Fakir Fakr Fukara Sinesi
Osmanlıca yazılışı: Fakir: فقير
Fakir ve fukara sözcükleri Arapçadaki “fakr “ sözcüğünden türemiş sözcüklerdir.
Fakr, Fukara ve fakir sözcüklerinin Osmanlıca sözlüklerde fakir sözcüğünün anlamları: “ Zengin olmayan, yoksul, parasız, züğürt. Dilenci,) zavallı, bîçare, âciz. “ şekillerindedir. Fakr sözcüğünün mecazi ve tasavvufi manaları ise “
Alçak gönüllülük gösteren, Allah’a adanmış kul, dünyevi ihtiraslar vaz geçmiş tok gönüllü gibi manalar taşımaktadır.
Fakir sözcüğü, Arapça asıllı “Fakr” sözcüğünden gelir. Fakr, ihtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık anlamındadır. Fakat sözcük tasavvufta kişinin dervişin, kendisinde bulunan her şeyin Allah’tan geldiğini bilmesi, her an Allah'a muhtaç olduğunu bilmesi manasına da kavuşmuştur.
‘Fakr’ denilince genellikle servetten mahrum olmak durumu anlaşılır. Fakat tasavvufta kendilerin fakr görenler maddi açıdan yoksulluğu değil manevi açıdan Allaha muhtaç oldukların ifadem etmiş olurlar. Kuran’a göre manevi açıdan “zengin olan yalnızca Allah'tır ve bütün insanlar fakir olup o'na muhtaçtır “ (fâtır, 35/15). Yani, insan manevi açıdan sonsuz derecede fakir ve Allah’a muhtaçtır. Manevi açıdan Ganî (zengin) ve sonsuz zenginliğe sahip olan tek varlık Allah’tır. İşte insan, bu sonsuz ihtiyacından dolayı fakr içindedir. Dervişlerdeki “Ganiy-yi Mutlak' olan Allah'a karşı sürekli olarak fakr u ihtiyaç şuuru, gınânın ta kendisidir. Tasavvuftaki gına zenginlik ise maddi zenginliği değil manevi yönden Allah’a ihtiyaç duymaktaki aczi ve fakirliği ifade eder. Kendini ihtiyaç duyduğu bu manevi fakr içinde bir nokta kadar küçük gören derviş, Allah’a yöneldiği sürece başka bir zenginliğe veya varlığa ihtiyaç duymayacağını düşünür. [1] Böyle birisi maddiyata önem vermez ve tam olarak da fakirdir. Bu fakir haline rağmen hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı ihtiyaç hissetmeyecektir.
Nokta-i istimdat: “ihtiyaç, talep ve arzuların giderilmesinde medet istenecek nokta” demektir. Nokta-ı istimdadı içinde duyan derviş duyup, hissedip O'na yöneldiği nisbette 'başka şeylere muhtaç olmadığı' şuur ve idrâkine ulaşır. Nokta-i istinat, ise “Her şeyin dizgini onun elinde her şeyin hazinesi onun yanındadır.” düşüncesidir.
Bu düşünme biçimi özellikle Melâmilik ve Kalenderiiler, arasında bir yaşama biçimine dönüşmüş, “Ganiy-yi Mutlak”a yönelen dervişler dünyevi zenginliği hiçe saymış, “ Üryan gelir üryan giderim “ ilkesiyle maddi anlamda fakr-u zaruret içinde yaşamayı yaşama biçimi olarak seçmişlerdir.[2]
Maddî yönden fakirlik ise Allah'ın kullarını imtihan için vasıta kıldığı bir yoldur ve sabredenler bu imtihanı başarmış olurlar (bakara, 2/155
Divan ve tasavvuf edebiyatındaki Fakr, fakir, fukara sözcükleri “ Her şeyi ile O’na ihtiyaç duyan aciz ben “ anlamındadır. Dervişler veya şeyhler, kendilerini “ ben “ diye ifade etmek yerine fakir, fukara, fakr olarak ifade ederler. A.T.Onay’ın bildirdiğine göre tarikat şeyhleri imzalarının üzerine “hadim’ül fukara” yazarlarmış, Bektaşiler ve Mevleviler arasında Fukara-ı Bektaşiye, Fukara-ı Mevleviye tabiri çok yaygınmış. [3]
Bu nedenle fakr, fakir, fukara sözcükleri divan şiirimizde yukarıda izah edilen manalarıyla çok sık kullanılmıştır.
Hayâlî fakr şalına çekmek cism-i üryânı,
Ânınla fahrederler, atlas ü dîbâyı bilmezler. Hayali
Çıplak bedenlerini fakr şalı ile örtenler, onunla övünürler, atlas ve zibayı bilmez ve onlarla övünmezler.
Eyleme fakra hakaretle nazar ey Nâbî,
Fakr, âyinesidir suret-i istiğnânın. Nabi
Şarab-ı bezm-i gam zevkin ne mîr ü ne vezir etti.
Anın keyfiyetin benden sual eylen fakir etti. Baki
Ey felek yohdur pelâs-i fakrdan ârum menüm
Atlasundan bilmişem üstün muhakkar şâlümi Fuzûlî
“Ey felek! Fakirlik çulundan utandığım yoktur. Ben, değersiz şalımı senin atlasından üstün bilmişimdir
Fukara kalbine her kim dokuna,
Dokuna yüreği Allah okuna. Yunus Emre
Vîrâne-i cihânda ne şâhız ne bendeyiz
Rind-i âbâ-be-dûş fakîr-i revendeyiz
Pîr ü civân bahâr bahâr eyleriz sefer
Her dem otâğ-ı Cem’le diyâr-ı çemendeyiz Yahya Kemal
Kimi beyitlerde fakr sözcüğü geçmese bile işlenen gizli mana olarak karşımıza çıkar.
Derun erbabı almaz bir pula zerbeft-i dibayı
Hakikat düşüni tezyin edüp sade abalara Naşid
İLGİLİ BAŞLIKLAR VE LİNKLERİMİZ
Türklerde Kalenderilik ve Tarihçesi
Kalenderilikte İslamiyet Dışı Etkiler
Kalenderilik Felsefesi Fikriyatı ve Yaşama Biçimleri
Tarihte Abdal ve Kalenderi Zümreler
Mana Nedir Zahiri ve Bâtıni Mânâ
Melâmilik Nedir Melami Düşünce Tarihçesi Beyit Örnekleri
Tekke ve Tasavvuf Şiiri Türleri
Tasavvufta Deniz Damla ve Vahdet
Kelâm İlmi Nedir İslami veTasavvufi
Külhani-i Layhar Kıssaları Şiirlerde Layhar ve Senai
Hâkim Senâî Kimdir Senai ve Layhar Kıssaları
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/melamilik-nedir-melami-dusunce-tarihcesi-beyit/105077
[2] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/kulhani-i-layhar-kissalari-siirlerde-layhar-ve-senai/92403
[3] A. Talat Onay, Eski Edebiyatımızda Mazmunlar, MEB, Shf.226