 kadar çiniyi üst üste istiflenmiş olarak bulundu. . Bu çinilerin muhtemelen Sultanın beğenisine sunulmak üzere hazırlandığını ancak beğenilmediği veya defolu oldukları için ayrı bir yere kaldırılmıştı. Bu çinilerle birlikte Selçuklu çiniciliği hakkında oldukça detaylı bilgiler de ortaya çıktı.[9]

Anadolu’da çini süslemeyi içeren erken tarihli önemli yapılardan biri, Sivas' Keykavus Şifahanesi’ndeki türbedir. Selçuklu sultanı I. İzzeddin Keykavus’un yattığı bu türbenin cephesi, Sultan’ın ölümünü bildiren yazılı levha çinileri ve mozaik çini süslemeleri ile görkemli bir görüntüye sahiptir. Geometrik kompozisyonların ağırlıkta olduğu bu yapıda, kazıma tekniği ile yapılmış iki küçük kartuş içinde ustanın Marendli olduğu belirtilmiştir.

13.Yüzyıldan kalma Eski Malatya Ulu Camii’nin kubbeli mekanı ile eyvan ve avlu revahındaki çiniler, mimariye bağlı olan bu süslemenin başarılı ve görkemli birer örneğidir. Kazıma tekniğinde yapılmış çini kitabelerde belirtildiği gibi, ustaların Malatyalı oluşu, bu Sanatın artık Anadolulu sanatçılarca da başarı ile uygulandığını ortaya koymaktadır.

Anadolu Selçukluların en önemli merkezi olan Konya’daki mimari yapıları süsleyen Çiniiler, kentin bu sanat dalında da seçkin bir merkez olduğunu göstermektedir. Alaaddin Cami’nin mihrabında ve kubbeye geçiş bölgesinde Çini süslemeler bulunmaktadır. Ayrıca Sırçalı Medrese’nin (1243) eyvanındaki mozaik çini süslemeler, kitabede Tuslu bir sanatçının isminin olması açısından önemlidir. Iran’ın Tus kentinden gelmiş bir aileden olan bu sanatçının Anadolu’da Konya ve çevresinde etkinlik gösterdiği, öteki yapıtlarda görülen benzerliklerden anlaşılmaktadır.[10]

Alâeddin Keykubad tarafından yaptırılan Kayseri Keykubadiye Sarayı kazılarında ise az sayıda figürsüz çini bulunmuştur. Selçuklu Sarayı çini uygulamalarının en yetkin ve çeşitli örneklerine Beyşehir Kubadabad Sarayında rastlamaktayız. Kubadabad Sarayı örnekleri çeşitli çini şekillendirme tekniklerinin kullanıldığı bol figüratif bezemeli uygulamalardır. [11]

Konya Karatay Medresesi (1251), Selçuklu döneminde mozaik çini sanatının ulaştığı üstün düzeyi, özellikle kubbede olmak üzere, yapının hemen her bölümünü kaplayan mozaik çini süslemeleri ile gözler önüne serer. Kompozisyonlara dikkatle bakıldığında, bu yapıdaki mozaik çinilerin ciddi ve bilinçli bir biçimde yerleştirilmiş olduğu anlaşılır.

Yine Konya’daki Sahip Ata Camii ve Külliyesi’nin (1258-1283) çini süslemeleri, Selçuklu dönemindeki gelişimi ve mimarideki yaygın kullanımı gözler önüne sermektedir. Caminin mihrabı, minarenin gövdesi, türbenin içindeki lahitler, kemerler, ajurlu pencere şebekeleri hep Selçuklu çini sanatının seçkin örnekleri ile kaplıdır. Bu örneklerde bitkisel Motiflerin daha geniş alanları kapladığı görülmektedir.

Sivas’taki Gök Medrese (1272) ise, Selçuklu Çini Sanatının 13. yüzyılın sonuna doğru vardığı noktayı gösterir. Eyvan tonozunun içi, mozaik çininin kabartma olarak da uygulandığını ortaya koyar. Ayrıca eyvanın arka duvarının süslemesi, daha önce İran’da Selçuklu yapılarında görülen sade tuğla süsleme yerine, Anadolu’da tümüyle mozaik çini kullanıldığını göstermesi açısından ilginçtir. Tokat’taki Gök Medrese’nin eyvan cephesindeki çiniler ise, Selçuklu dönemi mozaik çinilerinde kullanılan motiflerin bir özetini vermektedir. Çay kasabasındaki Taş Medrese’nin (1278) giriş eyvanında kırmızı tuğla ve firuze çiniden kesilmiş, lotus-palmetli bir friz vardır. Mihrabındaki çiniler ise, Türk çini sanatında ilk ve son kez uygulanmış olan bir süsleme biçimini sunar. Firuze ve mor renkli çinilerle oluşturulan ve Bizans sanatında görülen bir düğüm motifi, içinde Allah ve Ali yazılı sekiz köşeli yıldızlarla birleştirilerek orijinal bir düzenleme yaratılmıştır.

Ankara’daki Arslanhane Camii’nin görkemli mihrabı ise, 13. yüzyıl sonunda varılan zenginliği ve teknik gelişmeyi belirtir. Firuze ve lacivert renkli mozaik çininin kullanıldığı mihrapta, alçı süsleme de önemli bir yer tutar.

Selçuklu dönemi saray ve köşkleri, ne yazık ki, günümüze sağlam olarak gelememiştir. Ama yapılan kazılar sonucunda bu yapıların zengin çini süsleme ile kaplı oldukları anlaşılmıştır. Konya’da Alaeddin Köşkü denilen, fakat  Kılıçarslan zamanında inşasına başlanan yapının kalıntılarında, Anadolu Selçuklu sanatında yalnız burada kullanılan Minaî adı verilen teknikle yapılmış çiniler bulunmuştur.[12] Bu çinilerin hamuru sarımtırak renktedir, hamurun içinde ise bağlayıcı olarak, alkalili kireç kullanılmıştır.

Çok iyi yoğrulan hamur, levha haline getirilir ve astarlanmadan sırlanırdı. Yedi rengin kullanıldığı bu çinilerde, yüksek ısıya dayanan yeşil, koyu mavi, mor ve firuze renkler sır altına boyanarak daha sonra desen yapılırdı. Ardından siyah, kiremit kırmızısı, beyaz ve Altın yaldızla sır üstüne yeniden boyanarak daha hafif bir ısıda tekrar fırınlanırdı. Uygulanması çok zor olan bu teknikle ortaya kaliteli ürünler çıkıyordu. Bu teknikle yapılmış yıldız, haç biçimli baklava ve kare çini levhalarda, Selçuklu dönemi saray yaşamını yansıtan taht ve av sahnelerinin yanında çeşitli hayvan ve stilize bitkiler de görülmektedir.[13]

Sultan I. Alaaddin Keykubad tarafından yaptırılmış Kayseri Keykubadiye (1224-26) ve Beyşehir Kubad Abad (1226-37) saraylarında ise kare, sekiz köşeli yıldız ve haçvarı çini levhalar, sır altına boyama ve sır üstüne madeni parıltı veren perdah tekniği ile yapılmışlardır. Keykubadiye Sarayı’nda geometrik motiflerin yanında, firuze sır altına siyahla helezonlar yapan kıvrık dallı süslemelerin bulunduğu kare çiniler de kullanılmıştır. Beyşehir’deki Kubad Abad Sarayı ise çok sayıda figürlü çini içeriyordu. Perdah tekniği bu yapıda da kullanılmıştır. Bu teknikte desen, mat beyaz ya da mor ve firuze sırlı çininin üstüne gümüş ya da bakır oksitli bir karışımla işleniyor, çini alçak bir ısıda yeniden fırınlanıyordu. Böylece, oksitlerdeki maden karışımı ince bir tabaka halinde çini yüzeyindeki süslemeyi kaplıyordu. Haçvari çiniler arasına yerleştirilen sekiz köşeli yıldız biçimli levhalar, çok çeşitli insan ve hayvan figürlerini içeriyordu. Bu örnekler, Selçukluların dünyasal ve sembolik anlamlarla zenginleşen bir tasvir anlayışını sergilemektedir.

İLGİLİ LİNKLERİMİZ

 

BEYLİKLER DÖNEMİ ÇİNİLERİ

Beylikler döneminde çininin kullanımı, Selçuklulardaki kadar görkemli değildir. Ama bazı örneklerde, bu sanatın yine de başarısını sürdürdüğü görülür. Özellikle Eşrefoğlu Beyliği’nin Beyşehir’deki Camii (1299) ve bitişiğindeki türbe (1301), bu dönemin en görkemli çini süslemelerine sahiptir. Camiye girişi sağlayan ve kitabeyi taşıyan iç kapı, tümüyle mozaik çini kaplaması ile çini sanatının zaferini vurgulayan bir tak gibidir. Türbenin kubbesini kaplayan mozaik çinilerde artık, grift bitkisel motiflerin egemenliği başlamıştır. Burada mozaik çininin beşgen levhalar halinde uygulanmış oluşu da teknik bir özelliği gözler önüne serer.

Mozaik çini süsleme, Aydınoğlu Beyliği’nin Birgi Ulu Camii’ndeki (1313) mihrap ve mihrap önü kubbesini taşıyan kemer alındığında da sürer. Aynı beyliğin Selçuk’taki ısa Bey Camii’nde (1374) ise, mihrap eksenindeki birinci kubbeye geçiş bölgesi, tuğla ve yıldız biçimli çinilerle kaplıdır.

Mozaik çini süsleme, Selçuklu sanatının en yakın izleyicisi olan Karamanlı Beyliği’nde de vardır. Ama bu kez, alçı süsleme içine kakılmış olarak kullanılmıştır. Konya’daki Hasbey Darülhıffazı’nın (1421) mihrabı ve kubbeye geçiş bölgesindeki mozaik çiniler, Selçuklu dönemi özelliklerini sürdürür. Ancak Karaman’daki İbrahim Bey İmareti’nin (1433) bugün İstanbul Çinili Köşk’te sergilenen renkli sırla boyama tekniğinde yapılmış gösterişli mihrabında ise Osmanlı çini sanatının etkilerini buluruz. Aynı etkilere, Germiyanoğlu Beyliği’nin Kütahya ’daki ımaret’ine bitişik II. Yakup Bey Türbesi’nin (1429) yer aldığı setin bordürlerindeki, renkli sır boyama tekniği ile yapılmış dikdörtgen levha çinilerde de rastlıyoruz.

https://4.bp.blogspot.com/_6_x0mqzCB8s/SYBgLmy_JOI/AAAAAAAAACE/XqkTiBhRjmQ/s400/louvre_secmeler_12.jpg


  • [1] AYSUN KÜÇÜKYILMAZLAR, İSTANBUL TİCARET ODASI ÇİNİ ARAŞTIRMASI, İstanbul, 200, ito.org.tr/Dokuman/S
  • [2] AYSUN KÜÇÜKYILMAZLAR, age
  • [3] Anonim, Türklerde Çini Sanatı, https://anadoluselcuklumimarisi.com/cini.asp
  • [4] Anonim, Türklerde Çini Sanatı, https://anadoluselcuklumimarisi.com/cini.asp
  • [5] https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/53-turk_cini_sanati__selcuklu_ve__osmanli_ciniciligi.html
  • [6] Anonim, Türklerde Çini Sanatı, https://anadoluselcuklumimarisi.com/cini.asp
  • [7] Anonim, Türklerde Çini Sanatı, https://anadoluselcuklumimarisi.com/cini.asp
  • [8] Nuran Öztürk, Selçukî  ve Osmanlı Çinileri İşçiliği, TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ•301
  • [9] https://arsiv.ntvmsnbc.com/news/218580.asp
  • [10] ARIK, Rüçhan, Kubadabad, Türkiye İş Bankası, İstanbul, 2000.
  • [11] ÖNEY, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, İş Bankası, Ankara, 1992.
  • [12] Prof. Dr. Şerare Yetkin, Türklerde Çini Sanatı, .edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/54-t
  • [13] Prof. Dr. Şerare Yetkin, Türklerde Çini Sanatı, edebiyadvesanatakademisi.com/sanat/54-tl

Not: Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, Resim,Tablo, kaligrafi, ebru, Fotoğraf, minyatür, hat, sedef, el işi, oya, bezeme, Telkari, kazaziye  benzeri çalışma  ve araştırmalarınızı, sitemize üye olarak ,  bize başvurarak ESA'da paylaşarak kültürümüze katkıda bulunabilir, kendinizi ve ürünlerinizi tanıtabilirisiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar