ESERİN YAZIMI BASIMI YAZARI ETKİLERİ HAKKINDA
Semerkant - özgün adı ile Samarcande- adlı roman, Amin Maalouf, Arapça [Emin Ma'luf] , un ‘yazdığı bir eserdir. Amin Maalouf, 25 Şubat 1949 tarihinde Beyrut’ta dünyaya gelmiştir. Yazarın annesi Türk kökenli Mısırlı[1] bir kadın babası ise Melkite Katolik cemaatinden birisidir [2] Bu eser1976 yılından bu yana Fransa'da yaşayan yazar tarafından ilk kez 1988 yılında yayımlamış, uluslararası alanda da pek çok ilgi gören bu roman ve birçok dile[3] de çevrilmiştir.
Yazarın eserleri kırktan fazla dile çevrilmiş Fransa’da büyük ilgi gören romancı diğer ülkelerde de oldukça geniş bir okur kitlesine sahip olmuştur. Beyrut’taki Fransız okullarında eğitim gören yazar, 1976 yılında Beyrut’un karışması üzerine Fransa’ya yerleşmiş ve Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri (Les Croisades vues par les Arabes) Afrikalı Leo (Léon l'Africain), adlı eserleri ile büyük bir şöhret kazanmış, [4]Fransız - Arap Dostluk Ödülü'nü de kazanan yazar Semerkant adlı romanı ile de büyük bir sükse kazanmıştır. ( Bkz Afrikalı Leo Hakkında Konu Özet İnceleme Amin Maalouf)
Semerkant adlı roman birisi 1910 yıllarda Benjamın ile Şirin diğeri ise Ömer Hayyam ve Cihan arasında geçen iki aşk hikâyesi içinde günümüzdeki İran ‘da 1912 yılında oluşan devrimi, diğeri ise Ömer Hayyam ve Cihan arasındaki aşk konusu etrafında 11. yüzyılda İran coğrafyasında yaşanan Selçuklu, İran ve Hasan Sabbah mücadelesini konu almaktadır.
Roman , Ömer Hayyam’ın hayranı olan Benjamın Omar’ın Hayyam’ın Rbaiyat adlı yazma eserini arayıp bulma mücadelesi içinde Şirin adlı prensese ve Hayyam’ın Rubaiyyat adlı eserine ulaşması hikayesini çerçeve hikaye olarak ele almış, Hayyam ve hayatı etrafında yaşanan olaylar da bu rubaiyat okunurken irdelenen tarihi bir süreç olarak çerçeve hikayenin içine monte edilmiştir.
Hayyam’ın Rubaiyat el yazmasının peşindeki Benjamın Omar ve Prenses Şirin’in aşkı Titanic Faciası ile sonlanırken Ömer Hayyam’ın zamanını aktaran ve Hayyam’ın Rubaiyat’ının çevresinde dönen iç öykü ise 1072 yılında başlayarak Hayyam’ın ve Hasan Sabbah’ın ölümüne kadar sürmektedir.
İki çerçeve hikâyenin ikisi de Ömer Hayyam’ın el yazma Rubaiyyat eseri etrafında kurgulanmış, her iki hikâyenin sonun da bu defter kaybolmuştur.
ROMANIN KONUSU
Ömer Hayyam’ın dörtlüklerini yazdığı Rubaiyyat adlı eserini aramaya çıkan bir Amerika’lı Hayyam’ın dörtlüklerini okurken, okurlarını Selçuklu, İran, Alamut ve Moğolların ülkelerinde ve saraylarında gezdirir. Amerikalının okuduğu Rubaiyyat adlı kitap ile okurlar Doğu’nu kültür dünyasında da dolaşmış olur. Fakat bu Rubaiyyat kitabı da Titanic’le birlikte denizin dibine gider.
SEMERKANT ÇERÇEVE HİKÂYE
1873 yılında Ömer Hayyam’ın ünü yeniden artmış Hasan Sabbah’la birlikte ortadan kaybolan Rubaiyat’ın kopyaları da tüm dünyaya yayılmaya başlamıştı. Fransız kökenli Benjamin Omar, Ömer Hayyam’ın hayranıydı. Hayyam'a ait bir eserin peşine düşen Omar İstanbul'da tanıştığı Cemaleddin’den , Ömer Hayyam'a ait tek el yazmasının İran'da olduğunu öğrendi.
Benjamin, Cemaleddin'in dostuna gönderdiği bir mektup ile gittiği İran’da başı belaya girmiş, İstanbul'a dönmüş ama Cemaleddin’i bulamamış ülkesine dönmüştür. Fakat Hayyam’ın el yazma kitabının bir prenseste olduğunu öğrenmişti. İran’a giden Benjamin, prensesi etkilemeyi başardı ve onunla sevgili olup yıllardır peşinden koştuğu el yazması eserine kavuşmuştu. Bu arada, Rus ve İngiliz baskıları yüzünden İran ‘da rejim değişmiş, Benjamin ve Prensesi Şirin, İran’dan kaçarak evlenmişlerdi. Balayı için Titanic'e binen çift yolculuğa koyuldu. Ancak Titanic bir buz dağına çarpıp batınca Benjamin ve Şirin bu kazadan kurtulmuş ama Ömer Hayyam'ın yazması sular altında kalmıştı. Karaya çıkan Benjamin o keşmekeş için de Şirin'i kaybetmişti.
SELÇUKLU HAYYAM VE HASAN SABBAH ASIL HİKÂYE
“1072 yılında, Hayyam'ın Semerkant'ında başlayan ve 1912'de Atlantik'te bit(mey)en bir serüven... Bir elyazmasının yazılışının ve yüzlerce yıl sonra okunurken onun ve İran'ın tarihinin de okunuşunun öyküsü / tarihi.”
Alpaslan, Malazgirt savaşından sonra gözünü İran’a dikmişti. İran Sultan’ı Nasır Han’ın kızı ile evli ve ondan dokuz çocuğu vardı. Üstelik Alpaslan’ın kızı da Acemler Sultan’ı Nasır Han’ın karısıydı.
Una rağmen Bizans seferinden dönen Alparslan’ın gözü, Acemlerin en güzel kentleri olan Buhara, İsfahan ve Semerkant’taydı
Nitekim Semerkant seferine de çıktı. Ancak sefer yolundaki bir kalede direniş gösterenlerin komutanı Harzemli Yusuf’u huzuruna çıkartınca onun hançeri ile hayata veda etmişti. Onun ölümü Semerkant’ta bayram havası yarattı.
Buna rağmen Nasır Han, Selçuklulara bir taziye heyeti göndermiş bu heyetin içine Ömer Hayyam’ı da koymuştu. Alpaslan’ın yerine oturan on yedi yaşındaki Melik Şah, ata diye hitap ettiği veziri Nizamülmülk ile heyeti kabul etmişti. Nizamülmülk, veziri olduğu Selçuklu ülkesini dünyanın en zengin, en mamur, en adil, en iyi korunan; ilimde, kültürde ve sanatta en gelişmiş, en ileri bir ülke yapmayı hedeflemişti.
Hayyam hakkında çok şey öğrenen Nizamülmülk, Ömer Hayyam’ın hem şair, hem gök bilimci matematikçi, tıp ilmine vakıf birisi olduğunu öğrenmişti. Nizamülmülk, Hayyam’ı bir sene sonra gelmesi için Isfahan’a davet etti.
Ömer Hayyam, Semerkant’a geldiğinde bir kavgaya karışmış, karşına çıkan kentin Kadı’sı ile iyi dost olmuşlardı. Bir şiir tutkunu olan Kadı, İbn-i Sina'nın öğrencisi olan Hayyam’ı, Sultanı Nâsır Han ile tanıştırmıştı. Nasır Han’ın gözde şairi Cihan adındaki kadın şairden Hayyam da etkilenmişti.
Ömer Hayyam, rubailerini Kadı’nın hediye ettiği bir deftere yazıyor kimseye göstermiyordu. Kadı’ya duyduğu minnete karşılık da, x terimini bulduğu eserini Kadı’ya ithaf ve takdim etmişti. O kadı sayesinde nasır Han’ın sarayında gözde şair olmayı başaran Ömer Hayyam bu nedenle de taziye için gönderilen heyete dâhil olmuştu.
Aradan bir yıl geçtikten sonra Ömer Hayyam, Nizamülmülk’ün davetine icabet etmek için Isfahan’a doğru yola çıkmıştı. Ömer Hayyam, Kum kentine geldiğinde Reyli bir genç olan Hasan Sabbah ile tanışmış, onun zekâsına ve bilgisine de hayran kalmıştı. Kaşan kentindeki handa tüm kitapları ezberden okumuştu. Hasan Sabbah, Ömer Hayyam’ın o güne kadar tanıdığı en bilge kişi olmuştu. Üstelik Hasan Sabbah’da Isfahan’a giderek Nizamülmülk’ten bir iş istemek amacındaydı.
Hayyam, Isfahan’da Nizamülmülk’ün huzuruna çıktı. Nizamülmülk, Hayyam’a Selçukluların “Sahib-i Haber” (casusların başı) olması istenmişti. Ama Hayyam bir bilim adamı olduğunu bu iş için uygun bir adam olmadığını söylemiş fakat vezire uygun birisini de önermişti. Hayyam’ın vezire önerdiği kişi ise handa karşılaştığı Hasan Sabbah’ın ta kendisiydi.
Selçuklu veziri, Hayyam'dan bilgilerini sunması karşılığında Hayyam’ın tüm dileklerini yerine getireceğini vaat etmişti. Hayyam bu çalışmalarına başladığında Hasan Sabbah ise Selçuklu ‘nün Sultan Nasır’a karşı oluşturmak istediği hafiyelik teşkilatını kurmaya başlamıştı. Henüz on sekiz yaşında iken böyle bir imkânlara sahip olabilen Hasan Sabbah kendisinin Tanrı tarafından dünyaya yollanmış ve seçilmiş bir kişi olduğuna inanmaya başlamıştı.
Nizamülmülk sayesinde Sultan Melikşah ile de dostluk kurmayı başaran Hasan Sabbah, hafiyelik teşkilatı ile hızla sivrilmiş ilk olarak Sultan Melikşah ile Nizamülmülk’ün arasını açmaya çalışmıştı. Hasan Sabbah, Nizamülmülk’ün vazgeçemediği bir hafiye başı olmuş ama vezire hizmet etmek yerini kapmaya niyetlenmişti. Ve bu amacı için de Melikşah’a yaklaşmıştı.
Fakat zeki ve dirayetli bir vezir olan Nizamülmülk bu oyunu derhal sezmiş, Hasan Sabbah, ölüm cezasına çarptırılmıştı. Fakat Ömer Hayyam, olaya müdahil olarak Hasan Sabbah’ın cezasının sürgüne çevrilmesini sağladı. Bunun üzerine Hasan Sabbah, ülkeden sürgün edildi. Ömer Hayyam, eliyle Selçuklulara teslim ettiği birinin ölümüne razı gelememişti.
Lakin Hasan Sabbah büyük bir Acem krallığı kurmayı düşülüyordu. Sürgünden yedi yıl sonra esasin (aslolan; gerçekçi) kılığında bir derviş olarak ortaya çıkmış, ölen Nasır Han’ın yerine geçen oğlu Ahmet Han’ı görüşleri ve bilgileri ile sanki büyülemişti. Selçuklu sayesinde önünde ufuklar görmeyi öğrenen Hasan Sabbah çok kısa bir zamanda “ Yeni Vahiy “ adını verdiği görüşleri ile İsmaili düşüncelere sahip bir ordu kurup, yeni tip Müslümanlığı yaymaya başlamıştı.
Nizamülmülk, Hasan Sabbah’ın yarattığı İsmaili dalganın ve sapkın fikirlerinin çok daha fazla büyüyüp kendi devletini de vuracağını ön görüyordu. Buna engel olmak için hem Semerkant’ın alınmasını hem de Hasan Sabbah’ın bertaraf edilmesi gerekliydi. Ancak Melikşah’ın karısı Terken Hatun, Semerkant’ın eski sultanı yöneten Nasır Han kız kardeşi ve yeni sultan olan Ahmet Han’da onun öz yeğeniydi.
Melikşah’ın karısı Terken Hatun, Semerkant’ın basit sebepler için zapt edilmesine razı olamazdı. Bu yüzden Nizamülmülk, Hasan Sabbah’ın Sultan Ahmet’i kandırdığını söyleyerek Semerkant’a giremezdi. Bu nedenle Hasan Sabbah ile Sultan Ahmet’in ortak hareket ettiklerini gizleyerek hatta onların birbirlerine düşman olduklarını söyleyerek seferi hem Semerkant’ı hem de Sultan Ahmet’i Hasan Sabbah’ın elinden kurtarmak maksatlı yapıyor gibi gösterdi.
Terken Hatun, çıkarları gereği kardeşi Nasır Han’ın soyunun Semerkant’ta hüküm sürmesini gerektiriyordu. Böylece hem Selçuklu sarayında hem de Semerkant sarayında gücü devam edecek, bu denge sayesinde kendi oğullarından birisi Melikşah’dan sonra tahta geçebilecekti. Bu nedenle Nasır Han’ın oğlu Ahmet Han’ın Hasan Sabbah’ın elinden kurtarılması onun için de önemliydi. Bu nedenle Terken Hatun, Melik Şah’ın sefere çıkmasını ve yeğeni Ahmet’i Hasan’dan kurtarmasını kendi de istemişti.
Fakat gerçek öyle değildi. Hasan Sabbah ile Ahmet Han aynı saflardaydılar ve birlikte hareket ediyorlardı. İki haftalık savaştan sonra Nizamülmülk’ün oyunu ortaya çıktı. Bu olay sonrasında Nizamülmülk ile Melikşah’ın da arası açılmış oldu.
Hasan Sabbah, ucuz kurtulmuş Alamut’a sığınmıştı. Hasan Sabbah bu olaydan şu dersi de çıkarmıştı. Kendi amaçlarına ulaşmak için hükümdarları ele geçirmek işe yaramıyordu. Artık hükümdarları kazanmaya çalışmayacak onların karşısına hükümdar olarak çıkacaktı. Alamut Kalesinde Essasinler – haşhaşiler- teşkilatını çok kısa sürede kurdu. Çünkü Selçuklulardan istihbarat örgütü kurma yöntemlerini önceden öğrenmişti.
Hasan Sabbah’ın vaazlarıyla ve cennet vaatleriyle sarhoş olan insanlar onun sahte cennetinde eğleniyorlar ve daha sonra sahte cennetteki bir cennete gitmek için "Ölmek, öldürmekten yücedir." Diye düşünerek intihar saldırıları düzenliyorlardı.
Haşhaşiler halk tarafından sevilmeyen, haram yiyen, sahte kişileri öldürüyor ve olay yerinden kaçmayıp ölmeyi bekliyorlardı. Fedailerin bu tutumları halkın fedai olmak isteğini arttırıyor, bir fedai öldüğünde halktan onlarca kişi fedai olmak için Hasan Sabbah’a koşuyordu.
Hasan, Sabbah, Selçuklu emrindeyken dünyanın ilk istihbarat teşkilatını yönetmiş, sürgün edildiği yıllarda ise Kahire’deki El Ezher medresesinde ders görerek insanları etkileme ve yöneticilik derslerini almıştı. Hasan Sabbah kendilerine “dinin gerçekçileri” diyen essasinlerden müteşekkil bir örgüt kurarak, hükümdarlara, valilere, kadılara suikastlar düzenletmeye başladı. Hasan Sabbah’ın adamları olan bu essasinler ölmekten korkmuyorlar, eylemi yapıyorlar ve de hiç kaçmıyorlardı. Hasan Sabah’ın sahte bir cennet kurduğu, adamlarını ise haşhaşla kontrol altında tuttuğu söyleniyordu. Bu terör örgütüne Haşhaşinler deniyordu.
Semerkant Seferinden sonra gözden düşen Nizamülmülk ‘ün Selçuklu Hanedanıyla arası açılmış “Siyasetname” sini yazmaya koyulmuştu. Bu kitabını da Bağdat seferinden önce bitirmesi gerekliydi. Nizamülmülk, bir gün rüyasında peygamberi görmüş, Peygamber ona: “Sen İslam’ın temel direğisin; sana ölüm tarihini seçme hakkını sana veriyorum.” Demişti. O da “Ben Melikşah’ın doğduğunu, bana baba dediğini bilirim, onun ölümünü bana gösterme.” diyerek yanıt vermiş, Peygamber de “Melikşah’dan kırk gün önce öleceğini” müjdelemişti. Nizamülmülk bu rüyasın Melikşah’a anlatmış dolayısı ile kendinden kırk gün sonra onun da öleceğini ona ima etmişti.
Fakat Nizamülmülk’e çok kin duyan Terken Hatun, Haşhaşilerle anlaşmış, Hasan Sabbah’ın adamları Bağdat seferi sırasında Nizamülmülk’ü hançerleyip öldürmüşlerdi. Aslında Nizamülmülk olayları sezinlemiş Bağdat Seferi ‘nin kendi ölümü için hazırlandığını da anlamıştı ama zaten mide kanseriydi ve siyasetnamesi de bitmişti.
Hasan Sabbah, kartal yuvasını andıran Alamut Kalesini kendine üs edinmiş, çok derinden etkilediği Suiksatçilerini özenle seçiyor, onarı büyülenmiş gibi kendisine çok bağlı kendisi için her an ölmeye hazır intihar timleri olarak yetiştiriyordu. Suikastçı haşhaşiler öldürecekleri kişiyle arkadaş oluyorlar, onların dilini şivesine kadar önceden çalışıyorlar, vakit gelene kadar hiç dikkat çekmiyorlar en beklenmedik uygun zamanı bulunca hedeflerini hemen yok ediyorlardı. Essasinler ölmekten hiç korkmuyorlar, eylemi yaptıktan sonra bir yere kaçmıyorlardı.
Nizamülmülk’ün adamları Nizamülmülk’e verdikleri sözde durmuşlardı Nitekim Nizamülmülk’ün ölümünden tam kırk gün sonra Melikşah da zehirlenip öldürüldü. Tahta Melikşah’ın karısı Terken Hatun oturmuştu. Ancak bu da çok uzun sürmedi. Nizamülmülk’ün adamları üzerinden çok geçmeden Terken Hatun’u da aynı sona uğurladı.
Terken Hatun, ilk iki oğlunu Melikşah’a varis seçtirmiş ama bu çocuklar bilinmeyen nedenlerle ölmüşlerdi. Terken Hatun’un üçüncü oğlu henüz bir yaşındaydı ve bu bebek varis olamıyordu. Bu nedenle Melik Şah’ın diğer bir eşinden olan en büyük oğlu Berkyaruk başa geçmişti. Terken Hatun Berkyaruk’u öldürmek için vakit bulamamış; Terken Hatun’un adamları Berkyaruk’u esir aldıklarında o da zaten Nizamülmülk’ün sadık adamları tarafından öldürülmüştü
Vezir’in yandaşları öldürülme sırasının Hayyam'a geldiğine inanmışlar bu görev de Vezir'in en yakın koruması Vartan'ı n üzerine kalmıştı. Ancak Vartan, bu görevi yerine getirmediği gibi Ömer Hayyam’ı alıp Merv şehrine götürmüştü. Hasan Sabbah ise zaten hep eski dostu Hayyam'ı yanına aldırmayı istiyordu. Hasan Sabbah, Ömer Hayyam’ın defterini kaçırtırsa Ömer Hayyam’ın yanına geleceğini ummuştu. Nitekim Hasan Sabbah’ın adamlarına Ömer Hayyam’ın bu defterini alıp Sabbah’a götürmüşlerdi. Fakat her şeyden vazgeçen Hayyam, memleketine dönmüş ve orada ölmüştü.
Alamut kalesinde Hasan Sabbah 80 yaşında öldüğünde imam onun odasına girmeye çok korkmuş, sanki Hasan Sabbah halen yaşıyormuş gibi her düzen devam etmişti. Ancak üçüncü kuşak veliahtı kendisini kurtarıcı ilan ederek Haşhaşin tarikatına son verdi.
Hayyam’ın defteri Alamut’ta kalıyordu. Yıllar sonra Moğollar bu kaleyi yakıp yıktı. Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi'ndeki eşsiz kütüphanesi ile birlikte Hayyam’ın defteri de ortadan kaybolup gitti
Kitaba Semerkant tarihi ve Ömer Hayyam'ın hayatıyla ilgili tarihi hikayeler nakletmeyle başlayan Amin Maalouf, romanın ilk bölümlerinde Benjamin Omar Lesage'ın ilginç hikayesini anlatmak için Semerkant ve Ömer Hayyam hikayelerine başvuruyor. Buradan sonra okuyacaklarınız, Ömer Hayyam ve onun rubailerine hayran olan bir adamın, Hayyam'ın tek el yazması eserine kavuşma mücadelesini anlatacaktır.
Semerkant Hakkında ve Konu Özet Tahlil Amin Maalouf
Afrikalı Leo Hakkında Konu Özet İnceleme Amin Maalouf
Amin Maalouf, Doğunun Limanları Hakkında Konu Özet İnceleme
KAYNAKÇA
[1] Esposito, Claudia (2013), "Of Chronological Others and Alternative Histories: Amin Maalouf and Fawzi Mellah", The Narrative Mediterranean: Beyond France and the Maghreb, Lexington Books, s. 36, ISBN 0739168223, born into a culturally composite family - his mother was Egyptian of Turkish origin, his father a Greek Catholic in 1949 in Lebanon...
[2] https://tr.gowikipedia.org/wiki/Âmin_Maalouf
[3] https://www.dr.com.tr/Yazar/amin-maalouf/s=216086
[4] https://tr.gowikipedia.org/wiki/Âmin_Maalouf