Teserri Nedir
Teserri ( ﺗﺴﺮّﻯ ) Arapça kökenlidir ve” surriyye ,câriye “ sözcükleri ile aynı kökten gelen, “ bir kadın satın alıp odalık olarak kullanma, câriye alma, cariye kazanmak[1]” anlamlarına gelen bir sözcüktür.
Teserri sözcüğü cariye olarak köle bir kadın satın alma, miras, ganimet veya bağış yoluyla cariye elde etme… “ anlamlarına da gelir. Bir köle kadına miras yolu ile sahip olmaya, ganimet almak suretiyle de bir kadını cariye olarak elde etmeye , “ bir köle kadını eş olarak almaya, onunla birlikte olmaya karar vermeye ” de teserri denilmiştir.
Eski devirlerde savaş ve sefer sonralarında kadın ve çocukların esir edilmesi, esir kadınların köle olarak satılması, köle pazarlarından satın alınan kadın veya genç kızların cariye veya odalık olarak alınıp kullanılması âdeti çok yaygındı.
Eş gibi de kullanılabilinen bu kadınlara veya kızlara, cariye, odalık, halayık da denilirdi. Cariye, halayık, odalık ile cinsel ilişki kurmak haram veya zina sayılmıyor, mubah hatta vacip görülüyordu. Şeriat hukukuna göre dört kadın ile nikâh kıyılabilindiği gibi dört nikâhlı eşten sonra cariye ve odalık alınması caizdi. Hatta o devirlerde cariye, halayık ve odalıkların bir beyden diğer paşaya veya beyzadeye satılması mümkündü. Bu yüzden teserri sözcüğü insanları, kadın, genç kız hatta GIlmanları hayvan gibi alıp satmak anlamına da gelmiş oluyordu. [2]( bkz Gılman ve Vildan Nedir- Huri Gılman ve Vildan )
Nikâh kıyılmadan cinsel meta olarak kullanılabilinen bu kadınlar ile cinsi münasebet kurabilmek - nikahlı eşlerin haklarına sahip olabilmeleri kaydı ile- dinen de mümkün kabul edilmişti. Cariyeler ve odalıklar şeriat hükümlerinde “, milkü’l-yemin” veya “akdu’l-milk” yani “eliniz altında bulunanlar” şeklinde ifade edilmiş, “cariyeler ile nikâhlı imiş gibi yaşama hakkı da verilmişti. (Prof. Dr. Hayrettin Karaman)
Cariyelerden doğan çocuklar yasal evlat muamelesi görürdü. Eski devirlerde dört nikâhlı eşinden sonra konağına birçok odalık, halayık, cariye satın alan, padişah, vezir, bey, paşa veya ulemalar bulunmaktaydı.
Eski devre ait bu adetler ebetteki şiiri ve edebiyatı da meşgul etmiş mevzular arasındadır. Pek çok divan şairi evlenmek yerine, cariye, halayık, huri, gılman ve iç oğlanı ile münasebet kurmak sevdasındadır.
Zenne meyletmeyen merdân-ı aşk-ı pâkiz kim
Yine bir bezm tertip etmeyiz bint’ül inepsiz biz Kastamonulu Sa’di
Gel ey gönül zen-i dünyaya peymâl olma
Olup mücerred-i gül beste ayâl olma Nâilî Kadîm
Ey gönül bir kadınla nikahlanıp karı koca hayatı yaşama
Ukalâ anda taharrî eyler
Ekseri meyl-i teserrî eyler Sünbülzâde Vehbî
KAYNAK
[1] https://www.osmanlicasozlukler.com/kamusiosmani/tafsil-29974-z18.html
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/huri-gilman-ve-vildan/98607