Üç Zıpzıp Kara Buğday Kumbara Su Damlası Andersen Masalları

19.04.2015


Aşağıda Dünya çocuk edebiyatının sayılı ve en tanınmış yazarlarından olan Andersen’in yazmış olduğu 156 adet Andersen Masalı içerisinde   [1]  en çok sevilen masallardan olan Üç Zıpzıpın Öyküsü, Kara Buğday, Kumbara, Su Damlası ve PRENSES VE BEZELYE TANESİ masallarının özetleri verilmiştir.

 

 

Üç Zıpzıpın Öyküsü

Çekirge, pire ve uçan kaz bir gün kralın sarayına davet edilmişler. Kral üçünün içinde bir yarış tertip edecek ve en tepeye sıçrayana büyük bir hediye verecekmiş. Sonunda hediyeyi açıklamış. Yarışı kazanana kızımı vereceğim demiş. Yarışmaya önce pire, çekirge sonrada uçan kaz tek tek sıçrayarak yarışmışlar. Bunların her biri kendini diğerlerinden büyük görüyormuş. İlk yarışan pire çok yüksek zıplayınca görünmemiş ve onu almamış olarak kabul etmişler. Çekirgede pirenin yarısı kadar zıplamış ancak kralın üstüne konduğu için kral ona çok kızmış. Sıra uçan kaza gelmiş, kaz nazikçe prensesin yanına kadar sıçramış kral bu nazikçe sıçrayışı görünce kararını açıklamış. “En yükseğe sıçrayan kızıma doğru sıçrayandır.” . Demiştir ve prensesi uçan kaz ile evlendirmeye karar vermiş. Olayı duyan pire ile çekirge yaptıkları hatayı anlayıp çok ağlamışlar.

 

 

Kara Buğday

Fırtınadan sonra bir karabuğday tarlasından geçenler bilir. Karabuğday tarlası sanki kavrulmuş gibidir. Yaşlı söğüdün tam önünde bir karabuğday tarlası varmış. Karabuğday, Pek kibirli  imiş. Başı yükseklerden hiç inmezmiş. “Bende buğday başakları kadar güzelim üstelik çok daha da güzelim. Benim çiçeklerim, elma çiçeklerine benzer, herkes hayranlıkla seyreder. Benden güzeli var mı? Söyle söğüt ağacı” demiş. Söğüt, ağır ağır başını sallar. “var… var…” dermiş. Aradan zaman geçmiş, hava bozmuş, fırtınalar yağmurlar başlamış. Fırtınayı gören bütün çiçekler, bitkiler boyun bükerken karabuğday pek kibirli ya, asla boynunu eğmezmiş. Onu diğer bitkiler uyarmış fakat karabuğday duymam azlıktan gelmiş. Fırtına geçip, rüzgârlar dinince, doğa adeta bir sessizliğe bürünmüş. Her taraf sakinleşmiş, güzelleşmiş. Ama karabuğday yangından çıkmış gibi kavrulmuş kararmış, simsiyah olmuş işe yaramaz, cansız bir ot oluvermiş olayı gören ve duyan diğer çiçek ve otlar olaya çok üzülmüşler.

 


Kumbara

Çocukların odasında, gar dolabın üstünde oldukça yüksek bir köşede domuz biçiminde içi ağzına kadar para dolu bir kumbara varmış. Gar dolabın tepesinde yer aldığı için odada olup biteni seyredebiliyor, karnındakilerle her şeyi satın alabileceğini düşünüyordu. Buda onu çok mutlu ediyordu. Odadaki tüm oyuncaklar beraberce oynarlardı fakat kumbarayı oyuna çağırmak için davetiye göndermek gerekiyordu. Çünkü aşağıdaki konuşmaların duyamayacak kadar yüksekte idi. Aşağıdaki oyunları, eğlenceleri yalnızca seyretmekle yetinirdi. Kumbara bu duruma çok üzülmüş çok kızmış ve hayallere dalmıştı. Bir süre sonra bom…. domuz kumbara paramparça yerde yatıyordu. Tabi içinde fırlayıp dört bir yana saçılan paralarda oradan oraya yuvarlanıyor, dans edip duruyordu. Paralar dünyaya yeniden gelmişçesine bir anlık dahi olsa özgürlüğün tadını çıkararak dans ederken domuz kumbaranın parçaları da bir kutuya konuyordu. Her şeyin bir başı bir sonu vardır derler. Umarız yeni kumbaranın başına aynı şeyler gelmez.

 


Su Damlası

Büyütecin ne olduğunu, her şeyi yüz kat büyülten bir çeşit gözlük camı olduğunu herkes bilir. Bir damla suya büyüteçle bakıldığında binlerce küçük yaratık görünür. Oysa çıplak gözle bakarsak onların hiç birini göremeyiz. Ama onlar her zaman o suyun içindedir. Bir zamanlar “dev amca” adında bir adam yaşarmış, güzel, ilginç olan her şeye sahip olmak istermiş eğer elde edemezse ya büyücüye başvurur yad kendi kendine binbir çeşit yol icat edermiş. Bir gün aline büyüteci alıp bir damla suyu incelemiş suyun içinde o gözle görünmez yaratıklar hiç durmadan hareket ediyorlar, sıçrayıp, hopluyorlarmış. Çok ilginç bulmuş fakat daha net görmek için renklendirmeyi düşünmüş ve kırmızı bir renk damlatmış içine. Bu bir büyücünün kanıymış. Birden sudaki yaratıklar pespembe oluvermiş. Bu yaratıkları bir kente yaşayan canlılara benzetmiş. Hiç durmadan itişiyorlar, dövüşüyorlar, birbirlerini çekiştiriyor ve acımasızca ısırıyorlar. Aşağıdakiler yukarı çıkmak istiyor hem de devamlı onları sindirmeye çalışıyorlar. “Aslında bu yalnızca bir su damlası” demiş. Gülümseyerek “Ama yinede gerçek yaşamdan bir örnek. Oysa tüm canlılar birbirlerine sevgi ile baksalar her şey daha güzel olmaz mıydı ? diyerek bitirir.

 

 

PRENSES VE BEZELYE TANESİ

 

Günlerden çok fırtınalı ve sağanaklı bir gündür. Tepenin yüceliklerindeki büyük şatoda bir kral, kraliçe ve yakışıklı oğulları prens oturmaktadır. Prens çok uzun yıllar boyunca kendi gibi iyi ahlaklı ve güzel bir prenses arar. Ancak bu kadar aramaya rağmen bulamamıştır ve bunun üzüntüsüyle şatoya geri dönmüştür. Durumu krala anlatacağı zaman kapı vurulur. Kapıyı açan kral karşısında sırılsıklam olmuş güzel mi güzel bir kız görür, hemen içeriye alır, kraliçe kızın bir prenses olamayacağını ve kızın asil olmadığını düşünerek prensin kızla evlenmesine karşı çıkar. Daha sonra kız için hazırlanan yatağın altına bir bezelye tanesi koyarak üstüne yumuşak yataklar koyarak kızı istirahat ettirirler. Sabahleyin kıza rahat edip etmediğini soran kraliçe, sabaha kadar uyumadığını ve yatakta bir şeyin beni rahatsız ettiğini söyler. Kraliçe gülümseyerek “ancak bir prenses bu kadar nazlı olabilir.” Diyerek prensin bu kızla evlenmesine izin verir.

DİĞER ANDERSEN MASALLARI İÇİN LİNKLERİ TIKLAYIN

 Çam Ağacı Masalı Andersen'in Masalları Ve Hakkında

Küçük Deniz Kızı ve Dünyanın En Güzel Gülü Andersen Masalları

Kurşun Asker Andersen Masalları

Ot Yiyen Kaplan Andersen Masalları

Kibritçi Kız Masalı Andersen Masalları

Andersen Masalları Küçük Ida'nın Çiçekleri

Karlar Kraliçesi Hakkında ve Masalın Metni - Andersen

Kardan Adam Masalı- Andersen Masalları-


[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/kibritci-kiz-masali-andersen-masallari/84738


Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar