Dede Ömer Ruşeni Hayatı Eserleri

24.04.2012

 

 

DEDE ÖMER RUŞENİ

Osmanlı âlimlerinden ve veli mertebesinde gözüken mutasavvıflarından birisidir. Aydın vilâyetinin Güzelhisar köyünde doğdu. Doğum tarihi bilinmemektedir. Aydınlı olduğu için aydınlık manasında Rûşenî lakabı ile anılmıştır. 1487 (H.892) senesinde Tebriz’de Kur’ân-ı kerîm okurken vefât etti. Kabri, Tebriz’de kendi adına Selçuk Hâtun tarafından yapılan dergâhtadır. Tasavvufta Halvetiyye yolundan Rûşeniyye kolunun kurucusudur. Mevlânâ etkisinin açıkça hissedildiği  Çoban-nâme ve Neynâme gibi eserleriyle 15. yüzyılın mesnevi edebiyatına katkı yapan bir  Dede Ömer Rûşenî'nin Aydın’da başlayan hayatı, Uzun Hasan’ın payitahtı Tebriz’de sona ermiştir.

Dede Ömer’in hayatı hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır. Asıl adı Ömer b. Ali  İbnu binti Umur Bey olan  şair, kendi ifadesine göre, Aydın’ın Tire yakınlarındaki Güzelhisar kasabasındandır. Sehî Bey, “Vatan-ı aslîsi Aydın ili Yeniceköydendür” cümlesiyle bu konuda biraz  daha ayrıntıya girmektedir.Aydınlı olmasına atıfta bulunmuş olmak istemesinden dolayı Ruşeni mahlasını kullanmış olduğu anlaşılmıştır. Dede  Ömer Ruşeni'nin ’ soyunun Aydınoğulları’ndan Umur Bey’e dayandığı sanılmaktadır. [1]

Güzelhisar’da doğup yetişen Ömer Rûşenî, ilim tahsîli için Bursa’ya geldi. Yeşil Câmi imaretinde bulunan medreseye yerleşti. Rûşenî, tahsil hayatının en azından bir kısmını Bursa’da geçirmiştir. Bu konuda  Tuhfe Bursa Yeşil Medrese ayrıntısını vermektedir. Ancak  şairin memleketi Tire’de de Mevlevihane olarak kurulan ve yanında bir medresesi olan Yeşil Cami zaviyesi vardır. Şairin eserlerindeki Mevlânâ etkisi de dikkate  alındığında, medrese tahsilinin en azından bir bölümünü burada yapmış olabileceği kuvvetle muhtemeldir. [2] Burada bir müddet zahirî ilimleri tahsil ettikten sonra, içinde tasavvuf yoluna girme arzusu çoğalıp, Bursa’dan ayrılarak Karaman beldesine gitmiştir.  Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretlerinin büyük kardeşi Alâeddîn Ali Aydınî’nin talebeleri arasına girer. Daha sonra Şirvan’ın nahiyelerinden olan Bakü’ye giderek, Seyyid Yahyâ Şirvânî hazretlerinin sohbet ve hizmetine girdi. Kısa zamanda yükselerek hocasının önde gelen talebelerinden ve halifelerinden olur.


Rûşenî’nin gençlik dönemlerinde Tokatlı Melîhî ile çok samimi arkadaş olduğunu bizlere Sehî Bey bildirmektedir.  Melîhî ile arkadaşlığı da Bursa’daki hareketli gençlik dönemine rastlamış olmalıdır. Gezip gördüğü, etkilendiği  şehirler (Aydın, Bursa ve Tebriz) hakkında şiirler yazdığı bilinen Rûşenî’nin İstanbul hakkında bir mısraının dahi  olmayışı İstanbul’a gitmediği veya orada eğitim görmediği hakkındaki  düşünceleri kuvvetlendiren hususlardandır. [3] Hızır Bilal adlı bir öğrencisinin telkni ile Larende’ye ağabeyi Halveti şeyhi Alâeddin Ali’nin yanına gider. Bir müddet burada kaldıktan sonra, Bakü’ye giderek  Şeyh Yahyâ Şirvânî’ye intisab eder. [4]Seyyid Yahya Şirvani'nin yetiştirdiği halifelerden bazıları, Anadolu'ya gelmişler ve Halvetiliği Osmanlı toplumunda yaymışlardır. Bunlar: Pir Muhammed Erzincani, Dede Ömer Ruşeni Molla Ali Halveti ve Habib Karamani 'dir.[5]


Seyyid Yahyâ Şirvânî’nin sohbetlerine kavuştuktan sonra, kendisini ilme daha çok verdi. Sıkı riyâzetler çekmiştir. Nefsin terbiyesi için çok gayret etti. Bu sebeple nefsin arzularını hiç yapmaz ve karşı çıkarmıştır.  Bu yoldaki gayret ve sebebiyle, kısa zamanda çok yükselir. Kaynaklara göre Seyyid Yahyâ  Şirvânî’nin gayretli talebelerinden olan Rûşenî, birçok kereler erbaine girer. Hayli zaman ibâdât, riyâzât ve mücâhedât ile dem-güzâr olup şeyhinin muhabbetini kazanır. Seyyid Yahyâ  Şirvânî onu halifesi olarak Anadolu’ya göndermek isterse de Rûşenî,  şeyhin hizmetinden uzak kalmamak için Bakü’den ayrılmaz. Civar bölgelerden Gence, Berda’a,  Şirvan Karabağve Karaağaç’tahalkı irşad etmekle meşgul olan Dede Ömer, şeyhinin 1463-65 yıllarındaki ölümünden sonra da buralardaki faaliyetlerine devam eder. [6]  Şeyhin ölümü üzerine Halvetilerin şeyhi olarak postnişin olur. [7]Bu tarihten sonra Halvetilerin Gülşeni kolunu kuran Dede Ömer Ruşeni Halvetiliğe yeni bir yorum getirinken Melamilikten gelen bazı etkileri de Halvetiliğin Gülşeniye koluna aksettirmeye başlar. Gülşeniliğin zındıklıkla suçlanmasına sebep olacak bu uygulamalar Osmanlı Devletinin Gülşeniliğe doğru bakışında tereddütler oluşturacak ve İbrahim Gülşeni  Mısır da iken bu sebepten İstanbul'a çağrılarak Halvetilerin ve Gülşeni tarikatının niyetleri hakkında fikir alınmak için gayret gösterilecektir.

Şiî Karakoyunlu Devleti’nin sünnî  Şirvanşahlar’ı yenmesiyle meydana gelen kargaşada, misyonu Sünni akideyi yaymak olan Dede Ömer Rûşenî’nin ne yaptığı bugün malumumuz değildir. Ancak bazı Fars kaynakları Dede’nin Gence, Berda’a ve Şirvan’daki irşat faaliyetlerinden sonra, Şah Haydar ve Uzun Hasan’ın teveccühlerini kazanarak Erdebil ve Tebriz’e geçtiğini yazmaktadır. Özellikle Erdebil faslının tarihini bilmesek de şairin bu karışık dönemi burada geçirdiği tahmin edilebilir. [8]Uzun Hasan’ın  İdris adlı kardeşi de Allah dostlarıyla birlikte olmaktan hoşlanan biridir. Bu zat Dede Ömer Rûşenî’nin şöhretini duyunca “ahz-ı inâbetle halvet-güzîn olmuştur”. Bir gün İdris Bey, derviş kıyafetleriyle ağabeyini görmek üzere Tebriz’e gelir.[9] Kardeşini karşısında derviş tacıyla gören sultan, bunun sebebini sorar. O da güzel vasıflarından bahsederek tacı kendisine Dede Ömer’in ihsan ettiğini söyler. Bunun üzerine Uzun Hasan da Dede’yi görmek ve duasını almak sevdasına düşer.[10] Ömer Ruşeni böylece Uzun Hasan'ın gözde dostlarından biri olmaya başlayacaktır.  Sultan, kazaskeri Kadı Hasan’la müşavere ettikten sonra onun nişancısı İbrahim Gülşeni’nin şeyhe gönderilmesine karar verir. İbrahim Gülşenî bir mektup ve bazı armağanlarla Dede Ömer’i davet etmek üzere Karabağ’a gider. Rûşenî ile İbrahim Gülşeni arasında geçen yukarıdaki hadisenin en önemli tarafı şüphesiz  İbrahim Gülşenî’nin aradığı mürşidi bulması ve ona bağlanmasıdır. Böylece Rûşenî de tarikatını devam ettirecek kuvvetli bir halefe sahip olur. Bu tanışma sonrasında Diyarbakır’dan yanına gelen   Şeyh İbrahim Gülşeni ‘de aydınlatmak ve onu yetiştirmekle uzun müddet meşgul olacaktır.

Hocasının vefatından sonra onun yerine irşâd, insanlara doğru yolu anlatma vazifesi yapmıştır.  Bir müddet Karabağ, Gence ve Tebriz civarında insanlara rehberlik yapmış, Akkoyunlu sultanlarının dâveti üzerine Tebriz’e gitmiştir. Orada kendisi için yaptırılan zâviyeye yerleşir. [11] Kaynaklardan alınan bilgilere göre Tebriz’de kaldığı yıllarda Uzun Hasan'ın kardeşinin hatta karısının bile Şeyhe intisap ettikleri onun muhibbilerinden olduğu, şeyhe bağlılıklarını her zaman gösterdikleri anlaşılmaktadır. [12]


Dede Ömer Rûşenî Tebrîz’e gelir ve yerleşir. Eldeki bazı kaynaklar Rûşenî için Selçuk Hatun’un bir tekke yaptırdığını, hatta bu tekkenin  yapımı esnasında Dede’nin de müritleriyle birlikte çalıştığını ve bazı kerametler  gösterdiğini söylenmektedir.( 1 age. shf 24) Ruşeni Dede'nin Uzun Hasan'ın ölümünden sonra da Tebriz’de kaldığı ölümüne kadar da burada yaşadığı anlaşılmaktadır. Zaten ölümünden sonra da Tebriz’e gömülmüş Uzun Hasan'ın karısı Selçuk Hatun'un Tebriz’de yaptırdığı zaviyenin haziresine de gömülmüştür. [13]

Uzun Hasan Dede Ömer Rûşenî'yi, bir Cuma gecesi  dâvet etmiş, devrin  meşhur âlimleri ve velilerini de çağırmıştı. Sultan bir ara âlimleri göstererek, şikâyette bulunur. Bunun üzerine Dede Ömer Rûşenî sultana şöyle nasihat etti: “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Dinin direkleridir. ”  dedikten sonra, evliyânın meşhurlarından Bişr-i Hafî hazretlerinin bir gün yolda yere düşmüş bir kâğıt üzerindeki besmeleyi alıp temizleyip,  güzel kokular sürerek hürmet göstermesi sebebiyle Allahü teâlânın rızâsına kavuşmasını, bu sebeple büyük bir velî oluşunu anlattıktan sonra; “Bu âlimlerin kalplerinde Allahü teâlânın kelâmı Kur’ân-ı kerîm, O’nun mübârek isimleri ve ilmi vardır. Onların bereketli nefeslerini koklayıp, Cennet kokularına kavuşasın. Peygamber efendimiz, Veysel Karânî için; “Yemen tarafından rahmet rüzgârı esiyor.” buyurdu. Veysel Karânî hazretlerinin mübârek nefesleriyle nefsinizi temizleyiniz ki, Allahü teâlânın rahmetine kavuşasınız. Resûlullah efendimiz; “Kim bir âlime ikrâm ederse, bana ikrâm etmiş olur. Bana ikrâm eden, Allahü teâlâya ikrâm etmiş olur. Allahü teâlâya ikram eden, Cennet’e girer.”  buyurur. Âlimlere hürmet husûsunda âyet-i kerîmeler vardır. Bu hususta hadîs-i şerîfler de çoktur. Dolayısıyla âlimlere hürmet mutlaka lâzımdır. Onlara kötülük yapmayı düşünmek, insanın felâketine ve Allahü teâlâdan uzaklaşmasına sebeb olur. Âlimleri kim zemmedip kötülerse, onların etlerini yemiş gibi olur. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; “Âlimlerin etleri zehirlidir. Kim koklarsa hastalanır. Kim yerse ölür!”   diye devam eder.

Dede Ömer Rûşenî, vefatından on beş gün önce, talebeleriyle sohbet etti. Sonra müsâfeha edip vedalaşır. Bu vedadan sonra artık sohbet etmemiştir. Vefatına kadar talebesi İbrâhim Gülşenî hizmetinde bulunduğu söylenmektedir. 

Kaynakların çoğu Dede’nin 892 /1486-87 yılında vefat ettiğini söylerken Ferheng-i Suhanverân’da 891/1486, Sicill-i Osmânî’de  ise 907/1501-02 tarihi  verilmiştir. Dede’nin mezarının bulunduğu yer de ihtilaf konusudur. Yaygın kanaat Tebriz’de Selçuk Hatun tarafından yaptırılan tekkesinin haziresinde gömülü  olduğu yönündedir. Ancak bazı Farsça kaynaklar onun Tebriz’in Maksudiye mahallesinde metfun olduğu kaydını düşmüşlerdir. [14]

Dede Ömer Rûşenî 'nin Peygamberimiz için yazdığı Türkçe ve Fârisî naatları  çok kıymetli şiirlerdir. Bu naatlarına pek çok şair tarafından nazireler yapılmış, vezin ve kafiyesi ile şiirler söylenmiştir. 

Halvetiliğin zındıklık ithamlarıyla en çok muhatap olan kolu Gülşenîlik’tir. Bu dönemde özellikle tarikat lideri İbrahim Gülşenî’nin Osmanlı Devletine karşı bir isyan hazırlığı içinde olduğu da ifade edilmiştir. Bu yüzden dönemin idaresi, Şeyh  İbrahim Gülşenî’yi, yüz yaşının üzerinde olmasına rağmen, Mısır’dan İstanbul’a çağırmış ve bir süre burada tutarak gerçek niyetini anlamaya çalışmıştır.

 

DEDE ÖMER RUŞENİ'NİN EDEBİ KİŞİLİĞİ

Ölümünden önce de sonra da çok okunduğu ve sevildiği anlaşılan Dede Ömer Ruşeni'nin eserleri Mevlana'nın Mesnevisinin tesirleri altında yazılmıştır. Şiirlerinde dini tasavvufi muhteva hâkimdir.  Dini tasavvufi konular, Peygamberler, Özellikle Hz. Muhammed’e olan sevgiyi dile getiren kasideler, naatlar, kıtalar ve ilahiler yazmıştır. Peygamberlerin hayatları, velililerden kıssalar dini tasavvufi konulara emsal olarak verilen hikâyeler, Ferhat ile Şirin, Leyla İle Mecnundan telmihler de şiirlerinde rastlanılan unsurlardan bazılarıdır.  Çok sayıda tuyuglar yazmış olmasından dolayı da tuyug şairi olarak sayabilmek mümkündür.  Öğüt niteliği taşıyan gazel ve manzumelerinden başka din dışı konularda yazılmış bir kaç gazeli de bulunmaktadır.

Dini tasavvufî mesnevileri de bütünüy­le öğretici amaçlarla yazılmıştır. Mesnevileri, ge­nellikle Divan nüshalarının başındadır. Ç’obanname, Mevlana’nın Mesnevi’sindeki Musa ile Çoban öyküsünün Türkçe nazma çekilmişidir. Neyname de Mesnevi’den esinlenerek yazılmıştır. Miskinname tasavvufîdir. Silsilename de ise halveti silsilesi sıralanmıştır.

Kasidelerinde devlet büyüklerine övgü ve onlardan birşeyler talep etmek arzusu söz konusu değildir. [15] Heceli ve halk şiirine yakın bir edayla yazmış olmasına rağmen, divan şiirinden de kopmuş sayılmaz, Hitap ettiği kesime uygun anlaşılır sade bir dille şiirler yazmaya gayret etmiştir.  Tabiata ve çevresindeki güzelliklere de duyarlı olan bir şairdir. Bazı şiirlerinde çağdaşları olan Şeyhi ve Necati’yi aratmayacak güçte şiirler yazmıştır. Bu bakımdan Dede Ömer Ruşen’i devrin en önemli şairleri arasında görmek gerekecektir.

DEDE ÖMER RUŞENİ'NİN ESERLERİNDEN BAZILARI

Dede Ömer Ruşeni Miskinname Çobanname ve Divanı

Divan

 Dede Ömer Rûşenî’nin Divanı’nda 7 kaside (ikisi Farsça), 87 gazel (iki tanesi Farsça); 6 musammat; 1 müstezad (Farsça); 3 kıt’a (biri Farsça); 114 tuyug;  3 mesnevi; 22 matla’ (biri Farsça, biri Arapça-Türkçe) ve müfret olmak üzere toplam 243 manzume bulunmaktadır. Kasidelerden ikisi Hz. Peygamber’in övgüsüne, biri de Halvetiyye tarikatinin silsilesine ayrılmıştır.
 

Çoban-nâme 

Farsça dibacesinden anlaşıldığına göre Rûşenî Çobannâme’yi arkadaşlarının  ısrarı üzerine Mevlânâ’nın Mesnevisindeki “Kıssa-i Çoban bâ Mûsâ” başlığını taşıyan bölümden tercüme etmiştir.  Şair, “eserin genel çerçevesini Mevlânâ’nın söz konusu eserinden almış,  fakat yaptığı bazı değişikliklerle bu tercüme kokusunun gidermeye çalışmıştır”
Çoban-nâme, bu bakımdan  âdeta Dede tarafından meydana getirilmiş telif-tercüme bir eser hüviyetindedir. Dinî-didaktik bir eser olan  Çoban-nâme, sade bir dille yazılmıştır.

Dede Ömer Ruşeni Miskinname Çobanname ve Divanı

 Miskinlik Kitabı (Miskin-nâme) 

İçerik bakımından Mesnevi’nin tesiri altında kaldığı anlaşılan miskin-nâme, adını miskin biriyle karınca arasında geçen bir hikâyeden almıştır.  Kırk bölüm halinde düzenlenen Miskinlik Kitabı, 1181 beyitten oluşmuştur. Tasavvufî bir mesnevî olan eserde Şeyh Şiblî’ye dair çeşitli hikâyeler, tasavvufun ve sofinin tarifleri ve büyük mutasavvıfların görüşlerine yer  verilmiştir.  

 

Ney-nâme 

 Mesnevi’nin ilk on sekiz beytinin tercümesi üzerine kurulan Ney-nâme Mevlânâ’nın övgüsüne dair 89 beyitlik bir methiye ile başlar. Bu bölüm külliyatın bazı nüshalarında müstakil bir eser olarak değerlendirilmiş ve şiirlerin baş tarafına  alınmıştır.
Kalem-nâme,Silsile-nâme-i meşâyıh adlı diğer mesnevileri  ile Arapça yazılmış diğer  mensur eserleri de vardır. 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER


HZ MUHAMMEDE NAAT ADLI ŞİİRNDEN BİR BÖLÜM

Ey risalet bostanında hıraman serv-kad
Vay nübüvvet bahçesinde yasemin-bu-lale-had

Adı Ahmed bi-adedtir ya Nebiyyallah veli
Sen bir Ahmed’sin ki, senden görünür nur-ı ehad

Sad, aynın (gözün); mim, ağzın; dal, zülfün göreli
Ya Nebi, gitmez dilimden bir nefes zikr, hamd

Enbiyanın herbirinin var nihayet ilmine
Hak sana verdi ki, ilim ve hikmette yok had ve hudud

Ruşeni biçare zulmette kalırdı ya Nebi
Ana “mim” ağzınla, iki “dal”ın olmasa meded

----------

Biz çü rindüz ne savm var ne salât 
Bize kallâşuz añma hacc ü zekât 


Her ki savm u salâtı terk itmez 
Bulamaz hîç iki cihânda necât
 
Kılmamaga salâtile savmı
Virenüz yazuben siccîl ü berât 

Rûze bizüm teyemmümüz komadı
Misl-i Ceyhûn u Nîl ü Şatt ü Fırât 

Katl-i nefs itmişüz bilüb anı kim 
Her ki bunda öldi buldı anda hayât 

Hasenât[ı] ba’îd-i seyyi’edür 
Seyyi’âtı mukarrebüñ hasenât 

Hakka minnet salât u savmı bilüb 
Virenüz hoş Muhammede salavât 

Biz dahı bir ‘alâ hide kavmuz 
Bî-salât u zekât u bî-savmuz


-----------

Biz gerçi ki tınmayub hamûşuz 
Sen sanma bizi ki bî-hurûşuz 

Mutrib ne ki diriseñ di hoşdur 
Biz hak söze cümle gûş u hûşuz 

Abdâl-ı keneb-h?âruz gehî biz 
Geh pâk-tirâş u bâde-nûşuz 

Geh cavlâkîyüz gehî kalender 
Geh Hayderî gâh post-pûşuz 

Geh rind-i kumâr-bâz u nerrâd 
Geh şâh-ı melâ’ike cuyûşuz

Geh şîr-i peleng-efgenüz biz 
Geh gürbe-i dehr elinde mûşuz 

Geh Halvetî-yi tarab-nümâyuz 
Geh Mevlevî-yi safa-fürûşuz 

Sûretde egerçi biz gedâyuz 
Ma’nâda velîk pâdişâyuz


-------------

·         HZ MUHAMMED'E NAAT'tan

·         Cihânuñ Aydın ili rûşenidür

·         İki gözüm kapuñda çün oldı iki ırmah

·         İy risâlet bûstânında hırâmân serv-kad

·         İden hoşnûd pîrini gümânsuz Bâyezîd olur

·         Kılıcuñ boynumuñ pîrâyesidür

·         Göñül şem’-i ruhuñ pervânesidür

·         Varlıgından ‘âşıkuñ bir dîde-i giryânı var

·         Bir derde sataşdum ki devâ yâduma gelmez

·         ‘Işkuñda yahayın bu vücûdum küle dönsün

·         Dirîg itme nazar nezzârelerden

·         Işk ayagın ki basdı benüm başum üstine

·         Bülbül hikâyetin kerem it zâga söyleme

·         Göz gördi göñül sevdi şu bir ‘işveli kürdi

·         Tercî’-i bend

·         MÜNACAT

·         ‘İzz ü ta’zîm itme abdâl oglına


KAYNAKÇA

 

[1] Orhan Kemâl TAVUKÇU, DEDE ÖMER RÛŞENÎ Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni1 shf.18) 

[2] Orhan Kemâl TAVUKÇU, DEDE ÖMER RÛŞENÎ Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni1 shf.18) 

[3] Orhan Kemâl TAVUKÇU, DEDE ÖMER RÛŞENÎ Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni1 shf.18) 

[4] https://seyyahin.wordpress.com/2007/07/05/dede-omer-ruseni/

[5] https://seyyahin.wordpress.com/2007/07/05/dede-omer-ruseni/

[6] Semra Tunç, Dede Ömer Ruşeni, https://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/tunc_03.pdf

[7] Semra Tunç, Dede Ömer Ruşeni, https://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/tunc_03.pdf

[8] Orhan Kemâl TAVUKÇU, DEDE ÖMER RÛŞENÎ Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni1 shf.18) 

[9] Semra Tunç, Dede Ömer Ruşeni, https://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/tunc_03.pdf

[10] Orhan Kemâl TAVUKÇU, DEDE ÖMER RÛŞENÎ Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni1 shf.18) 

[11] https://seyyahin.wordpress.com/2007/07/05/dede-omer-ruseni/

[12] Semra Tunç, Dede Ömer Ruşeni, https://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/tunc_03.pdf

[13] Semra Tunç, Dede Ömer Ruşeni, https://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/tunc_03.pdf

[14] Orhan Kemâl TAVUKÇU, DEDE ÖMER RÛŞENÎ Hayatı, Eserleri, Edebî Kişiliği ve Dîvânının Tenkidli Metni1 shf.18) 

[15] Semra Tunç, Dede Ömer Ruşeni, https://turkoloji.cu.edu.tr/ESKI%20TURK%20%20EDEBIYATI/tunc_03.pdf

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar