Osmanlıca yazılışı Enelhak, : الحق أنا
Tasavvufun erginleşmesinde en önemli isimlerinden birisi olan ve ona inanan mutasavvıflar tarafından “Fenâfillah” ( birlikte yok olma ) mertebesine ulaşmış olarak görülen
Hallâc-ı Mansûr’un (ö. 309/922) ulûhiyyet ve hulûl iddia eden ve idam edilmesine de neden olan meşhur sözüdür. Hakk, sözlük anlamı ile “ gerçek ve doğru “anlamlarına gelir aynı zamanda Allah'ın isimlerinden biridir. Bu söz Tanrı ile birleşip-bütünleştim. “ anlamına da gelmektedir. Bu sözün altında “ Yaratılan her şey yaratandan bir parçadır. “Ne ben var ne de sen. Her şey O. Veya ben de tanrıyım sen de tanrısın” düşüncelerini de içermektedir.
Enelhak, Arapça "Ben Hakk'ım", "Hak'tan gayrı değilim." “Ben Tanrı’yım” anlamlarına gelen bir sözdür. Enelhak, evrenin kendisinin Tanrı olduğuna (Panteizm) , Tanrının farklı zamanlarda farklı bedenler ile dünyaya gelip gittiğine (Hulûl ) , ruhun ölen bir bedenden çıkıp başka bir bedende yeniden dünyaya geldiği düşüncelerinin birleşiminden doğan bir söz olmaktadır.[1] ( BKZ Ruh Nedir Ruhun Varlığı Hülul Tenasüh Devr ve Ruh Göçü ) “Hulûl ve tenasüh inançlarına kail olanlar ruhun cesetten ayrılır ayrılmaz diğer bir bedene gireceğine inanmaktadırlar. Ulûhiyettin tecessümü itikadında bulunanlara hûluli denir[2]
"İslâm felsefesinde hulûl, Tanrı’nın kula girmesi suretiyle kulun Tanrılaşması şeklinde izâh edilir. "Hulûl" yanında bir de "ittihâd" vardır ki kul ile Tanrı'mn birleşmesidir. Hurufîlikte Tanrı, Fazlullâh'ta tecelli etmiştir. Bektaşîlerin bir kısmı da Allah'ın önce Muhammed, sonra Ali, daha sonra da Hacı Bektaş şeklinde göründüğünü söylerler." [3] ( BKZ Hulûl Nedir Tanrı Bedenlere Girer İnancı )
Hallâc-ı Mansûr, yukarıdaki düşüncelerin özü olarak bu sözü söylemiş, tasavvuftaki vahdet-i vücut ve vahdet-i şühûd düşüncesinin özü olarak kendisini de tanrının bir parçası olduğuna inanarak bu sözü söyleşmiştir. Bu sözü söyleten fikir silsilesi “evrendeki tüm varlıkların bir ve bütün olduğuna” inanmaktan geçmektedir. Tanrı kendi güzelliğini görmeyi dilemiş, ol ( kün ) deyince âlem oluvermiş dolayısı ile âlem aynadaki görüntü gibi Allah’ın görüntüsü olmuştur. Bu düşünce nedeni ile tasavvufta iyi kötü, güzel çirkin ayrımı yapmak abes görülür. Çünkü yaratılan her şey yaratandan ötürü yaratandan bir parçadır.
Enelhak, sözünü söyleten düşüncenin diğer bir kesiti ise Allah’ın insanı yaratırken insana kendi ruhundan üflemiş olması düşüncesidir. Bu nedenle insan eşref-i mahlûkattır. (yaratılmışların en şereflisi ) Eşref-i mahlûkat olan insanın ruhu Allah’ın ruhundan üflendiğine göre insan Allah’ın ruhu ile ruhlandırılmış olur.
Bir görüşe göre Hallac idam edilmek için herkesi tahrik etmiş, her fırsatta “Hak yolunda canını feda etmek istediğini, kanının dökülmesinin halk için helâl olduğunu “ilân etmiştir. Kimi görüşlere göre Hallâc-ı Mansûr bu sözü “Fenâfillah” mertebesinde vecd halindeyken söylemiş, bu nedenle de yargılanmıştır. Hallâc Allah sevgisiyle coşmuş, kendinden geçmiş, her şeyi Hak olarak görmüş, sonra kendine gelince yaratanla yaratılanların ayrı ayrı varlıklar olduğunu söylemiştir.” [4] Ancak bu görüşlere rağmen Hallac’ın, Abbasi halifesini ve ulemaları huzursuz ettiği, karşılılıklara da sebep olduğu düşüncelerindeki ve davranışlarındaki aşırılığın idamına neden olduğu açıkça ortadadır.
Aslında Abbasi Halifesi Muktedir’in onu idam ettirmek konusunda çok tereddüt etiği belli olmaktadır. Çünkü henüz idam edilmeden Hallac’ın çok sayıda taraftarı olduğu açıkça ortadadır. Ancak Karmatilerin isyanında parmağı olduğuna dair artan şüpheler Halife Muktedir'in veziri Hâmid b. Abbas’ın, Hallac’ın asılması için çok gayret göstermesine neden olmuştur.
Şerî hükümlere göre bu sözü ve düşünceleri aykırı bulunmuş, sekiz yıllık bir hapis hayatı sürecinde de görüşlerinden vazgeçmediğini beyan etmiştir. Bunun üzerine “Ene'l-Hakk” sözüyle ulûhiyyet (ilâhlık) iddiasında bulunduğu, haccın farz oluşunu inkâr edip yeni bir hac anlayışı ortaya koyduğu” , halkın bir kısmının onu “ mehdi “ olarak gördüğü şeklinde iddialar ile idamına karar verilir. [5] Bağdat’ın Bâbüttâk denilen semtinde önce kırbaçlanır, sonra, burnu, el ve ayakları kesilip başı gövdesinden koparılarak bir iddiaya göre derisi de yüzülüp darağacına asılıp teşhir edilir. Başı kesilerek Dicle üzerindeki köprüye dikilir. [6] En sonunda ise cesedi yakılarak külleri Dicle Nehri’ne atılır. Kesik başı iki gün köprüde dikili bırakıldıktan sonra Horasan’a gönderilerek bölgede dolaştırılır.
Merâmı râz-ı aşkı ketm idi Mansûr-ı ber-dârın
Deyip gitdi Ene'l-Hak nâmını ketm etdi Dildâr'ın İzzet Molla
Dâim Ene'l-Hak söylerem Hak'cian çü Mansûr olmuşum
Kimdir beni ber-dâr eden bu şehre meşhur olmuşam Nesîmî
Tecelli şevki didarın beni mest eyledi hayran
Ene'l-Hak sırrını cana anınçün kılmazam pinhân Eşrefoğlu Rumi
Mansur bir gün ağladı, erenler rahm eyledi,
Kırklar şerbet içirdi, Mansur’a mihrin salıp, Ahmet Yesevi
Mansur aşkı hakla kendini dâre
Kementletüp asmış deyu kınaman
Ferhat Şirin için sarp kayaları
Külünk ile kesmiş deyu kınaman Deliktaşlı Ruhsati
Devr Ruh Göçü İnancı Tenasüh ve Devriye
Ruh Nedir Ruhun Varlığı Hülul Tenasüh Devr ve Ruh Göçü
Hulûl Nedir Tanrı Bedenlere Girer İnancı
Türklerde Kalenderilik ve Tarihçesi
Kalenderilikte İslamiyet Dışı Etkiler
Kalenderilik Felsefesi Fikriyatı ve Yaşama Biçimleri
Tarihte Abdal ve Kalenderi Zümreler
Şeyh Bedrettin Hayatı İsyanı ve Fikirleri
Şeyh Bedrettin'in Fikirleri T. Münzer Hegel ve Reform Hareketlerine
Vahdet _i Vücut Nedir Tanımlar ve İzahları
Tasavvufta Deniz Damla ve Vahdet
KAYNAKÇA
[1] ŞAHAMETTIN KUZUCULAR, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hulul-nedir-tanri-bedenlere-girer-inanci/96346
[2] A. T. Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar, Haz. Cemal Kurnaz ) MEB , 1996 S.272
[3] İskender Pala, Ansiklopedik Divan şiiri Sözlüğü
[4] M. Celâl Şeref, Dirâsât fi’t-taṣavvufi’l-İslâmî, Beyrut 1984, s. 263-346.
[5] ŞAHAMETTIN KUZUCULAR, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/niyazi-ve-mansurnamesi/77584
[6] ŞAHAMETTIN KUZUCULAR, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/hulul-nedir-tanri-bedenlere-girer-inanci/96346