Vahdet _i Vücut Nedir Tanımlar ve İzahları

28.08.2012

Vahdet i Vücut

 Vahdet-i Vücud, tasavvuf inancında, yaratan Allah( bir) ile yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir" olduğunu savunan mistik görüştür. Bu görüşe göre âlemdeki olan, gözüken var olan mevcuttaki her şey evveli ve sonu olmayan, zamandan, mekândan ve cisimden arî olan Yaradan "Gizli bir Hazine idim bilinmeyi istedim"  diye düşünerek âlemi yaratmıştır. Bu görüşe göre iyi, kötü, güzel çirkin âlemde her ne varsa görünmek ve bilinmek isteyen Allah'ın dilemesiyle görünür ve bilinir olmuştur. Bu görüşe göre âlemdeki her şey bilinmek isteyen yaratanın yansımalarıdır

 Alaaddin Başar (Prof.Dr.) Vahdeti Vücütu şöyle ifade eder.“Vahdetin sözlük anlamı, birlik’tir. Zıt anlamı “kesret”, yâni çokluktur. Meselâ, beş farklı harf bir kesrettir, ama bunlar tevhit edilerek bir kelime halini alırlarsa vahdete erilmiş olunur. Kâinat kitabı denilen bu âlemde, bu mananın sonsuz misalleri vardır. Yüzlerce dal bir ağaç olarak karşımıza çıkarken, milyarlarca hücre bir bedende birleşiyorlar. Bir olan Allah’ın mukaddes varlığı için “vacib-ül-vücut”, kesret dairesini meydana getiren mahlûkatının varlığı için ise “mümkin-ü’l-vücut” tabirleri kullanılır.” der.

Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA'ya göre  "Hz. Peygamber (s.a.)'in: "Kaygılarını Tek'e indirenin diğer kaygılarına Allah Teâla’nın kefil olduğuna" dair hadisi, cem' veya "birlik" düşüncesinin temelini oluşturmuştur. Bu düşüncenin vahdet'-i vucut tabiri ile belirtilmesi ise Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA' tarafından " Hakk'ın iradesiyle kulun iradesinin bir olması anlamına gelen "Tevhid-i Kusud" bazen, varlığın birlenmesi anlamına gelen "Tevhid-i Şuhud" şeklinde ifade edilen bu düşünce, genelde "Vahdet-i Vücud" veya "Vahdet-i Şuhud" adıyla meşhur olmuştur."  ( Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA, a.g.y)  şeklinde ifade edilir.

İnsanlar da diğer yaratılmışlar gibi " Bir" den gelir ve ondan bir yansımadır. Allah'tan gelip yine Allah'a döneceklerdir. Âleme nefsini terbiye etmek içiin gelen insan  Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarından geçerek ve en sonunda Hak ile Hak olur. Hallac-ı Mansur ve Seyyid Nesimi'yi idam ettiren düşüncelerinin özünde işte bu inanç vardır. Bu inancı savunanlara göre  " Ben yoktur Allah vardır. Allah tüm Ben’lerin kendisidir. Allah Ben’dir. Ben' Allah’ım " özet düşünceleri vardır. Bu görüşü dillendiren kimi tasavvufçuların sapkınlıkla suçlanması onların öldürülmelerine yol açmıştır.  "En-el Hak" " Ben Tanrıyım" sözü, bu inancın en özet yansıması olmaktadır. "İslam'ın tevhid ilkesi, tasavvufta "vahdet ve birlik" anlayışını hayatın her safhasına yayma sonucunu doğurmuştur. Varlığın "Bir" olan "Allah'ın ezeli oluşu, gerek vahiy eseri olan Ayetlerin ve gerekse kâinat kitabındaki Ayetlerin daima "Bir" i anlatması, "varlıkta birlik" (Vahdet-i Vücud) anlayışını pekiştirmektedir." ( Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA,TASAVVUFTA VARLIK (VAHDET-İ VÜCUD), tanburtaksimi.blogcu.com/tasavvufta-varlik-vahdet-i-vucud) 

İslamiyet’in doğuşundan çok sonra ortaya çıkan bu inanç sistemi esasında İslam bilginlerinin Yunan ve Hint felsefesini tanımaya başlamaları, Yunan filozoflarının düşüncelerini Ayet, hadis ve fıkıh ilminin sınırlarında yeniden değerlendirmeleri ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Pek çok araştırmacının kabul ettiği bu duruma göre vahdet-i Vucut düşüncesinin ortaya çıkışında Panteist düşüncelere sahip Yunan Filozoflarının etkisi bir hayli yüksektir.

Panteizm: Her şeyin Tanrı olduğunu, Tanrı ile kâinatın tek ve aynı cevher olduğunu kabul eden doktrindir.  Bu doktrinden iki temel anlam çıkmaktadır. "Tanrı tek gerçek, kâinat (monde) sadece, ne devamlı gerçekliğe, ne de farklı bir cevhere sahip olmayan, görünümlerin veya sudurların bütünüdür". Görüşü idealist panteizmi oluşturur. Elea ekolü, İskenderiyeliler, Spinoza (1632-1677), Fichte (1762-1814)'ve Hegel  idealist panteizmi savunan görüştedirler.  "Kâinat tek gerçek, Tann sadece varolan her şeyin toplamıdır. " Naturalist veya materyalist panteizm görüşüdür. İyonyaliların, Stoacıların, Diderot (1713-1784)'nun, D'Holbach (1723-1789)'ın, Schelling (1775-1854) ve sol Hegelcilerin panteizmi böyledir.  ( MURTAZA KORLAELÇİ, a.g.y)

Antik Yunanlılardan beri var olan bu görüşler İslam bilgileri tarafından öğrenilmiş, İslamiyet’in konuya yakın duyan yönleri ile bütünleştirilerek, ayet ve hadislerin ışığında vahdet-i vücut felsefesinin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Fakat İslam’daki Vadet-i Vucut ile Panteist düşünceyi birebir aynı düşünce birliği olarak görmek de çok yanlıştır. Panteizm her şeyden önce çelişmezlik ilkesini yıkarak Allah'ı insanı ve dünyayı tek bir cevher kabul eder.  Bu tek cevher aynı zamanda sonlu ve sonsuz, mükemmel ve gayri mükemmel, izafî ve mutlak olmak zorunda kalmaktadır.  Düşünceyi, ruh ve vücutla birleştirerek yer kaplama ile düşünceyi, ruh ile cismi birbirine indirge yememiş biri birine muhalif özellikleri bir karışım olarak düşünmek zorunda kalmıştır. Sonsuz ile sonlu arasındaki farkı kapatamayan Panteist görüş sonlu ile sonsuzluğu birleştirme sorununa bir çözüm sunamamıştır.

 Vahdet-i Vucut düşüncesinin sistemli şekilde ifade edilmesi hemen gerçekleşmemiştir. Muhildin Arabî’nin eserlerinde şekillenmeye başlayan bu düşünce ve Vahdeti vücut tabirinin ilkelerinin belirmesi bir hayli zaman almıştır. "Vahdeti vücut terimi ilk defa Konevî'nin eserlerinde ve onun yaşadığı devirde ve kendisiyle Mısır'da görüşmüş olan İbn Seben'in (669/1270) eserlerinde kullanılmaya başlanmıştır" . Bu gibi iddiaların yanında, İbn Arabî (560 H./1165 M.-638 H./1240 M.)'nin, Vahdet-i Vücut ifadesini Fena Risalesinde kullandığı görülmektedir." (MURTAZA KORLAELÇİ, a.g.y)

Vahdet-i Vucut düşüncesinin tekâmül etmesi birçok tartışmalardan sonra asırlara yayılan süreçlerde gerçekleşir. Bir kısım âlimler bu düşünceye karşı çıkıp sapkınlıkla nitelerken taraftarı olan âlimler ise bu düşüncelerini ayet ve hadislerle desteklemeye çalışmışlar, müspet ve menfi yönden tartışmalar oluşmuştur. Vahdet-i Vucut taraftarları iddialarını delil göstermek için birçok ayet ve hadisi işaret etmişlerdir. Bu ayetlerden bazıları şunlardır:

"Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız" .

"Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatır" .

"O, evvel, âhir, zahir ve bâtındır. O, her şeyi bilicidir" .

Vahdet-i vucut bu tartışmalardan sonra tekâmül eden bir düşünce olarak belirginleşir. Sufiler kimi zaman birbirine yaklaşan, kimi zaman da sert tartışmalara girmişler destekleyen veya karşı çıkan görüşler öne sürmüşlerdir. Sofiler bu eleştirileri hem bazı ayet ve hadisleri kullanarak hem de vahdeti vücudun Panteizm gibi bazı felsefi ekollerden farklarını ortaya koyarak yanıtlamaya çalışmışlardır." Allah'ın varlığının karşısında ayrı bir "Ben “in olamayacağı inancı,  Vahdet-i Vücûd inancının doğuşunda ve tartışmaların odak noktasında önemli bir safha oluşturur. Eğer "Ben" yoksa o zaman diğer şeylerin de olmaması gerektiği kanaati oluşur. Diğer şeyleri, Allah'a rağmen var kabul etmek, şirk olarak nitelenir.. Allah kâinat karşısında mutlak aşkın (müteal) olmakla birlikte, kâinat O'ndan bütünüyle ayrı değildir Yani kâinat esrarlı biçimde Allah'a katılmış durumdadır

Vücud, insanın tecrübî idrak boyutundan tecrübe ötesi idrak boyutuna geçtiğinde sezinlediği vücûttur. Bu durum şu misalle daha da vuzuha kavuşabilir: Vahdet-i vücut ehli açısından "çiçek" gerçekte özne değildir. Asıl nihai özne vücuttur. Çiçek ya da konumuz açısından her hangi bir nesne ise, ezeli ve nihai özne olan vücudu çeşitli şekillerde sınırlayan nitelik yahut sıfatlardan başka bir şey değildir."

 "Varlık birdir. O da Hakk'ın vücudundan ibarettir. O'ndan başka hakiki vücud sahibi bir varlık, "O'ndan başka "kaim bi nefsihi" bir vücut mevcut değildir. Diğer varlıkların vücudu, O'nun vücuduna nispetle yok hükmündedir. Çünkü onların vücutları O'nun varlığına bağlıdır. Bu kevn âlemindeki eşya, O'nun mazharı; yani zuhur mahallidir. Dolayısıyla, eşyanın varlığı, gölgenin varlığı gibidir. Nasıl eşya olmadan gölge olmazsa, onun varlığı olmadan, eşyanın varlığı düşünülemez. Onun vücudu yanında eşya, eşyaya göre gölge gibi, "keen-lem-yekün" yani yok mesabesindedir." ( Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA, a.g.y )

"Onların bu zuhurları müstakil bir vücut olmayıp Hakk'ın vücud denizinin dalgalarıdır. Şu anda da var olan, sadece O'dur. Nitekim Bayezid Bistami'nin yanında "Allah var idi. O'ndan başka hiçbir varlık yoktu." anlamında "Kanellahu ve lem yekün maahu şey" denildiğinde o: "el-an kema  kan" yani, “şimdi de O'ndan başka varlık yoktur." demiştir." ( Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA, a.g.y )

"Vahdet-i Vücud anlayışında "birlik" bilgi ve düşüncededir. Salik, gerçek varlığın bir olduğunu ve onun da Hakk ve Hakk'ın tecellilerinden ibaret bulunduğunu bilir. Hakk'ın dışında hiçbir şeyin hakiki bir vücudu olmadığına inanır."( Prof. Dr. Hasan Kamil YILMA, a.g.y )

Vahdet-i vücuttaki "Ne varsa O'dur" görüşü kâinatta varlık olarak ne varsa hep onun kendisidir demektir. Bu sözü söyleyenler " Gördüğümüz bütün eşya hep onun esma ve sıfatlarının tecellisinden ibarettir. Biz eşyaya bakarak onun kudretini temaşa ederek kendisini buluruz. Yani eserlerden müessire intikal eder, müessiri düşününce eseri unuturuz. Esasen "eser" Allah Teâla’nın da buyurduğu gibi mahkûm-ı fenadır. "Yeryüzünde bulunan her şey fanidir" (55 Rahman/26) Biz ise baki ile alakadarız. Ne faniler ne de dâr-ı fena bizi ilgilendirmez. Bu suretle her yerde hep onu görürüz.”   ( İsa Çelik, Tasavvuf dergisi Yıl: 4 sayı: 10 ocak-haziran 2003')

" Vahdet-i Vücûd'un Tevhid'in gereği mi yoksa onun çarpıtılmış biçiminin ulaştığı bir inanç mı olduğu konusu da İslam âlimleri arasında tartışılmış konulardır. Kimi âlimler bu inanca sahip olanları " Vahdet-i Vücûd inancı gereği, hulul inancına karşı çıkar Hulul olabilmesi için iki ayrı varlığın bulunması gerektiğini ifade eder ve O'na göre iki ayrı varlık yoktur Bu nedenle hulul inancı yanlıştır, hakikate muhaliftir Çünkü bir tek varlık vardır O da "Vücûd-u Mutlak" olan Allah'tır"  diye eleştirmişlerdir. Hatta bazı İslam âlimleri bu inanca sahip olanları sapkınlıkla suçlamaktadır. "Allah bütün âlemi, kâinatı kaplamış" demek büyük yanlıştır, küfürdür Çünkü bu ifadeyle Allah’tan ayrı bir âlemin olduğu söz konusu edilmektedir Hâlbuki âlem, eşya diye bir şey yoktur Var olan sadece Allah'tır ."

"Tanrının varlığı "varlık" yönünden bakıldığında "tek" ise bu durumda onun varlığı dışındaki diğer tüm varlıkların varlığı hangi anlamda bir "varlık”tır. Sorusu kafaları meşgul etmiş, bazı filozoflar Tanrının varlığını "Mutlak varlık", diğer tüm yaratılmışları ise var olup olmama açısından mutlaklık taşımadığı için "Mümkün varlık" şeklinde tanımlayan bir ayrım yapmışlar ve aralarında bazı farklılıklar olsa da kelamcılar ve filozoflar bu ayrımı zihin dışında, bir ayırım olarak algılamışlardır. Vahdet-i vücud taraftarı sufiler ise bu ayırımın zihni bir ayırım olduğu, esasında varlığa bu şekilde bir ayrım getirilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Her ne kadar varlık birliği düşüncesinde Tanrı ve kullar arasında Tanrının "Tanrılığı" kulun "yaratılmışlığı" korunuyor olsa da, bir kısım istisnaları bir kenara bırakacak olursak özellikle fıkıh, hadis, tefsir gibi dini ilimler alanındaki bilginler bu anlayışın yaratıcı ile kul arasındaki farkı ortadan kaldıracak ve tüm dini emir ve yasaklara kayıtsızlığa sevk edecek bir sapkınlığa yol açacağı endişesine kapılmışlardır." ( https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/edebiyad/313-tasavvufun_maksadi_dusuncesi_ve_vahdet_i_vucut.html  )

"Sûfilere göre kendiliğinden var olan (kaimun bizatihi) varlık (vücûd) birdir o da Hakk Teâlâ'nın varlığıdır. Bu varlık ezelidir; çoğalma, bölünme, değişme, yenilenme kabul etmez. Ancak Hak, zatı itibariyle değil; sıfat ve fiilleri itibariyle bütün suret ve şahıslarda mutlak olmaktan çıkmaksızın ve asla değişikliğe uğramaksızın tezâhür ve tecellî etmektedir. İçinde farklılıklar ve değişme barındıran tüm evren ve içindeki canlı ve cansız her unsur, ancak O'nun varlığı ile ayakta durmaktadır. Vahdet-i vücut Panteizm'deki gibi tek hakikatin parçalandığını ve sadece içkinliğini savunmaz. Materyalist panteizm veya monizm gibi ilk ilke ile evrendeki her şey arasında maddi bir bütünlüğü tasavvur etmez ve savunmaz."

İmam Rabbini Vahdetivücut kavramına karşı vahdeti şuhut kavramını getirmiştir. Rabbani, evrenin mevcudiyeti ile mutlak varlık (Vucud-u Mutlak) arasında kesin bir ayırım yapılması gerektiğini özellikle belirmiştir.

İLGİLİ BAŞLIKLAR- LİNKLER 

·         Hulûl ( Tanrı’nın Bedenlere Girdiği İnancı)

·         Devriyye Arşiye Örnekleri

·         KALENDERİLİKTE İSLAMİYET DIŞINDAKİ ETKİLER

·         TÜRKLERDE KALENDERİLİK VE TARİHÇESİ

·         Ş. Bedrettin'in Fikirleri T. Münzer Hegel ve Reform Hareketlerine Tesirleri

·         Seyyit Nesimi Hayatı Şairliği ve Hurufiliği ( 14 yy )

·         Şeyh Bedrettin Hayatı İsyanı ve Fikirleri

·         Tasavvufun Maksadı, Düşüncesi ve Vahdet i Vücut

·         /tasavvufun-maksadi-dusuncesi-ve-vahdet-i-vucut/

·         /vahdet-i-vucut-nedir-tanimlar-ve-izahlari/

·         /cile-cille-cileye-girmek-cile-cikarmak-cilehane/

·         /cile-cile-cekmek-siirimizde-cile/4995

·         abdal-ve-eren-tassavvuru-ile-kalanderi-dervisligi/KÇA 


 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar