Adil Erdem Bayazıt (d. 1939, Kahramanmaraş) - (ö. 2008, İstanbul) şair, yazar ve milletvekilidir.
Tam adı Adil Erdem Bayazıt’tır. 18 Aralık 1939’da Kahramanmaraş'ta doğan şair altı kardeşli bir ailenin ikinci çocuğudur. Baba tarafından Bayazıtlılar denilen bir sülaleden gelmektedir. Bu sülale Yavuz zamanında Kahraman Maraş’a isken ettirilmiş geniş ve saygın bir sülaledir.
Şairin babası maliye memuru Ökkeş Tahsin Bey’dir. Ökkeş Tahsin Bey, üç evli bir adamdır. Şairin annesi babasından on yaş küçüktür ve şairin babasının ikinci eşi olmaktadır. Bu nedenle şair on çocuklu kalabalık nüfuslu bir aile içinde büyümüştür. (Yorulmaz 2013: 17-34).
İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş’ta tamamlar. İlkokulu da Kahramanmaraş’ta okuyan Erdem Bayazıt sırasıyla 1953’te İstiklal Ortaokulu’ndan, 1959 yılında ise Kahramanmaraş Lisesi’nden mezun olur. Lisenin son yıllarında Gençlik gazetesinin sanat-edebiyat sayfasını yönetmiş, Cumhuriyet gazetesinin Maraş muhabirliğini yapmış bu vesileler ile daha lise yıllarında edebiyata ve şiire adım atmıştır. Böylece İlk şiirlerini lise yıllarında yayınlanmıştır.
Lisede olduğu yıllar Maraş’ta yetişen pek çok çağdaşı şair vardır. Bazıları daha sonra Maveracılar olarak adlandırılan bu şairlerin arasında A. Cahit Zarifoğlu Sait Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alâeddin Özdenören, Ali Kutlay gibi şairler bulunmaktadır. Üstelik bu kuşaktaki şairlerin Maraş’taki edebi ortamlarını besleyen Bahattin Karakoç ile kardeşi Abdurrahim Karako bu yıllarda popüler hale gelen Maraşlı şairlerdir. Bu kuşağın şairleri şiir ve öykülerini Demokrasiye Hizmet adlı mahalli gazetede yayımlamaktadır. Erdem Bayazıt ‘da bu gazeteye ilk olarak siyah-beyaz desenleri ile katılır.[1] Sonrada ilk şiirleri yayımlanmaya başlar. “Gün batıda bir kız sevdim” şiiri Demokrasiye Hizmet’in 4.2.1958 tarihli nüshasında C. Zarifoğlu ve A. Özdenören’in birlikte hazırladıkları “Fikir-Sanat” sayfasında yayınlanır.[2] Bu yıllarda Hamle Dergisi de yayına başlamış, Cahit Zarifoğlu ve diğer arkadaşları ile bu dergide yazı ve şiirlerini paylaşmaya başlamıştır. Cahit Zarifoğlu ile dostluğu bu yıllarda başlayacak ölene kadar da devam edecektir.
Liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydını yaptırıp yükseköğrenimine başlar. [3]Adil Erdem Bayazıt İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi iken de Maraş ve Maraş’taki basın ve fikir dünyası ile irtibatını kesmez. İlk sayısı 30 Ağustos 1960’da “İnkılâp” gazetesinin mesul müdürlüğünü üstlenmiştir. Gazetenin Genel Neşriyat Müdürü Cahit Zarifoğlu, sahibi ise Mustafa Özer’dir. [4]Şair, tahsiline iki yıl kadar bu üniversitede devam eder. Bu yıllarda arkadaşı Cahit Zarifoğlu’nu da İstanbul’a davet eder. Zarifoğlu bu çağrıya uyarak İstanbul’a gidecektir. 1960 yılında dostu Cahit Zarifoğlu İstanbul Edebiyat Fakültesi Alman Dili Edebiyatına kaydını yaptırırken [5] o ise bir yıl sonra ailesinin ekonomik durumu yüzünden İstanbul’a fazla dayanamayarak 1961 yılında öğrenimini devam mecburiyeti olmayan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne nakledecektir. [6] Bu arada İstanbul’dayken i (MARAŞDER)’in kuruluşunda ve yayın organı “Dört Mevsim Maraş”ın yayınlanışında, derneğin çıkardığı EDİK adlı dergisinin çıkmasına aktif rol üstlenmiştir.
Bayazıt 1963 senesinde yükseköğrenimine ara verip kayıt dondurarak askere gider. Askerliğini yedek subay öğretmen olarak BURDUR iline bağlı Çuvallı, Yeşilova köyünde yapar. Askerden dönünce ani bir kararla Hukuk Fakültesinden ayrılarak Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Edebiyat bölümüne kaydolarak bu okula ve bölüme devam eder. [7]
Bu defa bu bölümü bitirmeye azimlidir. Nuri Pakdil’in 1969 Şubatında Ankara’da yayınlamaya başladığı “Edebiyat” dergisinde şiirlerini de yayımlamaya başlamıştır. 1971 yılında DTCF Edebiyat bölümünden mezun olan Bayazıt, mezuniyet sonrasında memuriyet hayatına atılır ve edebiyat öğretmeni olarak Kahramanmaraş’ta öğretmenliğe başlar. Mezun olduğu Kahramanmaraş Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak görev yapan şair, daha sonra Kahramanmaraş İl Halk Kütüphanesi’ne müdür olur.
1973’de “Sebeb Ey” adlı ilk şiir kitabını yayımlar. Daha sonra Lise Yıllarından beri arkadaş olduğu şairler grubu ile birlikte 1976 yılı Aralık ayından itibaren yayınlanmaya başlayan “Mavera” adıyla aylık bir edebiyat dergisini çıkarmaya başlar. Bu grup adını MAVERACILAR olarak kamuoyuna duyuracaktır. Dergide yazılarıyla Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören, Alaaddin Özdenören, Ersin Gürdoğan, Mehmet Kahraman ilgilenirken sahibi ve sorumlu yönetmeni Erdem Bayazıt’tır.
Bu dergide yayınlanan şiirlerine farklı tepkiler gelmektedir. Bu tepkiler derginin amacına ulaştığı kamuoyu tarafından dikkat çekmeye başladığının göstergesi olmaktadır. Rusya’nın Afganistan’ı işgali üzerine Mavera dergisi üyeleri ile birçok sanatçının da iştirak ettiği ilginç bir protesto yapmaya karar verilir. Kızıl Rus’a karşı Afganistan’da süren savaş içerisinde kendisi de dâhil yedi kişilik bir ekiple 1981 Temmuzunda Ajans 1400 adına Afgan dağlarına doğru yola çıkar. Ekipte aYücel Çakmaklı, Ahmet Bayazıt, Şenol Demiröz, Çetin Tunca, Halil İbrahim Sarıoğlu ve Necdet Taşçıoğlu da vardır. Grup Pakistan’ın Peshawer kentinde, 270 kişilik bir Afgan gurubuyla birleşerek Afganistan içlerine doğru 20 gün boyunca dağlarda ve vadilerde 400 km yol kat edecek şekilde devam eder. İki buçuk ay süren bu yolculuğun tüm ayrıntıları Erdem Bayazıt’ın kalemiyle ve Mavera’da sıcağı sıcağına yayınlanmıştır.[8]
Daha sonra İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nın kuruluşunda sekreter olarak vazife alır. Milli Eğitim Bakanlığı’nda Basın Bürosu Memurluğu, Milli Kütüphane Süreli Yayınlar Şube Müdür Yardımcılığı görevlerine getirilir. Sanayi Bakanlığı İnsan Gücü Eğitim Daire Başkan Yardımcılığı görevini yürütürken istifa ederek kurucusu olduğu Akabe Yayınları’nın ve Mavera dergisinin yönetimini üstlenir.
Henüz öğrencilik yıllarında şiir yazmaya başlamış olan Bayazıt, Edebiyat ve Mavera dergilerinin kurucuları arasında yerini alır. Akabe yayınlarını İlki 1972 yılında basılan “Sebeb Ey” ( 1972 yılında Edebiyat Yayınları arasında 9 adlı şiir kitabının 2. ve 3. baskısı Akabe Yayınları tarafından yeniden basılır. Ayrıca son şiirleri de “Risaleler” adı altında 1987’de Akabe Yayınları arasında çıkmıştır (2. baskı 1989). Bu iki kitap İz Yayınları tarafından “Şiirler” adı altında 1992 yılında bir arada basılacaktır. (4. baskı 1998).
1981 yılı Temmuz ayında Ajans 1400 adlı bir firmanın film ekibiyle beraber Afganistan’a doğru yola çıkan şair Şenol Demiröz, Yücel Çakmaklı, Ahmet Bayazıt, Çetin Tunca, Halil İbrahim Sarıoğlu ve Necdet Taşçıoğlu’ndan oluşan çekirdek bir kadro ile birlikte Pakistan’ın Peşaver kenti başta olmak üzere İran, Hindistan ve Afganistan içlerini gezer. Yaptığı bu iki aylık gezinin izlenimlerini topladığı " İpek Yolundan Afganistan’a" adlı eseriyle 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü’nü kazanır. Ayrıca bu yazıların bir kısmı “İpek Yolundan Afganistan’a” “Hicret Günleri” ve “Dullar Kampı” adlarıyla 1985’de kitaplar haline gelerek yayınlanır.
1984’te Akabe Anonim Şirketi’nin İstanbul'a taşınması kararıyla bu görevini devrederek İstanbul’a taşınması üzerine yeniden memurluğa döner. Devlet Planlama Teşkilatı’na sözleşmeli personel olarak girip çalışmaya başlar. Bu görevini de bıraktıktan sonra siyasete atılır.
1987 yılı seçimlerinde Kahramanmaraş’tan milletvekili adayı olur. 30 Kasım 1987 milletvekili seçimlerinde Anavatan Partisi’nden Kahramanmaraş milletvekili seçilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 18. dönem çalışmalarında Milli Eğitim ve Çevre Komisyonlarında görev alır. Bayazıt, TBMM Başkanlık Divanı’nca Üstün Onur Ödülü verilmesi kararlaştırılan 71 kişi arasında bulunmuştur.
1988 yılında Risaleler adlı şiir kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülünü kazanır. 1992 seçimlerinde adaylığını koymayan Bayazıt, İstanbul’a yerleşir. Evli ve dört çocuk babası olan Bayazıt’ın şiir ve yazıları Açı, Hamle (Kahramanmaraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklal, Büyük Doğu, Edebiyat, Mavera, Yedi İklim ve Hece dergilerinde yayınlanmıştır.
2 yıl kanser tedavisi gören Erdem Bayazıt, 5 Temmuz 2008 tarihinde İstanbul'da vefat etmiştir. Devlet büyüklerinin de katıldığı cenaze töreninde Fatih Cami’inde kılınan cenaze namazının ardından Eyüp Sultan Mezarlığına defnedilir Erdem Bayazıt vefat ettiğinde 69 yaşındadır. [9]
5 Temmuz 2008 tarihinde Kahramanmaraş'ın gözde Anadolu Lisesi Merkez Anadolu Lisesi'ne ismi verilmiştir. Okulun ismi bu tarihten sonra Erdem Beyazıt Anadolu Lisesi(EBAL) olarak değiştirilmiştir. [10]
ALDIĞI ÖDÜLLER
1. ) Erdem Bayazıt, TBMM Başkanlık Divanı`nca Üstün Onur Ödülü verilmesi kararlaştırılan 71 kişi arasında bulunuyordu.
) “İpek Yolundan Afganistan`a” adlı eseriyle 1983 yılında Türkiye Yazarlar Birliği Basın Ödülü`nü kazandı.
) Risaleler; isimli eseriyle Türkiye Yazarlar Birliği 1988 Şiir Ödülüne hak kazandı.
Şiirlerinde mücadeleci ve destansı bir üsluba sahip bir şair olan şairin şiirlerindeki İslâmî düşünceler bütün şiirlerine yayılmıştır. Şiirleri Açı (K. Maraş), Çıkış (Ankara), Yeni İstiklâl, Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat, Mavera ve Yedi İklim dergilerinde yayınlanmıştır.
Maveracılar denilen şiir topluluğunun ve Mavera dergisinin kurucu şairlerindendir. Akabe yayınlarının da kurucularından olan şair serbest ölçü ile İslami düşünceleri önde tutan, bir şairdir. Şiirlerinde geleneksel şiire yakın ama daha ziyade serbest ölçü ile yazan bir şairdir. Duru sade anlaşılır bir şiir dili kurmuştur. Sosyal faydayı önde götüren şair, şiiri İslami düşünceleri ve duyguları ifade eden bir araç olarak düşünmüştür. Şiiri düşünceleri için bir iletim vasıtası olarak görmüş, şiir yazmaktaki esas gayesi fikirlerini ve dini duygularını okurlara ifade etmek olarak düşünmüştür.
GEZİ NOTLARI:
İpek yolunda karartma akşamları
Sürecek savaşımız / Afgan dağlarında rüzgârlar / Ezanlarla beraber dolaştıkça / Kırları bayırları...`
Yıl 1981, mevsimlerden yaz. Tarihin aydınlattığı uzun bir yolda, Ankara`dan, Tebriz`e, Tahran`a, sonra gözü yaşlı göç şehri Peşaver`e ve Afganistan`a seyir halindedir Erdem Beyazıt. Gözleri görülmeyen ayrıntıda, kalemi elindedir. Onun bu kutsal seyrinde bir araya gelen topraklar, geçmişte olduğu kadar o gün de birliktedir, tuhaf bir ortaklığı yaşamaktadırlar. Türkiye askeri bir darbe
yi, İran`devrim`i, Afganistan savaş
ı simgeler ve İpek Yolu üçünün de sırlarını vakur bir edayla taşıyan yoldur. Üçünün de birbirine çok yakın zamanlarda yaşadığı tarihi tecrübelerin, çağlar boyu yitirdiklerinin ve biriktirdiklerinin tanığıdır.
`İpek Yolundan Afganistan`a` adlı kitabı, Erdem Beyazıt`ın uzun ve zorlu Afganistan yolculuğu esnasında tuttuğu notlardır. Gezi esnasında ihmal edilmeden, özenle yazılmış satırları okurken şu soruyu sordum: Gezi notları yazmak bir yazarlık refleksi midir yoksa tarihe şerh düşme kaygısı mı? Yazar görev mi addetmiştir bunu yoksa doğal bir gereksinme midir? Beyazıt`ın satırlarını okurken her ikisinin de aynı anda vuku bulduğunu, hissedildiğini anlamak zor değil. Kitap, coşkusu kaleminden taşan içten bir yazarın kelamı olduğu kadar, ülkelerin tarihlerinin kesiştiği coğrafyaya ayak bastığının farkında olan bir görev adamının zamanı yorumlayışıdır. Beyazıt yedi kişilik ekip ve iki araba ile planlı ve donanımlı olarak çıktıkları yolculuğun amaçlarını notlarının başında şöyle ifade eder: Seyahatımızın ilk amacı İran ve Pakistan
daki Afgan muhacir ve mücahitlerine ulaşarak onların sesini dünya kamuoyuna aksettirmek... İkinci amaç, İslam devriminden sonraki İran`ı bütün gerçeği ile tanımak ve tanıtmak...Üçüncü amaç ise, İstanbul`dan Yeni Delhi`ye kadar kadim İpek Yolu`nun tarihi eserlerini ve turistik mevkilerini filme ve yazıya raptetmek!...`
Onlar sekizincileri çöl
olan bir grup seyyahtır. Bazen incelip bazen kabalaşan, akıp giden kilometreler gibi huyu suyu iklime göre değişen çölü katıp yanlarına, yani nazlı bir arkadaşın eşliğinde onun gönlünü yapmaya çalışarak yol alırlar. Yollar dilsizdir. Adım başı birini bulup selam vermek yol tarifiyle birlikte duasını almak gerekir. Bunaltıcı sıcakta, her an tetikte, yüreği ağzında şehirlerin karartma akşamlarında, İpek yolunun mim duraklarını tek tek gezerler. Çölde serap görür gerçeği yadırgarlar kimi zaman; serap çölün cefasından daha gerçektir. Erdem Beyazıt`a göre çölde gün gibi aşikar olan sonsuzluk duygusudur. Sonsuzluk duygusunu bir deniz, bir okyanus mu, yoksa bir çöl mü daha çok verir insana? Ben reyimi Çöl
den yana kullanıyorum.` der bu yüzden.
En çok insanlarının yüzünden okunur şehirler
Yolculuklarının ilk durağıdır İran. Beyazıt burada devrim sonrası İran hakkında bol bol malumat toplar, bildikleriyle karşılaştırmalar yapar. Önce Tebriz`de dinlenir sonra Tahran`da 3 gece geçirirler. Ve Kum`u, Isfahan`ı, Kirman`ı ziyaret ederek tutarlar Afganistan yolunu. İran`dan Afganistan`a yol uzun. Aradaki durak Pakistan ve çöl, çöl, çöl...
Pakistan`a gidene kadar uzun bir yolculuk geçirir, pek çok konaklama yerinde, misafirhanede, handa, bozuk yolların kenarına kurulmuş küçük dükkânlarda, yemek, çay ve uyku için dururlar. Beyazıt burada tanıştığı kişileri detaylıca anlatır. Peşaver`de tanıştığı 18 yaşındaki muhacir genç için Yurdunu yuvasını kaybetmiş olmanın, vatanı işgal edilmiş olmanın tüm çilesini Abdulgaffar
ın gencecik yüzünde bir anda okumak mümkündü.` der. Abdulgaffar derisi Peşaver güneşi yanığı gencecik bir delikanlı. Onun ince, kavruk yüzünde acının usulca sevince dönüşünü görür, bir yurdun talihinin dönüşünü görür gibi.
Gezdiği tüm şehirleri insanlarının yüzünden okur. Şairane bir okuyuştur bu. Çünkü bir insanda cisimleşen büyüdüğü şehrin tarihidir. İnsan, rengini, dilini, tadını ve kokusunu ait olduğu şehirden alır. Tıpkı Abdulgaffar`da olduğu gibi gözlerindeki ışıltı, davranışlarındaki olgunluk savaşla tanışıklığını ele verir. Peşaver`i çevreleyen muhacir kamplarını gezerken, ülkenin ileri gelenleriyle siyaset konuşurken, cephede mücahitlerle dertleşirken, bir yurdun tarihini kişilerin suretinden okumaya çalışır. Bu eğilimi onu daha hassas, daha kederli kılar ister istemez.
“Muhacir kamplarını gezerken bana en çok dokunan görünümlerden biri her kampın bitişiğindeki mezarlıklar oluyor. Mezarlarında yatanlar sanki bu kamplarda yaşayanlardan daha fazla. Hele çocuk mezarları, kadın mezarları! Rabbim ne kadar çok minnacık mezar var! Ve ne kadar renkli bezlerle, sırma tellerle süslenmiş ve toprağı daha kurumamış kadın mezarları!.. Ah doğum yaparken ölen tazecik anneler, ah dünyayı tanımadan göçen miniminnacık yavrular! Bir merkez hastanesini gezerken aynı şairane kederle şunları söyler: Bu mazlum bu çilekeş, bu kahraman insanların asaleti karşısında bir anda içimi öyle bir mahcubiyet duygusu kaplıyor ki, değil onları sorularımla rahatsız etmek, onların karşısında ayakta duruyor olmak bile bana bir saygısızlık gibi geliyor. “ Bu satırlar Beyazıt`ın duygusal yoğunluğunu tam manasıyla ifade eder.
Peşaver`den muhacir şehir Afganistan`a, cepheye gitmek için yola çıkarlar. Kalabalık mücahit bölüğüyle önce uzun bir otobüs yolculuğu, ardından da günler sürecek zorlu bir yürüyüş beklemektedir onları. Afganistan`a gidiş ve dönüş yürüyerek, bazen de katır sırtında geçer. Erdem Beyazıt uzun uzun anlatır bu yürüyüşü. Azad bölgelerde başları önlerinde yorgun ve tedirgin Afgan muhacirleri görür, gözyaşlarına hâkim olamaz. Dağlar, tepeler, vadiler, ırmaklar, kızıl-boz toprak yollar aşarlar. Bir savaşa sınır olan şehirlerde düşünceler, hisler de sınırlarda dolaşır, büyük bir imtihanla sınanır. Yüksek dağların dik yamaçlarında, fantastik bir yol öyküsünün kahramanı olurlar.
Beyazıt diğer kahramanların Erdem Ağabeysidir. Vardığı şehirlerin cümle kapısında çocukların selamıyla karşılanır. Evlerin önündeki hasır peykelerde dinlenir, damların üzerine battaniye serip uyur. Her tarafta bombalanmış köyler, son bulmuş kısa hayatlar, soran bakışlar ve bir de toprağı zehirleyen mayınlar vardır. Silahla büyüyen erlerin tüm yoksunluklara rağmen var güçleriyle verdikleri bağımsızlık mücadelesi öylesine yer eder ki yüreğinde Savaş Risalesine Zeyl
de mısralarına yansır:
`Hiçbir okyanus olamaz/ Bir mücahidin/ Yüzündeki çizgilerden/ Daha derin.`
Erdem Beyazıt bu kitabıyla sadece yol hatıralarına değil, yaşamına, zevklerine, kederlerine, kavgalarına, heyecanına dahası yolculuğuna ortak eder okuyucusunu. Çoğu zaman kadim bir dostla dertleşir gibi yazar, bazen tam aksine ders verir gibi. Bugün ne yazık ki kitabın baskısı yok. Kütüphanede bulduğum 395 sayfalık nüshayı okuyup bitirdiğimde ise onların iki aylık yolculuğu henüz bitmemişti. Kitabın neden yarım olduğu, ikinci cildinin yazılıp yazılmadığı bilinmez ama yine de Erdem Ağabeyi
yakından tanımanın en iyi yoludur; İpek Yolundan Afganistan
a` yola çıkmak.
KAYNAKÇA
· [1] Cemal Nar, Aşkın, İsyanın Ve Arayışın Şairi, cemalnar.com/index.php?Git=Makale, son erişim – 13-09-2013
· [2] Cemal Nar, Aşkın, İsyanın Ve Arayışın Şairi, cemalnar.com/index.php?Git=Makale, son erişim – 13-09-2013
· [3] Yorulmaz, Hüseyin (2013). Bir Neslin Ağabeyi Erdem Bayazıt, İstanbul: Hat Yayınevi.
· [4] Cemal Nar,agy.
· [5]Şahamettin Kuzucular, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/cahit-zarifoglu-hayati-ve-eserleri/74618
· [6] ERDEM DÖNMEZ, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/bayazit-erdem
· [7] Anonim, Adil Erdem Bayezıt Kimdir, mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/34/16/735409/icerikler/ _22062.html, son erişim, 13-11-2013
· [8] Cemal Nar,agy.
· [9] https://www.haberler.com/erdem-bayazit-son-yolculuguna-ugurlandi-haberi/son erişim, 13-11-2013
· [10] https://tr.wikipedia.org/wiki/Erdem_Bayaz%C4%B1t
·