Sergüzeşt Hakkında Konusu Ön Sözü Sami Paşazade Sezai

07.04.2015

 
Yazıda  “  Sami Paşazade Sezai  Sergüzeşt   romanı hakkında bilgiler, romanının özeti,  romanın konusu, ana fikri,  romanın kahramanları, romanın olay örgüsü,  romanın yazarı,  “Sami Paşazade Sezai  Sergüzeşt  ” hakkında bilgiler “  Sami Paşazade Sezai  Sergüzeşt “   romanın şahıs kadrosu  yazarın diğer romanları, Sami Paşazade Sezai  Sergüzeşt   adlı eserden alıntılar yer alır.  Eser hakkında yorumlar,  romanın anlatım tekniği, yazarın bakış açısı, romanın tekniği, romanın türü, çevrildiği diller, eserin basım yılı, basım hikâyesi, yazar ve eseri arasındaki, eserle yazarın biyografisi arasındaki alakalar incelenmiştir.
 
Sergüzeşt Hakkında 
 
Sergüzeşt,  Tanzimat Edebiyatı romancısı Sami Paşazade Sezai  'nin yazdığı, 1888 de yayınlanan  Türk edebiyatının  realist anlayışla yazılmış  ilk romandır. Eser  Türk edebiyatında romantizmden realizme geçişi örnekleyen ilk roman olarak dikkat çeker.  Ayrıca kölelik ve cariyelik konusunu işleyen ve cariyelik ve kölelik siteminin eleştiren esaretin insanlık dışı olduğunu gözler önüne seren ilk roman olma özelliğini de taşır.
 
Sergüzeşt, zaman zaman romantik özellikler taşımakla beraber, konusu olayları kişileri ve mekânlarının işleyiş yönleri ile daha çok realist bir eser özelliği taşır.  Bu bakımdan Tanzimat döneminin ilk romancıları olan ve romantizmin etkisi altında yazan  Şemsettin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi’den sonra realist anlayışa geçiş bu roman  ile başlamıştır. Sergüzeşt bu bakımdan romantizmden realizme geçiş işaretleri taşıyan ilk romanımız olmaktadır.
 
Roman ilk kez eski harflerle yayınlanma tarihi 1888 sonu 1889 başı olarak bilinir.  Roman, Sami Paşazade Sezai  'nin Londra Büyükelçiliğine ikinci kâtip olarak tayin edildiği ( 1881—1885 ) yılları arasındaki günlerinden sonra 1885’te elçilik görevlerinin şapka giymesi yasağına uymadığı için elçilik kadrosu azledildiği ve İstanbul'a dönüşü Hariciye Nezareti İstişare Odasında Muavin olarak çalışmaya başladığı. 1886 yılları arasında yazılmıştır.  
 
1886–1901 yılları arasında İstanbul’da Hariciye Nezareti İstişare Odasında Muavin olarak çalıştığı yıllar edebi bakımdan en verimli yılları olmuş, İlk romanı olan Sergüzeşt’te bu yıllara arasında 1889 da yayımlanmıştır. [1]Şemsettin Sami, Namık Kemal ve Ahmet Mithat Efendi'den sonra Türk edebiyatının Tanzimat Romancıları  arasında olan Sami Paşazade Sezai’nin en tanınmış eseri Sergüzeşttir. Sergüzeşt, Tanzimat romancılarını yazmış olduğu en başarılı romanlardan biri olarak da dikkat çekmiştir.
 
Türk edebiyatında romantizmden realizme geçiş eseri olarak kabul edilen bu roman istibdat idaresinin baskısını iyice hissedilmeye başladığı yıllarda yayınlanmış,   eser II. Abdülhamit tarafından  kuşkuyla karşılanmış,  bu yüzden  göz hapsinde Sami Paşazade Sezai’nin  yurt dışına kaçmasına da sebep olmuştur.Roman;  cariye sistemi ve kölelik karşıtı bir düşünce ile yazılmış olduğu için cariyelik ve kölelik sisteminden faydalanan zengin ve elit kesimler tarafından roman ve romancı dışlanmıştır.. Kölelik, cariyelik  ve esaret konusunu insani bir tepki ile  işleyen bu romanı yüzünden yazar bir çok sıkıntıya maruz kalır. Halkı eğitmeyi, köhnemiş kurumlar ile düşünceleri değiştirmeyi amaçlayan romancı kölelik kurumuna yönelttiği toplumsal tenkidi yüzünden hükümet tarafından takibe alınmaya başlanmış devlet yönetimi  Sami Paşazade Sezai’yi bir müddet göz hapsinde tutmuştur. Bununla da kalmamuş 1901de " İstanbul’un havası teneffüs edilemez"  diyen Sezai, Jön Türklere katılmış  ve  Paris'e  kaçmak zorunda kalmıştır. Yazarın bu kaçışı 1908'de Meşrutiyet'in ilanına kadar sürmüş, Sezai, ancak II Meşrutiyetin ilanından sonra yurda dönebilmiştir..[2]
 
Sergüzeşt esaret konusuna getirdiği yorumlarla Türk klasikler arasına girmeyi başarmış bir romandır. Roman,  " Dilber, Esclave et Leuruque Amoureux" adıyla Besim Ömer Paşa tarafından Fransızcaya  da çevrilmiştir.[3] Eserin 2. baskısı 1340  / 1924 tarihinde Zeynep Kerman tarafından bugünkü dile çevrilerek yapılmıştır. [4]Eser, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından ortaöğretim kurumları için hazırlanan 100 Temel Eser arasında da yer alır.
 
 Eserde vurgulanan en önemli konu esarettir.  Kafkasya’dan getirilerek hayatı boyunca ezilen, oradan oraya  satılan  duygu ve düşüncelerine değer verilmeyen  Dilber  adlı Çerkez bir cariyenin  dramı eserin konusudur. [5]
 
KONUSU VE İÇERİĞİ HAKKINDA
 
            Yazar insanın hayvan gibi alınıp satılamayacağını, esir dahi olsa her insanın duyguları hayalleri ve en önemlisi de bir kalbi olduğu gerçeğini ön plana çıkarır. Bu romanın Türk edebiyatındaki önemi, romantizm akımından realizme geçişini gösteren bir eserdir; edebiyatımızdaki ilk gerçekçi romanlardan biridir; yazar bu romanda esaret ve insan ticareti konuşlarını eleştirmiş; romanda, Kafkasya’dan kaçırılarak İstanbul’a getirilen dokuz yaşlarında güzel bir Çerkez kızı olan Dilber’in yaşadığı sıkıntıları anlatmıştır.
            Romanda Osmanlının Batılılaşmış burjuva sınıfının eleştirili esaret kurumuna bakış açısı ve yaşlı kuşakla genç kuşağın çatışması verilir. Asaf Paşa ve Zehra Hanım, sosyal münasebetlerde ve evlilikte zenginliği öne çıkarır. Oğulları Celal ise zenginliğin önemli olmadığını, asıl olanın güzellik, namus olduğunu belirtir.
            Günümüz genç kuşağının ilgi çeken bir yönünü ele alan eser o günkü toplumda da bugüne bilgi vermektedir.
            Konusu gerçek hayattan alınmış bu romanda genel manada esir ticareti, sosyal sınıflar arasındaki dengesizlik, terbiye meselesi, geleneklerin sosyal hayata tesirleri başlıca unsurlardır. Ayrıca kader fikri Sergüzeşt romanında çok öne çıkmaktadır.[6]
 
SERGÜZEŞT’İN MUKKADİMESİ
 
“1305.Otuz üç sene sabah olmak bilmeyen, ufuklarında en küçük bir şule-i şafak görünmeyen bir şeb-i yeldâ içindeydi. O şeb-i yeldâda doğan tek tük yıldızlar, terk'i diyar ederek gurbet illerinin âfak-ı hicranında uful ediyor,  kalanlar da sema-yı vatanda bir müddet parladıktan sonra istibdadın tutuşturduğu volkanlardan yükselen bir dûd-ı siyahın içine gömülüyor. O devirde bir şûriş-i fikir ve kalb-i efraddan cemiyete, cemiyetden memleketlere, memleketlerden bütün vatana sirayet ederek düşüncelerini, sâkit ve râkit cereyanların menâbiini ihlâl ediyordu. Edebiyatla baş başa kalmak için bütün vatanda bir kûşe-i âramî de yoktu. Bu hâllere karşı tesir-i muhit ile geçirdiğim şedit, yakıcı, muhrip bir hayat-asabî içinde yazıhanemin önünde mülhime-i şiirin fikri taltif ve teşrifini beklerken kapımda hafiyelerin ayak seslerini, penceremden beni gözetleyen kaplan bakışlı gözleri görürdüm. Çünkü Sergüzeşt’e esaret aleyhinde başlamış ve hürriyetine diyerek bitirmiştim.”
 
 İLGİLİ LİNKLER 
 
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Serg%C3%BCze%C5%9Ft
[4]  https://yakuperen.blogcu.com/sami-pasazade-sezai-ve-serguzesti/2539112
[5] https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/Mesaj.aspx?id=154
[6] https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/Mesaj.aspx?id=154

 

 



0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar