Yedi Meşaleciler Yaşar Nabi Vasfi Mahir Ziya Osman Hayatları Şiirleri.

25.08.2016

 

Yedi Meşaleciler Hakkında

Beş Hececilerin savunduğu sanat anlayışı ve görüşlere karşı içtenliği ve  Öz -Saf -Şiiri, savunan yedi genç sanatçının oluşturduğu topluluktur.

1928'de yayınladıkları "Yedi Meşale" adlı ortak kitapta yazılarını bir araya getiren topluluk Sabri Esat, Siyavuşgil, , Ziya Osman.Saba,  Yaşar Nabi, Nayır, , Muammer Lutfi- Vasfi Mahir Kocatürk, Cevdet Kudret, ve Kenan Hulusi Koray’dan oluşmuştur.

Yedi Meşalecilerin kimisi lisede kimisi üniversitede öğrencidir. Yedi Meşaleciler, Servet-i Fünun Dergisi'nin 22 Mart 1928 tarihli sayısında Yedi Meşale isminde bir kitap çıkaracaklarını ilan ederler. Kitap Nisan ayında piyasaya çıkar ve büyük ilgi görür. Sabri Esat, Siyavuşgil, Kitaba yazılan önsözde edebi alanda neler yapacaklarını anlatılır. Kitapta her ismin bir bölümü bulunmaktadır:  Yaşar Nabi, Kukla Oyununu Yazar: Şairin Bahçesi, Vasfi Mahir Kocatürk: Dağların Derdi, , Ziya Osman.Saba, Sebil ve Güvercinler, Cevdet Kudret, Solok: Cenaze İlahisi, Kenan Hulusi Koray:Denizin Muammer Lutfi-Zaferi,: Dante'nin Ruhuna

Yedi Meşalecilerin ortak bir kitap yayımlamalarının nedeni "Memleketimizde son edebî cereyanları gösterecek toplu bir eser vücuda getirmek" arzusudur. Yedi Meşaleciler, eski kuşağın kendilerini küçümsemesine başkaldırmak istemişlerdir. Türk Edebiyatının asırlarca doğu edebiyatını, Tanzimat 'tan sonra da Batı edebiyatını taklit ettiğini öne sürerek artık kendine dönme vaktinin geldiğini öne sürerler. Yedi Meşalecilere göre Türk Edebiyatı'ndaki asıl eksiklik, canlılık, samimiyet ve yeniliktir. Ferdi duygulardan uzaklaşılması gerektiğini savunan Yedi Meşaleciler bunları eserlerine yansıtamadılar.

Yedi Meşaleciler, Milli Edebiyat şairlerine ve Beş Hececilere tepki olarak bu akımı oluşturmuşlardır. Yalın, kolay anlaşılır, düz anlatımlı, milli temalarla dolu bu şiir anlayışına karşı çıkmışlardır. Yedi Meşalecilerin şiir beğenilerine Faruk Nafiz  ve Necip Fazıl hâkimdir.

Bu topluluk, 1928 yılında ortaya çıkmış, şiir ve yazılarını da “Yedi Meşale” adını verdikleri kitapta toplamıştır.

Yedi Meşaleciler ( I ) : Yaşar Nabi Vasfi Mahir Ziya Osman Hayatları Şiirleri.

Yedi Meşaleciler Yaşar Nabi Vasfi Mahir Ziya Osman...

Yedi Meşaleciler Topluğu ve Dağılması - 1928-1933

Yedi Meşaleciler Topluğun Kuruluşu İlkeleri ve Tenkidi

 Beş Hececiler)

 

. Topluluğun genel özellikleri şöyle sıralanabilir:

  • - Sanat, sanat için olmalıdır.

  • - Edebiyatta taklitten kaçınılmalı, daima yenilik, içtenlik, canlılık aranmalıdır.

  • - Batılı ilkelerle sanat yapılmalı, geleneksel temalar yerine yeni temalar bulunmalıdır.

  • - Şiirde konu zenginliği sağlamak için hayalden yararlanılmalıdır.

  • - Şiirde hece ölçüsünü kullanmışlardır.

  • - Çarpıcı imge ve benzetmelerle zenginleştirdikleri şiirleri, ustalıkla yapılmış birer tablo değeri taşır.

  • - Fransız sembolistlerin etkisinde kalmışlardır.

Hem cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk topluluk olmaları, hem üyelerinin çok genç olması hem der. Servet-i Fünun  dergisinin hem de Ahmet Haşim'in desteklemesi ile yankı bulan bu topluluk yukarıdaki görüş ve iddialarına karşın edebiyatımızda kısa süreli bir yankı uyandırmış, hedeflerini gerçekleştiremeden dağılmışlardır.

YEDİ MEŞALECİLER VE TOPLULUĞU HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRMELER

Memlekette son edebi cereyanı göstermek” maksadıyla bir araya gelen bu isimler estetik bir birliktelik evresi yaratamamışlar, “Edebiyat Hareketi” olmaktan ziyade “arkadaş bağı”na dayanan bir grup oluşturmuşlardır. Fakat Cumhuriyet döneminin ilk edebi topluluğu olma hüviyetini kazanmışlardır. 

Duygu ve düşünceleri arka plana atmışlar ve hatta kendi duygularını bile şiire sokmamaya çalışmışlardır. Görüşlerini bildirdikleri manifestoda bir birlik olsa da pratikte bu birlik görülmez. Şiirin konusunu olabildiğince genişletmek istemişlerdir. Sanata ve daha çok şiire “canlılık, samimiyet ve daima yenilik” getirmek istediklerini belirtmelerine rağmen “zayıf, renksiz ve mütekerrir” olmaktan öteye gitmeyi başaramamışlardır. Kendinden öncekileri “renksiz ve soluk” olarak niteleyen “Yedi Meşaleciler” onları aşamamış; Servet-i Fünun şairleri gibi “tablo şiirler” yapmaya özen göstermişlerdir ve böylece duygudan ziyade göze seslenme amacı içindedirler. Büyük amaçları ve radikal değişiklikleri düşünmelerine rağmen

Yedi Meşalecilerde Yaşar Nabi şiir, Roman, Hikaye ,Tiyatro , Deneme, Sözlük,Biyografi ,makele : gibi birçok edebiyat türünde pek başarılı sayılamayacak ürünler vermiştir. Onu daha çok Türk Edebiyatına damga vuran “Varlık” dergisinin kurucusu olmuştur.

Etrafını saran varlıklara dikkatle bakan bunlardaki ahenksel unsurları tasvir eden Sabri Esat, Siyavuşgil, günlük yaşama ilişkin izleri bir fotoğraf gibi yansıtmaya çalışmış, “Cyrano Bergerac” çevirisiyle edebiyata ve dile olan hâkimiyetiyle dikkat çekerken şiirlerindeki radikal imge yapısı ve renk, ışık dengesine gösterdiği özen onu hatırı sayılır bir şair kılmıştır. Cevdet Kudret Solok, karamsar iç dünyasını hece ölçüsüyle yansıtmış ve araştırma-inceleme yönüyle ön plana çıkmıştır.

Muammer Lutfi, topluluktan çabuk ayrılmış ve şiirlerini kitaplaştıramamıştır. Daha çok deneme, inceleme, antoloji türünde eserler veren Vasfi Mahir Kocatürk şiirlerini  hece ölçüsüyle ve lirik olarak yazmıştır. Kenan Hulusi Koray ise bu topluluğun tek yazarıdır. Korku türünde eser veren ilk Cumhuriyet yazarıdır.

 

ZİYA OSMAN SABA  

Galatasaray’ı bitirdikten sonra Hukuk Fakültesini bitiren Ziya Osman Saba, Servet-i Fünun dergisinde çalışmalarına başlamış, Yedi Meşale’den sonra Varlık dergisinde yazmıştır. Behçet Necatigil’i müjdeleyen şiirleriyle dikkat çekicidir. Şiirlerindeki insan sevgisinin açılımları ve ölüm ve tanrıya boyun eğme konuları bohem bir tarzda dile getirilmiştir. Dildeki sadelik ve lirizm ön plana çıkmıştır. Tema olarak “masumiyet”, renk olarak “beyaz” şiirlerinde dikkat çekici ögelerdir. Tabiata olan dönüklüğü, zaman içerisinde “dıştan içe” doğru bir yönelime dönüşmüş, içsel birikim ise yaratılandan yaratana doru bir merakı ateşlemiş ve tevekkülün gelişmesini sağlayarak, yaratılanı merhametle izlemenin önü açılmıştır. Tüm bu izlenimlerini yarattığı şiirlerini “Sebil ve Güvercinler”, “Geçen Zaman”, “Nefes Almak” adlı kitaplarında toplamıştır.

Sadece şiir yazmakla kalmamış, daha çok kendi hayatından kesitler sunduğu öyküler de yazmıştır. Behçet Necatigil “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” adlı eserinde Ziya Osman Saba, çin şöyle söylüyor: “Ziya Osman Saba, , çocukluk özlemi, anılarına düşkünlük, ev ve aile sevgisi, yoksul yaşamlara karşı utanç ve acıma, Tanrı’ya kulluk, kadere boyun eğiş, küçük mutluluklarla yetinme, ölüm yakınlığı, öte dünya özlemi gibi konuları işledi. 1940’tan sonra serbest şekillerde şiirler yazdı. Özgün, yumuşak, açık, duru şiirler bıraktı. Hikâyelerinde de genellikle bir anı karakteri görülür.”

 

YAŞAR NABİ NAYIR

Varlık Dergisi'ni ve Varlık Yayınevi'ni kuran edebiyatçıdır. Yedi Meşale Topluluğu'nun kurucularındandır. Şiirin yanısıra öykü, roman, oyun, deneme türünde eserleri ve çevirileri vardır. Ancak Türk edebiyatına yaptığı en büyük katkı, 15 Temmuz 1933'ten itibaren 48 yıl boyunca hiç aksatmadan yayımladığı Varlık Dergisi'dir. Bu dergi, Türk edebiyatına bir çok yeni yazar kazandırmıştır. 25 Aralık 1908'de Üsküp'te doğdu. Öğrenimine Üsküp Mahalle Mektebi'nde başladı; Balkan Savaşı dolayısıyla annesiyle zaman zaman İstanbul'a gidip gelmeleri nedeniyle, ilk öğrenimini bu iki kentte sürdürdü. Ailesi, 1924'te kesin olarak İstanbul'a yerleşti. 1929'da Galatasaray Lisesi'nden mezun oldu.

Bir süre Ziraat ve Merkez Bankalarında çalışan Yaşar Nabi, 1934-1940 yılları arasında Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nde çevirmen ve yazar olarak görev yaptı. Daha sonraki yıllarda Türk Dil Kurumu'nda (1940-1943), Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'nda (1943-1946) çalıştı.1933'te Ankara'da Varlık Dergisi'ni yayımlamaya başladı. Dergiyi 1946'da İstanbul'a naklettikten sonra kendisini tümüyle yayıncılığa verdi; Varlık Yayınevi'ni kurarak binden fazla kitap yayımladı. Ayrıca 1966-1969 arasında dünya edebiyatından örnekler veren Cep Dergisi'ni 29 sayı çıkardı.

Uuslararası P.E.N Yazarlar Derneği'nin Türkiye Başkanlığını da yapan Nayır'a, Türk kültür yaşamına yaptığı katkılardan ötürü Kültür Bakanlığı 1979 yılında Büyük Ödül vermiştir.

Evli ve iki çocuk sahibi Yaşar Nabi Nayır, ölümüne kadar P.E.N Yazarlar Derneği'nin Türkiye başkanlığı görevini sürdürdü. 1981 yılında İstanbul'da hayatını kaybetti.

Ölümünden sonra derginin yönetimini kızı çevirmen Filiz Nayır Deniztekin üstlendi. Ölümünün birinci yıldönümünde değerlendirme, inceleme yazılarının yeraldığı Yaşar Nabi'ye Saygı adlı bir yapıt çıkarılmıştır.

Yaşar Nabi, yazın alanına şiirle girmişti. İlk şiirleri lise öğretmeni Ahmet Halit Yaşaroğlu'nun özendirmesiyle, onun çıkardığı Çocuk Dünyası dergisinde yayımlandı. Edebi bir nitelik kazanan şiirleri 1926'da Servet-i Fünun'da yayımlandı. Yeni Kitap (1927–1928), Hayat (1928), Muhit (1932-1933), Çığır (1933), Ülkü (1933) gibi yazın dergilerinde de yazan şair, 1928'de altı arkadaşıyla birlikte (Cevdet Kudret, Ziya Osman Saba, Vasfi Mahir Kocatürk, Sabri Esat Siyavuşgil, Muammer Lütfi ve Kenan Hulusi Koray) Yedi Meşale adlı bir seçme şiirler kitabı çıkardı (1928) ve bu ortak çalışma kısa süren Yedi Meşaleciler hareketini doğurdu. Şiir :Yedi Meşale (ortak kitap, 1928)Kahramanlar (1929)Onar Mısra (1932)Kahramanlar (1970, ilk iki kitaba "Mesafeler" adlı bölümün eklenmesiyle)

Roman:Bir Kadın Söylüyor (1931)Âdem ile Havva (1932)Öykü :Bu da Bir Hikayedir (1935)Sevi Çıkmazı (1935)Oyun :Mete (1933)İnkılap Çocukları (1933)Beş Devir (1933)Köyün Namusu (1933)İnceleme - Deneme :Balkanlar ve Türklük (1936)



BEKLİYORUM

En güzel rüyaları andıran enginlere
En güzel ümitlerle açılmak istiyorum.
Gözlerinin içinde, bilmediğim bir yere
Günlerce gitmek gitmek ve dönmemek... diyorum

ONAR MISRA
Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak.
Gözlerine yavaşça doldu akşam.
Ufuktaki lambanın fitilini kısarak


Benim içimde yaktı sanki grubu akşam,
Tutuşan bağrım için ne serin bir su akşam.
Gündüzden, gürültüden ve kâinattan ırak
Akşamı seyredeyim bakışlarında bırak.


Ayırma gözlerini gözlerimden bu akşam,
Böyle saatlerce bak, böyle asırlarca bak

SEN

Aşkını gözlerinle, dün, kalbime işledin,
Bir sanatkâr, eliyle oyar gibi mermeri.
Rüzgâr yüzü görmeyen ufkumda genişledin
Bir fırtına halinde koptuğun günden beri.


Daha fani olaydı kurtulurdu zarardan,
Aşkım ki farkı yoktur bir dağ başında kardan.
Gururuma basarak üstüne çıkanlardan
Dönmeyen bir sen varsın geri.


Nasıl taşta çeliğin izi kalırsa derin,
Üstüne satır satır öyle nakşoldu yerin.
Üzülme, senden sonra kalbime girenlerin
Yalnız senin aksindir orda görecekleri...
-----------
Her geçen gün bir aşkın gevşetirken bağını,
Her geçen yıl aşkıma yeni bir hız bıraktı.
Onda bulmuş gibi hayatın kaynağını,
Bu ateşle yanmasa kalbim vurmayacaktı...

Kalbim vahşi bir kuştu, kendi yurdunda sultan,
Ona gurur vermişti güneşten emdiği kan.
Daha dün bir çığ gibi inerken dağlarından
Bugün karşında sakin bir su halinde aktı.

Hangi ruh duydu seni benim kadar derinden?
Hangi gönülde yandın böyle bir yangınla sen?
Ya benim gözlerimdir seni bambaşka gören
Ya hepsinin gözleri, sana, görmeden baktı...

SONBAHAR

Altın rengi gözleri yanan bir semaverdi
Ilık bir çay kokusu akardı saçlarından.
Yanmanın lezzetini onda hissettiğim bir an
Ve yazın sevgisini bana önce o verdi.


Yaz gibi iri olgun meyveleri severdi,
Bir çocuk gibi şendi ve gülerdi her zaman
Bir mevsim gözlerinden içime doldu cihan
Ve güzel yaz günleri ne çabuk geçiverdi.

Artık donuk bir cam var mavi gökler yerinde.
Güneşi benden çalan o sıcak bakışlardır,
Ve yazı o götürdü mutlak beraberinde.
En güzel rüyaların bile bir sonu vardır:

Bir bahar rüzgârından alarak bir sabah hız
Mevsimlerin ömrünü yaşamıştı aşkımız.
Onu şimdi kaybettim ve şimdi sonbahardır.    Yaşar Nabi Nayır

Savaş ve Barış Üstüne

Donovan'ın
Otuz tonluk bir tank
Sağ ayağını dişinin kovuğuna yerleştirince
Hastanede ameliyattan sonra ölürken
Karısını düşünmüş.

Karısıyla nasıl yattığını bile hatırlamış
Üstelik gözleri yaşarmıştır.
Donovan vatan uğruna
İşte böyle ölmüştür.

Vasfi Mahir Kocatürk

I907'de Gümüşhane'de doğdu, 1961'de Ankara'da yaşamını yitirdi. 1930'da Mülkiye Mektebi'ni bitirdi. Çeşitli illerde edebiyat öğretmenliği yaptı, idareci olarak çalıştı. 1948–1950 arasında müfettişlik yaptı. 1950–1954 arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Gümüşhane milletvekili olarak bulundu. Yedi Meşale Topluluğu üyeleri arasına girdi. Önce epik şiirler yazdı. Daha sonra hece ölçüsüyle, âşık tarzı şiire yöneldi. Kahramanlık, fedakârlık, milli duygular, vatan ve millet sevgisi gibi temalar işledi. Manzum oyunlar, çocuk hikayeleri, antolojileri ve edebiyat araştırmaları da var. ŞİİR:Dağların Derdi (Yedi Meşaleciler'le birlikte, 1928)On İnkılap (1935)Tunç Sesleri (1935)Geçmiş Geceler (1936)Bizim Türküler (1937)Ergenekon (1941)Hayat Şarkıları (1965)OYUN:Yaman (1933)Sanatkar (1965)

SABAH TÜRKÜSÜ


Gün doğdu, kıpkızıl karşı kavaklar,
Yosmam, uyku yetmedi mi?
Rüyadan gözünü açtı yapraklar,
Bağda pırıldıyor top yapıncaklar,

Uyan da kolumdan al sepetimi,
Yosmam uyku yetmedi mi?

Kapının üstünde asmalar yeşil,
Güllerin yürek biçimi,
Saksında kor olmuş iki karanfil
Uyan, ak elinle gözlerini sil,
Yorulan kolumdan al sepetimi,
Yosmam, uyku yetmedi mi?

Yakuttan salkımlar getirdim sana,
Mercandan al ibrişimi.
Kimi taneleri benziyor kana,
Altın damlaları düşmüş bir yana,
Uyan da kolumdan al sepetimi,
Yosmam, uyku yetmedi mi?     Vasfi Mahir Kocatürk

ŞAİRİN ÖLÜMÜ

Ne bir damla gözyaşı, ne yerde yaslı bir mum;
Hazin, loş odalarda ölümü sevmiyorum.
Bir çığ sesiyle nasıl inlerse bir uçurum
Benim öyle verecek kalbim son nefesini...

Titreyen dallarını açıp göklere kadar,
Hıçkıracak ney gibi sülün boylu kavaklar,
Talihimin göğsümde hapsettiği canavar
Derin çıtırtılarla kıracak mahpesini...


Ardımda binbir gönül, ıstırabımdan derin,
Matemini tutacak bir mukaddes kederin;
Ölümün gösterecek dünyaya ölümlerin
Hem en şereflisini, hem de en mukaddesini...

Gözlerim çektiğimi ifşa etmese bile
Kalbimden ayrılınca ruhum gelecek dile:
Yüzbin yıllık kâinat hummalı bir vecd ile
Dinleyecek ilk defa ıstırabın sesini...

Her gün bir parça daha fazla yalçınlaşarak
Bir uçurum olunca bana sevdiğim kucak,
Fırtınalı göklerden ölümüm andıracak,
Yıldırımla vurulmuş kartalın düşmesini...  Vasfi Mahir Kocatürk

Ziya Osman

30 Mart 1910'da İstanbul’da doğdu. 29 Ocak 1957'de İstanbul'da yaşamını yitirdi. Mütareke yıllarında yatılı olarak başladığı Galatasaray Lisesi’nden 1931 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1936 yılında mezun oldu. Hukuk Fakültesi’nde iken Cumhuriyet gazetesi muhasebe servisinde, mezuniyetinden sonra Emlak Kredi Bankasın’da çalıştı. Daha sonra Milli Eğitim Basımevi Tashih Bürosu’nda görev yaptı. Kalp hastalığı üzerine evine çekilerek Varlık Yayınevi’nin yayın işleriyle meşgul oldu. Lise öğrenciliği yıllarında şiir yazmaya başladı. İlk şiiri 1927'de Servet-i Fünun dergisinde yayınlandı. Bu dergide tanıştığı arkadaşlarıyla "Yedi Meşale" topluluğuna katıldı. Bir süre Milliyet gazetesinin edebiyat sayfasına ve İçtihat dergisine yazılar yazdı. Varlık, Yücel ve Ataç dergisinde de yazı ve şiirleri yayınlandı. Çoğunu hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde Batı nazım biçimlerini kullandı ama içerikte 19. Yüzyıl edebiyatı anlayışına bağlı kaldı. Şiirlerinde çocukluk anıları, ev ve aile sevgisi, yoksullara karşı duyarlılık, küçük mutlulukların sevinci, Tanrı'ya ve yazgıya boyun eğiş, ölüm ve ötesi gibi konuları işledi. Hecenin yanı sıra özellikle son dönemlerinde serbest biçimde ve duru bir dille yumuşak, hüzünlü ve açık şiirler yazdı. Öykülerinde ise çoğunlukla anılarını anlattı. ŞİİR: Sebil ve Güvercinler (1943) Geçen Zaman (1947, 1961) Nefes Almak (1957, 1962) HİKAYE: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi (1952)  Değişen İstanbul (1959

Beyaz Ev

Gözlerimin önünde hep aynı beyaz ev.
Her dağ yamacına kurduğum,
Beliren her su kenarında,
Pembe damlı, yeşil pancurlu, balkonlu,
Balkonuna tırmanan sarmaşık.
Gece, pencerelerinden sızacak ışık,
Kışın tütecek bacası.

Kapıyı ittiğinde çalacak bir çıngırak.
-Duyuyorum o sesi şimdiden, berrak-
Geçeceğim yol, çıkacağım üç basamak,
Ellerinden sıyırıp atacağım eldiven,
Her halin, gülüşün, kokun, bütün ruhunla sen!

Ah, bütün bir ömür bırakmayacağım el,
Okşayacağım saç, dinleyeceğim ses,
Bakmakla doymayacağım yüz...
Açık pancurlardan o gün dolacak gündüz,
O günkü hava,

Bir kapıyı açman, dolaşman sofada.
Şaşıracağım: Böyle gezinen kim?
-Evim! Evim!.. Ellerimle asacağım
Camlarına perdelerini.
Yatak odasında düsüneceğiz bir an
İki kişilik karyolanın yerini...

Yatak odamız, yemek odası, kiler
Raflarında ellerinle yapılmış reçeller.
Karşı karşıya oturacağımız sofra,
Sürahide ışıldayan su,
Yazın, rüzgâra koyacağımız testi;
Senin yatacağın öğle uykusu...
Sararacak bir yandan çardaktaki üzümler,
Kâh esecek rüzgâr, kâh dinleyeceğiz yağmuru,
Kâh karlarla bembeyaz kesilecek çimenler.

Hep geçireceğiz içimizden:
Hayat beraber, ölüm beraber...
Şu göklerin altında,
Olacağız o kadar bahtiyar
Ki çıkıp mezarlarından annemiz, babamız da,
Beyaz evimize yerleşecekler,
Uzun kış geceleri onlar da aramızda
Göz göze bakışacak, mangalı eşecekler..

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya [email protected]          

0

2

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar