KategorilerEDEBİYATEdebiyat Terimleri MazmunlarTurunç Üstü Dağlamak Yâre Yanık Mektup Yollamak

Turunç Üstü Dağlamak Yâre Yanık Mektup Yollamak

23.03.2025

Turunç Üstü Dağlamak Yâre Yanık Mektup Yollamak

Turunç, Uygurlardan beri bilinen Uygur Türkleri tarafından nar ve şeftali ile birlikte kutsal kabul edilen ağaç ve meyveleri arasındadır. “ Meyve ağacı simgesi Budizm’de hayatın olumlu etkilerinin kaynağı olarak görülmüştür”. (Şenocak, 2016, s. 242) [1]Eski Türklerde atalar kültü ile bağlantılı olan ağacın kutsal kabul edilmesi inancı Türk kilimlerindeki hayat ağacı motifi ile de yaşamaya devam etmiştir. Günümüzde de devam eden düğün evine dikilen bayrak direğinin üzerine elma, nar veya turunç koyma (Şenocak, 2016, s. 234) [2]asılması köy düğünlerimizde halen devam eden bir adettir. Ok talimlerinde hedef olarak, küp gibi nesnelerin yanı sıra karpuz, kabak veya turunç dikildiği de bilinen bir konudur.

Yakın zamanlara kadar elma, nar veya turunç gibi meyvelerin ilan-ı aşk etme nesnesi olarak kullanıldığı malumdur.  Düğünlerde, bayramlarda veya diğer uygun ortamlarda delikanlıların beğendikleri genç kıza cep aynalarının ışığını yansıtmaları, elma, nar veya turunç yollamaları;  ilan-ı aşk etmek anlamında kullanılmıştır. Genç kızın gönderilen meyveyi kabul etmesi, olumlu yönde karşılık vermek anlamındadır. Genç kızların cevabı ise mendil düşürmek veya üzerine harfler, semboller işlenmiş mendil yollamak olmuştur.

A.T. Onay’ın bildirdiğine göre eski devrilerde gençler birbirlerine ilan-ı aşk etmek için ucu yanık mektup veya kabuğu kızgın şişle dağlanmış- muhtemelen üzerlerine sihirli büyülü olduğuna inanılan yazılar harfler de yazılmış-  elma, nar veya turunç gönderirlermiş. Ucu yanık mektup yollamak âdetinin nedeni anlaşılır olmakla birlikte, kabuğu şişle dağlanmış meyve yollamak âdetinin kaynağı sihir, büyü, muska yazarak sevgiliyi elde etme gibi eski ve batıl inançlara da dayanmaktadır.

“Eski devirlerde sevgiliyi elde etmek için “Şirinlik Muskası” yapıldığı “Nal İle Aşk Büyüsü Nalı “ yapmak gibi yöntemlere başvurulduğu da bilinmektedir.  kullanılmış bir nal üzerine bir erkek ile bir kadın adı yazıp sıcaklık büyüsü yaparlarmış. Üzerinde aşığın ve sevgilinin isim yazılı nal ateşe atılır ve o sırada vefkler okunarak iki kişi birbirine âşık edilirmiş. Buna "na'l-der-ateş" [3] denirmiş.

İlanı aşka olumsuz yanıt verilmesi durumunda şirinlik muskası yazdırmaya başvurulmuştur. Şirinlik muskası ile olumsuz yanıt veren sevgilinin sevdası kazanmak amaçlanır.“Şirinlik tılsımı, kişinin derdine göre yapılırMuskada kullanılan her bir sözcüğün anlamı, ilmi manası vardır. Yapılan muska, karşı tarafın çamaşırlarına, yemeklerine veya başka özel eşyalarının içine konur. “

Mehmet YASTI ve Hidayet DUYAR’ın tespitlerine göre sevgiliye kabuğu şişle dağlanmış turunç yollayarak ilanı aşk etme âdetinin altında “ sihrin beş kısma ayrılması ve bunlardan birisinin adını nirenc yahut nirencat olması “ ve nirenç sözcüğünün narenç ve narenciyeye dönüşmesinden hareketle turuncun akla gelmesidir. Mehmet YASTI ve Hidayet DUYAR’a göre “ sihir ve büyü anlamındaki nirenc kelimesi ile turunç anlamına gelen narenc kelimesinin zamanla birbirine karışmıştır.” [4]

Ancak turunç veya nar gibi diğer meyvelerin üzerini şişle dağlamak konusunu sihir türü olan nirencin narençe dönüşmesi şeklinde açıklamak bize göre yetersizdir.  İlan-ı aşk için diğer meyvelerin de yollanabiliyor olması bu görüşü zayıflatır. İlanı aşk için gönderilen meyvelerin üzerinin kızgın şişle dağlanmasının ise -at nalı büyüsünde de olduğu gibi -âşık ve maşukun adlarının baş harflerinin şişle dağlanarak yakılmasından kaynaklanıyor olmalıdır.  Muhtemelen bu meyveler şirinlik muskasına benzer bir sihir veya büyü işleminden de geçmiştir. Nitekim Mostarlı Hasan Ziyâî’nin aşağıdaki beyti de turuncun üzerine dağlamak ile  sihir arasındaki irtibatı ortaya koymaktadır.

San turunc efsûn ile düşmiş muhabbet nârına

Âteş-i firkatda yanan cism-i zerd ü nâ-tüvân   Mostarlı Hasan Ziyâî

Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar adlı eserinde bu geleneğin 20 asrın başlarına kadar devem ettiğini belirtmiş bu geleneğe “ turunca dağ vurmak “ adını vermiştir.  Meyve veya turuncun üzerini ateşle dağlayarak yollamanın “ senin için yanıyorum “anlamına geldiği açıkça ortadadır. Nitekim Ahmet Talat Onay’ın ifadesine göre yanmış sığara göstermek ve göndermenin de aynı işlevi gördüğü açıkça anlatılmıştır. [5]

Turunç,  halk şiirinde sevgilinin memelerine teşbih olarak da kullanılır. ( Örneğin Turunç Memelerin Seyran Edeyim )

Mâh-ı çarh üzre bilmek dilersen o sevâd

Yaktı yâre sunmağa devrân turunç üstüne dağ    Bâkî

Ay üzerindeki siyah beneklerin ne olduğunu bilmek istersen bil ki onlar devranın yâre sunmak için  turunç üstüne yaktığı dağlardır ( siyah lekeler, benekler)

 

Gabgabında hâl-i anber bârını gören dedi

Aşıka sunmak için eylemiş sîb üzre dağ Necati

Sîb elma demektir.  Boynundaki amber kokulu benleri görenler, aşığa sunmak için elma üzere dağ vurmuş dediler.

Gonca-ı laleyi görüp name hayal eyledim

Kim yaka köşesin anın âşık-ı zâr u bî karar  Faizi

 

Geçer Harut’a şi‘rüm sihr-i Zühre

Turunc efsûnun okur mâh u mihre

Turunc efsûnın eyler gabgabından

Kılur can saydını sükker lebinde     Lamiî  Vis ü Ramin Mesnevisİ

Mektubun bir ucunu yakarak yollamak da senin için yanıp tutuşuyorum anlamına gelmektedir. Bir yanı yanık mektup yollamak adeti halk ve aşık şiirimizde çok işlenen bir motiftir.

 

Bir mektup yazdırdım bir ucu kara

Künyemiz geliyor karakollara

Anam duyar ise düşer yollara  Adıyaman Türküsü

 


KAYNAKÇA


[1] Şenocak, E. (2016). Halk anlatı ve inanışlarında mitolojik bir meyve: nar. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 4/8, 228-251.

[2] Şenocak, E. (2016). Halk anlatı ve inanışlarında mitolojik bir meyve: nar. Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi, 4/8, 228-251.

[3] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/nal-ile-ask-buyusu-nali-atese-atmak-na-l-der-ates/121683

[4] Mehmet YASTI, Hidayet DUYAR, “FAĞFÛR-NÂME” ADLI ESERDE GEÇEN KÜLTÜREL MOTİFLER VE OLAĞANÜSTÜ UNSURLAR”, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2485545

[5] Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, MEB, 1996, s. 482

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da