Bozkurtların Ölümü ve Nihal Atsız Hakkında
Bozkurtların Ölümü Hüseyin Nihal Atsız’ın ( Doğum Tarihi, 12 Ocak 1905; Kadıköy İstanbul, Ölümü, İstanbul - 11 Aralık 1975, İstanbul), Maltepe'de 13 Nisan 1946'da tamamladığı I. Göktürk Kağanlığının yıkılışını ve sonrasında esaret altında kalan Kürşad’ın kırk yiğidi ile Çinlilere karşı isyanının dile getiren yarı tarihi yarı kurmaca bir romanıdır.
Rıza Nur’un manevi oğlu olarak kabul ettiği Nihal Atsız, Askerî Tıbbiye de iken Ziya Gökalp’ın Milliyetçi Türkçü ve Turancı fikirlerinden çok etkilenmiş, düşüncelerini eyleme de döken ateşli mizacı yüzünden solculara yaptığı kavgalar sonrasında askeri okuldan dahi atılmış, hayatı boyunca da bu fikirler ile yaşamıştı. Özellikle Sabahattin Ali ile mahkemelik olaylar da yaşamış, çağdaşı diğer solcu kesimler ile ateşli tartışmalar ve mücadelelere de girmişti.
Devrin Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel’i komünistleri kollamak ve beslemekle suçlayan Nihal Atsız aralarında Alpaslan Türkeş’in de bulunduğu 34 arkadaşı ile birlikte 19 Mayıs 1944’te Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, Atsız ve arkadaşlarını eleştiren nutkundan sonra yargılanmış,
[1]daha sonra tabutluk diye adlandırılan hücrelerde işkence de görmüşlerdi. Bu dava sonrasında Nihal Atsız aralarında Alpaslan Türkeş’in de bulunduğu 34 arkadaşı ile birlikte 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştu.
[2]
Nihal Atsız Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor adlı eserlerini işte bu hapis yıllarında ve üç yıl boyunca işsiz kaldığı dönemde
[3] 1936 yılı sonlarında yazmaya başlamış, Nihal Atsız bu kitabını Maltepe’de 13 Nisan 1946 gününde bitirmiştir.
[4]
Kısaca Nihal Atsız bu eserini yaklaşık olarak 9 yıl süren bir zamanda yazıp bitirmiş, bu eserini yayımlamak için de beş yıl daha daha beklemek zorunda kalmıştı. Kitap olarak basılmadan önce romanın ilk bölümü Tahsin Demiray’ın Çıkardığı “ Ateş “ adlı dergide resimlerle süslenmiş olarak tefrika edilmiştir. (07 Ocak 1937 29 ve 32. sayılar hariç, 7-40 sayılarda)
[5]
Nihal Atsız bu romanları yazmaya başladığında zorlu rakibi Sebahattin Ali’ye haber verdiği gönderdiği bir mektuptan anlaşılır. “Evladım Sabahattin! …
Sana müthiş bir sır vereyim mi? Ben Kürşad'ı roman olarak yazıyorum. Beni buna sevk eden de Tahsin Demiray oldu. Benden Ateş Çocukları diye orta mektepler talebesi için çıkarttığı haftalığa millî mevzulu hikâye veya roman istemişti. Söz vermiştim. Bu sefer beni sıkıştırınca kaleme sarıldım... Romanın adı Bozkurtların Ölümü'dür... Roman ve temaşa işlerini iyi bilen Nihat Sami [Banarlı] romanın başlarını okudu, beğendi. İleride, kitap şeklinde çıkınca sana gönderirim." (2015: 337)
[6]
Yazarın diğer romanları ise 1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’ndan sonra Yıldırım'ın oğulları arasında çıkan taht savaşları
Deli Kurt [7] ile kurgusu, kurmacası, ruh göçüşlerine dair anlatılan olayları, içeriği ile Türk edebiyatının en ilginç romanlarından birisi olan ve ilk baskısı 1972 yılında Ötüken Yayınları tarafından yapılmış olan
Ruh Adam,
[8], adlı romanları yazmıştı. Deli Kurt adlı romanı 1958 yılında basılmış Ruh Adam adlı romanı ise 1972 yılında okurla buluşmuştu.
Yazarın dört romanı da Milliyetçi ve Türkçü kesimler arasında büyük bir ilgi görmüş, bu kesimlerin elinden düşürmediği romanlar olarak birçok baskıları da yapılmıştır.
Roman "Ateş" adlı dergide tefrika edilirken Çocuklar için yazılmış bir roman olarak ilan edilmiş , ancak büyük küçük herkesin okuduğu bir eser olmuştur. Roman, sade akıcı bir dille yazılmış, belli bir kesimin elinden düşürmediği bir roman olmuş Bozkurtların Dirilişi adlı ikinci serisi ile birlikte yazarın en çok okunan eserleri olma şerefine de kavuşmuştur. Tarihi romanlardan hoşlanan , Türkçü ve Turancı fikirler besleyen kişilerin el kitabı haline gelen roman bence de okunamaya değer bir eser olmaktadır.
ROMANIN ÖZETİ
Göktürkler, Çinliler ve diğer milletlerle yaptıkları muharebeler ve kazandıkları zaferler sonrasında diğer Türk Boyları ile de birleşerek güçlü bir Türk devleti kurmuşlardır. “Yâd elde oturanlar, Bil ki yurt kaçağıdır. Senin kılıç dediğin Türk’ün oyuncağıdır.”
Göktürkler Çinlilerin Tang Hanedanına karşı akınlar düzenlemektedir. Göktürklerle baş edemeyen Çin Hükümdarı hilelere başvurmaya başlamıştır.
ÇÖinlilerden bir prensese alan Çuluk Kağan, Çin’e akınlar düzenlemektedir. Çuluk Kağan’ın, Çinli Prenses eşi İçing Katun kocası Çuluk Kağanı zehirler ve Çuluk Kağan ölür. Ölen Çuluk Kağan’ın yerine ise Kara Kağan geçmişi Çinli Prenses onu da etkileyerek Kara Kağan’ın da eşi olmuştur. İçing Katun, dizginleri iyice eline alınca Göktürkler Çinlilere karşı akınlar da düzenlemedikleri gibi ipekli kumaşları, süs eşyalarına vb kanarak yavaş yavaş Çinlilerin hem ekonomik hem de kültürel boyunduruklarına girmeye başlamışlardır.
Çuluk Kağan’ın küçük oğlu Kürşad ilk andan itibaren yapılan oyunları görmektedir. Kürşad, Çinli Hatun’un yaptıklarını farkındadır ve babasını da zehirlediğinden şüphelendiği için ona kin de duymaktadır. Çinli Hatun Türk halkını ipekli giysiler giymeye özendirmekte, Göktürklerin Çinlilere karşı üstünlük sağlayan hangi töreleri ve alışkanlıkları varsa onları bozacak şeyler yapmaktadır. Çinli Hatun’un kardeşi de Türk obalarını gezip dolaşmakta, Türklerin ahlakını, törelerini, alışkanlıklarını bozmakla uğraşmaktadır.
Kürşad her şeyin farkında olduğu halde amcasına karşı saygısızlık etmemek için sesini çıkarmamaktadır. Kağan’ın hatununa karşı gelmek Kağana karşı gelmek demektir ve töreye çok aykırıdır. Bu nedenle diğer ileri gelenler ile Kürşat Çinli Hatun’a karşı hiçbir şey yapamamaktadır.
En sonunda zayıflayan Gök Türkler, Çinlilerin yaptığı bir baskında mağlup olur. Gök Türkler Çinlilerin esareti altına düşmüşlerdir.
Kürşad ve kırk arkadaşı Çinlilerin esareti altında kalmayı içlerine sindirememektedir. Bunun üzerine çılgınca bir plan yapıp isyan etmeye karar verirler.
Kürşad, Çin hükümdarını kaçırmayı ve esaret altındaki Göktürk hükümdarı ile takas yapmayı tasarlamıştır. Eğer bunu da başaramazlar ise Çin Hükümdarını öldürecek ve intikam alacaktır. Kırk bir kişi ile Çinlilere isyan eden Kürşad kırk arkadaşı ile binlerce muhafıızn olduğu Çin Sarayına baskın yapar. “Delinse yer; çökse gök; yansa, kül olsa dört yan Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.”
Kürşad ve arkadaşları Çin sarayını basar ve ve kırk yiğidi ile yüzlerce muhafızı öldürür. Kanlarının son damlasına kadar savaşan Kürşat ve arkadaşları öldürmekle bitiremedikleri Çinli Muhafızları aşıp saraya giremezler.
“Gösterdiği yer Tanrı Dağı idi. Tepesinde ataların ruhları dolaşıyordu. Kırk bir şehidin ruhu bir fırtına gibi, bir musiki gibi, bir ışık gibi akarak Tanrı Dağı’na yürümeye başladılar. Onları orada, başlarında Alp Er Tunga olan atalar kafilesi bekliyordu.”
Kürşad ve kırk çerisi başarılması imkânsız bu saldırı sonrasında teker teker yorulup ölürlerken Kürşad’ın oğlu canını kurtarmayı başaracak ve II. Göktürk Devleti’nin kurulmasını sağlayacaktır.
YAZIMA KATKIDA BULUNAN ESA EDİTÖRLERİNE TEŞEKKÜR EDİYORUM
Kaynakça
[2] Günay Göksu Özdoğan, "Turan"dan "Bozkurt"a : Tek Parti Döneminde Türkçülük (1931-1946), İletişim Yayınları, 2001.
[4] Ahmet B. ERCİLASUN ,Bozkurtların Ölümü ne zaman yazıldı? - https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ -44514yy.htm
[5] Ahmet B. ERCİLASUN ,Bozkurtların Ölümü ne zaman yazıldı? - https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ -44514yy.htm
[6] Ahmet B. ERCİLASUN ,Bozkurtların Ölümü ne zaman yazıldı? - https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ -44514yy.htm