Simyacı Roman Özet ve İnceleme Paulo COELHO

17.05.2013

Simyacı Roman Özet ve İnceleme Paulo COELHO


Dosya:Simyacı.jpg

KİTAP HAKKINDA

1986 ‘da Batı Avrupa'dan başlayıp İspanya'da Santiago de Compostela kentinde sona eren beş yüz milden fazla süren Hıristiyanlara mahsus hac yolculuğunu yayan olarak yapmıştı. Yeniden Katolik inancına yönelme anlamına gelen yolculuğunu "The Pilgrimage" adlı kitabında aktarmıştı. Paulo Coelho bu yolculuk sırasında ruhsal bir uyanışa kapılmış ve yazar olmaya karar vermişti. Bu düşünce değişikliğinden sonra 1988 yılında kendisini dünya çapında tanıtan romanı Simyacı  özgün adı ( O Alquimista), adlı romanını yazdı ( bkz Paulo Coelho Biyografisi)

Simyacı “ (özgün adı O Alquimista), Brezilyalı eski şarkı sözü yazarı Paulo Coelho'nun, yayınladığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir fenomen olarak değerlendirilen üçüncü romanıdır."

Simyacı  özgün adı ( O Alquimista), adlı romanını ilk basan küçük bir yayıncıydı. Bu yayınca bu roman sadece 900 kopya çoğaltmış ilgi görmediği için de  bir kez daha basmamıştı. Ancak Paulo Coelho, daha büyük bir yayıncı bulmuş yayıncının gayreti ile bu roman çok ciddi bir satış rakamı yakalamıştı.

 Simyacı, altı yılda kırk iki ülkede yirmi altı dile çevrildi ve yedi milyondan fazla sattı. Bu, Gabriel Garcia Marquez'den bu yana görülmemiş bir olaydır. Roman, yüreğinde çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir klasik kimliği kazanmıştır. Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsüdür. Simyacı'yı bulmak kendini bulmaktır... Simyacı'nın dünya çapında bu kadar satmasının sebebi belki de kılavuzculuk niteliğinin ön planda olmasıdır.” [1]

Roman, bir zamanlar İslam dini ve kültürünün egemen olduğu Endülüs Emevilerinin toprakları olan İspanya’da, Müslüman Fas ve Mısır Piramitlerin etrafındaki şehirlerde geçmektedir. Mevlana’nın Mesnevisi ’inde de benzer bir hikâyenin olması, romandaki fiziki yolculuğun felsefi hatta tasavvufi bir yolculuğa dönüşmüş olması romanın ilginç bir yönünü oluşturmaktadır. 

Eser İlk Müslüman hatta dünyanın ilk modern romanı olan  İbn-i Tufeyl’in Hay Bin Yakzan [2] adlı romanının yazıldığı bu ülkede yaşayan  Paulo Coelho ‘nun İslam tasavvufuna yabancı olmayacağı da açıktır. Bu roman düşünce derinliği, düşünme biçimi, içsel arayış ve seyahat noktalarından bir anlamda  Hay Bin Yakzan - İbn Sina - İbn Tufeyl Kısa Özet ve Değerlendirme- Salamân u Absâl Mesnevisi ve Hay Bin Yakzan Romanına Dönüşmesi ) romanı ile büyük benzerlikler taşımaktadır.

KİTABIN KONUSU: 

Yüreğinin sesini dinleyerek gezgin olma isteyen ve dünyanın farklı yerlerinde yaşarsa mutlu olabileceğine inanan Santiago’nun gördüğü bir rüya ve babasının da telkinleri ile İspanya’dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde olduğuna inandığı hazinesini aramaya gitmesidir.  Endülüslü çobanın çıktığı bu yolculuk fiziki âlemde Mısırdaki Piramitlere doğru, içsel âlemde ise kendini ve mutluluğu arayıp bulmak şeklinde olmaktadır.

Santiago’nun bu yolculuğu İslam tasavvufundan izler taşıyan felsefi bir yolculuğa da dönüşmektedir.

 KİTABIN ANA FİKRİ: 
Mutluluk ve hedef uzak gibi görünse de çok aslında çok yakındadır. Her insan kendi menkıbesini yaşamak için dünyaya gelir ve kendi kaderini yaşar. Mutluluğu uzakta aramak yerine yüreğimizin sesine kulak vererek ve işaretlerin diline bakarak evrenin gizemli dilini sezebilir, içsel serüvenimizi tamamlayabilirsek mutluluğu da kavuşabiliriz. Bir insanın kendi isteklerine ulaşabilmesinin en güzel yolu, yüreğinin sesini dinlemesi ve işaretlerin dilini iyi anlamaktan geçmektedir.

Gönül gözü maddi gözden iyi görür. Yüreğindeki iç sesi dinle. Yüreğinin sesini dinleyenler ve işaretlerin dilinden anlayanlar, gerçek mutluluğun ve definenin nerede olduğunu anlar.

ROMANDAKİ KİŞİLER

Santiago: İhtiraslı çalışkan bir kişiliğe sahiptir. Çevredekilere çabuk uyum sağlayabilen bir kişidir. Tek arzusu dünyada mutlu olmak ve kendi dilediği gibi yaşamaktır. Peder olan babası Santiago’nun da peder olmasını ister. Fakat Santiago yaşamı kilisede değil; Dünya’yı gezerek öğrenebileceğini düşünmektedir. Kişisel bir menkıbesinin Dünya’nın gerçeklerini öğrenmek olduğuna inanmıştır Yüreğinin sesini izlemesi gerektiğini düşünen Santiago evrensel dili ve işaretlerin dilini okumayı öğrenmiştir.  Ve yüreğinin götürdüğü yere doğru gider.

Bilge Kral, Santiago’ya ruhsal âlemde ve felsefi manada yol gösteren, gözlemin önemini kavratan kişidir. Kral kişisel menkıbesini arayan insanlara yol gösteren biridir. Ona göre insan gezerken, amacını ulaşmayı ararken hayatı asıl amacını ve kişisel sorumlulukları unutmamayı tembih eden bir bilgedir. 
İngiliz: Kitap okumayı çok seven, akıllı ve macera seven bir kişiliğe sahiptir. Kişisel menkıbesini aramak üzere yola çıkan bir gezgindir.

Fatıma, Santıago’ya aşık olmasına rağmen ona yolculuğunu bitirmesini öneren genç kızdır.

 

 

ROMANIN ÖZETİ

Santiago’nun ailesi rahip olması için onu papaz okuluna göndermiştir. Santiago, okula gitmekte ve kalan zamanlarında koyun sürülerini otlatmaya götürmektedir. Yaşadığı yer Endülüs’tür. Santiago, okuldan arta kalan zamanlarında babasına ait koyun sürüsünü otlatmaya götürmekte, bu sayede dağ, taş, tepe demeden Endülüs’ü gezmektedir.

Santiago, yaşadığı şatodan ve Endülüs’ten sıkılmıştır. İçinden bir ses onu gizem dolu bir dünyaya çağırmaktadır. Mısır Piramitleri, çöller ve dünyanın diğer yerlerini görmeyi istemekte, yaşadığı bu yerlerden daha güzel daha çekici daha gizemli bir yerde yaşamak istemektedir. Peder olan babası Santiago’nun da peder olmasını ister. Fakat Santiago yaşamı kilisede değil; Dünya’yı gezerek öğrenebileceğini düşünmektedir. Kişisel bir menkıbesinin Dünya’nın gerçeklerini öğrenmek olduğuna inanmıştır.

On altı yaşına geldiğinde rahip olmak istemediğini, okuldan ayrılıp ve gezginci olmak istediğini gidip babasına söyler. Bunun üzerine babası oğluna içinde üç adet altın İspanyol parası olan bir kese vererek : “ git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” (Coelho; 1988; sayfa 22) der ve oğlunu kutsar.

Santiago yola çıkmış,  aslında kendi hayatının yolculuğuna başlamıştır. Yüreğinin sesini izlemesi gerektiğini düşünen Santiago evrensel dili ve işaretlerin dilini okumayı öğrenmiştir. Bazen “Papaz okuluna Tanrı’yı aramak için nasıl gidebilirdim? ” diye düşünüp kendi yazgısı doğrultusunda bir başka yolculuğa çıkıyordu. Ve yüreğinin götürdüğü yere doğru gidiyordu Sırtında bir heybe kitabı ve yamçası vardır. Önce, babasının vermiş olduğu parayla bir koyun sürüsü alır ve yaşamının büyük düşünü gerçekleştirmeye başlar. Babasının verdiği parayla aldığı koyun sürüsü ile birlikte ilk gecesini eski, yıkık bir kilise bahçesindeki firavun inciri ağacı altında geçirmiştir.

Koyunların götürdüğü yerlere doğru gitmektedir. Onun yol göstericileri koyun sürüsüdür.  Kısa bir süre koyunların yol göstermesine izin vererek dolaşır. Gittiği her bir yerde ilginç şeyler keşfederek onların peşinde sürüklenmekteydi. “Her gün yeni bir yere gittiklerinin, otlakların değiştiğinin bazen mevsimlerin bile birbirine benzemediğinin dahi farkında olmuyorlardı. Koyunların yiyecek ve sudan başka bir kaygıları yoktu. “ Dağ, taş, köy kasaba geçip akşam hava karardığında koyunları kurtlara karşı emniyete alacak müsait bir yer bulduklarında yatıyor ve sabah hava aydınlanınca da tekrar gezmeye başlıyordu.

Bir gece eski, yıkık bir kilise bahçesindeki firavun inciri ağacı altında uyurken rüyasında Mısır Piramitleri’ne gitmesi ve orada hazine bulacağını görmüştür.  Bu rüyasını önce bir falcı kadına anlatıp yorumlattı.  Falcı kadın, Mısırda bir hazine olduğunu ve orada hazine bulacağını söyler. Ancak bulacağı hazinenin onda birini kendisine vermesini ister. Falcı kadın, kendisine tatmin edici bir cevap verememiş ancak bulacağı hazinenin onda birini kendisine vermesini istemştir. Bunun üzerine düşlere inanmamaya karar vererek oradan ayrılır ve koyunlarıyla dolaşmaya devam eder.

Daha sonra kasabaya giden çoban, kitabını okumaya başlar. Kitabını okurken yanına yaşlı bir adam oturur. Ondan şarap isteyerek okuduğu kitap hakkında sorular sorar. Çoban, yanında oturan adamın bilge bir insan olduğunu konuşmalarından anlamıştır.  Yaşlı adam, çoban Santiago hakkında çok şey bilmekte veya tahmin etmektedir. Santiago buna çok şaşırmıştır. Yaşlı adam kendisinin Salem Kralı olduğunu söyler. Ve çobana hayatın gizemleri hakkındaki pek çok şey anlatmaktadır. Santiago düşlerini ve amaçları anlatır. Yaşlı adam tüm bunları zaten bilirmiş gibi davranmaktadır.  Piramitler hakkında gördüğü rüyasını yaşlı adama anlatır. Adam çobana pek çok öğüt verdikten sonra, hayatın gizemleri hakkında vereceği bilgilere karşılık Santiago’dan sürüsünün onda birini vermesini ister. Sarayına davet eder ve çobanı bir teste tabi tutar.

Bu teste göre, Santiago, yemek kaşığının içindeki sıvı yağı dökmeden sarayı gezecek gördüklerini anlatacaktır. Tstin amacı: “ Mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan “ Genç, kaşığın içindeki yağın dökmemek için sürekli kaşığa bakarak iki saat sarayda dolanır. Kral bahçedeki ağaçları, duvardaki resimleri, odalardaki nadide eserleri, büyük odadaki büyülü vazoyu görüp görmediğini sorar. Genç de “hayır” der. Kral “ o zaman bir daha gez sarayımı” der. Bu sefer genç etraftaki güzelliklere dikkatle bakar, sarayı baştan aşağı inceler. Döndüğünde ise kaşıktaki yağ dökülmüştür. Bunu üzerine kral “mutluluğun gizi dünyanın bütün harikalarını görmektir ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan” der. Etkileyici öyküden çoban, mesajını almıştır. Bir gün sonra tekrar yaşlı adamın yanına giderek ona altı koyun verir. Karşılığında ise Urin ile Tummini adında iki taş alır

Yaşlı adam, çoban Santiago”ya biri beyaz diğeri siyah olmak üzere verdiği bu iki taşın biri siyah diğeri ise beyazdır. Kral ,Siyah olanı “evet”, beyaz olanı “hayır” anlamındadır.   “ Bu taşları zora düştüğün zamanlarda kullanırsın ancak kendi kararını kendin vermeye çalış” Diyerek vermiştir…[3]

Kral,  mutluluğu, Dünya’yı gezmek, güzelliklerini görmek fakat bu sırada da sorumluluklarını ve yaşamdaki nihai emelini unutmamak “olarak tarif etmiştir. Santiago, kralın, kendisine verdiği işaretleri yorumlamaya yarayan taşları ve öğütlerini hiçbir zaman unutmayacaktır.

Santiago, falcı kadın ve yaşlı adamdan aldığı işaretlerden sonra Mısır’a gitmek için önce koyun sürüsünü satar ve yola çıkar. Artık hazine peşine düşmüş bir serüvencidir. Afrika’nın bir liman şehri olan Tanca’ya gelmiştir. Tanca onun hayatında yeni dönem oluşturacak, hem dış alem de hem de iç alemde çıktığı yolculuğun önemli bir durağı olacaktır. Tarifa’dan Afrika’ya geçtiğinde ilk gördüğü kahvehaneye girerek Mısır piramitlerine gitmek için yardım ister.

Orada da kendisinin turizm danışmanı olarak tanıtan bir Arap çocuğu ile tanışır.  Başladığı yolculuğun amacını ve Mısır’a gitmek istediğini anlatır. Arap çocuk bu yolculuğun zorluklarını dile getirerek Mısır’a gidebilmesi için Büyük Sahra Çölünü geçmesi gerektiğini anlatır. Büyük Sahra’yı geçebilmesi için bir deve satın almak zorunda olduğunu söyler. Santiago, deve almak üzere Arap çocuk ile beraber pazara gider. Fakat Arap Çocuğu Santiago’yu aldatarak paralarla birlikte kaçar. Adam kalabalık pazar yerinde kendini kaybettirmiştir. Santiago’nun hayatı boyunca yediği ilk önemli darbe işte bu olay olmuştur. Beş parasız bir şekilde Tanca’nın sokaklarında kalmıştır. Bunun üzerine Santiago para kazanmak için iş aramaya başlar. Sonunda bir billuriyeci dükkânında çalışmaya başlar. Mısır’a gidebilmek hayalinden vaz geçmemiştir. Oraya gidebilmek için yıllarca çalışmak zorundadır. Billuriyeci ile ilişkileri geliştikçe ikisinin de hayallerinin benzer olduğunu fark eder. İkisi de kişisel menkıbelerinin izindedir. Bu yüzden iyi anlaşırlar. Billuriyeci Müslüman ve dindar bir insandır. O ise hayatı boyunca Mekke’ye giderek hacı olmak amacındadır. Fakat nice yıldır bu özlemine kavuşamamaktadır. Santiago dükkân sahibine bu emellerine ulaşabilmek için daha değişik yöntemlerle para kazanmalarının gerektiğini anlatır. Şöyle bir fikir vardır. Dükkâna gelen müşterilere kiristal bardaklarla çay ikram edelim hem bardak satalım hem de çay satalım der.

Müşterilere kristal bardakta çay sunma fikri işe yaramış dükkânın gelirleri artmaya başlamıştır. Billuriyeci bu durumdan daha da hoşnut olmuş dostluları daha da ilerlemiştir. Her ikisi de artık hayallerine kavuşmak ümidine yeniden kavuşamaya başlar. Santiago yeterli parayı kazandıktan sonra yola koyulur. Artık her şey yoluna girmeye başlamıştır. Tekrar hayallerinin peşine düşen genç, Mısır’a gitmek için yollar aramaya başlar. Mısıra gitmek üzere kervancılyla anlaşır. Aynı şekilde piramitlere gitmek isteyen birçok ülkeden insan vardır. İlk olarak AL-FAYOUM’a gider. Daha fazla ilerleyemezler çünkü kabileler arası savaş vardır. AL-FOYOUMda kabile reisi tarafından karşılanıp misafir edilirler.

Yolda bir İngiliz’le karşılaşır. İngiliz Mısıra simyacıyı bulmak için gelmiştir. Fakat büyük hayal kırıklığına uğramıştır. Çünkü Simyacı’yı kimse tanımamaktadır Sonra rastladıkları bir ihtiyara sorarlar. Öyle bir kişinin vahada yaşadığını kabile reislerinin bile çok zor ulaştığı güçlü biri olduğunu söyleyerek savaşın bitmesini bekleyip kervanlarla gitmelerinin daha iyi olacağını söyler. Sonra siyah peçeli omzunda testi taşıyan kızı görür ve âşık olur Santiago. İsminin Fatima olduğunu öğrenip her gün bekleyeceğini söyleyerek yanından ayrılır. İkinci gün Fatima’ya aşkını itiraf ederek kendisiyle evlenmesini ister. Artık Santiago Fatima’dan başkasını düşünemez. Bu arada İngiliz’den Simyacıların kurşunu altına dönüştürdüklerini öğrenmiştir. Santiago  İngiliz’in neden bu kadar yolu teptiğini daha iyi anlayabilmiştir.

 Santiago, çölden de daha birçok şey öğrenebileceğini düşünerek dikkatli gözlemler yapmaktadır. Böyle gözlem yapabilmeyi saray içinde kaşıkla yağ taşırken öğrenmiştir. Bilge kralın öğütlerini hatırlamış her gördüğü şeyden ders çıkarmak her gördüğü şeyi en ince ayrıntılarıyla gözlemlemek dersini aklından çıkarmamaktadır. İngiliz arkadaşı ise elindeki kitapları okumakla meşguldür. Hem İngiliz arkadaşı hem de kendisi kişsel menkıbelerini arayıp bulmak azmindedir. Santıago “Her şey bir ve tek şeydir.” sonucuna varmıştır. Yüreğinin götürdüğü yere gitmezse ardına baktığında “ Neden kendi menkıbemi aramadım “ diye pişmanlık duymayacaktır. Simyacı ise buna benzer görüşler içindedir. “Evrendeki sonsuz yolculuğunda en büyük sorunun her şeyin bir ve tek olduğunu anlamak ve bu biricik şeyin kendi gerçek görevini yerine getirmek” Olduğu düşüncesindedir. Simyacıya göre  “hayatta her şeyin olabilmesi mümkündür.”

Santiago, yüreğinin söylediklerini, işaretlerin dilini dinlemektedir. İşaretleri ve yüreğinin seslerini dinleyerek çöl yolculuğunun zorluklarını aşabilecek direnci bulabilmektedir.. Çölde Fatima adlı genç ve güzel bir kızla tanışır. Santigo hayallerini bırakıp kızla evlenmeyi düşünür. Fakat yüreğinin sesi onu bu planından vazgeçirmek istemektedir. Hayallerini ve yolculuk amacını bu kıza da anlatır.  Çöl Kızı delikanlının içsel ve fiziki alemdeki yolculuğunu bırakmasını istemez.  Genç kız , Santıago’ya “ Yüreğinin götürdüğü yere gitmesini “ tembih eder.” daima hayallerinin peşinde git. “Ve buraya geliş amacını gerçekleştirmeden benimle evlenirsen hiç biz zaman mutlu olamayız “der. Bunun üzerine güçten düşmeye başlayan Santiago tüm gücünü hazinesini aramaya vermeye mecal bulmuştur. İşaretlerin dili ve yüreğinin sesi bu yolculuğuna devam etmesi gerektiğini söylemektedir. Bir sabah AL-fayoum’a baskın düzenlenir. Bunu üzereine Santiago güney yönünde yürümeye başlamıştır. Vahanın ortasında tek bir çadır vardır. Artık Simyacı’yı bulmuştur. Hazineye ulaşmak için Santiago’ya kılavuzluk edecektir. Yola çıkmadan Fatima ile vedalaşır. Mutlaka geri döneceğini söyler.

Dahası simyacıyla tanışması ona doğru yolda olduğunu göstermiştir Santiago Simyacı dan evrensel dili ve işaretleri kullanmayı öğrenmiştir. Sonunda bir manastıra varırlar. Burada Simyacı’nın kurşunu altına çevirdiğine şahit olur. Simyacı’dan aldığı bir parça altınla yoluna yalnız devam eder. Artık yarım saatlik yolu kalmıştır. Hazineni yerini ona yüreğinin söyleyeceğine inanıyordur

Simyacının da yardımıyla sonunda kumullar tepesine ulaşmıştır. Piramitler, tüm ihtişamlarıyla karşısında yükselmektedir Dizüstü düşüp ağlayarak kişisel menkıbesine ulaşırken rastladığı insanlar için Tanrı’ya şükretmektedir Hazineye ulaşmak için kumulu bütün gece boyunca kazar Ama hiçbir şey bulamaz Kazmaktan yorulan genç uyuya kalmıştır. Birden ayak sesleriyle uyanmıştır, gelenler savaşçı mültecilerdir. Cebindeki altınları alan mülteciler geri kalan altınların gencin kazdığı yerde olması gerektiğini düşünüp genci toprağı kazmaya zorlarlar. Fakat bir şey çıkmayınca onu dövmeye başlarlar. Mülteciler tam onu öldürecekken Santiago, mültecilere rüyasında piramitlerin yakınlarında gömülü bir hazine gördüğünü ve onun için İspanya’dan buralara kadar geldiğini söyler. Bunun üzerine mültecilerden biri “ Ben de Rüyamda İspanya’ya gitmem gerektiğini, koyunlarıyla yıkık bir köy kilisesinde uyuyan bir çobanı bulup aramam gerektiğini gördüm. Eğer oraya gidip o çobanı bulursam ve  firavun incirinin dibini kazarsam gizli bir hazine bulacakmışım. Ama aynı düşü 2 kez gördüğüm için çölü geçip İspanya’ya gidecek kadar aptal değilim. (Coelho; 1988; sayfa 161-162) der. Mülteciler her şeyini alarak Santiago’yu serbest bırakırlar. Serbest kalan Santıago, mültecinin sözlerinden bir gerçeği anlamış, Yüreğinin götürdüğü yere kadar gelmiş ve kişisel menkıbesinin neticesine ulaşmıştır.  Santiago hayatında aradığı hazinesini bulmuştur. Bu hazine yola çıkmadan öncesi babasının söylediği işte şu sözde gizlidir. “ git, kendine bir sürü al ve en iyi şatonun bizim şatomuz ve en güzel kadınların bizim kadınlarımız olduğunu öğreninceye kadar dünyayı dolaş” Santıago’nun hazinesi yola çıkmadan öncesi bıraktığı ülkesidir.

Santiago’nun hazinesi, babasının verdiği parayla aldığı koyun sürüsü ile birlikte geceyi geçirdiği eski, yıkık bir kilise bahçesindeki firavun inciri ağacı altındadır. Geri döner ve gerçekten bulunduğu yeri kazarş ve içi mücevher dolu bir sandık bularak rüyasında gördüğü ve Mısır’a piramitlere kadar gidip bulmayı arzuladığı hazineye kavuşmuştur. Ve roman Santiago’nun “ Geliyorum Fatima, geliyorum “(Coelho; 1988; 162) sözleriyle biter.

KİTABIN YAZARI HAKKINDA BİLGİ: 


Paulo Coelho 
Rio de Janeiro’da doğdu. Roman yazarlığına başlamadan önce, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve sevilen bir şarkı yazarıydı. Coelho, gençliğinde bir hippiydi. 1986 yılında Hıristiyanların, Batı Avrupa’dan başlayıp İspanya’da Santiago de Compostela kentinde sona eren geleneksel bir hac yolculuğu yaptı; bu deneyimini 1987’de yayımladığı The Pilgrimage adlı kitabında anlattı. 1988 yılında yayımlanan ikinci kitabi Simyacı, Coelho’yu en çok okunan çağdaş yazarlardan biri yaptı. .Öteki kitapları; Brida, Valkürler ve son yazdığı Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum, Ağladım’dır. Simyacı 42 ülkede yayımlandı. 26 dile çevrildi.

İLGİLİ YAZILARIMIZ

Simyacı Roman Özet ve İnceleme Paulo COELHO

Veronika Ölmek İstiyor İnceleme Konu Özet Paulo Coelho

Hay Bin Yakzan - İbn Sina - İbn Tufeyl Kısa Özet ve Değerlendirme

Salamân u Absâl Mesnevisi ve Hay Bin Yakzan Romanına Dönüşmesi


KAYNAKLAR


[1] https://tr.wikipedia.org/wiki/Simyac%C4%B1_%28roman%29

[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hay-bin-yakzan-ibn-sina-ibn-tufeyl-kisa-ozet-ve/80218

[3] https://www.odevsel.com/egitim/2568/simyaci-kitabinin-ozeti.html

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar