Süleyman Çelebi Hayatı Vesilet'ün Necat

18.06.2011

Süleyman Çelebi

Süleyman Çelebi (d. 1351- ö. 1422), 1409’da Mevlid mesnevisini yazarak Anadolu kültürünün önemli parçalarından mevlid törenlerinin mimarı olmuş şair. bKZ: Süleyman Çelebi Hayatı Vesilet'ün Necat

HAYATI

Orhan Gazi döneminde doğmuştur. Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmaz. Kimi kaynaklara göre Osmanlı Sultanı I. Murat'ın vezirlerinden Ahmed Paşa'nın oğlu, Şeyh Mahmûd Efendi'nin torunudur. Dedesi Mahmûd Bey, Şeyh Edebali'nin torunu[1] olan ve 1338'de Süleyman Paşa komutasında Rumeli'ye sal ile geçen Rumeli fatihlerinden birisidir.

Süleyman Çelebi'nin 1346-1351 yılları arasında bir tarihte doğduğu, ölüm tarihinin ise 1422 olduğu sanılmaktadır. [2]Süleyman Çelebi'nin annesi ve çocukluğu hakkında bir belge bulunmamaktadır. Fakat "Çelebi" lakabı okuyup yazar ve iyi eğitim görmüş kişilere verildiği için iyi bir eğitimden geçmiş olduğu zaten Bursa Ulu Cami imamı seçilebilmesi ve Mevlit’ini yazabilmesinden de bellidir.Süleyman Çelebi'nin Ahmed Paşa'nın oğlu ve Şeyh Mahmud'un torunu olduğu, Şeyh Mahmud'un Orhan Gazi'ye silah arkadaşlığı ettiği, Orhan Gazi'nin bu zatı ilmen çok takdir ettiği için, halkı onun bilgisinden faydalandırmak maksadıyla, kendisine İznik'te bir medrese yaptırdığı da belirtilmektedir.[3]

Süleyman Çelebi, bir süre Yıldırım Bayezid'e Dîvan-ı Hümayun imamlığı yapmış, sonra Emir Buharî'nin tavsiyesi üzerine Ulu Cami imamlığına getirilmiştir. Gençliğinde Bursa'da iyi bir eğitim aldığı sanılmaktadır. O devirde, Çelebi unvanı ilim adamlarına ve Mevlevi tarikatı büyüklerine verilmektedir. Buna rağmen Süleyman Çelebi’nin Mevlevi olduğuna dair kanıt yoktur. Fakat bazı beyitlerinde Mevlevi olabileceğine dair işaretler de yok değildir. Süleyman Çelebi'nin iyi bir eğitim gördüğü ve geniş bir bilgisi olduğunun başka bir kanıtı, Mevlid'de tasavvufî bazı terimlerin kullanılmış oluşudur:

"Zatıma mir'at edindim zatını 
Bile yazdım adın ile adımı."

Beytinde görüldüğü gibi Ahmet Yesevi'yi hatırlatan ifadeler vardır. Söylentilere göre böylesi bilgili tavırlarıyla Padişah Yıldırım Beyazid’in dikkatini çekmiş ve yapımı 1399’da tamamlanan Ulu Cami’ye imam olarak atanmıştır. Süleyman Çelebi’nin Bursa Ulu Cami’ne imam olduğu daha sonra Edirne’ye gittiği ve yeniden Bursa Ulu Camisine geldiği bilgileri vardır. Mevlit’i Bursa’dayekn yazdığı bütün kaynaklar tarafından kabul edilmektedir. Mevlit’i yazma sebebi  ise vaizi esansında cemaatten birisinin ona sataşmış olmasıdır. Söylenceye göre Süleyman Çelebi, Muhammed’in öbür peygamberlerden pek farkı olmadığını söyleyen [4] bir İranlı vaize ( veya içeride bulunan batını fikirler taşıyan herhangi birine, bu konuda muhtelif ifadeler vardır)  içerleyerek onun diğer peygamberlerden üstün olduğunu dile getirmek için Mevlid'i kaleme almıştır.

Süleyman Çelebi, Osmanlı Devleti'nin zayıf bir evresi olan Fetret Devri'nde batini görüşler ile ehl-i sünnet arasındaki çekişmede ehl-i sünnetin tarafında yer almış, Şeyh Bedrettin, Abdal Musa, Torlak Kemal gibi Batını itikadı savunan kişi ve kesimlere karşıt, ehl-i sünnet görüşleri ile muhalefet etmiştir. Bu bakımdan Mevlid'in yazılmasının bir amacının da ehl-i sünnet taraftarlarına destek vermek olduğu ifade edilir.

Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i 60 yaşında yazdığı ve eserin 1409 (H.812) senesinde bittiği, en eski olarak bilinen nüshasında mevcut bir beyitten anlaşılmaktadır.  [5] 1422 (H.825) senesinde vefat ettiği bilindiğine göre, onun 1351 (H.752) senesinde doğduğu neticesi çıkmaktadır. [6] Eserini yazarken, referans aldığı eserlerin, Âşık Paşa’ nın “Garibnâme” si, Erzurumlu Darîr’in “Siyerü’ n- Nebi”'si, Eb’ul Hasan Bekrî’nin “Siyer”'i ve Muhiddîn-i Arabî’nin “Füsûs”'u olduğu tesbit edilmiştir.[7] Mevlid, Süleyman Çelebi’nin bilinen tek eseridir.

1422’de 72 iki yaşındayken vefat ettiği düşünülen Süleyman Çelebi'nin mezarı Bursa’da Çekirge yolu üzerinde eski Kaplıca yolu ke­narındaki Yoğurtlu Baba Zaviyesi önündeki sırtın üzerindedir. Süleyman Çelebi’nin vefatı için düşürülen tarih, “Rahat-ı ervah”tır.

 Mezarının bulunduğu yere 1952'de bir türbe yapılmıştır.[8

MEVLİT

Vesiletü'n-Necat’ın tamamı 732 beyitten meydana gelmiş olup "mesnevî" tarzında yazılmış bulunmaktadır. Büyük çaptaki hikâyeleri nazım yolu ile anlatmaya en müsait yol da budur. Mevlid'in ekserisi "Fâilâtün fâilâtün fâilün" veznindedir. Yalnız bir yerde (Mef'ûlü, fâilâtü, mefâîlü, fâilün) kalıbına yer verilmiştir. Ahmet Ateş, Vesiletün Necat'ı 1954'te yayımlamıştır (TDK Yayınları).

Kafiyeler güzel ve sağlamdır. Süleyman Çelebi, Mevlit’in mısralarının mükemmel olması için çok titizlik göstermiş, bu sebeple Mevlit, üstün sanat sahibi divan sâirlerince dahî sevilip beğenilmiştir. Bundan başka 42 beyitlik bir parça (Kaside-i Melîha), aynı vezinde olmakla beraber, "kaside" tarzında yazılmış bulunmaktadır.

Tutdı cihânı serteser envâr-ı Mustafa Çün kim belirdi dünyede esrârı Mustafa

Beyti ile başlayan on beyitlik bir parça da "gazel" tarzında ve "Mefulü fâilâtü mefâilü fâilün" vezninde kaleme alınmıştır.

Eserin, bugün okunan biçimi ile Süleyman Çelebi'nin yazdığı biçimin aynı olduğu söylenemez. Zamanla bazı mısralarda kelimeler, bazen da mısralar değiştirilmiş, Türk halkının duygu ve düşünce kalıbı içinde yeniden oluşturulmuştur. Süleyman Çelebi'nin Mevlit’i, Rumca, Bulgarca, Sırpça, Arapçaya çevrilmiş ve Müslümanlar arasında her dinî günde, bayramda, ölümde, doğumda okunan bir eser haline gelmiştir.

Vesilşet’ün Necat’ta En kısa, en uygun ve mümkün olan en sade anlatım sekli kullanılmıştır. Mevlid'de, hemen her türlü söz ve ifade sanatına rastlanır. En çok cinas, teşbih ve tekrir gibi sanatlara önem verilmiştir. Bölümlerin ve kitabin bütünlüğüne titizlik gösterildiği kadar, her mısra’ın ayrı ayrı güzelliği de gözden kaçmamaktadır. Mevlit, lirizm (içlilik) ve öğreticiliği (didaktizmi) iyice kaynaştırmış bir sidir kitabidir. Kuruluktan uzak olduğu gibi, sırf coşkunluktan da ibaret değildir. Görünüşte kolay, fakat denendiğinde benzerinin yazılmasının çok zor olduğu görülür
Süleyman Çelebi, Mevlid'inde; Allahü teâlânın mutlak iradesini, âlemi yoktan var ettiğini ve Muhammed aleyhisselâmın hiçbir mahlûkta bulunmayan üstün, yüksek ve emsalsiz vasıflara sahip olduğunu anlatır. Her kelimesinde, gönlü Resûlullah aski ile yanan bir müminin engin ask ve muhabbet kokuları vardır. Hazret-i Muhammed'in diğer peygamberlere olan bütün üstünlükleri, en güzel kelimeler ve en veciz ifadelerle anlatılmıştır. [9]

Söze Allahü telalanın ism-i şerifi ile başlayan Süleyman Çelebi, Âdem aleyhisselâmdan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma kadar bütün dedeleri olan Peygamberlerin alınlarında nûr parladığını ve bu nûrun Muhammed aleyhisselâma intikâl ettiğini anlatır. Peygamber efendimizin doğuşuna geniş bir yer ayırarak, O doğarken annesinin neler duyup, neler gördüğünü, bu anda bütün varlıkların engin bir neşe içinde kaldıklarını, bütün zerrelerin O'nu büyük neşe içinde karşıladığını söyler. Mevlid'de bundan sonra, Muhammed aleyhisselâma peygamberliğinin nasıl bildirildiğini ve mi'râc hâdisesinin nasıl olduğunu anlatır. Derin üzüntü içinde yazdığı rıhlet ve daha sonra dua ile Mevlid'ini bitirir. Peygamber efendimizin her varlığın yaratılışı sebebi, bütün yaratılmışların en şereflisi ve O'nu bütün peygamberlere üstün kılan Allahü teâlâya şükürler etmektedir

Anlaşılması kolay ve benzerinin yazılması çok zor olduğundan dolayı Mevlid, "sehl-ü mümteni" tarzındadır. Nabi, bu tarzda şiir yazmayı başarmışsa da Süleyman Çelebi bu usulün zirvesine taht kurmuş bir şairdir. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’i halk arasında çok sevildiğinden sonradan yazılan pek çok mevlit eseri bu eserin gördüğü rağbeti görmemiştir.

” Türk halkının Mevlid manzumesine gösterdiği bu üstün alâka; güftesindeki mana zenginliği, tasvirlerindeki derinlik ile Süleyman Çelebideki üstün ihlâsa bağlanmalıdır."

Mevlit; münacat (Allahü teâlâya yalvarma), velâdet (Peygamberimizin doğumu), risâlet (Peygamberliğin bildirilişi), mîrâç (Göklere çıkışı, Cennet'i ve Cehennem'i görmesi), rihlet (Peygamberimizin vefâtı) ve duâ bölümlerinden ibârettir.

Süleyman Çelebiden sonra açılan mevlid yazma çığrında nice kudretli şairler bu yolda çalışma yapmışlar ve değerli eserler yazmışlarsa da, hiç birinin eseri "Vesiletü'n-Necat’ın ulaştığı itibara ulaşamamıştır. Sinan oğlunun, Kâdî Darir'in, Hamdi’nin, Ebü'l-Hayr'ın Halil'in ve hele "Merhaba" bahrini de ihtiva eden "mevlid"in yazarı şair Ahmed'in eserleri "Vesiletü'n-Necat" seviyesinde bir itibara ulaşamamıştır. Bu değerli eserler bir vücudun parçalarına teşbih edilip kimine kol, kimine sadır ve kimine baş denilse, Süleyman Çelebi'nin eserine "Baştaki taç" demek mübâlağalı bir laf olmayacaktır. ” [10]

Ziya Paşa, Süleyman Çelebi'nin bu sanat dehasını şöyle dile getirmektedir:

Yâ Rab o ne sûziş, ol ne sözdür,
Sûrette gerçi sâde sözdür,
Aşk u sühan anda müctemidir,
Baştan başa sehl-ü mümtenidir,


MEVLİT’İN BÖLÜMLERİ

Mevlid'ine Arabî olarak bir önsöz yazarak, şöyle buyurmaktadır: "Rahman ve Rahîm olan Allahü teâlânın ismiyle başlarım. Muhammed aleyhisselâmı bütün yaratılmışların sebebi, en şereflisi ve en azizi yapan, makam-ı Mahmûd ile şefaat hakkını vererek O'nu bütün Peygamberlerden üstün kılan, ismini O'nun ismiyle yan yana yazarak, hasetçi şeytanın burnunu sürtüp, O'nun şanını yücelten Allah’ teâlâya hamd-ü-senalar olsun. Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânın indinde çok makbuldür. Allahü teâlânın melekleri O'nun yardımcılarıdır. Ağaçlar, toprak ve taşlar, O'nunla konuştular. O'nu sevenler dünyada ve ahirette sevilip kurtulurlar. O'na düşman olanlar kovulup, Cehenneme atılırlar. Bizi Muhammed aleyhisselâmın ümmeti yapmakla şereflendiren Allahü teâlâya hamd ederim. Şeriki ve benzeri olmayan, mekândan münezzeh bulunan Allahü teâlânın bir olduğuna şehâdet ederim. O, herkesin kendisine muhtaç olduğu, ibadet ettiği ve yöneldiği Allahü teâlâdır. O, şanı yüce, kullarını merhametle bağışlayandır. Güzel ahlâk ve cömertlik gibi pek çok meziyetleri ortaya çıkaran, kıyamet gününde, her tarafta şefaati kabul edilir bir şefaatçi olan Muhammed aleyhisselâmın, Allahü teâlanın kulu, resulü ve habîbi olduğuna şehâdet ederim. Allahü teâlâ, O'na seçilmişlerin en üstünleri olan temiz âline ve Eshâb-ı kirâmına sonsuz rahmet etsin

  • 1-Münâcât faslı,

  • 2- Velâdet faslı,

  • 3- Mûcizât faslı,

  • 4- Mi'rac faslı,

  • 5-Vefat faslı,

  • 6- Duâ faslı.

1-Münâcât faslı,

Münacat kısmı, Cenâb-ı Hakk'ın birliğini ve kudretini, isimlerini ve sıfatlarını, âlemi ve Hz. Âdemi yaratmasını, beşerî hayatın ortaya çıkışını ve silsile kazanmasını dile getirmektedir.

Allah âdın zikr edelim evvelâ
Vacib oldur cümle işte her kula
Birdir ol birliğine şek yok dürür
Gerçi yanlış söyleyenler çok dürür.

Manzumede, edebî kabiliyetini ortaya koymaktan ziyade, İslâmî esaslara bağlılığını, ehlisünnet ve'!-cemaat mezhebine uygun bir biçimde dile getirmektedir. Buna rağmen; şairane tasvirler ile âlimane tabirler yapmaktan kaçınmaz. İslam âlimlerine yakışır tarzda beyitler terennüm etmektedir:

Ger Muhammed olmayaydı ayan
Olmayiserdi zeminü âsümân
Andan oldu her nihan ü âşikâr
Arş ü ferş ü yer ü gök her ne ki var

Vesiletü'n-Necat" ta dinî ölçüleri şairane tasvirlere kapılarak asla zedelememiştir. O; bir kelâm âliminin mütefekkirlere mahsus durgunluğunu, bir mantık bilgisini, bir gönül eri ve arifinin vecdi ve heyecanı ile sunmaktadır.

Aşkıla gel imdi Allah idelim
Derdile göz yaşile ah idelim
Ola ki rahmet kıla ol padişah
Ol Kerim ü ol Rahim ü ol İlâh

Ayet ve hadislere telmihler yaparak kâinatın kadim olduğunu iddia eden felsefecilerin sakat görüşlerini de tenkit etmektedir;

Cümle âlem yok iken ol vâr idi
Yaradılmışdan ğani Cebbâr idi
Vâr iken ol, yok idi ins ü melek
Arş ü ferş ü ay güneş hem nüh felek 

MEVLÎD

( Not: Mevlit'in bu bölümünün Süleyman Çelebi tarafından yazılmadığına dair görüşler vardır. )

Allah adın zik edelim evvelâ
Vacib oldur cümle işde her kula

Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ider Allah ana

....................

Aşk ile her kim ki dinlerse bunu
Açıla gönlünde rahmet gülşeni

Amine Hâtûn Muhammed ânesi
Ol sadeften oldu ol dür dânesi

 

Çünkü Abdullah'dan oldu hâmile
Vakt erişdi hafta vü eyyam ile

Hem Muhammed gelmesi oldu yakın
Çok alâmetler belirdi gelmedin

Şol kitablar içre söylenen haber
Zahir oldu vü göründü sertser

......................

Ol gece kim doğdu ol Hayr-ül beşer
Anası anda neler gördü neler

Her ne kim göründü ise gözüne
Hem dahî vâki olanı özüne

........................

Toğduğun bildirdi ol halka temam
Ne dediğin işid imdi ey hümâm

Dedi gördüm ol habibün ânesi
Bir aceb nur kim güneş pervanesi

Berk urup çıkdı evimden nagehân
Göklere irdi vü nur oldu cihan

îndi göklerden melekler sâf sâf
Kabe gibi kıldılar evim tavaf

Hem hava üzre döşendi bir döşek
Adı Sündüs döşeyen anı melek

Üç alem dahi dikildi üç yire
Her birisi eydeyim nire nire

Mağrib ü maşrıkda ikisi anın
Biri damında dikildi Kabe'nin

Bildim anlardan ki ol halkın yeği
Kim yakın oldu cihâna gelmeği

Çünki bu işler bana oldu yakın
Ben evümde otururken yalnuzın

Yarılıp dıvâr çıkdı nâgehân
Üç bile huri bana oldu ayan

Çevre yanuma gelip oturdular
Mustafâ'yı birbirine muştular

Erdi huriler bölük bölük buğur
Yüzleri nûrından evüm doldı nur

Dediler oğlun gibi hiçbir oğul
Yaradılalı cihan gelmiş değül

Fâilatün Fâilâtün Fâilün

Şiirleri

KAYNAKÇA 

[1] İslam Ansiklopedisi, Süleyman Çelebi Maddesi, TDV yayınları

[2] Islâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.51

[3] İslam Ansiklopedisi, Süleyman Çelebi Maddesi, TDV yayınları

[4] Tâm İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (50. Baskı) s.1145

[5] İslam Ansiklopedisi, Süleyman Çelebi Maddesi, TDV yayınları

[6]  Islâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.51

[7] İslam Ansiklopedisi, Süleyman Çelebi Maddesi, TDV yayınları

[8] https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C3%BCleyman_%C3%87elebi_(edebiyat%C3%A7%C4%B1)

[9] https://www.enfal.de/ecdad106.htm )

[10] https://www.enfal.de/ecdad106.htm )

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar