ÇOK DEĞERLİ BİR BAŞUCU KİTABI:
“BİR BİLİM ADAMININ ROMANI”
OĞUZ ATAY
İletişim Yayınları, 35 Baskı 2011
270 sayfa
“Türkiye’de pek benimsenmemiş bir dalda, biyografik roman türünde, Oğuz Atay’ın kendine özgü üslubu ve kurgusuyla, kendi hocası da olan Prof. Mustafa İnan’ı anlatışı. Atay’ın hedefi, bir halk çocuğunun uluslar arası ün sahibi bir bilim adamı oluşunun zorlu macerasını sergilemek. “
( Arka kapaktan)
Bu değerli eseri ikinci okuyuşum. Sanırım başucu kitabım da olabilecek. Oğuz Atay’ın başarılı kurgusu ve akıcı anlatımıyla değerli bir bilim insanımızın yaşam öyküsünü okumak başka bir güzellik katmış esere. Bir yandan Mustafa İnan gibi değerli ve örnek bir kişiliği, bilim insanını tanımanın heyecanı, bir yandan da Oğuz Atay’ın sürükleyici anlatımıyla akıp giden bir yaşam öyküsü. Her bölümde Mustafa İnan’ın hayatıyla, örnek kişiliğiyle, bilime hizmet etme heyecanıyla, yaşama, insana bağlılığıyla, çok yönlülüğüyle, daha birçok niteliğiyle kesişiyor yolunuz. Her satır, Mustafa İnan’a ayna tutuyor. Onun örnek yaşamı ve kişiliği de sizin hayatınıza ışık tutuyor. Bir yaşam öyküsü adeta size güvenilir bir rehber oluyor. Eserle ilgili olarak tek olumsuz tespitim şudur: Eserin son sayfalarında ( 262.sayfadan itibaren) bir karışıklık hissettim. Bir anda sanki Mustafa İnan esere dahil oluyor gibi. Çünkü eserin başından itibaren konuşmalar orta yaşlı bir profesör ve taşradan gelen bir öğrenci arasında geçiyor. Son sayfalarda kimlerin diyalog halinde olduğu konusunda bir belirsizlik varmış gibi bir izlenim edindim. Ancak onun dışında her cümlesi ufkunuza çok şeyler katıyor.
“Herkesin dostu Mustafa İnan nasıl öğretiyordu bu kadar insana? Önce onlarla dost oluyordu tabii. Öğretmeden önce onları öğreniyordu; nasıl öğretebileceğini hesaplıyordu. Sanki öğretmiyordu onlara, onlarla sohbet edermiş gibi yapıyordu. Onunla konuşanlar, hocadan bir şey öğrendiklerini çok sonra anlıyordu… Her şey öğretilebilir. İyi yaşamak için neler yapmalı? Bunu bile öğretebiliriz insanlara. Çünkü iyi yaşamak da ‘bilgi’ ye dayanır. Bunu da göstermeliyim sizlere. Çünkü ülkemizin insanları daha yaşamanın acemisidir. Onlara insan gibi yaşaması öğretilmemiştir henüz… Hayatın yaşamaya değer olduğu öğretilebilir. Güzel sanatların da edebiyatın da ‘büyük ve güzel şeylerin’ de var olduğunu öğrenmeli insanlarımız.”( 55.sayfa)
Eser, Mustafa İnan’ın her dönemine ve her yönüne ışık tutuyor. Örnek alınacak davranışlarını, mücadelesini, adım adım yükselişini ve insanların gönüllerinde nasıl taht kurduğunun sırlarını öğreniyorsunuz. Tabii ki zayıf yönlerini, zaaflarını da… Çünkü Mustafa İnan hepimiz gibi önce bir insan, bir evlat, bir arkadaş, bir eş, bir baba. Toplumsal hayatın içindeki kimliği, yani hocalığı, bilim insanı oluşu anlatılmaya değer birçok ayrıntıyı barındırıyor. Zaaflarıyla… Vazgeçemediği bazı alışkanlıklarıyla… Oğuz Atay, değerli bir bilim insanımızı, insanî yanlarıyla yoğurarak anlatıyor.
“Sosyal hayatın her türlüsüne iştirak edecek kadar vakit bulurdu Mustafa,” hayat boyu onun arkadaşı olan Şevket Arat; ilk birayı, Mühendis Mektebi’ne başladıkları yıl Beyoğlu’ndaki Lala birahanesinde içmişler…”( 83.sayfa)
Eşi Jale Hanım’a yazdığı bir mektupta bakın aşkı nasıl anlatıyor: “…Zaten bu büyük âlemde kendimizi ayrı ayrı düşünecek olsak mutlak değerimiz sanki nedir… Eğer birimizin bir kıymeti varsa, o da diğerinin ona verdiği değerdir… aşk muhakkak derin bir dostlukla başlar. Seni bilmedem ve tanımadan önce de ben daima sevdim. Fuzuli’nin dediği gibi, bende ezelden beri aşk istidadı var…”
( 115.sayfa)
Değerli okur şunu düşünmemeli: Oğuz Atay, Mustafa İnan’ı efsaneleştirmemiş; onu kendi gerçeğinden bağımsız anlatmamış. Çocukluk yıllarının, gençlik döneminin, öğrencilik hayatının gerçekleriyle bir arada aktarılmış. Hayatının her dönemine ait ayrıntılar birbirinden değerli. Sanki bir Mustafa İnan filmi izliyorsunuz. Her sayfada yaşamından bir kesit ve karakterinden izler taşıyor.
“1898’de evlenen Avni Bey’in, Mustafa İnan’dan önce doğan çocuklarının çoğu küçük yaşta öldü; Mustafa doğduğu zaman, sadece iki kız sağ kalmıştı: Emine ve Zübeyde. Mustafa’dan sonra da Güzide, Mehmet ve Sami dünyaya geldi. Küçük Mustafa’nın yaşaması bir mucizeydi; çünkü Anadolu’da çocukların yaşaması -hele o zamanlar- mucizeydi. Hastalıklar, kazalar birbirini izliyordu…”
( 24.sayfa)
Aslında, her satırında paylaşılmaya değer o kadar ayrıntı var ki… Bir yazıya sığdırılır mı bilemiyorum. Kitabı okurken, altını heyecanla çizdiğim her satırı elbette burada aktaramayacağım. O heyecanı sizler eseri okurken duyun istiyorum. Çocuk Mustafa’yı, liseli Mustafa’yı, üniversiteli Mustafa’yı, arkadaş Mustafa’yı, en nihayet aşkla hocalık yapan Mustafa Hoca’yı satır satır okuyun. Belki bu yazı, onun hayatına dair yazılan böyle değerli bir eserin ancak bazı yönlerine vurgu yapmaya vesile olabilir. Kalemim, anlatımım, Oğuz Atay’ın okunmaya değer bu eserinin daha geniş bir okur kitlesine ulaşmasına küçük bir katkı sağlayabilirse ne mutlu bana!
Doğumundan onu kaybettiğimiz güne kadar belki de ondan ve onun gibi birçok değerli insanımızdan neden haberdar olamıyoruz? NEDEN? Eserin bir yerinde bu gerçeğe, bu yaramıza şu diyaloglarla bakın nasıl dikkat çekilmiş:
“Adanalı hocamızı sağlığında duyup tanıyamadım.” “Tabii tanımazsın. Gazetelerde resmi çıkanları tanırsın yalnız. Ortalıkta görünenleri tanırsın. Her zaman başkalarından bir adım öne çıkanları tanırsın. Adanaspor’un oyuncularını tanırsın da Adanalı Mustafa’yı tanımazsın.” ( 65.sayfa)
İşte tam da böyle bir yaramız var toplum olarak. Sanırım bu diyalog birçok şeyi özetliyor. Mustafa İnan, bir örnek sadece. Ülkemizin yetiştirdiği değerli bilim insanlarını, sanat ve düşünce alanındaki değerli şahsiyetleri ne ölçüde tanıyoruz acaba? Onlara gereken değeri verebiliyor muyuz? “Öyle ki Mustafa İnan, ölümünden dört yıl sonra bilim hizmet ödülü alıyordu.
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu Bilim Kurulu, 9 Ağustos gün ve 134 sayılı toplantısında Profesör Doktor Mustafa İnan’a İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 1944’lerde başlayıp, 1967’de vefatına kadar tatbiki mekanik dalındaki bilimsel çalışmaları, eşsiz hocalığı ve çok sayıda genç araştırıcı ve bilim adamı yetiştirmek suretiyle modern anlamda bir ekol kurmuş olması dikkate alarak 1971 YILI HİZMET ÖDÜLÜ ‘nün verilmesini kararlaştırmıştır.” ( 14.sayfa)
Oğuz Atay, on dokuz başlık halinde anlatıyor bize Mustafa İnan’ın yaşamını: “Bilim Hizmet Ödülü, İlk Yıllar, Öğrencilikle Birlikte Öğreticilik, Herkesin Dostu, Sözünün Eri, Bilimin Hizmetinde, Hayal ve Gerçek…” Her başlık Mustafa İnan’ın hayatına ve kişiliğine açılan bir pencere adeta. Özelliklerini, yaşamından kesitlerle, gösterdiği davranışlarla gözler önüne seriyor Oğuz Atay. Her davranışı, bir yaşanmışlıkla veriliyor.
“Kızların oğlanlardan ne farkı var?” Yeni bir şey öğrenmişti lise öğrencisi Mustafa. Öyle ya kızlar da insandı. Ona erkeğin üstünlüğü öğretilmişti şimdiye kadar. Posta seyyarı Hüseyin Avni Bey kadınların da bir yeri olduğunu belirtmişti. Mustafa İnan bu yerin önemini bir daha unutmadı. Daha sonraları da erkeklerin elinde bulunan bu dünyada kızların korunması gerektiğine inandı. Hocanın ölümünden sonra oğlu Hüseyin İnan’la evlenen eski asistanı Esin, ‘Kız çocuğu olmadığı için üzülürdü hoca, ‘ diyor. “ Evimin havası değişirdi,” dermiş. “Kürüsye ilk girdiğim zaman bana çok yardım etti hoca,” diyor Esin, “Bu ülkede kızların karşılaştıkları güçlükleri çok iyi biliyordu. Bu durumun değişmesini istiyordu.” (56.sayfa)
Mustafa İnan’ın eserde yer verilen hangi yönüne değinsem yazımda birçok tırnak açmadan edemiyorum. O tırnakların arasına sığdırmak zor onun yaşam hikâyesindeki dikkat çeken ayrıntıları. Çok yönlü kişiliğini, dostluğunu, vatan sevgisini, milletine hizmet aşkını, üstün zekâsını, güçlü hafızasını, araştırmacı yönünü, öğrenme ve öğretme aşkını…
“Yurdu terk eden kabiliyetlerden biri olmamak, kendini ‘yurduna ulusuna’ adayan bir kahraman olmak kolay değildi. ‘Sözünün eri’ olmak her kahramanın harcı değildi bu şartlarda. Onun için Mustafa İnan, ‘Biz ziyan olmuş bir nesle mensubuz,’ diyordu.” ( 94.sayfa)
“Mustafa İnan, kendisiyle hesaplaşmasını zor yıllarda bile sürdürdü. Başkalarıyla hesaplaşmaya da hiç girişmedi; çünkü ‘hikmet sahibi’ idi.” ( 131.sayfa)
Bir Bilim Adamının Romanı, sadece bir bilim insanının yaşam öyküsü değil. Oğuz Atay, bir hayata ve bir döneme ışık tutarken, aynı zamanda bir anlayışın, bir dönemin toplumsal eleştirisini de yansıyor satırlara. Ülkesini yükseltmek gibi özveri gerektiren saygın bir idealin peşinde olan güzel bir insanın, zorluklarda yeşerip büyüyen, nihayet yine çok hazin ayrıntılarla son bulan bir yaşam öyküsünü kaleme alan Oğuz Atay’a teşekkür borçluyuz. Yaşamak kadar olmasa da yaşanılanları bir kitapta başarıyla bir araya getirmek ve ustaca anlatmak da önemli bir marifet. İdealleri, bilime olan hizmeti ve örnek kişiliği ile dikkat çeken bir bilim insanını bizlere anlatan, onun farkında olmamızı sağlayan Oğuz Atay’a teşekkür ediyorum. Siz değerli okurlar da bu eseri okuduktan sonra sanırım bu teşekkürüme ortak olacaksınız.
Eski dostu Doktor Operatör Sadi Belger, ‘celi talik hat’ ile Mustafa İnan’ın mezar taşı üzerine şunu yazdı:
“Hüvel hallakul Baki
Mustafa ma cae illâ rahmeten lil âlemin”
( O yaratıcı Baki’dir. / Mustafa âlemlere rahmet olarak geldi.)
Bu söz Mevlana’nın Mesnevi’sinden bir mısra. Kur’an’dan geliyor; ‘ve Ma erselnake illa rahmeten lil âlemin’ ayetine dayanır. Mustafa’ya bu yazıyı Sadi Belger, yıllarca önce yazıp hediye etmek istemiş. Olmaz, demiş Mustafa; bu söz benim adımla başlıyor; evimin duvarına asarsam, öğünmüş gibi olurum. Önündeki kâğıtları karıştırdı orta yaşlı profesör: “Sonra sicil cüzdanına şöyle bir satır yazıldı Mustafa İnan’ın: 5.8.1967 vefat etmiştir.” ( 256.sayfa)
“VAR OLSUN İLMİN SESİ VE ONUN KORUYUCULARI” ( Mustafa İNAN)
25.12.2018
İLGİLİ LİNKLERİMİZ
Oğuz Atay Edebi Kişiliği Eserleri ve Konuları
Oğuz Atay Tutunamayanlar Özeti İnceleme
Bir Bilim Adamının Romanı Tahlili Özeti Oğuz Atay
Bir Bilim Adamının Romanı Hakkında ve Oğuz Atay
Tehlikeli Oyunlar Hakkında Konu Özet Analizi Oğuz Atay
Beyaz Mantolu Adam Öyküsü ve Oğuz Atay Hakkında