17.12.2014
Erzurumlu Mustafa Darîr, Erzurum’un XIV. Yüzyılda yetiştirdiği şair ve yazarlarından biridir. Erzurumlu Mustafa Darîr’in eserlerinde ortaya koyduğu dil hususiyetleri de zaten bunun kanıtı olmaktadır. Mustafa Darir’in dili de 14. yüzyılda beylikler dönemi Eski Anadolu Türkçesinin Azeri Lehçesi etkisi altındaki Doğu Anadolu Türkçesidir. Mustafa Darir’in dil özelliklerinde Doğu Anadolu bölgesi ve Azeri ağzı ile bir müddet kaldığı Memlûk Türkçesinin de izleri vardır. Erzurumlu olması ve Azeri lehçesine yakın bir söyleyiş özelliğine sahip olması nedeni ile Azerbaycanlı Edebiyat tarihçileri onu Azerbaycan Edebiyat sahasına mensup bir müellif olarak kabul etmektedirler. [1] “Darîr, yazdığı eserleriyle Memlûk Kıpçak Türkçesinin Oğuzculaşmasını sağlayan ilk ediplerimizden“[2] biri olarak ve yazdığı eserleri ile tarihe geçmiştir.
Hayatı hakkında Osmanlı kaynaklarında hiç bir bilgi bulunmamaktadır. Hayatı hakkındaki bilgilerin tümü ise yazdığı eserlerinde kendisine dair bahsettiği ibarelerden ibarettir. Kendi hayatına dair verdiği bilgilerden dedesinin adının Ömer, Babasının adının Yusuf olduğu, “Mustafa b. Yusuf b. Ömerü’d-Darîrel-Erzenü’r-Rûmî” [3]Osmanlı Devleti yükselme döneminde iken Erzurum ve çevresinde Eretna, Kadı Burhaneddin Devletinin hükümran olduğu yıllarda 14. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olduğu ortaya çıkmaktadır. Eserlerinde kullandığı “ Erzenü’r-Rûmî “ibaresi onun Erzurumlu olduğunu gösterir. Kendisinden “Kadı Darîr” diye bahsedilmesi, Erzurum’da kadı olduğunun söylenilmesine rağmen [4] onun kadı olduğuna delil olabilecek bir belge günümüze ulaşamamıştır. Mustafa Darir, eserlerinde anadan doğma kör olduğunu belirtmiş anadan doğma kör olduğu için eserlerinde ve şiirlerinde bazen “Darîr”, bazen de onun yerine “Gözsüz” [5]mahlasını kullanmıştır.
Mustafa Darir’in oldukça hoş sohbet biri olduğu, bu yeteneği ile çevresinde çok dikkat çektiği, bu yeteneğini sultanların huzurunda da sergilemek istediği ve onun için Mısır ’a kadar gittiği kendi ifadelerinden anlaşılmaktadır. O yıllarda Türk İslam Dünyasının en güçlü devleti Mısır’da hükümran olan Memluklular devletidir. Bu nedenle Darir, hünerini göstermek için Mısır Sultanın huzuruna kadar çıkmak azminde olmuştur. “Bu Darir-i pürtaksir’e Mısır’a sefer lazım geldi. Dileği bu idi ki Mısır padişahına varsın, gitsin. Ama bu devlet ona nereden müyesser olacak, Melikler hizmetine nasıl layık olacaktı?”
Siyeri Nebi’nin mukaddimesinde kendi yazdıklarından hareketle Mısır’a kadar gitmiş, devlet kapıların açmak için uğraşmış, bu kapılar ona kolaylıkla açılmamış ama sonuçta da bu kapılardan içeri girmeyi başarmıştır. “Ben fakir ve hakir, o saadetli padişahın sohbetine söz söylemek için yol buldu”. Tüm bunları başardığına göre de “Şirin lafızlar ve zengin kelimeler bereketiyle ona yaklaşmak hâsıl oldu. Çünkü gözsüz olan, âmâ bulunan kişinin her ne kadar görüş kuvveti yoksa da hafızasının kuvveti çoktur. Sözler, gönlünde toplanır ve hafıza kuvveti söz toplamakta güçlü olur. Darir, söz söylediği vakitte latif, renkli ve gönül yakıcı ve şirin söylerdi Cümle halk onun gönül alan kelimelerini dinlemeğe gönül çekerdi” ifadelerinde haklı olduğu, Mısır Sultanlarının meclislerinde uzun yıllar boyunca kalmayı başaracak kadar hoş sohbetli tatlı dilli, söz ve belagat ustası olduğu anlaşılmaktadır.
Mustafa Darir’in İslami ilimleri iyi bir şekilde öğrendiği hatta kadılık görevine yükselebilecek kadar iyi düzeyde bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Müellifin 1377 yılına kadar Erzurum’da doğup 1377 yılında Mısır ’a gidene kadar Erzurum’da yaşadığı [6] Arapçaya ve İslami ilimlere bu denli vakıf olabildiğine göre Erzurumdaki Ahmediye, Sultaniye, Yakutiye veya Hatuniye gibi Erzurum’da bulunan meşhur Erzurum medreselerinden en az birinde eğitim aldığı ortaya çıkmaktadır. Eserlerinden edinilen bilgiye göre de anadan doğma kör olduğu anlaşılmaktadır. [7]
Mısır’a geldiği 779 Hicri ve 1377 /78 Miladi senesinde Mısır ‘daki Memluk Türk Sultanı El Mansur Alaeddin Ali’nin yanında beş yıl kaldığı ve onun meclislerinde bulunduğunu kendi kalemi ile anlatmıştır. “Ben Darir’i beş yıl padişahın huzurunda her gece meclis eyledim. Padişahların tarihini o padişaha anlattım” Bu sözlerinden anlaşıldığına göre Mustafa Darir önemli bir tarihçidir. Mustafa Darir, Mansur Alâeddin Ali’nin huzurunda geçmiş padişahların tarihlerini ve serencamlarını anlatmıştır. Yazmış olduğu Fütûhu’ş-Şâm Tercümesi de onun tarihçi olduğunu gösteren diğer bir kanıt olmaktadır. “Kendisinin ifade ettiği üzere güçlü hâfızası, geniş bilgisi, konuşmasının tatlılığı ve çekiciliğiyle çevresinin büyük takdirini kazanan Darîr, geceleri hükümdarın meclisinde sahâbîlerin, melik ve emîrlerin hayat ve gazâlarını, Şam, Mısır ve Irak’ın fethiyle birlikte çeşitli tarihî kıssaları anlatıyordu” [8]
Mustafa Darir bu eserini, Mansur Alaeddin Ali’nin emri ile yazmaya, bu eserin Arapça yazılmış Siyerlerden tercümeye başlamıştır. “ Gürtunca’ya göre Darir eserini “ Hicri 790, Miladi 1388 yılında Mısır Sultanlarından El Salih Salahaddin Hacı Sani’nin İkinci Sultanlığı zamanında bitirmiştir “ [9] Darir’in eserini 1388 yılında bitirdiği sabittir. Fakat 1388 yılında Memluk tahtında oturan kişi Mansur Alâeddin Ali’nin naibi iken onun yerine Memluk tahtına geçen Sultan Bekuk’tur. Tam adı Melikü'z-zahir Seyfeddin El-Osmani El-Yulbuğavi Berkuk (ö. 10 Haziran 1399) Darir’in eserini yazmaya başladığı yıllarda çocuk yaştaki Mansur Alaeddin Ali’nin iki naibinden biridir. Karışıklıklar sonrasında Berkuk, diğer naibi ve isyancıları yenmiş, idareyi ele almış ve 1382’de Berkuk "Zâhir Seyfeddîn Berkuk" lakabı ile tahta çıkmış, 1389 yılında ise vefat etmiştir. [10] O yüzden Mustafa Darir eserini Sultan Berkuk’a takdim etmiş ve onun saltanat yıllarında bitirmiş olmalıdır.
Siyer i Nebi’de bizzat müellifinin verdiği bilgilere göre Mustafa Darir’in gözleri görmemektedir. Mukaddime de yer alan bilgilere göre Mustafa Darir bu eserini Arapça yazılmış olan Ebul Muhsin Bekri’nin eserinden dinleyerek tercüme ettiği ve söyleyerek yazdırdığı ortaya çıkmaktadır. Eserdeki içeriğin Mustafa Dair tarafından anlatıldığı ve hattatlar tarafından da eserin kaleme alındığı sonradan kaleme alınan yazma nüshalarının minyatürlerle de süslendiği anlaşılmaktadır.
Mustafa Darir eserinin mukaddimesinde aynen şunları yazmıştır. "Resul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hicretinden yedi yüz yetmiş dokuz yıl geçmişti. Bu Darir-i pürtaksir’e Mısır’a sefer lazım geldi. Dileği bu idi ki Mısır padişahına varsın, gitsin. Ama bu devlet ona nereden müyesser olacak, Melikler hizmetine nasıl layik olacaktı? Bu tarihten 2 yıl önce, henüz yedi yüz yetmiş yedi yılında Sultanlar Sultanı Şaban şehit edilmişti. Şaban’ın oğlu Alaeddin Ali’yi Atasının yerine padişah diktiler. Lakin o kavm yine fitne tohumu ekti Ben fakir ve hakİr, o saadetli padişahın sohbetine söz söylemek için yol buldu. Şirin lafızlar ve zengin kelimeler bereketiyle ona yaklaşmak hâsıl oldu. Çünkü gözsüz olan, ama bulunan kişinin her ne kadar görüş kuvveti yoksa da hafızasının kuvveti çoktur. Sözler, gönlünde toplanır ve hafıza kuvveti söz toplamakta güçlü olur. Dariri, söz söylediği vakitte latif, renkli ve gönül yakıcı ve şirin söylerdi Cümle halk onun gönül alan kelimelerini dinlemeğe gönül çekerdi. Ben Dariri beş yıl padişahın huzurunda her gece meclis eyledim. Padişahların tarihini o padişaha anlattım. O da bir gün bana - Ey Gözsüz, gel, bize bir Siyre söyle ki onda hem siyret, hem suret bulunsun! Dedi.
Padişahtan bu suretle işaret gelince Ebul Muhsin Bekri’nin kitabının tercümesine başladım. Çok zahmet çektim. Ondan sonra Allah Teâla’nın inayetiyle ve Resul Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in nuru hidayetiyle ben Dariri’nin kalbine tevfik ve meded erişti. Müslümanlar padişahının huzuruna Hazret-i Resul’ün ibret dolu siyerini Arapça okuyup Türk dilince anlattım .”[11]
“Ey Gözsüz, gel, bize bir Siyre söyle ki onda hem siyret, hem suret bulunsun! Dedi. “ cümlesinden Kitab- Siyer-i Nebi’nin ilk ve özgün nüshasında da resimlerin minyatürlerin bulunduğu tahmin edilebilir.
Eserin bir nüshası III. Murat zamanında Nakkaş Osman ve ekibi tarafından minyatürlerle süslenmiş 1595 altı cilt olarak hazırlanan bu nüshasını saray haftaları yazmış, sarayın tezhipçileri de süslemiştir. Eserin altı cildinin üç cildi mütareke yıllarında kaybolmuş, kaybolan bu ciltler Doğu Almanya’da Dresden, İngiltere’de Dublin şehir kitaplığında ve Amerika Milli Kütüphanesinde ortaya çıkmıştır. [12] Diğer üç cildi ise Topkapı sarayı müzesindedir.
İstanbul kütüphanelerinde, Mustafa Darir’in kitabının çeşitli, yazma nüshaları bulunmaktadır. Bu kitapların ciltleri, Fatih Süleymaniye, Ali Emiri, Hacı Mahmut Efendi, Çelebi Abdullah Efendi, Selim Ağa. Nuru Osmaniye kitaplıklarındadır.
Mustafa Darir’in Eserleri
Fütûhu’ş-Şâm Tercümesi (1393), Yüz Hadis Yüz Hikâye (1394?)” adlı eserleri de olan Mustafa Darir’in en önemli eseri Hz. Muhammed’in hayatını çok geniş bir şekilde anlattığı “Sîretü’n-Nebî” veya “Tercümetü’d-Darîr” diye bilinen Siyer kitabıdır.
SİYER- İ NEBİ ( Sîretü’n-Nebî )
Kitab- I Siyer –i Nebi olarak da adlandırılan ve günümüz alfabesine ve diline de çevrilen pek çok kez de basılan bu eser Türk edebiyatının ilk siyer kitabıdır.[13] Siyer –i Nebi bu tarihten sonraki yazılmış olan Türk Edebiyatının bütün Siyer kitaplarının membaı durumundadır. Edebiyatımızdaki ilk siyer olan bu kitap sonradan yazılan bütün siyer kitaplarının da ana kaynağı olmaktadır. Siyer kitabının içinde bulunan “Mevlid” bölümü Süleyman Çeleb ’nin meşhur Mevlidine de öncülük ettiğine dair görüşler de vardır. (Kaplan 2006: 90-98). [14] ( bkz Vesiletün Necat- Mevlit- Süleyman Çelebi )
Mustafa Darir Siyer –i Nebi adlı eserini Memluk Sultanı Mansur Alâeddin Ali’ nin isteği üzerine kaleme almaya başlamış, ancak sultan kısa bir süre sonra ölünce Sultan Berkuk’un teşvikiyle bitirmeye gayret etmiş (Sîretü’n-nebî, TSMK, Koğuşlar, nr. 1001, vr. 6b) eserini 790’da (1388) tamamlayarak Sultan Bekuk’a eserini takdim etmiştir.
Eserin Takdimi konusunda Mustafa Erkan ile M. Gürtunca’nın verdiği bilgiler arasında çelişki vardır. Gürtunca da eserin 1388 yılında bittiğinde hem fikir olmakla beraber Gürtunca, Mustafa Darir’in eserini “ El Salih Salahaddin Hacı Sani’nin İkinci Sultanlığı zamanında bitirmiş” olduğunu yazmaktadır.
Müellif bu eserini Ebu’l-Hasan el-Bekrî ve İbn-i Hişâm’ın kitaplarından faydalanarak [15] serbest tercüme yoluyla, yer yer nazımla da süsleyerek Anadolu Türkçesine tercüme etmiştir. “Onun bu önemli ve yaygın eseri yüzyıllarca okunmuş, daha sonraki siyerlere örneklik ve kaynaklık ederek Anadolu’daki Türk edebiyatı üzerinde kuvvetli tesirler bırakmıştır.” [16]
Eserin pek çok yerde nüshaları vardır. Bunlardan başlıcaları ise Süleymaniye (İsmihan Sultan, nr. 301; Çelebi Abdullah, nr. 251) ve Topkapı Sarayı Müzesi (Koğuşlar, nr. 1001; Revan, nr. 1352; Hazine, nr. 1306) kütüphanelerinde bulunan nüshalarıdır. [17]
Siyer-i Nebi, M. Faruk Gürtunca tarafından günümüz alfabesi ile ve sadeleştirerek üç cilt halinde yayımlamıştır (Gürtunca 1963). Siyer-i Nebi üzerinde Mustafa Erkan ise bir doktora çalışması yapmıştır.
KISSA-I YUSUF
Kıssa-i Yûsuf, şairin Mısır’a gitmeden önce1367 yılında kendi memleketi olan Erzurum’da yazdığı 2120 beyitlik konusunu Kur’an-ı Kerim’den alan bir Yusuf u Züleyha mesnevisidir. Bilinen nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesindedir. Eser, Leyla Karahan tarafından yayımlanmıştır (Karahan 1994: 18).
Fütûhu’ş-Şâm Tercümesi,
Bu eser Mustafa Darir’in Arap tarihçi Vâkıdî’nin Fütûhu’ş-Şâm adlı Arapça eserinin tercümesidir. “Toplam üç cilt olan eser, Hz. Ebu Bekir ile Ömer devrindeki Şam, Mısır ve Irak fetihlerini anlatmaktadır. Darîr, bu eserini 1393 yılında tamamlamış ve Halep emiri Çolpan’a takdim etmiştir. Eserin gerek yurt içinde gerekse yurt dışında birçok yazma nüshası vardır. Eser üzerinde Nesrin Altun doktora çalışması yapmıştır.” [18]
Eserin: Millet Ktp., Ali Emîrî Kitaplığı, Şer’iyye Bölümü, nr. 1287/1, Süleymaniye Ktp., Pertevniyal Valide Sultan Kitaplığı, nr. 438/2, Süleymâniye Kütüphanesi, İzmir Kitaplığı, nr. 108, Süleymâniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi Kitaplığı, nr. 578/1, Süleymâniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi Kitaplığı, nr. 662:
İstanbul Belediye Ktp., Muallim Cevdet Kitaplığı, nr. K.14, Dil ve Tarih Coğrafya Fak. Ktp., İsmail Saib Yazmaları, nr. 1/2432 gibi yerlerde olmak üzere toplam 12 nüshası vardır.
Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde eser üzerinde birkaç mezuniyet tezi yapılmıştır (bk. Yetiş, XXIII, 283; Yiğit, XXII/1-2, s. 173-174) [19]
Yüz Hadis Yüz Hikâye
“Darîr, bu kitabı Emir Çolpan’ın isteği üzerine, “Fazlullah bin Nâsıru’l-Gavrî el-İmâdî’nin Tuhfetü’l-Mekkiyye ve Ahbâru’n-Nebeviyye adlı eserinden hareketle yazmıştır (Erkan 1993: VIII/499). İmâdî’nin eserinde 159 hadis vardır ve hadislerin bazılarından sonra kısa hikâyeler anlatılmaktadır. Darîr bu hadislerden 100 tanesini seçmiş ve her hadisten sonra muhakkak bir hikâye anlatmak suretiyle belli bir düzen oluşturmuştur. Böylece eserin serbest tercüme yoluyla kaleme alındığını söylemek mümkündür. Bu eser mensur bir eserdir ve oldukça sade, akıcı bir Türkçeyle yazılmıştır” [20] Eser üzerinde lisans ve yüksek lisans seviyesinde bazı çalışmalar yapılmıştır (Fatma Öztutar, Yüz Hadis Tercümesi Gramer İncelemeleri ve Metin, İstanbul 1964, Türkiyat Enstitüsü, Tez, nr. 624; Merdan Tufan, Yüz Hadis ve Yüz Hikâye, Darîr Mustafa b. Yûsuf b. Ömer el-Mevlevî el-Erzene’r-Rûmî, İstanbul 1974, Türkiyat Enstitüsü, Tez, nr. 1477; Mustafa Erkan, Mustafa Darîr, Yüz Hadis ve Yüz Hikâye, yüksek lisans tezi, Ankara 1979, AÜ, DTCF Türk Dili Kürsüsü). [21]
KAYNAKÇA
[1] Alireza Asgharzadeh. In Search of a Global Soul: Azerbaijan and the Challenge of multiple İdentities. MERIA
[2] Süleyman EFENDİOĞLU, Yusuf Ziya SÜMBÜLLÜ, Erzurumlu Mustafa Darîr, Yüz Hadis Yüz Hikâye’si ve Yeni Nüshaları, https://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s32/2.%20efendioglu%20.pdf
[3] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
[4] Süleyman EFENDİOĞLU, Yusuf Ziya SÜMBÜLLÜ, Erzurumlu Mustafa Darîr, Yüz Hadis Yüz Hikâye’si ve Yeni Nüshaları, https://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s32/2.%20efendioglu%20.pdf
[5] M. Faruk Gürtunca , Kitâb-ı Siyer-i Nebî: Peygamber Efendimizin Hayatı [Mustafa Darîr], I-III, İstanbul 1977).
[6] Siyer-i Nebî, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmut Efendi Bölümü, TY. 4491, vr. 76/b.
[7] Süleyman EFENDİOĞLU, Yusuf Ziya SÜMBÜLLÜ, Erzurumlu Mustafa Darîr, Yüz Hadis Yüz Hikâye’si ve Yeni Nüshaları, https://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s32/2.%20efendioglu%20.pdf
[8] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
[9] KAPLAN, Yıldıray (2006), Erzurumlu Kadı Mustafa Darîr’in Kitâb-ı Siyer-i Nebî’si, Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi Anabilim Dalı, Ankara
[10] Zahir lakabını Sultan I. Baybars'a kinaye ile aldığı bildirilir. Bknz.: Holt, P. M. (1986), The Age of the Crusades: the Near East from the Eleventh Century to 1517. Longman. ISBN 0-582-49302-1. (İngilizce)
[11] M. Faruk Gürtunca , Kitâb-ı Siyer-i Nebî: Peygamber Efendimizin Hayatı [Mustafa Darîr], I-III, İstanbul 1977).
[12] M. Faruk Gürtunca , Kitâb-ı Siyer-i Nebî: Peygamber Efendimizin Hayatı [Mustafa Darîr], I-III, İstanbul 1977).
[13] Süleyman EFENDİOĞLU, Yusuf Ziya SÜMBÜLLÜ, Erzurumlu Mustafa Darîr, Yüz Hadis Yüz Hikâye’si ve Yeni Nüshaları, https://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s32/2.%20efendioglu%20.pdf
[14] KAPLAN, Yıldıray (2006), Erzurumlu Kadı Mustafa Darîr’in Kitâb-ı Siyer-i Nebî’si, Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi, Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi Anabilim Dalı, Ankara.
[15] ] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
[16] ] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
[17] ] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
[18] Süleyman EFENDİOĞLU, Yusuf Ziya SÜMBÜLLÜ, Erzurumlu Mustafa Darîr, Yüz Hadis Yüz Hikâye’si ve Yeni Nüshaları, https://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s32/2.%20efendioglu%20.pdf
[19] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
[20] Süleyman EFENDİOĞLU, Yusuf Ziya SÜMBÜLLÜ, Erzurumlu Mustafa Darîr, Yüz Hadis Yüz Hikâye’si ve Yeni Nüshaları, https://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s32/2.%20efendioglu%20.pdf
[21] Mustafa Erkan, Darir, TDV İA, cilt: 08; sayfa: 499
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın