Futa, ( Peştamal) Hamamlarda kullanılan bir kumaş cinsi ve peştamalın eş anlamlısıdır. Futa veya fota kelimesi Türkçeye Farsçadan girmiş ama esasında Hintçe kökenli bir sözcüktür. [1]Futa, düz zemin üzerinde çubuklu olarak dokunan pamuklu veya ipekli bir kumaş çeşidi olduğu gibi bu kumaşla yapılmış hamam giysisinin - peştemalin de adı olmaktadır. Esasında peştamalların ipekli olanlarına futa olmayanlarına peştamal denmesi daha da doğrudur.
Sonderece zengin ve gelişmiş bir hamam kültürüne sahip olan Osmanlılarda futa zenginlerin peştemali olarak karşımıza çıkar. Futalar ipekten yapılmış olan hamamda örtünmek ve kurulanmak için kullanılan ince dokumalı çubuklu çizgili, hamamda belden aşağısını örtmek için kuşanılan bir hamam örtüsüdür. Karedeniz bölgesinde kadınların çalışırken kullandıkları peştamallara dolay peştamal veya futa da denmiş fakat bu futalar ipekten yapılmadığı gibi tarlada, bahçede, evde, pazarda önlük olarak kullanılmıştır.
“Futaların çubukları inceli kalınlı olup, genellikle zemin renginin derece derece koyusundan yapılırdı. Futa aynı zamanda sözü edilen kumaştan yapılan bir cins peştamalın de adıdır. Türk giyim kuşam kültüründe daha çok peştamal olarak yer almıştır.”[2]
Peştamal kuşanmak: Ahilik ve Geleneklerinde Ahilerin esnaf kollarında çıraklıktan kalfalığa veya kalfalıktan ustalığa geçtiklerini belli etmek üzere özel bir törenle ( Şed Bağlama Törenleri) bellerine peştamal sarmak âdeti vardı. Ustası tarafından beline peştamal bağlanan kalfa veya usta diploma almış oluyordu. Peştamal kuşanarak ustalığa geçtiği onaylanmış olan ahi kendi dükkânını açmak hakkı elde eder, dükkân sahibine ise tutacağı dükkânın değerine göre dükkân sahibine veya dükkânın bağlı olduğu arasta yönetimine, Han Çarşı ve Arasta vakfına peştamallık denen bir para öderdi. [3] Bu paranın bir kısmı usta çıktığı loncadan dükkân açacak olanlara verilen esnaf kesesinden – orta sandığı- ve törende usta çıkan ahiye lonca üyelerinin verdiği bahşişlerden sağlanırdı. [4]
Peştamal renkli çubuklu desenli keten ya da pamuk ipliğinden dokunan, boyu uzun eni 75-80cm kadar olan, hamam örtüsü olarak günümüzde hala yaşamaktadır. Peştamalı erkekler belden aşağı, kadınlar ise koltuk altlarından itibaren kullanırlar. Kadın peştamallarının enleri daha geniş, kenarları püsküllüdür.
Kimi yörelerde peştamala keşan da denmiş, bele bağlananlara dolay veya dolayık adı da verilmiştir. Bele veya başa bağlanan peştamallar olarak ayrılmışlar, makaslı, püsküllü, delikli ve kara peştamal olarak türlere ayrılmışlardır. İç Anadolu’da kullanılan ve bağlanan bu peştamallara ise Peşlik denmiştir. [5] Peşlikler peştamalın işlevleri için bele bağlansa da yünlü ve dokumalı olarak yapılmış dolayık türüdür. ( bkz : Peştamal Keşan Dolayık ve Kültürü)
Peştemal ve dolayık daha ziyade halk şiirimizde karşımıza çıkar.
Peştemal tezgâhına
Canum çıkayi canum
Gideceğum gocaya
Oturacagum hanum
Timur’la Hoca hamamdayken Timur: «Beni kaça alırsın, Hoca?» diye sorar. Nasrettin Hoca da: «Kırk akçeye» der. Timur: «Ne dersin, Hoca! Yalnız benim belimdeki futa (peştamal) kırk akçe eder» deyince Hoca : « Zaten, ben de o futaya o kadarlık kıymet biçtim “ demiş.
Zevki o rind eyler tamam kim, futa mest ü şâd-kâm.
Bir elde câm-ı lâle-fam, bir elde zülf-i hambeham. Nefi
Nîlgün futaya sardı beden-i uryânın
San benefşe içine düşdi mukaşşer bâdâm Fuzûlî
Sûsen sarındı gök futalar itdi yaslar
Dâğ-ı gam urdı bağrına bin yirde lâle-zâr Cafer Çelebi [6]
Siyeh fûteyle her mihr-i münevver
Hemân nısfı tutulmış aya benzer Yahyâ Bey [7]
Başında bir eski püskü peştemal.
Koltuğunda bir yamalı boş çuval. Mehmet Emin Yurdakul
Harir
Harir bir giysi veya kumaş türünden ziyade ipekli olarak dokunmuş kumaş veya elbiselerin genel adıdır. İpekten dokunmuş kumaşlara genel olarak ipek, ipekli ya da harir adı verilir. Diba, kemha, seraser, canfes, asumani, perniyan gibi kumaşların hepsine de ipekli manasına gelen harir de denilebilir. İpekli kumaşlar dokuma şekli, sırma, altın ve gümüş tellerle dokunmuş olmaları, dokunduğu yer, iplik veya nakışları bakımından farklı adlarla adlandırılırlar. Örneğin Diba, dallı ve çiçekli, kemha altın ipliklerle dokunmuş, havı yani tüyü az olan ipekli kumaştır, canfes ise dibadan daha ince dokumalı bir kumaş, Perniyan ise Çin’de dokunan ince ipekli bir kumaştır.
Şi'r-i Yahyâ'da ma'ânî bir müsellem hûbdur
Bahr-i nazmından geyüpdür âsumânî bir harîr Yahyâ Bey
Bir levendem ben yaraşmaz bana dîbâ vü harîr
Dem–be-dem kana boyanmak cismüme hil'at yeter Hayretî
“Ben öyle bir levendim ki bana diba ve harir (elbise) yakışmaz. Sürekli kana boyanmak bedenime hil'at olarak yeter.”
İhram:
“İhram" kelimesi : "Ayaklar altına alınamayan bir hürmete girdi" manasına gelen "ahreme" fiilinden türemiştir.
İhram, haca giden hacıların giydiği özel hac elbisesi ve Anadolu’da kadınların dışarı çıkarken kullandıkları bir örtüye verdikleri addır. Hac kıyafeti olarak İhrama giren hacılara ihram giymiş, ihrama girmiş manasında "muhrim" denir. Hacıların giydiği ihram Müslüman erkeklerin giymesi iki parçadan oluşan, dikişsiz ve beyaz bir örtü iken daha sonra ceket ve pantolon haline getirilmişlerdir.
İhram ayrıca kadınların örtündükleri kareye yakın dikdörtgen biçimli bir örtü veya kumaşın da adıdır. Bu örtü ve kumaşlara Ehram da denmektedir. “ Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde bugün de dokunan ve kullanılan ihram, Osmanlılar döneminde car, çarşaf ve feracenin yanı sıra kadın giyiminde de görülür. İhramlar da carlar gibi uzun kenarı insan boyunu aşacak şekilde iki kanat halinde dokunur ve daha sonra kenarları dikilerek kullanılırdı. İhram renkleri genellikle doğal yün renklerindedir. Beyaz, mor (kahverengi) ve siyah, en çok görülen renklerdir. Bunlar arasında atkı ve çözgüde yeşil ve turuncu gibi güvercingöğsü, akşam güneşi gibi adlar verilen ihramlar çok ünlüdür. Erzurum, Bayburt ve Urfa yörelerinde bu gün de dokunmakta ve kullanılmaktadır.”[8]
Tecerrüdse murâdın kûy-ı cânânda fedâ kıl cân
Çıkılmaz câme-i ihrâmdan sa'y etme kurbânsız Şeyh Gâlib
“Maksadın dünya malının derdinden kurtulmaksa canını feda eyle. Boş yere çalışıp durma çünkü ihram elbisesinden kurbansız çıkılmaz”
Senin bir reng-i zîbân var ki gül-berg-i izârında
Bulunmaz gül-sitân-ı âlemin bâğ-ı bahârında
Otur ihrâma ârâm et bir az havzın kenârında
Sirişk-i çeşmimin bak farkı var mı çağlayanlardan Enderunlu Vasıf
İhram bağladı kamu fazl ehli kapına
Mahrem midir harîmin ile sâhat-i harem Şeyhi
Delilimiz gelip kefenim alsam.
Boyunca sarılıp ihrama girsem. Dörtdivanlı Hilmi
Güve urmış mavi ihram belinde.
Keçi kaburgası pişmiş furunda.
KAYNAKÇA
[1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/futa
[2] NİHAT ÖZTOPRAK, Divan Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 4, İstanbul 2010, 103-154.
[3] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/tum-yonleri-ile-ahilik-ve-gelenekleri/76111
[4] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/ahi-evran-hayati-ve-ahilik-teskilati/74048
[5] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/pestamal-kesan-dolayik-ve-kulturu/112189
[6] NİHAT ÖZTOPRAK, Divan Şiirinde Giyim Kuşam Üzerine Bir Deneme, Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 4, İstanbul 2010, 103-154.
[8] Fikri SALMAN, https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/turk-kumaslari-ve-alfabetik-adlari-fikri-salman/78124