16.06.2011
ŞEYH BEDREDDİN HAREKETİ VE DÜŞÜNCELERİNİN YANSIMALARI
Lale Devri ile başlayan Batılılaşmaya yönelik davranışlarımız her alanda Batının gerisine düştüğümüzü gösteren gelişmelerle birlikte bizi aşağılık duygusuna da sürüklemişti. Bu duygunun etkisi ile her alanda her şeyi batılıların bulduğu zannına kapılarak medeniyete hiçbir katkımızın olmadığı, bizlerden bilim adamı ve sanatçı yetişemeyeceği fikrine kendi kendimizi ikna eder bir hale de sürüklendik.
Her şeyi batıdan aldığımızı görerek medeniyete sağladığımız katkıların ya farkında olamadık ya da ispata ve analize kalkışacak cüreti kendimizde bulamadık.
Bu yazıda Şeyh Bedrettin ’in batı medeniyetinin doğuşunda, en önemli başlangıç noktası olan Rönesans’ın oluşumuna zemin hazırlayan Reform hareketlerinin ortaya çıkışındaki rolü ile tasavvuf felsefesi vahdet-i vücut ve vahdeti mevcut düşüncelerinin Hegel’e dolayısı ile batı dünyasına yansımaları üzerinde durulacaktır.
Simavnalı Şeyh Bedrettin Mahmut Rumî, Ankara Savaşı 1402 den sonra Osmanlı devletinin Fetret Döneminde Çelebi Mehmet( 1. Mehmet )in önündeki en önemli engellerden biri olarak, devlet yıkmak ve yerine ütopik, felsefi ve tasavvufi görüşlerine uygun bir devlet kurmak amacıyla eyleme geçen bir düşünürdü.
Düşünceleri tasavvufun Bâtıni kanadına uyan Şeyh Bedrettin’in fikirleri yaşadığı zamanda çok taraftar bulmuş, çıkan isyanları [1]bastırmak eylemine dönük olarak on binlerce insanın ölümüne yol açmıştır.
Şeyh Bedrettin’in üç dine mensup insanlar arasındaki ayrımı ortadan kaldırmaya yönelik fikirleri Yahudi ve Hıristiyan Osmanlı tebaası arasında da önemli sayıda taraftar bulduğundan Hıristiyan dünyasına ve Batı ülkelerine de sıçramış, ölümünden yaklaşık yüzyıl sonra Almanya’da ortaya çıkan köylü isyanlarının fikri zeminini oluşturmuştur. Şeyhin fikirleri ile Alman köylü isyanlarının fikri yönünün temellendiren papaz Thomas Münzer’in düşüncelerinin ve Marksizm’in temellerini oluşturan fikirlerin membaının Şeyhin düşünceleri olduğu da ortadadır. [2]
Ş.BEDRETTİN’İN T. MÜNZER VE REFORM HAREKETLERİ ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ
Tüm aydınlar batının medeniyette çıkış hamlesinin başlangıcı olarak Martın Luther Kıng ve Thomas Münzer’in Katolik kilisenin bilim ve sanat üzerinde koyduğu karabasan zincirlerinin kırılması ile başladığında hemfikirdir. Bu hareket, Avrupa tarihinin akışını değiştirmiş, Protestanlık mezhebini yaymasıyla din ve devlet işleri bir birinden ayrılmıştır. Reformun din, vicdan eğitim hürriyetini sağlaması, insanların kilise baskısından kurtularak düşünce özgürlüğüne kavuşmasıyla de Avrupa’da “Aydınlanma” süreci başlamıştır. Reform hareketleri ve ardından gelen 30 yıl savaşları sonucunda Katolik Kilisesi, kendisini yenilemek ve düzenlemek zorunda kaldı. Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu. Kapitalist sistemin temelleri atılmıştır. Bekârlık, inziva, nefis köreltme, dua ve derin düşünce yerine; evlilik, çocuklar, günlük hayatın içinde olmak, başarı ve zenginlik gibi kavramlar insanların hayatlarına girmiştir. Her konunun dinle açıklanması düzeneğini bozmuştur. Bilimsel araştırmalar din baskısından kurtulmuştur.
Şeyh Bedrettin’in bu olaylardaki rolü ise bu hareketleri başlatan Thomas Münzer’in fikirlerinin kaynağı ve teorisyeni olması ile ilgilidir. Yazımızda bu bağlantılar detayları ile ortaya konmaya çalışılacaktır. Reform hareketlerinin fikir babası ve Martın Lutherle birlikte bu hareketi başlatan Thomas Müntzer Leipzig ve Frankfurt Üniversitesi’nde öğrenim görmüş Yunanca, İbranice ve Latince dillerinde uzmanlaşmıştı. Müntzer mal paylaşımı uygulandığı yeni bir eşitlikçi toplum anlayışı nedeniyle erken dönem sınıf mücadelesinin sembolü olarak sosyalistler tarafından sahiplenildi. Müntzer’in hareketi ve köylülerin isyanı Friedrich Engels’in tarihsel materyalizmin klasik savunması olan Almanya’da Köylü Savaşı kitabının önemli başlığını oluşturdu. [3]Başlangıçta eylem birliğinde olan Münzer ile M.Luther’in yolları dini konulardaki ihtilaflardan dolayı ters düşmeye başlamıştı.
Thomas Münzer’in fikirlerini sosyalizme adapte eden Engels de Münzer vasıtası ile Şeyh’in düşünceleri ile hareket etmiş demektir. Şeyh’in fikirlerinden Marksizm’e dönüşen fikir silsilesinde kopuk gibi gözüken tek bağ Şeyh’in düşüncelerinin T.Münzer’e nasıl ulaştığı sorusudur. Bu soruya Şeyh ile aynı yaşlarda ve Şeyhin annesi ile hemşeri olan, I.Murat’ın sarayında aynı esnalarda Şeyh ile birlikte bulunan Georgios Gemistos Plethon adlı Bizanslı Papaz’ın Şeyhin düşüncelerine benzer düşünceleri içeren kitaplarının olması bu bağlantıya geçerli bir cevap olabilir. Engels’e ilham veren Münzer’in de Plethon gibi bir papaz olduğu ve Münzer’in Yunan, İbrani ve Latin dilleri uzmanı olduğu göz ardı edilmemelidir.
Şeyh’in fikirlerini T. Münzer’e taşımaya vesile olabilecek bir diğer vasıta Şeyh’in isyanına katılan çok sayıda Yahudi ve Hıristiyan ahali olarak da gösterilebilir. Şeyh ölse de, isyan bastırılsa da Şeyh’in fikirlerinin günümüze kadar taşınabildiği gibi Hıristiyan ve Yahudi müritler tarafından T. Munzer’e kadar taşınması, ihtimal veya akıl dışı bir ileti çözümü değildir. Fransız yazar Alphonde De La Lamartıne, Aşiretten Devlete, Osmanlı Tarihi, eserinde aynı düşüncededir. Alphonde De La Lamartıne, Osmanlı ülkesinden bu sapkın hareketin batıya da bulaşıp, sıçrayıp çeşitli kanlı olaylara sebep verdiğini söyleyerek gizli komitelere dikkat çeker. [4]
ŞEYH BEDRETTİN’İN DÜŞÜNCELERİNİN KAYNAKLARI NİTELİKLERİ VE YAYILMASI
Şeyh’in Bâtıni düşünceleri bir ara kaldığı Kazvin şehrinde edindiği varsayılır. Önceki yazımızda Şeyh’in düşünceleri üzerinde Zoletlerin etkisine de değinilmiş, Kazvin tesiri yanı sıra Zoletlerin düşüncelerinin olası etkileri üzerinde de durulmuştu. Şeyh’in çocukluk yıllarında edindiği Zoletlik intibalarını, Kazvin’ de öğrendiği Bâtıni inancıyla ve eğitiminden gelen birikimleriyle sentezleyerek düşüncelerini temellendirdiğini anlayabiliriz. Kazvin’den Kahire ye sonra da, Anadolu ve Rumeli’deki baba yurduna dönüşündeki yolcukları esnasında düşüncelerini şekillendirmiş olmalıdır.
Kaynaklar Bâtıniliği şu şekilde açıklar: Bâtıniye: Kuran’ın apaçık manalarına itibar etmeyip gizli manalar bulduklarına inanan sapık bir anlayış. Bâtıniyyûn: Kuran’ın açık manalarını bir yana bırakıp gizli manalar bulduklarına inanarak sapıtan kimseler.
Şeyh’in annesi Simavna Tekfur’unun kızıdır ve sonradan Müslüman olmuştur. Hristiyanlık ve Zelotlar hakkındaki bilgileri bu kaynaktan alan Şeyh’in ikinci önemli müridi olan Torlak Kemal’in de Yahudilikten dönme veya Yahudi olduğuna ilişkin iddialar bulunmaktadır. Tüm bu bağlantılar Şeyh’i üç dine mensup insanlar arasındaki ayrımı ortadan kaldırmak düşüncesine götüren etkileri ve nedenleri anlamaya yeterlidir.
Şeyh’in, isyanın gücünü arttırmak için Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanlarının kardeşliği ve eşitliğini ilan ettiği ihtimal dâhilinde olsa bile temel sebebin fikri sevkiyat olduğu daha kuvvetli bir ihtimaldir.
Şeyh Bedrettin, tasavvufçular arasında ki yeri vahdeti vücut’tan vahdeti mevcut düşüncesine ulaşan fikirler ortaya atması, düşüncelerini yaşam biçimi haline getirmesi, bunu bir devlet idaresi olarak önermesi, hatta bu düşünceler ile yönetilen bir devlet kurma yolunda harekete geçerek isyan girişiminde bulunması açısından özel bir konumdadır. [5]
Şeyh’in bu fikirlerinin zemin ve taraftar bulabilmesi için şartlar da çok elverişli idi. Yıldırım Han, Timur’a yenilmiş, Anadolu’da birlik bozulmuş, Beylikler yeniden canlanmış, Yıldırım'ın oğulları, İsa, Musa, Süleyman ve Mehmet Çelebiler taht kavgasına ve otorite kurma mücadelelerine girişmişlerdi. Fetret devrinin karmaşa ortamında iç içe giren Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman halkın hepsi canından bezmiş, ortada otorite sağlayacak güç kalmadığından akın ve talan ekonomisi durmuş, toprakların mülkiyet ve tımar sahipleri kalmamış veya tımar sahipleri de bir birleri ile mülkiyet mücadelesine girmişti. Bu kargaşa ortamında her türlü ticaret de durmuş, İzmir’de Timur’un kılıçtan geçirdiği şövalye hükümetinin dağılmasıyla kılıç artığı kalan Hıristiyan ahali de çok yoksul kalmıştı. Ege bölgesinde denizcilikten gelen kaynakların kuruması ile gelirsiz kalan Hıristiyan ve Müslüman ahali, Egedeki işsiz bekârlar Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa'nın, talan ve yağma yapamayan Rumeli’deki akıncılarla, Şeyh’in bilgisine ve şöhretine hayran kalan medrese öğrencileri, Şeyh’in çevresinde toplanı vermişlerdi.
Şeyh ve adamlarına gösterilen ilginin arkasında Şeyh’i, evliya, Mehdi hatta peygamber derecesine ulaştıran kerametlerine dair söylentilere de dikkat etmek gerekir. Ayrıca Mısır’da Memluk Sultanı Berkuk’un sarayında gördüğü teveccüh, Tebriz de Timur’un âlimlerine baskın gelen ilmi bilgisinin çok yere duyulmasından kaynaklanan şöhreti, bir seyyahtan daha fazla ülke gezmesiyle çoğalan bilgisi, annesinden aldığına şüphe edilemeyecek Hristiyan dünyasına da vakıf engin görüşleri, bunlar sayesinde edindiği insanlık âlemiyle alakalı derin bakış açılarıyla ulaştığı sentezler etrafına bunca insanı toplama becerisinin gerekçelerini ifade eder.
“Çeşitli istilalar ve milli, toplumsal sebeplerle adeta post kavgası haline gelen hükumetlerin birbirleriyle olan devamlı mücadeleleri ve bunların sebebiyet verdiği buhranlar geniş kitleyi şaşkın bir hale getirmişti. Böylece milyonlarca insani, Seyh, toplumsal yapiyi istikrara kavuşturacak sofiyane fikirlerine inandırmıştı."Mükasefat" adlı eserinde anlattıkları ile dini ve toplumsal hayatta yeni bir ufuk açıyordu” [6]
Muhittin Arabî’nin düzenlediği Vahdeti vücut konusundaki düşünceler Şeyh Bedrettin'de vahdet-i mevcut şeklinde nitelendirilebilecek bir senteze ulaşmıştır. Kâinatta meydana gelen her işin faili Allah'tır, ne zaman bir iş meydana gelirse gelsin, onun için başka sebep aramaya lüzum yoktur. O, doğrudan doğruya Allah'ın fiilidir(Tevhid-i ef'âl ) ,Bütün kudretler, iradelerin, ilimlerin Allah'a ait olduğuna itikat etme( Tevhid-i sıfât) Vücut, yalnız bir zattan ibarettir. O'nun dışında, görünen şeylere gelince, muhtelif mertebelerde onun zuhur ve tecellisinden başka bir şey değildir.( Tevhid-i Zat) şeklinde özetlenebilecek Vahdeti vücut fikri Şeyh Bedrettin’de biraz daha farklı bir hale girerek Panteist düşüncelerden öte bir hal almaya başlamıştır. Panteist görüşle, vahdet-i vücut felsefesini aynı doğrultuda görenler Şeyhin düşüncelerinin vahdet-i mevcut düşüncesine yöneldiğini ifade ederler.
Vahdet-i mevcut, düşüncesi ise Vücut birliği "Var olan sadece Allah'tır, Vücut yalnız O Zat'tan ibarettir, O'nun dışında, görünen şeyler muhtelif mertebelerde O'nun zuhur ve tecellisinden başka bir şey değildir."O da sırf Cenâb-ı Hakk'ın vücudundan ibarettir. Âlemde görülen çokluk ise, sadece bir hayal ve seraptır “ şeklinde tarif edilebilir. Vahdeti Mevcut düşüncesinde olan sofilerin monizmi hissettiren, yalnız âlem hakikidir. Allah mevcut olan şeylerin toplamından ibarettir düşüncesi, vücûdiyecilik (pantheisme naturaliste) veyahut maddî vücûdîcilik (pantheisme naturalist) düşüncesine götürür. Hegel ve taraftarları da bu görüşe sahiptirler.
Şeyh Bedrettin düşünceleri ile batılı bilim adamlarını etkilemiş nadir aydınlarımızdan birisidir. Onun fikirlerinin Marksizm’in ortaya çıkışındaki etkileri henüz aydınlanmamış bir mevzu olarak ortada duruyor olsa da Marksizm’in temellenmesinde onun fikirlerinin önemli bir payı olması gerektiğini düşünmemize yol açacak pek çok sebep vardır. Batılı ve yerli araştırmacıların pek çoğu bu ilişkiyi sezmiş ama üzerinde hemen hiç durulmamıştır. Fakat Şeyhin düşüncelerinin özünün, Marksizm’in temel hareket noktalarını oluşturduğunu pek çok kişi hissetmektedir. Bu bağlantıların ve etkilenme süreçlerinin detayları ve ilişkilendirilmeleri irdelenmesi gereken bir konu olarak ortada durmaktadır.
Marksizm, İngiliz ekonomi-politiği, Alman felsefesi ve Fransız hayalî sosyalizmi gibi üç düşünsel kaynaktan türemiş bir ideoloji olarak kabul edilir.
Marx ve Engels tarafından eşit ve özgür bir insanlık ütopyasının yaşama geçirilmesi teorisi ve pratiği olarak ortaya çıkan Markisizim : "Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu, sermaye düzeninin kaynağında ücretli emek sömürüsünün bulunduğu, işçi sınıfının kendini kurtarabilmek için, bünyesinde şekillendiği toplumsal-iktisadi sistem olarak sermaye düzenini lağvetmek zorunda olduğu ve kendi bağımsız partisiyle bunu yapacak asli toplumsal unsur olduğu, şeklindeki önermeleri temel fikirler olarak ele almaktadır." Bu fikirlerin babası olan Marks, felsefi düşüncesinin tanımlamasını diyalektik materyalizm olarak adlandırır. Marx bu diyalektiği Hegel'den almış, onu materyalizm temeline oturtmuş ve kendi ifadesiyle," Hegel'in baş aşağı duran yöntemini ayakları üzerine doğrultmuştur." Dolayısı ile Marks’ın fikirlerinin beslenme kaynağı ve orijini Hegel'in pantheisme natüralist yani vahdeti mevcut ve vahdeti vücut düşünceleridir.
Marx'ın teorisi, toplumsal maddi koşullar ile işçi sınıfının iradesinin çakışmakta olduğunu öne sürer. Bu şekilde Marx, kapitalist toplumsal yapının çözümlemesine, maddi çelişkilerinin ortaya konulmasına ve bunların değiştirilmesinin yöntemlerinin bulunmasına yönelir. Çünkü Marksizm’in düsturlarından ilki, aslolanın dünyayı anlamak değil onu değiştirmek olduğudur.
Şeyh Bedrettin ve taraftarları " Mülk Allah'ındır", " Yârin al yanağından başka her şey insanlar tarafından eşit ve ortak olarak kullanılmalıdır." Hava, su, denizdeki balığın... mülkiyet sahibi olmadığı gibi mülkün de sahibi yoktur. Mülk padişahın veya bir başka tapu sahibinin değil Allah'ındır. Dalda yetişen elmanın sahibi Allah'tır. Âlemdeki her şeyin aslı hatta kendisi Allah olduğuna göre - herkes ve her şey mevcut olanların toplamı olan Allah'tan bir parça olduğuna göre her şey herkesin ortak malı ve mülküdür, şeklinde özetlenebilecek düşüncelerini hayata geçirmişler, İsyan çıkarttıkları bölgelerde tımar sahiplerinin ve zenginlerin mülklerini müsadere edip topluca üretip, topluca tüketmeye ve paylaşmaya başlamışlardı. " Nikâhlı hatunlar" dışında her şeyi herkesle paylaşma icraatına yönelen özel mülkiyeti reddeden, mülkü birlikte ekip biçerek üretimi paylaşan, mülkü, toprağı âlemde maddi değer taşıyan ve ihtiyaç duyulan her kaynağı tüm insanların ortak malı kabul eden bu görüş ile Marksizm’in düşleri arasında felsefi ve pratik anlamda pek bir fark bulunmamaktadır. [7]
Şeyh'in ve tasavvufçularımızın fikirlerinin Hegel’de tezahür etmesi irdelenmesi gereken bir başka noktayı daha ortaya çıkarmaktadır. Hegel (1770, Stuttgart - 14 Kasım 1831,) Şeyh Bedrettin’den yaklaşık olarak 350 yıl sonra doğmuş bir filozoftur. Hegel düşünceleri ile Marksizm’in fikir babası sayılan bir filozoftur.
Hegel: " Bilginin kalıpları insandan, içeriği ise âlemden - dünyadan- gelir. Dünya zihnin eseridir ama insan zihninin eseri değildir; bilgimizin nesneleri zihinlerimiz tarafından yaratılmamıştır. Bu dünya, bu dünyayı meydana getiren ve bilgimizin konusu olan nesneler, ölümlü bireyin zihninden başka bir zihnin eseri olmalıdır. Bilginin nesneleri ve dolayısıyla bütün bir evren, mutlak bir öznenin, mutlak bir Zihin, Akıl ya da Tinin ürünüdür. Tinsel varlık, insan ruhlarının dışındaki nesnel bir varlık olan Tanrı'dan başka bir şey değildir. Mutlak Zihin, insan aklının işleyişinde olduğu kadar, doğada da açığa çıkar." [8]Der.
Düşünce ile varlık, mantık ile metafizik aynı gerçekliğin iki farklı yüzüdür. Mutlak Zihin statik değil, fakat dinamiktir. Varlık, kültür ve uygarlık Aklın hedeflerinin evrim sürecidir. Evrimde en önemli şey, başlangıçta var olan değil sonuçta ortaya çıkandır. Doğa, karşıtlaşmadaki, farklılaşmış hale gelen mutlak varlıktır. İde tek tek varlıklar haline gelerek kendi dışında bir varlık haline dönüşmüştür. O, şimdi kendisinden başka bir şey olmuş, özüne aykırı düşmüştür. Mutlak Zihin doğada kendisine yabancılaşmış, kendi özü ile çelişik bir duruma düşmüştür. Sübjektif Geist (Öznel Ruh), Objektif Geist (Nesnel Ruh) ve Mutlak Geist (Mutlak Ruh) olarak açar. Buna göre, sübjektif Geist en alt düzeyinden en üst düzeyine kadar insan ruhunu meydana getirir. Ruh, kendisini tanıyan bağımsız bir gerçeklik haline gelmek için, doğadan yavaş yavaş sıyrılır. Ruh, daha sonraki aşamada 'duygu' ya da hissetmeye geçer. Hissetmenin en tamamlanmış şekli 'kendini hissetmektir Bilinç, böylelikle duyum, algı ve anlayış aşamalarından geçerek kendini özgür bir Ben (Ruh, Zihin) olarak tanır. Sonra başka benleri de tanır ve kabul eder. Kendisini Nesnel Ruh olarak gerçekleştirir ve ortaya ahlak ve Devlet çikar. Böylece, herkes için geçerli olan, herkesi kavrayan nesnel Ruh ortaya çıkmış olur. Tarih Hegel’e göre, milletlerde beliren Ruhun gelişmesidir.[9]
İyice dikkat edildiğinde Hegel’in düşüncelerinin özünde kâinatın parçalanmış tek bir akıldan türediği veya parçalanmış bütünden arta kalan bilinçlerin kendine yabancılaştığı ve bilginin evrimleşmesi süreçleriyle ahlak ve devlet kavramlarına ulaşıldığı tasavvuru vardır. Esasında Hegel, Panteist düşüncenin İslam tasavvufunda evrimleşen Vahdet-i Vucut ve Vahdet’i Mevcut kuramını Alman lisanında yorumlamaktadır.
Eğer Hegel’i iyi anlayabilirsek Hegel kısaca şunu demektedir “ Âlem ( evren ve bilinç ) Allah'ın görüntüsünden ibarettir. Tek bir bütünün âlemdeki görüntüsünü oluşturan parçaları mutlak varlığın bilincine ulaşabilmek sürecine girmiştir. Kendi özü ile çelişen öznel ruhlar gelişerek nesnel ruhtan soyutlanıp mutlak ruha ulaşmak seyrindeydi. Nesnel ruhun varlığını kavrayan öznel bilinç ahlak ve devlet kavramını kurmuştur.
Bu görüşlerin “ Her şey Bir’den gelip Bir’e dönme arzusundadır”Şeklinde ifade bulan tasavvufi görüşün özetinden pek bir farkı yoktur.
Şeyh’in düşüncelerinin sosyalist düşünceye yakınlığı üzerinde yazılan pek çok yazı vardır. Dr. Hikmet Kıvılcım’ın aşağıdaki yorumu bu görüşlere bir örnek teşkil edebilir.
“Jean Huss: ilk din reformcusu Çek papaz 1369–1415) yalnız Hıristiyanlar için İsa dininde reformu öngörmekle yetindi. İbnî Haldun toplum ve tarih kanunlarını Marks-Engels'lere müjdeci olurca izlemiştir. Şeyh Bedrettin, teori ile pratiği en canlı, en insancıl yükseklikte sosyal sentezine ulaştırmıştır. Şeyh; Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ayırdı yapmadı, bütün din ve ulus sınırlarının izafiliğini göstererek, her türlü insan ayrılıklarını "İptal" etti. Şeyh Bedrettin ve müritleri; halkın arasına karışıyor, toprakların onu işleyen, ona alın terini karıştıranların olduğunu, insanların kardeşliğini öğütlüyorlardı. Şeyh Bedrettin bir ortaçağ köylü sosyalizmini ortaya koymuştu. Bu konudaki görüşleriyle, kendinden iki asır sonra gelecek olan hayalî (hayalî) sosyalizmin kurucusu Thomas Moore'dan daha ileri görüşlü ve gerçekçiydi. [10]
ŞEYH BEDREDDİN VE HALİFELERİNİN GÖRÜŞLERİ HAKKINDA DİP NOTLAR
Şeyh Bedreddin’in düşüncelerinde Muhyiddin Arabî’nin etkilerini görebiliriz. Şeyh Bedreddin, Vahdet-i Vücut (varlığın birliği) düşüncesinin yerine vahdet-i mevcut düşüncesini savunmuştur. Doğa ve tanrı ona göre aynı şeydir. İbadetin yapılış şekilleri üzerinde durmak gereksizdir, çünkü ahret yönünden hepsi aynı yola çıkar görüşünü savunur. Bedreddin’e göre, insan mazhar-ı kâmildir, yani mutlak varlık, en tam ve en mükemmel tecellisini insanda bulur. [11]
Mizancı Murad Bey, Şeyh’in Börklüce Mustafa aracılığıyla şu görüşleri yaydığını belirtiyor: “Allah dünyayı yaratmış, insanlara bahşetmiştir. Servet ve tarım ürünleri cümlenin müşterek hakkıdır. İnsanlar müsavidir. Birinin servet toplamalarıyla diğerlerinin ekmeğe bile muhtaç kalmaları ilahi maksada aykırıdır. Yalnız, nikâhlı kadınlardan başka dünyada her şey müşterek olmalı. Tanrı, kanunlar vazetmiş. Anlardan istifade için de akıl ve izan vermiştir. Kendi aklının muhiti dairesinde herkes ilahi emirleri kabul eder. Birinin muhiti, i’tikadı diğerininkine benzememek iddiasıyla üzerinde cebir kullanılması, ilahi emirlere ve maksatlarına aykırıdır. Çünkü fikir ve vicdan bir ahenk-i tabiat mahsulüdür. Cebrin tesirinden masundur. Bunu için İslam, Hıristiyan, Musevi, Mecusi hep Tanrı kuludur, birdir, kardeştir. Aralarında muhabbet ve uhuvvet şarttır. İhtilat ve muhabbetleri sayesinde hak, batıla galebe eder. Hükümet ise zülüm ve tagallüb mahsulüdür. Anın tecavüzlerini hoş görmek,Tanrının maksadına uygun olmayan emirlerine itaat etmek caiz değildir. İdari heyet, zaman-ı saadet’te olduğu gibi millet tarafından seçilmelidir. Saray, saltanat, muharebe, asker hep zulümdür. Tekkeler, dervişler, ulema O’nlar da zulmü ve tagallüb eserleridir. Herkes hürriyet-i tamme üzre fikir ve meslek-i zatide bulunmalı. Komşusunun meslek ve mezhebine hürmet etmeli…” [12]
Şeyh Bedreddin’e göre cennet ve cehennem bu dünyadaki iyi ve kötü hareketlerin ruhlardaki acı veya tatlı görünümleri idi. İnsanı hakka doğru götüren her şey melek ve rahmandır ve aksine sürükleyen ve insanın damarlarında dolaşan şehvani güçler ise şeytandır. Bedreddin, ruh ve maddeyi aynı görmekle diğer mutasavvıflardan ayrılır. Mülkiyette ortaklığı savunmuştur ki, en çok tartışmalı ve üzerinde farklı spekülasyonların yapıldığı yönü budur. [13]
"Bu dünyayı Allah insanların saadeti için yaratmıştır. Yeryüzündeki saadet ve servet yaradılışta eşit olan insanlara, eşit olarak verilmelidir. Birinin zengin, diğerinin fakir; birinin tok, diğerinin aç olması hali yaradılışa ve tabiata uygun değildir. Nikâhlı kadınlardan başka her şey insanlar arasında ortaktır. Uyulması gereken kanunlar yaradılış ve tabiat kanunlarıdır. Bunlar akil ile anlaşılır. Fikir ve vicdanın uyumu tabiatın gereğidir, zorla ve kanunla değildir. Bütün insanlar kardeştir. Müslüman, Mecusi, İsevi ve Musevi yoktur. Zorbalığa dayanan hükümet meşru olamaz."
Sofyalı Bali Efendi Şeyh Bedreddin hakkında padişaha sunduğu raporda şu görüşleri ileri sürmekteydi: "Dobruca ve Deliorman vilayeti halkı, Allah hepsine lanet eylesin, adı geçen Şeyh'ten el alıp (kendisine mürit olup), emrine itaat edip, kendisini örnek alıp ve can-ü gönülden kabul edip, her ne zaman ki bir yere gelip, toplanıp sohbet ettiklerinde, meclislerinde şarap ve dost, arkadaş, yaşlı, genç, kadın ve erkek bulunup, kendini beğenmiş bu dinsiz Şeyh içki'den sunar ve elinde kadeh, sarhoş olarak öğüt vermeye başladığında, başkaldırıp "Cennette şarap dedikleri şarap bu güzel ve kalbe ferahlık veren şaraptır. Ve Kevser dedikleri işte bu dünyadır ki, Hak sofrasıdır. Tüm Tanrısal nimetler buradadır. Ahiret işleri, rüsum ulaşmamasının (taklitçi bilginlerin) anladıkları gibi değildir. Bunun, atasözleri olduğundan habersizdirler." diye nice alaylı, anlamsız ve küfürlü sözler söyleyip, "Sanmayın ki gökyüzü (evren) yok olacaktır ve mülkün sahibi mülkünden dışarıda olacaktır. O, insandadır. Her kim insanı bildi. Hakk'ı bildi. (Enel-Hak) Ben Hakk'ım!" deyince, o yolunu sapıtmış, dinden çıkmış müritlerin hepsi "Ene'l Hak!" deyip, o insafsız Şeyh'e secde edip, "Benim Pir'im, benim Tanrı'm derviş-i çinde "Med Çanak, beri çanak" (?) olup, Şeriat'ın kapısını yıkıp, Ye'cüc ve Me'cüc gibi nice fitne ve fesada sebep olur, ne nice temiz, saf kalpli heva ehlinin inançlarının bozulmasına sebep olurlar." [14]
Şeyh Mahmud Hüdayi : Padışaha sunduğu raporda : "Docalar demekle bilinen köylerde ve her zaman fesat çıkarmaktan geri kalmazlar. Ve Kızılbaş ile birdir. Önceden beri, aralarında işlem ve anlaşmaları vardır. Hatta orada sipahiler Kızılbaş seferi oldukta onlara emir verildikte kimisi timardan vazgeçmiştir ve kimisi mühürleyip gitmişlerdir. "Tımar hatırı için ere kılıç çekmeyiz" derler ve asla içlerinde Şeriat ve Sünnet eseri yoktur. Müslümanlardan bir adam öldürmek, kâfir öldürmek kadarınca gaza bilirler, Rafızî’dirler. Fesat kaynağı ve fitne doğuran kimselerdir. Kalabalık taifedirler. Ve içinde yer yer şeyhleri adında şeytanları vardır. Daima bozgunculuk ve yoldan azdırmakla uğraşırlar. Ve yer yer ışık zaviyeleri vardır. Onlar da haraptır. Ve bu taifeye Simavni derlermiş, Açıkça ve göz göre göre Çıhar'ı Yara (Halifelere) söverler. Işık taifesi ve onların fenalıklarını anlatmak zordur. Her zaman Kızılbaşlığın meydana çıkmasını ve yayılmasını temenni ederlerdi. Elhamdülillah aksi oldu ve hala hak aracılar olmaz, gene fırsat Şah'ındır derlermiş, Bu çeşit Rafızîlerdir. Ve mülhit ve zındıktırlar. Fırsat esiridirler" diye yazmıştı. [15]
ŞEYH BEDRETTİN'İN DÜŞÜNCELERİNİN ANA HATLARI
1- Tanrının özüyle (zat) yaratılanlar (mahlûkat) birdir. Ruh ile madde aynıdır.
2- Evren âlem yaratılmamıştır. Kadimdir. (Bu fikrin altında bir yönüyle dehriyyun Diğer bir yönüyle de sonradan ortaya çıkacak olan Darvin ve Materyalist fikirlerdeki evrene ezeliyyet verme düşüncesi ortaya çıkar)
3- Gerçek tanrı iradesi bir varlığın özünde olanı tanrının istemesinden başka bir şey değildir. Tanrının iradesi varlığın özünde oluş gücüyle sınırlıdır. Bir varlığın özünde olmayanı Tanrı da istemez. İstese de yaratamaz. ( Bir yönü mutezile etkisi).
4- Varlık âlemi bir tanedir. Dünya ve ahret iki ayrı varlık değildir. Haşir yoktur. Diriliş yoktur. Dünyanın dışında başka bir âlem yoktur. Cennet ve cehennem de bir kavram olmaktan öteye geçemez. Her ikisi de insanın mutluluğu ve mutsuzluğu ile ilgili kavramlardır. Dünya da mutlu olan cennette, mutsuz olan cehennemde yaşıyor demektir. Esas olan bu dünya da mutluluktur
5- Kuran’da gelen bütün kavramlar örnektir. Gerçek amaç doğruyu ayrı ayrı niteliklerde anlatmaktır. Bütün dünya insanların ortaklaşa yararlanması içindir. Yeryüzünde toprak parçalarıyla ayrılan senin benim diye ayrılan toprak parçaları yoktur.
6- Gerçek olan insandır. İnsan doğar büyür ve ölür. Ruh ve beden ayrı değillerdir. Bütün manevi varlıklar insan düşüncesinin özünden doğmuştur. Melekler yoktur.
7_ Saadet ve servet ve dünyevi metalar ( malk-mülk zenginlik) yaradılışta eşit olan insanlara, eşit olarak verilmelidir. Yârin yanağından başka her şey ortaktır. Mülk insanların değil insanlığındır. Hava, su nasıl ortaksa, yaratılan her şey yaratılmışların ortak malıdır.
8_ Bütün insanlar kardeştir. Müslüman, Mecusi, İsevi ve Musevi yoktur. İnançlara baskı yapan ve insanlara zulüm eden hükümet ve İdari heyet, zaman-ı saadet’te olduğu gibi millet tarafından seçilmelidir. Saray, saltanat, muharebe, asker zulümdür. Herkes herkesin mezhebine, mesleğine ve dinine hürmet etmelidir. Fikir ve vicdan tabiatın ahengini sağlar. Cebrin tesirinden masundur. Bunun için İslam, Hıristiyan, Musevi, Mecusi hep Tanrı kuludur, birdir.
FİKİRLERİNDEN İNCİLER
"yârin yanağından başka her şey ortaktır, ektiğin toprak senindir, diktiğin ağaç senindir”.."Her şey Allahın adaletine kalıyorsa, mülkün adaleti ne işe yarıyor"“Toprak işleyenin, su kullananındır” Müritlerini toplayarak bir devlet kuracağını, din farkını ortadan kaldıracağını, toprakları paylaştıracağını ileri sürdü. Sakız adasının ruhani reisini müritleri arasına aldı. [16]
Tanrı’nın özüyle (zatı) yaratılanlar (mahlûkat) birdir; arada, varlık ve oluş bakımından bir ayrılık yoktur.
Evren (âlem) yaratılmamıştır (kadimdir); Yani yoktan var olmamıştır; yok da olmayacaktır. Ezelden ebede vardır ve yok olmayacaktır.
Bedrettin’in bu görüşleri bilimle koşuttur. Bilim ise “Hiçbir maddenin yoktan var olmadığını ve de yok olmayacağını bulmuştur. “İlahî irade (Tanrı iradesi) yanlış yorumlanan bir kavramdır. Çünkü gerçek Tanrı iradesi bir varlığın özünde olanı, gerçekleşebilecek güç ve nitelik taşıyanı, Tanrı’nın istemesinden başka bir şey değildir. Tanrı iradesi varlığın özünde “oluş gücüyle” sınırlıdır. Bir varlığın özünde bulunmayanı Tanrı da isteyemez, istese de yaratamaz. Varlık (vücud) âlemi birdir.
Dünya ve ahret iki ayrı varlık değildir. Ölümden sonra dirilme (haşr) olmadığı gibi, dünyanın dışında başka bir âlem de yoktur. Cennet, cehennem birer kavram olmaktan öteye geçemez. Her ikisi de, insanın dünyadaki mutluluğu ve mutsuzluğuyla ilgili birer kavramdır. Dünyada mutlu olan cennette, mutsuz olan cehennemde yaşıyor demektir.( Ömer Hayyam’ın da bu tür düşünceleri içeren rubaileri vardır.)
Kuran’da geçen bütün kavramlar, buyruklar birer örnektir. Gerçek amaç insanlara doğruyu, ayrı ayrı nitelikleriyle anlatmaktır. Bütün dünya malları, insanların ortaklaşa yararlanması içindir. Yeryüzünde gerçekten bölünmüş toprak parçası yoktur.
İnsan yaşar ölür. Doğumla başlayan hayat ölümle biter. Ruh, bedenden ayrı, bağımsız bir varlık değildir. Bedenle ruh da göçer gider. Beden dışında ruhun özel bir hayatı yoktur.
Bütün manevi varlıklar insan düşüncesinin özünden doğmuştur. Gerçek olan insandır. “Cennet ve cehennemi yaygın anlayıştan farklı açıklamştır. Cenneti sekiz manada açıklarken ilki dini manada diğerleri tevil yoluyla ulaşılan manalardadır… Şeytan melek ve kıyamet hakkında da aynı Tevilci ve batini yorumlar vardır. Bedenlerin dirilmesi ve kıyametin olmayacağını savunmuştur. Şeyh’in müritlerinin kadın erkek bir arada sazlı içkili ayinler düzenlemeleri, haram olanları helal saymalarından ötürü Şeyh “İbahilikle” (Dinin haram saydığını helal saymak...). suçlanmıştır. Ölümden sonra beden çürüyüp suretler ortadan kalktıkça insan bedeni letafet kazanır. Nihayet bir olan ve ortağı bulunmayan Hakk!ın kendisi kalır.Öyle bir zaman gelir ki insan nevinden kimse kalmaz sonra topraktan anasız babasız yeni bir insan doğar.” bkz..” (.Bilal Dindar, Bedrettin Simavi, İslam Ansklop. , C.V, shf.331–334) [17]
“Bilginlerin ve bilgelerin sultanı, evliyaların ve gerçek peşinde olanların ekseni: Dedi ki: Bağışlayan ve yargılayan Tanrı adıyla. Bilesiniz ki, ahret işleri, cahillerin "Cühelânın” anladığı gibi değildir. Çünkü o âlem, görünen âleme benzemez
Mana âlemine dalan kişi bir daha bu dünyaya dönemez. Yani malla, mülkle, şanla şerefle ilgilenmez. O yalnızca kendini yargılar ve geliştirmeye çalışır. Bu da Tanrı’yı (Allah’ı…) hissetmekle ve masivadan (Tanrı’dan başka her şey…) vazgeçmekle mümkündür.
Bu durumu Bayan ermişlerden Rabia şöyle anlatmaya çalışır. “Gönlümü madde âlemine saldım, döndü geldi. Mana âlemine saldım bir daha dönmedi...”Cahil, cühela ise, ruhlar âlemine (mana âlemine) giremez.
Kuşku duymadan bilesin ki: kitaplarda bildirilen ve dillerde dolaşan cennet, huri, köşkler, ağaçlar, yemişler, kevserler, eziyet, ateş ve benzerleri gibi nimetler ve cezalar birlikte anlatılır.
Bunların ancak seçkin ermişlere ayan olan derin anlamları vardır. İbadetler şunun için konmuştur ki, gönüller; geçici şeylerden uzaklaşıp ulu varlığa ve ilki – sonu olmayan Rab’ba doğru sürüklensin. Gıllı kışlı bir gönülle bin yıl namaz kılsan, hiçbir sevap kazanamazsın.
Bu vücut için süreklilik yoktur. Yok, olduktan sonra, parçaları birleşip eski halini alamaz. Ölülerin dirilmesinden murat bu değildir.
Ey cahil, sen neredesin? Dünya ile uğraşırken Hak’kı anlamaya elin varmıyor. Kamalat dahi senin dediğin gibi değildir. Bilsen bile, Hak’ka uzak olduğun için, kamalata yönelemiyorsun. Dört kitapta ve resul sözünde anlatılan şeyleri kendine avlak yap ki, gönlün hak ile buluşsun. Sen, türlü yemişlerle, birçok şeylerle aldatılan çocuğa benzersin. Çocuğa, dersten ürkmesin diye hoşa giden benzetmeler yapılır. Bu dalgın gönül, Tanrı’nın ve Resul’ün kuldan istediklerini, kitaplardan öğrenebileceğini sanma. Öğrendikçe, Hak’kı kavramaktan uzaklaşırsın. Tanrı buyruğu; sözle, harfle, Arapça ile ya da başka dillerle anlaşılmaz.
O, kendi özü gereği olan bir varlıktır. Kalem “Evrenin yaratılışından yıkılışına kadar olacak her şeyi yazan... ” her şeyin aslıdır ve görünen âlemde “Mutlak varlığın (maddenin...) maddeye dönüşüp; bitki, hayvan, insan ve ergin insan olması için geçirilen süreçler...” olup bitecekleri kendi üzerinde yazar. [18]
“Dünya ve ahiret birbirlerinin mukabilidir. Her şeyin başlangıcına Dünya, sonuna da Ahiret denilir. Mesela zina, rakı ve şarap gibi şeylerle ilk önce tatlı bir lezzet hâsıl olur. Fakat bu sevincin ardından insana bir rezalet ve pişmanlık gelir. İşte bu lezzete Dünya, o pişmanlığa da Ahiret ismi verilir. Hâlbuki bunların her ikisi de bu dünyada vaki olmaktadır. Bütün işleri ve onları takip eden neticeleri buna kıyas edebilirsin.” (Nusret Kaygusuz, agy., s.166)
“Kuran'da bahsi geçen huriler, köşkler, ırmaklar, ağaçlar ve benzeri şeylerin kaffesi (hepsi) cisim aleminde değil, hayal aleminde gerçeklenir. (Nusret Kaygusuz ,agy., s.122) Çirkin ve iğrenç her şeye Cehennem ve ateş denildiği gibi, yüksek ve şerefli her mertebeye de Cennet ismi verilir.”[19]
“Bütün âlem kendisini örgüleyen cüzleriyle (parçalarıyla) birlikte sapasağlam bir insan gibidir. Ucu bucağı bulunmayan bu boşluk içindeki büyük ve küçük herhangi bir şeyin diğerlerine çok kuvvetli bir bağlantısı ve hafifsenemeyecek birçok tesirleri vardır. Bu Âlemin düzenine sebep olan şey, onun bu rabıtalı hal üzere kurulmuş olmasıdır.” [20]
BEDRETTİNİLER
Şeyh'in idamı ve isyanın bastırılması Şeyh'in düşüncelerinin yayılmasına engel olmamıştır. Düşünceleri eserleri ve müritleri sayesinde günümüze kadar taşınmıştır. Şeyh’in fikirlerinin gelişiminde rol oynayan Batınilik kökeni üzerinde bu yazıda fazla durulamamıştır. Şeyhin fikirlerini zenginleştiren batını kanat ve geçmiş dönemlerdeki izler bir başka yazının konusu olabilir. Bir başka yazıda Mazdekilerin, Hasan Sabbah'ın, Ömer Hayyam'ın ve Batını tarikatların görüşlerinde işaret edilen batını anlayışa ve yaşam biçimine uygun mevzular da irdelenebilir.
Şeyh Bedrettin'in düşüncelerinin Bektaşiler ve Kızılbaş tabir edilen zümreler tarafından benimsendiği aşikârdır. Şeyhin düşüncelerini kendilerine yakın bulan zümrelerin ve müritlerinin hayatı hakkında oluşturdukları menakıpnamelerde Şeyh'in bir takım mucizeler gösterdiğine dair rivayetler de bulunulmuş fakat bunlara bu yazıda itibar edilmemiştir.
Bedrettiniliğin günümüzdeki yansımaları hakkında, son sözü araştırmacı -gazeteci yazar Refik Engin'e bırakalım:
"Trakya'da, Kırklareli’nin bazı köylerinde ve İstanbul’un bazı semtlerinde Şeyh Bedrettini erkânını yürütmeye çalışan Amuca adında bir topluluk vardır. Bu toplum bireyleri kendilerini Alevi olarak değil Bedrettini olarak tanımlıyorlar... Kısmet Aktan Baba’ya, "Baba siz Seyit misiniz " dediğimde “hayır biz Amucaların tümü Türkmen’iz, Seyitlikle bir bağlantımız yoktur" demiştir. Müslüman kesimlerin bile Alevilik motiflerini henüz tanımadıkları bir devirde Şeyh Bedrettin’in Alevi olduğunu söylemek tarih yanılgısı olurdu. Bedrettin çok mütevazıdir. Ne Kadiri’dir. Ne Ekberiye’dendir. Ne de Bektaşi’dir. O, bir ÜVEYSİ’dir. Ve kendi başına geniş, hudutsuz, engin bir âlemdir. Amuca toplumu ise 1930 yılına kadar değil, yabancı toplumdan kendi toplumu dışından bile evlilik yapmamıştır". [21]
Faydalanılan Kaynaklar- Bibliyografya
· Refik ENGİN, GÜNÜMÜZDE ŞEYH BEDRETTİNİLER,https://www.siyasiforum.net/
· Ali Yaman, SİMAVNA KADISI OĞLU, ŞEYH BEDREDDİN, İSTANBUL 1997,
· Sakaoğlu, Necdet (1999), Bu Mülkün Sultanları, İstanbul: Oğlak Yayınları.
· Hikmet Kıvılcım, KADI İSRAİLOĞLU SİMAVNALI, ŞEYH BEDREDDİN, onergurcan.org/hikmet,kivilcimli/bedreddin.html”
· Bilal Dindar Bedrettin Simavi, İslam Ansklop. , C.V, shf.331-334
· org/wiki/Şeyh_Bedreddin
· Necdet Kurdakul,Bütün Yönleri ile Şeyh Bedrettin,İst. 1978.S.36-38 )
· İnalcık, Halil ,Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ (1300–1600)İstan.,Yapı Kredi Yay.2008
· Ernest Barker,çev. Mete Tuncay: Bizans’ta Toplumsal ve Siyasal Düşünce. İstanbul 1982:
· Bezmi Nusret Kaygusuz, Şeyh Bedreddin Simaveni, (1957)
· Ostrogorski, Georg: Bizans Devleti Tarihi, Ankara 1981. , s. 471, 478-480)
· Osman Sümer, Simavna Kadısıoglu Seyh Bedreddin,Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, Nisan-Mayıs 1964
· Eyüboğlu İ. Zeki: Bütün Yönleriyle Şeyh Bedreddin ve Varidat, İstanbul 1977.
· Engels, Frederick: Alman Köylü İsyanları, İstanbul 1978.
· Gölpınarlı, Abdülbaki: Simavna Kadısıoğlu şeyh Bedreddin, İstanbul l966.
· Kurdakul, Necdet: Bütün Yönleriyle Bedreddin, İstanbul,1977.
· https://nedir.antoloji.com/seyh-bedrettin/sayfa-1/
· https://nedir.antoloji.com/seyh-bedrettin/sayfa-2/
· Meydan Larousse’, Simavnalı Şeyh Bederettin, c.20
Şeyh Bedrettin Hayatı İsyanı ve Fikirleri
Şeyh Bedrettin'in Fikirleri T. Münzer Hegel ve Reform Hareketlerine Tesirleri
ŞEYH BEDRETTİN-İ SİMAVİYE GAZEL
İLGİLİ BAŞLIKLAR- LİNKLER
· Hulûl ( Tanrı’nın Bedenlere Girdiği İnancı)
· KALENDERİLİKTE İSLAMİYET DIŞINDAKİ ETKİLER
· TÜRKLERDE KALENDERİLİK VE TARİHÇESİ
· Ş. Bedrettin'in Fikirleri T. Münzer Hegel ve Reform Hareketlerine Tesirleri
· Seyyit Nesimi Hayatı Şairliği ve Hurufiliği ( 14 yy )
· Şeyh Bedrettin Hayatı İsyanı ve Fikirleri
· Tasavvufun Maksadı, Düşüncesi ve Vahdet i Vücut
· /tasavvufun-maksadi-dusuncesi-ve-vahdet-i-vucut/
· /vahdet-i-vucut-nedir-tanimlar-ve-izahlari/
· /cile-cille-cileye-girmek-cile-cikarmak-cilehane/
· /cile-cile-cekmek-siirimizde-cile/4995
· abdal-ve-eren-tassavvuru-ile-kalanderi-dervisligi/
KAYNAKÇA
[1] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/seyh-bedrettin-hayati-isyani-ve-fikirleri/74050
[2] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/seyh-bedrettin-hayati-isyani-ve-fikirleri/74050
[3] https://tr.wikipedia.org/wiki/Thomas_Münzer
[4] Alphonde De La Lamartıne Aşiretten Devlete, Osmanlı Tarihi, Histoire la turgua alphonde de la martin, 1001 Temel
[5] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/varidat-seyh-bedrettin/77105
[6] Osman Sümer, Simavna Kadısıoglu Seyh Bedreddin,Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, Nisan-Mayıs 1964
[7] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/seyh-bedrettin-hayati-isyani-ve-fikirleri/74050
[8] Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/varidat-seyh-bedrettin/77105
[9] https://tr.wikipedia.org/wiki/ Georg_Wilhelm_Friedrich_Hegel
[10] Hikmet Kıvılcım, KADI İSRAİLOĞLU SİMAVNALI, ŞEYH BEDREDDİN, onergurcan.org/hikmet%20kivilcimli/bedreddin
[11] Hilmi Ziya Ülken, İslam Düşüncesi, İst., 1946, s.146
[12] Necdet Kurdakul,Bütün Yönleri ile Şeyh Bedrettin,İst. 1978S.99 – 100,- Mizancı Murat’tan aktarma
[13] Ali Yaman, SİMAVNA KADISI OĞLU, ŞEYH BEDREDDİN, İSTANBUL 1997
[14] Ali Yaman, SİMAVNA KADISI OĞLU, ŞEYH BEDREDDİN, İSTANBUL 1997
[15] Ali Yaman, SİMAVNA KADISI OĞLU, ŞEYH BEDREDDİN, İSTANBUL 1997
[16] Meydan Larousse, Şeyh Bedrettin Maddesi.
[17] Bilal Dindar, Bedrettin Simavi, İslam Ansklop. , C.V, shf.331–334
[18] Bezmi Nusret Kaygusuz, Şeyh Bedreddin Simaveni, (1957
[19] Nusret Kaygusuz ,(agy., s.151)
[20] Nusret Kaygusuz ,(agy., s.151)
[21] Refik ENGİN, GÜNÜMÜZDE ŞEYH BEDRETTİNİLER,https://www.siyasiforum.net/
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın