Varoluşçuluk Egzistansiyalizm
Varlıktan ziyade insan yaşantıları üzerinde duran, varoluşun özden önce geldiğini savunan felsefe ekolüdür. Varoluşçuluk 19. Asrın sonlarında sistematik –fizikçi- felsefeye karşıt bir düşünce olarak ortaya çıkmış, erdem ve bilim felsefelerinin insanı ve varoluşu açıklamaya yeterli olamayacağını ortaya atmıştır.
Varoluşçular, bilgiye önem veren felsefecilere, evreni insanı ve tanrıyı anlamaya çalışan filozoflara tepki olarak karşı çıkan bir felsefi akımdır. Varoluşçular, bilgiyi ve evreni anlamaya çalışan filozofları, somut insanı, yaşamı ve ölümü göz ardı etmek ile suçlayıp Dünya’nın boş ve anlamsız olduğunu ölümün geleceği bilindiği halde itina ile yaşamaya çalışmanın saçma olduğunu savunan düşünürlerden oluşur. Bu yönü ile varoluşu özsel bir varlık olarak gören rasyonalist ve sistematik felsefenin savunucusu olan Hegel’in görüşlerine karşıt bir tepki olarak doğmuş olduğu söylenebilir.
Varoluşçuluğun kaynağı hiçbir zaman varoluşçuluk terimini kullanmadığı halde Danimarkalı filozof ve teolog, Kierkegaard ( 1813- 1855 ) olarak görülmüştür. Dindar bir ortamda yetişen katı bir Hıristiyan olan Kierkegaard, mevcut Hıristiyanlığın yozlaştığını ve tamamen yenilenmesi gerektiğini savunmuş; din ve Tanrı'yı bireysel bir konu olarak gördüğünden sistematik felsefeyi bireyi göz ardı eden bütüncül düşüncelere tamamen karşı çıkmıştı. Bu tutumu ile sistematik felsefeyi ve rasyonalist düşünceleri kabul edilemez olarak göstermişti. Kierkegaard, nasıl iyi bir Hıristiyan olunacağı noktasından hareketle varoluşçuların en temel kavramları olan “saçma, bunaltı, korku ve kaygı” gibi soyut mantıksal kurguları ortaya atan ilk isim olmuştu. Felsefecilerin soyut mantıksal kurgularla geliştiğini ve bireyi, bireyin gerçek yaşamını gözden kaçırdığını iddia etmiş; varoluşun, somut ve öznel insanın yaşamı olduğu görüşünü ortaya atmıştı.
Ancak II. Dünya savaşından sonra Sören Kierkegaard (1813-1855), Maurice Blondel (1861-1949), Gabriel Marcel (1889-1973) Karl Jaspers (1883-1969), Hıristiyancı varoluşçulara karşıt olarak, Tanrıtanımaz varoluşçular da ortaya çıkmıştır. Tanrı tanımaz varoluşçu filozoflar ise, Friedrich Nietzsche (1844-1900), Martin Heidegger (1889-1976), Jean Paul Sartre (1905-1980) ve Albert Camus (1913-1960)’ F. Kafka dır. İlk önemli varoluşçu ise Jean-Paul Sartre' kabul edilmiş; Varoluşçuluk felsefesi , edebiyat,din bilim, sanat, tiyatro, resim ve ruh bilim dallarını da etkilemiştir.
Varoluşçu Felsefe
Varoluşçu Felsefe, ”rasyonel olmayan bir dünyada rasyonel kararlar vermeye çalışan insanın yaşamdaki anlamını, onun varoluş nedenini “ anlamaya çalışmanın saçma olduğunu savunur. "Yaşamdan kopmanın verdiği yalnızlık ve gelecekten herhangi bir şey ummamak” Kafka gibi bu felsefeyi savunan Varoluşçuların ilkeleri olmaktadır. Varoluşçular; “Dünyanın boşl ve anlamsız” olduğunu düşünmüşler, edebiyatçıları ise “ çağdaş hayatın zorlukları karşısında bocalayan, kendine bile yabancı olan, tesadüfen böceğe vb dönüşen vb insanların romanlarını yazmışlardır.
Varoluşçulara göre maddesel şeyler ne ise o’dur. İnsan ise olduğu hali ile örtüşen ve çakışan, ne görünüyorsa o olan bir varlık değildir. Varoluşçulara göre insan cansız nesnelerin durağan hallerinden kurtulmayı başaran veya cansız nesnelerin durağan hallerinden rastlantılar sonucu ortaya çıkan bir varlıktır. Varoluşçular insanı durağan nesnelerden yükselerek canlanmış ve bu dünyaya atılmış bir varlık olduğundan dönüştüğü şeylerden – nesnelerden- de özgür ama belli bir durumun içinde, ona bağlı olmayan bir sürenin içinde yaşayan bir olgudur. Her insan tesadüfen canlanan nesnelerden saçma” ve amaçsız bir evrende dünyaya gelerek kendi anlam ve değerlerini kendi seçimleri ve doğduğu ortamdaki davranış ve düşünüş maskeleri ile kendini oluşturan bir varlıktır.
"Varoluş özden önce gelir. Tüm var oluşun başlangıcı insandır.“ önermeleri Varoluşçuların temel ilkeleri olmaktadır. Bu görüşe göre insan, nesnelerden yükselerek can aldığı dünya içinde kendi özünü ve amacını özgürce belirleyen, seçimleriyle kendi kaderini çizen, öleceğini bilerek yaşayan bir canlıdır. İnsan toplumsal hayat içinde çeşitli yaftalar, roller, ortamına uygun kalıp davranışlar, inançlar ve önyargılardan oluşan maskeler edinerek kendine yabancılaşır. İnsana ait temel öz bu maskelerin altında saklanan maskeler altında görülmeyen “ gerçek öz “ olmaktadır.
Varoluşçular, kadere karşı çıkmış, herkesin kendi kaderini kendisinin özgür iradesi veya ortamlardan edindiği yönlendirmeler ile kendisinin çizdiğini savunmuşlardır. Dolayısı ile insan kendi yaptıklarından sorumlu olan kişidir.
Varoluşçular "anlamlılık" kavramının yıkılıp yerine her şeyin tehlikeli bir korku hâline geldiğini savunmaya başlamışlar, anlamsızlık kuramlarından hareketle absürdizme kaymışlardır.
İLGİLİ ESERLER
Yabancı Hakkında Özet İnceleme Albert Camus
Veba Hakkında Özet İnceleme Albert Camus
Albert Camus Düşüş Romanı Hakkında İnceleme Özet
İlk Adam Konusu Hakkında Albert Camus
Mutlu Ölüm Romanı ve Albert Camus Hakkında
Albert Camus Hayatı Eserleri Düşünceleri
KAYNAKÇA
Akarsu, Bedia., (1998), Çağdaş Felsefe, İnkılap Yayınevi,İstanbul.
Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları 2009
Gökberk, Macit.,(2000), Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Hızır, Nusret., (1976), Felsefe Yazıları, Çağdaş Yayınlar, İstanbul
Büyük Larousse, Varoluşçuluk Maddesi, Milliyet Yyaınları, C. 23 , s. 12110
Hıristiyanlık Tarihi. Colin Brown. Yeni Yaşam Yayınları. 1977. s. 556 ISBN 975-8318-86-1.